hesabın var mı? giriş yap

  • 27 yıl sigara içmiş 40 yaşında bir adamın deneyimleri; ilk önce kalp daha yavaş atmaya başlıyor, el ve ayaklarınız ısınıyor, vücutta daha fazla oksijen olacağından kalp krizi riskiniz azalıyor, koku alma ve ağzınızın tadı yerine geliyor. bunlar ilk etapta olanlar bir hafta 10 gün sonra yürümek ve merdiven çıkmak daha kolaylaşıyor enerji artıyor, öksürük ve nefes darlığı azalıyor. ilk bir hafta içerideki canavar varını yoğunu kullanıyor tekrar içirebilmek için en önemli zaman burası, ben etrafımda ki herşeyi sigaraya benzetiyordum ilk hafta, buna direnen herkes kurtulur bana göre.
    15 ay oldu bırakalı ilk hafta haricinde sadece 3. ay içme isteği oldu o da bir kez. şimdi yaşadıklarım ise, herşeyden önce bence tek negatif yönü 8 kilo aldım bu aralar vermek için yırtınıyorum. bi dönem gördüğüm herşeyi yutasım geliyordu. ancak vericez bu kiloları işşallah, olumlu taraflarından bahsedeyim ama bunu zaten herkes bilir bu nedenle sadece birkaçı şöyle ki; artık daha kolay uyanıyorum, sabahları ağzımda bir pas kokusu olmuyor, ne kadar içersem içeyim sabah kalktığımda baş ağrısı ile karşılaşmadım şimdiye kadar, 25 sene sonra sebze yemeye ve hatta yemekten keyif almaya başladım, meğer bamya, kabak, ıspanak ne lezzetli şeylermiş öyle :), evim 9. katta canım istediği zaman merdivenle çıkabiliyorum artık önceden asansör arıza yaptığında yolda mola vermek zorunda kalıyordum, bu arada en önemli faydalarında biride vücudun orta kısmına oldu, laf aramızda 40 yaşındayım ve hiç takviyesiz geceyi 3 hatta bazen 4 seferle kapatabiliyorum.
    en önemli tespitimde şu ki isteyen herkez bu mereti bırakabilir. bir zaman belirleyin ve deneyin hemen.

  • kızlar okumasın; cumartesi pompaya gidiyoruz beyler.

    edit: kızlar da okumuş lan :(
    edit2: aşkım ben gitmiyom evdeyim ben amk.
    edit3: amk dediğim için özür dilerim.

  • gerçeğini bulmak zor değildir. oldukça kırılgan tırt bir taştır. ekmeğini gia yemiştir. 10 yıl kadar pazarlamasını yapmış, maden sahibi murat akgün ise ancak bu 10 yılın ardından pazarlama ve satışını yapabilmeye başlamıştır.

    sentetiği tercih edilir zira renk değişimi belirgindir. sultanit ya da zultanitte ise farklı ışıklarda renk değişimi olsa da değişim az olduğu için tırttır... ülkemize gelen cruise gemileri mağazaların müşterilerine bu taşın (orijinalinin) satılmasını yasaklar zira sentetik olanı gemide bol bol satılır.

    gia tarafından pazarlanırken madenden sürekli olarak taşlar araklanmış ya da madem sahibi bu şekilde gelir elde etmeyi amaçlamış olabilir ve piyasaya düşmüştür. belki devlet desteği olsa, devlet eliyle pazarlansaydı bir yerlere gelebilirdi ancak tren kaçalı çok oldu...

    yatırım olarak alınmaz... bir morganite, tanzanite değildir... bir pırlanta, yakut, zümrüt, safir asla değildir. bir aleksandrit ise rüyasında bile olamaz...

    dediğim gibi tırttır...

    edit: biz de millete laf anlatıp bilgilendirelim diyoruz. gemolog yerine jeoloğa değerli taş soran insanlara laf anlatmak baştan hata. bu işten para kazanıyor olmamı geçtim çekirdek ailemde yurtdışı müzayedelere ekspertiz yapmaya çağırılanlar, fiyat belirleyen var. siz siz olun buralarda kimselere laf anlatmaya kalkmayın... uğraşmanıza değmez.

    bugün gemolog yerine jeoloğa giden yarın bel fıtığı için çıkıkçıya da danışır...

  • muhteşem bir max ophüls filmi! hayranlık uyandırıcı ve sarsıcı. aristokrat-burjuva kesimin temellerini oluşturan; para, borç, göreve hep hazır uşaklar, hiç ama hiç unutulmayan şallar, halk içine çıkmadan yapılan uzunca kusursuz hazırlıklar, en ufak bir terslikte olabileceklerin dile getirilmesi gibi şeyler ophüls' ün muazzam kamerasıyla asla gözden kaçmaz. o nasıl bir yönetmenliktir ki, "bu" dünyayı kısacık bir filme bu kadar anlamlı yerleştirebilmiştir. filmin her anı, ama abartmıyorum her anı, sosyolojik bir teşhir niteliğindedir. yazının bundan sonraki kısmı spoiler içerebilir.

    bu sosyal sınıfta tam adlara da yer yoktur. o yüzden louise, sadece "madame de..." olarak anılır. yani ismi yoktur da diyebiliriz. küpelerin farklı karakterlerde farklı olguları temsil etmesi ise, son derece zekice tasarlanmış bir ophüls marifetidir. küperlerin her hareketinin birbirine bağlanması; olay örgüsünün, konunun, karakterlerin de bütün önemli ayrımlarını birbirine bağlayan şey olur. mesela louise için küpeler aşkın sembolüyken, andre için aristokrat gücün sembolüdür.

    andre, masumiyeti yitirilmiş bu evlilikte, evliliğin sınırlarını belirleyici ilişkileri yürütebildiği sürece sakin ve nazik bir adam olarak kalırken; bu durum tehlikeye girdiğinde ise (louise, donati' ye aşık olduğunda) kimlik değiştirerek evliliği korumak için gerekeni yapar.

    filmin sonunda küpeleri gördüğümüz yer ise çok manidardır. burjuva ikiyüzlülüğünün simgesi haline gelen, herşeyin gösterişten ibaret olduğu bu yer, bir kilisedir.

    olayların gelişimi ve filmin ayrıntılarının bütüne yedirilen yapısı çok az filmde görülebilecek bir şeydir. bu kadar çok şeyi, bu kadar fazla düzlemde bir araya getirip, ortaya muazzam bir eser çıkarmak, benim şahsen sinemada az rastladığım bir durumdur. max ophüls özgün kamerasıyla harikalar yaratmış, övgüyü sonuna kadar haketmiştir.

    son olarak film hakkında martin scorsese' nin söylediklerini de aktararak entryi sonlandırıyorum.

    - marty: “bazı belli başlı stiller vardır, hemen içine girmekte zorlanırım. max ophüls’ün bazı filmlerinde olduğu gibi. mesela the earrings of madame de…‘yi anlamak için otuzlu yaşlarımı beklemem gerekti."

  • acemiyken mersoya binilir mi yorumları tam oksimoron.
    asıl acemiyken mersoya binilir. şahin denen tekerli tabuta mı binsin adam?
    canının kıymeti olan kibar bir kardeşimizmiş. helal olsun.

  • baba çalışıyor, anne tv'ye dalmış, defne ültimatom veriyor.

    - sevgim azalıyor!

    - nassssıl yani?

    - beni bugün yeterince öpmediniz. öpmeyince sevgi bitiyor.

    - oooo hemen öpelim o zaman (yumuluyoruz)

    - öpücük benim benzinim! şimdi doldum.