hesabın var mı? giriş yap

  • ortam ve şartların negatif yönde olması bile kendisinde şirin olma merakını gidermemiştir. azimli kız. aferin ona. beş, pekiyi.

  • salem zengin bir kasabayla bir çiftçi köyü olmak üzere ikiye ayrılmıştı. bu iki zıt taraf sürekli bir çatışma halindeydi. köylüler şiddetli tartışmalar, kavgalar çıkararak, kasabadan dinsel ve politik özgürlük istiyorlardı. salem cadı avlarını anlayabilmek için öncelikle cadılık suçlamalarının ilk ortaya çıktığı zamanı incelemek gerekir. orda da 17.yüz yılda massachusetts bay colony’deki yaşamın klasik gerginlikleri yaşanıyordu. şeytana olan büyük bir inanç, salem köyü’ndeki gruplar, fanatikler ve salem kasabasıyla olan rekabet, yeni başlayan frengi salgını ve savaşan kabileler tarafından saldırıya uğrama tehlikesi, şüphe ve korkulara çok iyi bir zemin hazırlamıştı.

    1688’de, glower ve goodwin adlı iki kadının arasındaki tartışmadan sonra, şiddetli kavgayı izleyen goodwin’in çocuğu, yerde kıvranmaya başladı. glower, koyu bir katolik olmasına rağmen, cadılıkla suçlandı ve idam edildi.

    1689’da köylüler kendi kiliselerini kurma ve eski bir tüccar olan saygıdeğer samuel parris’i başkanları olarak seçme hakkını kazandılar. başkanın katı tavırları ve sınırsız gibi görünen tazminat talepleri onu popüler yapmıştı. bir çok köylü parris’i başkanlıktan atmak için yemin ettiler ve ekim 1691’de onun maaşına katkıda bulunmayı kestiler.

    ailelerini boğan bu gerginlikten bir kaçış yolu arayan parris’in 9 yaşındaki kızı betty ve onun kuzeni abigail williams, barbados’dan bir köle olan tituba tarafından anlatılan büyüleyici hikayelerin keyfini çıkarıyorlardı. kızlar bu çok güzel ve yasaklanmış eğlenceyi paylaşmak için birkaç arkadaşlarını da davet etmişlerdi. tituba’nın dinleyicileri, o geleceği söylemekten bahsederken, dikkatle dinlediler..

    1692’de salem köyü’nün saygıdeğer başkanı samuel parris’in yiğeni ve kızı hastalandı.

    betty bir çeşit kriz, bir sarsıntı içindeydi. abigail williams ve kızların arkadaşı ann putnam’da da aynı belirtiler gözlemlenmişti. doktorlar ve rahipler korku içinde kızların eğilip bükülmelerini, kendilerini sandalyelerin altına saklamalarını ve anlamsız şekilde bağırmalarını izlediler. doğal bir açıklamanın olmaması, doğa üstü bir açıklamayı doğurdu, puritanlar kızların büyülendiğini öne sürdü. parris ve diğerleri tarafından kışkırtılıp,işkencecilerinin adını verdiler: sarah good adındaki bir dilenci, yaşlı sarah osburn ve tituba’nın kendisi. her kadın da çevresine uyumlu olmayan insanlardı. osburn masum olduğunu söyledi. good da aynısını yaptı, ama osburn’ü suçladı. tituba ise 1692’nin mart ayında itiraf etti: “şeytan bana geldi ve ona hizmet etmemi teklif etti.” köylüler, tituba siyah köpeklerden, kırmızı kedilerden, sarı kuşlardan ve beyaz saçlı bir adamın, tituba’ya şeytanın kitabına imza atmasını buyurmasından bahsederken, büyülenmiş bir şekilde oturuyorlardı. birkaç tane keşfedilmemiş cadının bulunduğunu ve onların puritanları yok etmeye ant içtiklerini soyledi tituba. bu cadıları bulmak sadece salem için değil, tüm massachusetts için bir haçlı seferi, bir cihat haline gelmişti. bu cihatın bir sancıya dönüşmesinden ve cadı avcılarının, kurbanlarından çok daha ölümcül olduğunun kanıtlanmasından önce, anne putman, hikayenin muhtemelen en önemli elemntlerinden bir tanesiydi. zengin histerik ve “sirk kızları”na katılan kadına kıyasla onun hakkında çok fazla detay bilinmiyor.

    1692’nin mayıs ayında salem cadı avı başladı. cadı olduğu idda edilen martha cory’e yapılan suçlamalar sırasında, kızlar cadı olduğu idda edilen kadının kendi ellerini büküp, kızları fiziksen olarak incitebileceğini öne sürdüler. kızlar ayrıca, öbür mahkeme odasındayken, bayılıp, eğilip, bükülüp, başka dramatik yollar denediler. kızlardan bir tanesi “hayali bir kanıt”ı olduğunu öne sürdü, başka bir deyişle sadece kızın algılayabildiği, insanlara görünmez olan bir hayalet yada kötü bir ruh. inanılmaz şekilde, bu kanıtlar kanunen cadılık yapıldığı yönünde yeterli bulundu. bu kızlar sözde işkence görmüş ve ele geçirilmişlerdi. suçlandırılanlar, sözde kendilerini ele geçirip, işkence yapanlardı.

    1692 haziranında, özel oyer ve terminer mahkemesi (anlamı dinleme ve karar verme) salem’e geldi ve cadılıkla ilgili olayları dinledi. william stoughton’un başkanlığında, bir yargıç ve jüriden oluşuyordu. ilk suçlanan bridget bishop, suçlu bulunarak 10 haziran’da asıldı. 1692’de 19 “cadı” gallows hill’de asıldı ve giles cory adındaki kendini savunup,kurtulmak için yalvarmayan bir sanığa ölümüne işkence edildi. aralarında hapiste ölen bir çocuk da bulunan beş kişi öldü. mahkemenin otoritesini anlamadığı, savunma yapmadığı gerekçesiyle de bir adam, büyük bir taşın altında ezilerek öldürüldü. tituba önce hapse atıldı, sonra da salem köyü’nden sınır dışı edildi.

    nasılsa, otoritesi olan insanlar ve halk, cadı avının kontrolden çıktığını farkettiler, görünen oydu ki herkes cadılıkla suçlanabilirdi. 3 ekim 1692’de harvard koleji’nin en meşhurbaşkanı mather, şöyle konuştu:

    “on tane maznun cadının kaçmasındansa, bir tane masum insanın suçlanması daha iyidir.”

    vali william phips bu cadı vakalarından iğrenmişti artık ve bu çılgınlığa bir son vermek istiyordu. mahkemeye baş vurarak, “hayali kanıt”ların geçerli olmamasını sağladı. bu yeni mahkeme zanlıların 56’sından sadece 3’ünü suçlu buldu. mayıs 1693’te phips hala cadılık suçlamalarından dolayı hapiste olanlardan ve asılmayı bekleyen 5 kişiden özür diledi. salem cadı avı, artık bitmişti.

    bu ayıptan çıkan tek iyi şey insanların duygularını dinleyip salem cadı avı’nı dava etmeleri oldu. ama cadı avı lekesi hep kaldı.

  • en kolayı aynı cümlenin olumsuz halini söylemek.

    must'ta "mamalı" anlamı olur, have to'da "zorunda değil" anlamı olur.

    örnek:
    you must fill this form: bu formu doldurmalısın.
    you have to fill this form: bu formu doldurmalı/doldurmak zorundasın.

    olumsuz:

    you mustn't fill this form: bu formu doldurmamalısın.
    you don't have to fill this form: bu formu doldurmak zorunda değilsin.

    görüldüğü üzere olumluda anlamlar birbirine çok yakınken olumsuzda anlam farkı ciddi boyutlara geliyor. ayrımı bence en güzel bu şekilde yapılabilir.

    20 senedir ingilizceyle haşır neşirim ve şunu söyleyrbilirim ki must ile have to arasındaki en bariz süzgeç bu.

  • insanlarin barut ficisi seklinde dolanmalari. herkesin para yok,ekonomi kotu derken her evde 2011 2 adet arabaya sahip olmasi. hersey daha pahali olmasina ragmen herkesten once herseye sahip olmaya calisan bir suru insan gormek.
    kimsenin sira bekleme huyunun olmamasi, aptala yatip onunuze gecmeye calisanlar. 2 seritlik yolun aslinda 3 araba icin yapildigi, 27-28 yasin evde kalma yasi oldugu, finansal ozgurluk daha yokken 50bin liraya dugun yapma hevesi. asiri derecede ve acik irkcilik. acik acik baska kultur ve kokenden gelen hakkinda tanimadan konusmak. sifir tolerans.

    ama bunun disinda hizmet sektorunde paraniz oldugunda dunyanin hicbir yerinde alamayacaginiz seviyede hizmet verilmesi, is gucunun inanilmaz ucuza satilmasi, baska ulkelerde yilda yuzbin dolar kazanilan islerin burda asgari ucretin biraz ustunde degerlendirilmesi.

  • ben: baba bana elhamı öğret, öğretmen istiyor
    babam:
    elhamdürüsiyle
    kızlar sürüsiyle
    hergün birisiyle
    yarabbi şükür allahım

    ben: aman be baba
    babam: oğlum ne var, hocanız bile bilmez bunu, hem bir tutarsa duan, ehi ehi
    ben: ablam gibi dayak yiyeyim sonra değil mi* ? .. anneee , bana elhamı öğret...
    babam: dur ben sana elemtereyi de öğreteyim.
    elemtere ellipara
    babam gider kochisara.... nereye gidiyon, daha bitmediki
    annem: offf bey offf, cocukların hepisini göndereksin cehenneme, günaha giriyorsun
    babam: ehi ehi ehi he

    * ablam ilkokul birde "kuran kursuna gideceğim" diye tutturur, bizimkiler her zamanki kayıtsızlıkları ile aman gidersen git derler. ablam ilk gün gelir ve babama, "baba bana sübhanekeyi öğret, hoca istedi" der, ertesi gün kursa giden ablam biraz sonra yüzünde şamar iziyle kıpkırmızı şeklide eve döner. şimdi babamdan ablama öğretilen sübhanekeyi dinliyoruz:

    sübhaneke
    sümbülteke
    anam eke
    babam teke

    diye gidiyordu hatırladığım kadarıyla. bu arada babamın 9 yaşından beri beş vakit namazını kılan, orucunun birgünün bile kaçırmayan bir insan olduğunu belirteyim

    (bkz: niye benim babam herkesin babası gibi değil)

  • günümüz gerçeği olan durum.

    eskiden ulan şu kadar param olsa ne güzel olurdu dediğim hiç bir şey güzel değil lan sanki, hepsi anlamını yitirdi gitti sanki...

    220 lira krediyi her ayın 7'sinde çekerken ulan az daha olaydı neler yapmazdım diyordum, çünkü 220 anca yetiyordu biraz özel tüketime girsen diğer ayın 7'si gelmek bilmiyordu. her seferinde ulan az daha olsaydı fikri... şimdi oldu bilmem kaç katı para geçiyor elime, ulan sanki içime öküz oturdu, o zaman heyecanlı gelen yaparım dediğim hiç bir şeyi yapmaz oldum.

    laptop vardı bir tane emektar, üniversiteyi bitirdim onunla. üniversite zamanı param olsa da çılgın bir laptop alsam diye bir hayal vardı. param oldu, şirket ondan daha takoz bir laptop verdi, o laptop'u da babama verdim haber falan okuyor. şuan yeni bir laptop alma isteğim sıfır. ne yapıcam ki lan. oyun oynardım eskiden şimdi oyun hevesi de kalmadı ve bu heves öyle hızlı yok oldu ki, farkettiğimde oturup ağlayasım geldi. bir iki kez call of duty falan açtım, yok olmadı.

    telefon, ulan para olsa en iyi işlemcisi, kamerası olanı alacaktım, param oldu aldım bir iphone, iphone'un iphone olduğu zamanlar ama hani 3gs'e ooooouuuv dediğimiz, hiç mutlu etmedi lan, hayal ederken daha mutluydum. baktım hiç bir fonksiyonunu kullanmıyorum verdim anneme. kendime bir samsung aldım, çift hatlı, akıllı olmayan bir model.

    ilk yatırım için ev hayalleri kuruyordum, artık kurmuyorum. alsam da mutlu olmayacağım biliyorum. bankalar falan mutlu olurdu ama onları mutlu edecem diye kendimi borca sokasım da yok. mutluluğu aramaya devam edeceğim bir süre daha. bakalım bulunur herhalde bir şeyler.

    neyse diyeceğim, öğrenciyken olan hevesi kaybetmeden yapabildiğinizi yapın lan, sonra öküz oturuyor cidden içinize.

  • yaklaşık bir yıl önce hayalini kurduğum araba a5.sonra dayanamayıp gidip palio aldım.mtv'si düşük, az yakıyor, park yeri sorunuda yok.detaya girmem gerekirse, ön camlar otomatik.dikkat ettiyseniz detayda bile boğmuyor.çokzel.

  • sırada bekleyen hastalarının hakkını yedirmeyen doktora helal olsun. ülkenin böyle yürekli insanlara çok ihtiyacı var.
    normal çalışan bir hukuk sisteminde hsyk’nın bu ve benzeri durumlarda (halı saha maçında öğretmenleri gözaltına aldıran savcı https://eksisozluk.com/…retmenin gözaltına alınması - link için @mavibalinahemdeminik’e teşekkürler) gerekli adımları atması gerekirdi.
    edit: hsyk değil hsk imiş. “yüksek” ibaresi son referandumla çıkarılmış. @kafto’ya bu bilgi için teşekkürler.

  • kendi elinle devletin içine örgütleri, çeteleri sok. o grubun palazlanmasına göz yum "dindar"lar diye. terörist dinci grup darbe girişimine kalkışsın ve 200+ vatandaşı öldürsün.

    bu durum karşısında sorumluluk alıp istifa edeceğin yerde o günü bayram ilan et.

    (bkz: 15 temmuz pişkinlik bayramı)