hesabın var mı? giriş yap

  • bu dizinin ilk açıldığı sahneyi, 1. sezon 1. bölümün ilk 7 dakikasını hatırlayan var mı? yani kitabın prolog bölümünü?

    dizi, kitaba yakın seyrediyor ama ben size kitaptaki özetini de vereyim. (kitabı okumadıysanız özeti okuyun çünkü önemli ayrıntılar var)

    (bu arada white walker = beyazımsı tenli, mavi gözlü, buzdan silah kullanan abiler.
    wight = white walkerların dirilttiği cesetler.)

    waymar royce ve beraberindeki 2 ranger, gared ve will, duvarın kuzeyinde bir wildling grubunun izini sürmektedirler. önden gözcü olarak giden will, wildling kampının yerini tespit eder. ancak, kampta bir gariplik vardır. kamp ateşi yoktur ve bütün wildlingler yerde ölü gibi yatmaktadırlar. ortada kan filan da yoktur. will, herkesin soğuktan donduğunu düşünür ve geri dönüp royce'a haber verir. royce, havanın bir kamp dolusu adamı donduracak kadar soğuk olmadığını söyler ve kampa bir göz atmaya karar verir. will ve gared'ın itirazlarına rağmen, grup yola çıkar. kamp alanına geldiklerinde, will'in bahsettiği cesetlerin orada olmadığını görürler. royce, will'i dalgaya alır ve wildlingleri bulmaya karar verir. will'e bir ağaca çıkmasını söyler ve gared de, atların yanında kalır. royce, kamp alanına ayak basmasıyla, ani bir soğuk hisseder ve hemen ardından bir white walker ağaçların içerisinden kristal kılıcını taşıyarak çıkar. onu 5 tane daha white walker takip eder. (dizide sadece 1 tane görüyoruz) royce ile white walkerların lideri kılıçlarını çeker ancak white walker'ın bir darbesi royce'un kılıcını paramparça eder ve o noktada white walkerın çığlığı ormanda yankılanır. bunun üzerine, diğer 5 white walker da partiye katılır ve royce'u delik deşik ederler. will, white walkerlar ortamı terkedene kadar aşağıya inmez ve indiğinde, royce'un cesedinin yanına gider. royce'un cansız bedeni yavaşça yerden kalkar, parçalanan kılıcından çıkan şarapneller bir gözünü kör etmiştir, diğer gözü ise masmavi parlamaktadır. royce, will'in boğazına yapışır.

    atların yanındaki gared'i de bir sonraki bölümde starklar tarafından yakalanınca görürüz. night's watch'u terketmenin cezası ölümdür ve ned stark'ın kılıcı ice da cezayı keser.

    bu, 5 kitabın en gizemli bölümlerinden birisidir bana göre. ama ta en başta olması ve ana karakterlerden hiç birisini içermemesi nedeniyle genelde unutulur. halbuki, kitapta ve dizide çok az görünen white walkerların 6 tanesi birden gözükmüştür. bunu, george r. r. martin'in şok bir açılış yapmak istemesiyle açıklamak mümkündür ancak bu bölümün bize anlatmak istediği başka bir şey var mıdır?

    bu sahneyi, kitaptaki diğer white walker sahnelerinden ayıran en önemli detay ne biliyor musunuz?

    white walkerların kurduğu tuzak.

    öncelikle belirtmem gerekir ki, dizide biraz farklı da olsa, kitapta white walkerların pis işlerini hep wightlara yaptırdığını görüyoruz. mesela, fist of the first men'de, mormont ve adamlarına saldıran wightlar. white walkerlardan birisi ancak ana saldırı bittikten sonra, sam'in de içinde bulunduğu kaçışan night's watch üyelerine saldırıyor. orada da sadece 1 tane white walker görüyoruz. yani, white walkerlar genel olarak wight gruplarını kontrol eden konutanlar gibi hareket ediyorlar. bir grup white walkerın hep beraber tek bir hedefe saldırdıklarını prologdan sonra hiç görmüyoruz.

    zaten royce ve arkadaşları, duvarın kuzeyinde vakit geçirirken, bir white walkerla karşılaşıp ölselerdi veya wight saldırısına uğrasalardı, bu olayın altında bir anlam aramazdık. her ne kadar olayın duvardan 9 günlük mesafede yaşandığı söylense ve bu white walkerlar için biraz fazla yakın olsa da, yine de sıradan bir karşılaşma o kadar şüphe çekmeyebilirdi.

    ancak bu sıradan bir karşılaşma değil, çünkü ortada bir tuzak var.

    belli ki, white walkerlar önce wightları kullanarak, tamamı ölmüş bir kamp ahalisi görüntüsü yaratıyorlar. bizim elemanlar kampı incelemeye geldiğinde wightlar ortada yok ve royce tuzağa adım attığı anda saldırıya uğruyor. öyle sıradan bir karşılaşma değil bu. planlanmış bir saldırı. üstelik, wightları kullanmak yerine, white walkerlar kendileri saldırıyorlar. hem de tek bir kişiye karşı altısı birden! royce'u öldürdükten sonra da ortadan kayboluyorlar. will'i öldüren royce'un dirilen cesedi oluyor ve gared'in peşinden bile giden olmuyor. bell ki, hedeflerinde royce var onu öldürme işini şansa bırakmak istemiyorlar. ne wight kullanıyorlar, ne de teketek dövüşme riskini alıyorlar. peki, royce'u böylesine bir hedef haline getiren ne? vale lordlarından birinin 3. oğlu olan waymar'dan, kuzeyin gizemli yaratıkları ne istiyor? white walkerlar onun yerini nasıl buluyorlar ve neden böylesine planlı bir saldırı yapma gereği duyuyorlar?

    waymar royce'u hedef haline getiren kişi, white walkerlara erkek bebek sağladığını bildiğimiz, alemlerin en hayırlı babası: craster.

    kumandan mormont ve yanındaki birliğin, craster'ı ziyaretinden bir diyalog:
    craster: "evet o üçünü hatırlıyorum. küçük lord, senin yanındaki köpek yavruları gibi gençti. samur pelerini ve siyah çelik kılıcıyla benim çatımın altında uyumak için fazla kibirliydi. "

    royce ve adamları, tuzağa düşmeden önce craster'a uğramışlar ve onları white walkerlara ihbar eden craster'ın ta kendisi. ancak, craster bunu royce'a gıcık olduğu için yapmıyor. bunu yapmasının sebebi, patronları white walkerların, ona, peşinde oldukları adamın eşgalini vermiş olması:

    "şekilli bir kılıç taşıyan ve night's watch'a hizmet eden lord çocuğu"

    var mı bu tanıma uyan başka tanıdığınız?

    "jon snow" desem?

    bakın bu waymar royce'un kitaptaki betimlemesi.
    "gri gözleri, narin ve zarif vücuduyla genç ve yakışıklı bir lord."

    bu da ilk kitaptan jon snow betimlemesi.
    "jon'un gözleri siyaha yaklaşacak kadar koyu griydi. (...) robb kaslıyken, jon narindi. robb güçlü ve hızlıydı, jon ise zarif ve çevik."

    craster, patronlarından aradığı kişinin nasıl göründüğünü öğrenmiş olsa bile, royce bu eşgale uyar. yani, craster üzerine düşeni yapıyor ve aradıkları adamın gelişini white walkerlara haber veriyor.

    white walkerların, valyrian çeliği kılıcıyla, yaman bir savaşçı olacak genç bir lord bekliyor olmaları, neden 6 kişi gelip tuzak kurma yoluna gittiklerini de açıklıyor. belli ki, zorlu geçecek bir düello beklentisi içerisindeler ve valyrian çeliği kılıcın kendilerini öldürebileceğinin farkındalar. zaten, royce ile dövüşürken, royce'un kılıcının parçalandığı anda adeta diğerlerine sinyal verircesine bir çığlık duyulması ve o andan sonra diğer 5 white walkerın da royce'un üzerine çullanması da bu yüzden. kılıç kırıldığı anda onun doğru kişi olmadığını anlıyor elemanlar ve işlerini hızla bitirip ortamı terkedip gidiyorlar. will'i wightlara bırakıp, gared'in peşinden gitme gereği bile duymuyorlar.

    daha sonra fist of the first men'deki wight saldırısı da, white walkerların birilerinin peşinde olduğunu kanıtlıyor aslında. burada night watch kalabalık olduğu için önce wightlar saldırıyor ve kaçışanların arasında white walkerlar hedeflerini arıyorlar. belki, sam'in peşinden gitmeleri de bu yüzdendir, kılıcı olmasa da "lord çocuğu" olduğu her halinden belli samwell'in.

    burada kitabı bırakıp, diziye bakarsak, hardhome saldırısı sırasında, white walkerların jon snow'u öldürmeye çalıştıklarını ve jon'un ilk defa valyrian çeliği kılıcıyla bir walker öldürdüğünü görüyoruz. işte bu an, bence white walkerların aradıklarını bulduğu an. saldırının sonunda night's king'in jon snow'a bakıp ellerini kaldırdığı sahnenin gelmesi de tesadüf değil. night's king, artık aradığı "kılıçlı lord"un kim olduğunu biliyor.

    ve evet; white walkerlar, daha dizinin ilk sahnesi ve kitabın ilk satırlarından itibaren jon snow'un peşindeler.

    not: teori, reddit kullanıcısı joemagician'a ait.

    açıklama editi: jon snow'un dizinin başında daha night's watch'ta olmadığı belirtildi. bu tabiki doğru. ama zaten white walkerlar, en başta aradıklarının jon snow olduğunu bilmiyorlar. ellerindeki kehanet yada bir istihbarat belli ki yetersiz. bildikleri şeyler, kılıç, lord çocuğu, night's watch ve belki de elemanın neye benzediğinin üstünkörü bir tanımı. waymar royce, bütün bu özellikleri üzerinde taşıdığı için harcanıyor zaten. jon snow'un aradıkları kişi olduğunun ortaya çıkması anca hardhome'da oluyor.

  • podcastleri spotify'da nasıl yayınlayacağını merak edenler, ben şuradan öğrendim. siz de öğrenebilirsiniz.

    bu entryde podcastin tanımı, mikrofon seçimi, program seçimi gibi konular ele alınmaktadır. normalde blog sitemde yayınladım fakat burada da olması gerektiğini düşündüm. yayın yapacak arkadaşlara faydalı olması dileğiyle.

    2020 yılının nisan ayından itibaren podcast yapmaya başladım ve ilk podcastimin konusu da ''podcast nedir?'' oldu. dünyada çok yeni olmasa da türkiye'de podcast yayıncılığının yeni yeni gelişmeye başladığını söyleyebilirim. benim amacım bakir sayılabilecek olan bu mecrada önlerden yerimi almak değil de dünyaya bir şekilde düşüncelerimi duyurmak olmuştu. hoş, bütün dünya dinlemiyor ama yine de hatrı sayılır bir dinleyici kitlesi oluşmaya başladı ve bu kitlenin kalitesinden de çok memnunum. o yüzden yakın bir arkadaşımın da söylediği gibi bir milyon tane anlamayan dinleyeceğine bin tane anlayan insan dinlesin benim için çok daha iyi.

    zaten türkiye'de entelektüel diyebileceğimiz kişi sayısı çok az. sorgulayabilen, anlatılan her şeye hemen inanmayan, fikir zincirleri kurabilen, okuyan, anlamaya çalışan ve en önemlisi dinleyebilen insan sayısı çok çok az. zaten ülkemiz insanlarının en büyük iletişim problemlerinden birisi de dinlemek iken ''dinlenebilir içerik'' üretmek de girişimci kafasıyla düşündüğümüzde büyük risk fakat benim youtube ve podcast yayınlarımda maddi kaygılarım olmadığı için bunu dert etmiyorum. şimdilik umudum var diyelim...

    gelelim podcast konusuna. ben okumak değil de direkt dinlemek istiyorum diyenler için podcast nedir sorusunun cevabı olan şu videoyu da ekleyelim. bunun ses kaydı boya bm-1 yaka mikrofonu ile alınmıştı. daha sonra mikrofonu değiştirdim idare edin.

    okumaya devam edenler için ''pod'' sözcüğü küçük kapsül anlamına geliyor ve direkt bildiğimiz ipod kelimesinden türetiliyor. cast ise ''broadcast (yayın)'' sözcüğünden geliyor. zaten podcastler ilk defa ipod için geliştiriliyor ama şu anda çoğu mecrada dinlenebiliyor ve artık ipod bile kalmadı diyebiliriz.

    konuya wikipedia'daki podcasting tanımıyla devam edecek olursak orada da şöyle yazıyor.

    ''podcasting, çoğunlukla dizi halindeki dijital medya ürünlerinin (radyo programları, videolar vs.) internet üzerinden -genellikle feed (bildirim) yoluyla- bilgisayar ve taşınabilir cihazlara (cep telefonu, tablet vs.) indirilebilecek şekilde yayınlanması. bu şekilde indirilmiş dosyalara ise podcast denir.''

    feed yoluyla derken rss diye bildiğimiz kavram karşımıza çıkıyor. bu yüzden rss'yi de tanımlamamız lazım diye düşünüyorum. rss dediğimiz şey kısaca web sayfası bildirimcisidir. yani podcastler üzerinden anlatacak olursak siz spreaker.com sitesine podcast yüklersiniz ve oradaki rss linkini de spotify'a bağlarsanız, spreaker'a her podcast yüklediğinizde spotify'a bildirim gidecek ve podcastiniz orada yayınlanacaktır. böylece son kullanıcı yeni eklenen içeriği rss sayesinde takip edebilecektir. rss konusuyla ilgili daha fazla bilgi almak isteyen okuyucular farklı kaynakları araştırabilirler.

    gelelim podcastin nasıl yapılacağına. öncelikle ben şu anda blue yeti blackout usb mikrofon ile kayıtlarımı alıyorum. kayıt arayüzü olarak audacity adlı programı kullanıyorum ve gerekli düzenlemeleri orada yapıyorum. rss için kullandığım site spreaker ve podcastleri youtube, spotify, deezer, google podcasts, apple podcasts gibi platformlarda paylaşıyorum.

    fakat en başta böyle başlamadım. yukarıda paylaştığım ''podcast nedir?'' adlı videodaki kayıt boya bm-1 yaka mikrofonuyla alınmış bir kayıttı mesela. ama onu da satın almanıza gerek yok en başta.

    eğer podcast kaydetmeyi düşünüyorsanız ve bu olayı uzun yıllar boyunca sürdürmeye de karar verdiyseniz öncelikle podcast konularınızı belirleyin veya konuları nasıl belirleyeceğinizi belirleyin. bir uzmanlık alanınız var ve o konuda insanlarla bir şeyler paylaşmak istiyorum diyebilirsiniz, gündemle ilgili düşüncelerimi söylemek istiyorum diyebilirsiniz veya ortaya konuşmak istiyorum aklıma geldiği gibi de düşünebilirsiniz. ama bu aşamayı kesinlikle atlamayın.

    ikinci aşamada mikrofon seçimi var ve bunun için birkaç tane seçenek var. benim ilk önerim telefonunuzun mikrofonunu kullanmanız. sessiz bir ortam bulup indirdiğiniz bir ses kaydedici uygulamayla ilk kayıtlarınızı yapabilirsiniz. bu kayıtları da dinleyip yayınlama kararı alabilirsiniz. fakat biraz daha profesyonel bir iş yapmak istiyorum diyorsanız okumaya devam edin.

    mikrofonla ilgili bir sonraki önerim de bir yaka mikrofonu almanız olabilir. şu anda 100 tl ve üzeri fiyatlara değişik kalitelerde yaka mikrofonları var ve o mikrofonların testlerini de youtube üzerinden izleyebilirsiniz. fakat bu testlerin sessiz ortamlarda yapılmış olduğundan emin olmaya çalışın. fakat biraz daha profesyonel bir iş yapmak istiyorum diyorsanız okumaya yine devam edin.

    gelelim biraz daha iyi mikrofon önerilerine. hem mikrofon hem de ses karı olarak kullanılabilen cihazlar var. zoom firmasına ait ses kayıt cihazları bunlar ve zoom h4n ve zoom h6n adlı iki tane önerim olabilir bu konuda. fiyatları dolara bağlı olduğu için durumunuza göre biraz can yakabilir ama özellikle zoom h6n ses kaydıyla ilgili tüm sıkıntılarınızı çözecektir. bununla ilgili de testler yine youtube'da mevcut. aramaya inanın. neyse bir tane inceleme videosu paylaşayım.

    bazı podcasterlar da zoom h4n ile birlikte bir shotgun mikrofon alıp kayıtlarını o şekilde yapıyorlar. hem sesli kitap kaydetmek için hem de podcast kaydetmek için en iyi seçeneklerden biri de bu fakat yine fiyatları sizi biraz üzebilir. eğer dışarıda kayıt alacağım, kısa filmler veya röportaj videoları da yapacağım diyorsanız bence şu an en iyi seçenek bu. o konuda shotgun mikrofon önerim de zoom h4n veya zoom h6n ile birlikte rode ntg-1 adlı mikrofon.

    eğer ben sabit bir yerde oturup bilgisayarla, tabletle veya telefonla kayıt alacağım diyorsanız içinde ses kartı olan usb'li bir condanser mikrofon alabilirsiniz. bu konuda da birkaç tane tavsiyem olacak elbette ama bu mikrofonları alırken sesinizin tonunu bilerek satın alın derim. çünkü bazı mikrofonlar tiz seslerde başarılı iken bazıları da pes seslerde başarılı. bazıları da neredeyse hepsinde başarılı. usb mikrofon önermemin sebebi ise ses kartıyla uğraşmayacak olmanız ve taşınabilirlik. evet bir zoom h6n ses kayıt cihazına göre daha az taşınabilir olacak, yanınızda bilgisayarınızı da taşımanız gerekecek ama yine de fazladan bir aletle uğraşmamak adına iyi diyebiliriz buna.

    usb mikrofon önerilerime gelince, aşağıdaki linklere tıklayarak test videolarını da görebilirsiniz:

    audio technica at2020 usbi

    rode nt-usb

    rode nt-usb mini

    rode podcaster - usb mikrofon

    mxl usb 008 (barış özcan'ın kullandığı mikrofon)

    blue yeti usb blackout edition (emre yücelen'in kullandığı mikrofon)

    blue yeti nano usb

    bunların dışında alınabilecek başka usb mikrofonlar da var ama sanırım bu kadarı yeterli olacaktır. dileyenler başka markalara da bakabilir.

    yine condanser mikrofonlar (48 volt phantom power ihtiyacı duyan) ile kayıt almak isteyenler olursa ses kartıyla birlikte almaları gerekir. bununla ilgili öneriler de vermek isterdim fakat o biraz daha home stüdyolar için gerekli olur diye düşünüyor ve podcast kayıtlarının konusu olarak görmüyorum.

    başta söylediğim gibi ben de emre yücelen gibi blue yeti blackout usb mikrofon ile kayıt alıyorum ve merak eden arkadaşlar satranç serüvenimi anlattığım şu podcaste bakabilirler. aynı zamanda kaydedilen sesleri dinlemek için mikrofonun üzerinde bir kulaklık girişi de var ki bu da çok önemli bir özellik.

    eğer sesi ne ile kaydedeceğimize karar verdiysek kayıt aşamasına geçebiliriz.

    ben sesleri audacity adlı ücretsiz ve açık kaynak kodlu programda kaydediyorum. bu programın hem ücretsiz olması hem de türkçe olması en sevdiğim iki özelliği. usb mikrofonu bilgisayara bağladığımda basit bir şekilde mikrofonu tanıyor ve mikrofon üzerindeki gerekli ayarları yaptıktan sonra tüm kaydı rahatça alabiliyorum.

    audacity dışındaki alternatiflere bakacak olursak mixcraft, adobe audition, cubase gibi yazılımlarda da ses kaydı ve gerekli diğer düzenlemeleri yapabiliriz. ben os podcast adlı seride kendi sesimin altına lo-fi tarzı müzikler de eklediğim için audacity yetersiz kalıyor ve mixcraft programını kullanıyorum. os podcast serisinde henüz bir tane video var ama şuradan bakabilirsiniz.

    eğer mikrofon ve ses kaydı meselesi de tamamlandıysa bir sonraki aşama olan podcastimizi yayınlama aşamasına geçebiliriz. ben öncelikle bu podcastleri bir video haline getiriyorum ve bunun için de ücretli bir yazılım olan movavi video editor plus adlı programı kullanıyorum. video haline getirdiğim podcastleri de ilk olarak youtube'da yayınlıyorum. fakat iş mp3 dosyalarını spotify, deezer, apple podcasts gibi mecralarda yayınlamak olunca işler biraz değişiyor.

    açıkçası ben genç bir kardeşimizin videosu ile öğrendim spotify'da podcast yayınlama işini. o yüzden burada uzun uzun anlatmayacağım. şu videoyu takip ederseniz siz de yapabilirsiniz.

    sonrasında spreaker hesabınızda dashboard sekmesine tıklayıp podcastinizi açtığınızda sol tarafta ''distribution'' adlı bir bölüm göreceksiniz. oradan diğer podcast mecralarında yayınlamak için gerekli olan her şeyi göreceksiniz.

    bu arada podcastiniz için bir görsel belirlemeyi de unutmayın. ben bunun için [canva.com canva.com] sitesinden faydalandım. dileyenler photoshop'tan yararlanabilir veya [bionluk.com bionluk.com] sitesinden bir profesyonelle çalışabilirler.

    şöyle bir bakalım unuttuğumuz bir konu var mı?

    podcastin tanımı +
    mikrofon seçimi +
    program seçimi +
    podcasti yayınlamak +
    kendi reklamını yapmak +

    her şey tamam gibi gözüküyor.

  • buyuk dedemin yalanci oldugunu ortaya cikaran onermedir. kendisi ortadogu'daki cephelerde carpisan bir er olarak dedeme anlattiklari su sekildeymis. " araplarin bize yaptigi hainligi kimse yapmamistir. kac tane erin bitlenmeden oturu olup gittigini ben gordum. su bile vermediler. kuyulari tuttular. arap gorunce silaha davraniyorduk. biz onlar icin geldigimizi saniyorduk. hala kalbim kiriktir. "

    iyi sallamissin be dede

  • efendim susturamıyoruz, sürekli konuşuyor. en güzeli de bu fikirleri savunmak zorunda olanlar var. beter olun, yalakalar sizi.

  • adli kontrol şartı ile serbest bırakılan göçmen. bu kararı alan hakimlerin karısına kızına taciz yapılsa yine bu şekilde serbest mi bırakılacak?

  • demek ki önceki başkanlar, belediye çalışanları musakka yerken kendileri antrikotu gömüyormuş.

    bunu bize gösteren hadise.

    aynen devam başkan

  • insanlar, aileler birer birer kıyıyor canlarına. umut yok, ışık yok, yaşama sevinci kalmamış kimsenin. çok zor bir dönemdeyiz gerçekten.

  • bu adam niye her yerde biri bana açıklayabilir mi?
    2007 yılında ilk albümünü çıkarmış. 15 yıldır gündem olan tek bir şarkısı yok ama her yerde.
    menajeri kimse murat boz'dan daha fazla kazanmalı bence, zira bütün işlerini o denli ayarlıyor ki adam tüm "popüler" dalgaları yakalayıp orada kendini konumlandırabiliyor.

    "mesajını aldım,"dan ibb konserlerine geçmek büyük başarı. acun'dan sonra netflix'e de geçmiş. diziyi izlemedim, izlemeyi de düşünmüyorum ama bu adamdan kaçamıyorsunuz. her yerden bir şekilde karşınıza çıkıyor.