hesabın var mı? giriş yap

  • bu davranış, güven ve saygı gibi temel bir ilişki dinamiğini bozan manipülatif bir davranıştır. sahte bir hesap açarak sevgiliyi sınamak, bir ilişkide sağlıklı bir iletişim ve güven temeli oluşturmaktan uzaktır. bu davranışın sevgilinin güvenini kıracağı ve ilişkiyi zedeleyeceği muhtemeldir.

    bir ilişkide güvensizlik veya şüpheler varsa, doğru olan şey, bunları açık bir şekilde ortaya koymak ve birlikte sorunları çözmek için adımlar atmaktır. ilişkilerde güven duygusu, iki kişi arasında birbirlerine saygı duyma ve dürüst olma yeteneğine dayanır. bu davranış, güveni bozar ve sevgilinin size olan güvenini sarsar.

    bu konuda birçok akademik çalışma bulunmaktadır. yapılan çalışmalar, bu tür davranışların ciddi sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.

    bir makaleye göre, bu tip manipülatif davranışlar, ilişkilerde güveni bozduğu gibi genellikle kişinin kendisine olan güvenini de sarsar. bu da uzun vadede ilişkinin zarar görmesine yol açabilir (kosek, 2016).

    bir başka çalışmada, manipülatif davranışların insanların kendilerine olan güvenini zedeleyebileceği, başka insanlara karşı güvensizlik ve şüphecilik hissi yaratabileceği ve hatta psikolojik olarak zarar verebileceği belirtilmektedir (simon et al., 2002).

    ayrıca, güvenin ilişkilerdeki önemine dair birçok çalışma bulunmaktadır. bir çalışma, güvenin, ilişkilerdeki duygusal bağlılığı ve tatmini artırdığını göstermiştir (larzelere ve huston, 1980). başka bir çalışma ise, güvensizliğin, çiftlerin birbirlerine karşı daha az olumlu davranışlar sergilemesine ve ilişkilerinin daha az tatmin edici olmasına yol açabileceğini belirtmiştir (fincham ve bradbury, 1992).

    kaynakça:
    kosek, k. (2016). digital jealousy: the dark side of technology and relationships. journal of relationship and social psychology, 1(1), 26-37.

    simon, r. w., arbeiter, t. a., & lester, a. (2002). the effects of manipulation and trust on emotional and behavioral reactions in conflicts in close relationships. journal of personality and social psychology, 83(3), 708-723.

    larzelere, r. e., & huston, t. l. (1980). the dyadic trust scale: toward understanding interpersonal trust in close relationships. journal of marriage and family, 42(3), 595-604.

    fincham, f. d., & bradbury, t. n. (1992). assessing attributions in marriage: the relationship attribution measure. journal of personality and social psychology, 62(3), 457-468.

    kaynak: chatgpt

  • afyon'da "kudret" adlı yerel gazeteyi çıkarmakta olan cüneyt mollaoğlu, 1950 yılının mayıs ayında bir trene binerek eskişehir'e doğru yola çıkar... cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir trenin kompartımanında, cüneyt bey'in yanına kütahya garı'nda bir kız çocuğu oturur. cüneyt bey cebinden gazetesini çıkarır, okumaya başlar; kız çocuğunun gözü de gazete sayfalarındadır.. akrabası sinirlenerek dirseğiyle dürter, "evladım ayıptır başkasının gazetesi okunmaz, yapma etme.." ama çocuk gazeteyi okumaya devam eder, üstelik bununla da kalmaz, cüneyt bey'e dönüp "siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar..
    çocuğa refakat eden akrabası çok bozulur bu duruma, kızın kulağına eğilip, "sen ne terbiyesiz bir kızsın, tanımadığın bir adamın gazetesi alınır mı?" der. konuşulanları duyan cüneyt bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve ardından "okumayı seviyor musun?" diye sorar. tarlalar arasından akıp giden trende bir sohbet başlar, gazeteci ve kız çocuğu arasında..
    cüneyt bey anlar ki yol arkadaşı, okumayı çok seven, kitaplara ilgi duyan bir çocuktur. sohbet esnasında çocuk ona masallar yazdığını söyler, bu daha da hoşuna gider cüneyt bey'in. "peki," der, "yazdığın masallardan birini bana gönderir misin? eğer uygun görürsem gazetede basarım. ama masalını mutlaka daktiloyla yazıp göndermen gerekir."
    bu sözler çok heyecanlandırır kız çocuğunu, masalının bir gazetede basıldığı düşüncesi günlerce süsler hayallerini.. ama daktilo, ulaşılması zor bir araçtır o günlerde; her yerde bulunmaz, ancak devlet dairelerinde, okullarda vardır. kız çocuğu, "nereden, nasıl daktilo bulacağım?" diye düşünürken bir gün kütahya'da, adliye önünde çalışmakta olan arzuhalcileri görür. arzuhalciler, okuma yazma bilmeyen insanların devlet dairelerindeki işlerine dilekçe yazan, daktiloyla geçinen emekçi insanlardır. küçük kız arzuhalcilerin yanına gider ve "benim bir masalım var, el yazısı, onu size getirsem bana daktiloda yazar mısınız?" diye sorar. "tamam," der arzuhalci, "ama 2 lira alırım."
    2 lira o zaman büyük bir para, hele ki bir çocuk için.. ama kararlıdır kız çocuğu; haftalar boyunca harçlıklarını saklar, almak istediği karamelaları, bisküvileri yemez, içmek istediği gazozları içmez ve o parayı biriktirip yazdığı hikâyeyi arzuhalciye daktilo ettirerek gazeteye gönderir. yayımlanan ilk öyküsü budur.. ki yıllar sonra bu ülkenin çocuk edebiyatının en ünlü, en saygın ismi olacaktır. o kız çocuğunun adı, çok sevilen kitaplarının kapağında "gülten dayıoğlu" yazmaktadır..
    gülten dayıoğlu, "kudret" gazetesinde yayımlanan ilk öyküsünü kaybeder. gazeteye başvurup arşivinden öyküsünü bulmak ister ancak gazete binasının yandığını öğrenir. ne gariptir ki dayıoğlu, gazetede yayımlanan ilk öyküsünde bir baca temizleyicisini anlatmıştır.
    gülten dayıoğlu ailesiyle beraber istanbul'a gelir ve ortaokula başlar. türkçe öğretmeni onun edebiyata olan ilgisini kısa sürede keşfeder. bir gün, türkçe dersindeyken müfettiş gelir sınıfa. öğretmen ders anlatırken müfettiş, gülten dayıoğlu'nun yanına oturur. ders bittiğinde, sınıftaki çocuklar teneffüse çıkarken, öğretmen gülten dayıoğlu'nu müfettişle tanıştırmak için durdurur. "biliyor musunuz müfettiş bey, bu çocuk edebiyatla çok ilgili ve inanıyorum ki ileride çok büyük bir yazar olacak."
    müfettiş, çocuğa bakar ve şöyle söyler: "madem edebiyatı bu kadar seviyor, o zaman bu çocuğu kütüphanede görevlendirelim."
    gülten dayıoğlu o müfettiş sayesinde kütüphanede görevlendirilir ve raflardaki kitapları tek tek okumaya başlar. o gün derse giren müfettiş, reşat nuri güntekin'dir...

    sunay akın

  • bi kaç sene önce bi hayalim vardı. elde avuçta ne var ne yok satıp dolar yaptıracaktım. sonra doların çok değerli olduğu, insanların elli yüz dolar maaşla geçindikleri üçüncü dünya ülkelerinden birine yerleşecektim. büyük bi arazi alırım, çiftlik kurarım atlarım falan olur diyordum. hatta at sütünden kımız üretmek gibi bir fantazim bile vardı. çiftlikte işleri koştursun diye sekiz on tane de eleman tutup kral gibi yaşayacaktım. şimdi bizde dolar olmuş bilmem kaç. elimizdeki paranın dolar karşılığı kalmış kuş kadar.
    biz o üçüncü dünya ülkesine gidemedik. üçüncü dünya ülkesi bize geldi.

    teşekkürler göklerden gelen reis.

  • bugün deprem bölgesinde koordinasyon sorunu falan kalmadı, hepsi çözüldü dedi. insan canlı yayında ağlayan gökhan zan’dan utanır.

  • kiracım var ve bende bir kiracıyım. kiracımdan kirayı alamazsam bende ev sahibime kirayı ödeyemem. ev sahibim benden para almazsa muhtemelen yaşayamaz. hadi gel çık işin içinden. devlet yardım etmedikçe olabilecek bir şey degil. tamamen ütopya

  • "ama hdp tümüyle emanet oylarla buradadır, şeklinde bir yaklaşım doğru olmaz" demiş. sıfırdan gelmedik zaten bir tabanımız vardı, onun üstünde emanet oylar tabi ki var ve bizim için bunlar da çok değerli zaten diyor geri zekalı arkadaşım. ne desek de hdp'ye oy verenleri pişman etsek diye yırtınıyosunuz da, geçmiş olsun o işi geçeceksiniz. herkes verdiği oyun arkasında.

    gelen mesajlar üzerine edit: hiç mesaj gelmedi ya lan.

    bu arada ben hdp'ye de vermedim. niye bu kadar atarlanıyom belli değil.