hesabın var mı? giriş yap

  • "bu hükümet olmasaydı akademisyen olamazdım" şeklinde bir beyanda bulunmuş şahıs.

    en azından gerçekten bilimden anlayan, bilime önem veren ve kurumlarını buna göre düzenlemiş bir toplumda akademisyen olamayacağının farkında olması güzel bir şey.

  • böyle filmlerde dizilerde diyolar ya hani; "hemen ilk uçakla geliyorum!!" diye.. içim gidiyo benim ya.. adam multimilyoner olsa farketmiyor ben içimden diyorum en az 350-500 lira uçak parasi girer son saatte diye.. yazık günah... fakir miyim neyim?

  • bayramın ilk günü yürüyüş yapmak için gittiğim yer. her yerde sandalye kiralayan kekolar, son ses rap şarkısı açıp dinleyen kekolar, ağzıyla içmeyi bilmeyen ve etrafı çöp yığınına çeviren kekolar doluydu. ne kadar iğrenç bir yer olmuş burası yav diyip eve dönerken iki grup birbirine bıçaklarla girdi. gözümün önünde insanlar bıçaklandı yüzlerinde bira şişeleri kırıldı. istanbul'un en nezih semtleri bile esenyurt'a çevrildi. bu ülkenin sonu çok karanlık.

  • babası 5 doktorun yanlış teşhisi ve 15 yıllık doktorunun ihmali sonucu öl(dürül)müş biri olarak, babamın semptomlarını google'a bakıp şak diye aylarca konulamayan teşhisi bulmuştum.

    neden 5 doktora (gata, international, acıbadem, çeşitli profesörler vb.) gittik de aklıma google'a semptomları yazmak hiç gelmedi diye çok ağladım.

    siz siz olun hiçbir ama hiçbir doktora güvenmeyin. kendiniz araştırın. en azından araştırdım yanlış bulmuşum dersiniz, kendiniz etmiş olursunuz, bir başkasının yanına kar kalacak hatasının sonucu ile yaşamanız gerekmez.

    (doktor nefretimi cehaletime bağlayacak doktorlara bir anımı anlatayım ki olayın duygusal kısmını kabullenip kendileri için "ex" ya da "hasta" olan "şey"lerin birilerinin canı olduğunu iki gıdım idrak etsinler.
    bir hastane odası, doktora en sevdiğiniz insanın durumunu soruyorsunuz, tedavi nasıl olacak, hangi aşamada vb.
    elindeki mektup açacağı ile o esnada faturalarını açmakta olan prof bölüm başkanı bilmemne doktor, (ki kendisini 10 yıldır tanımaktasınız)

    -yavrum çekirge bir sıçrar iki sıçrar, senin baba bu sefer gidici.

    diyor.
    o mektup açıcağını onun böğrüne saplamadığınız için her gün pişmanlıkla yaşıyorsunuz senelerce... ve hala bazen keşke diyorsunuz, keşke ilk duyduğumda google'a yazsaydım belirtileri, doktorlardan medet umacağım yere)

    (bu arada doktor nefretime laf edecekler için:
    babamın pilot olduğunu ve geç teşhis sebebiyle kanserden öldüğünü belirteyim.
    pilotların düzenli kontrolden geçmeleri gerektiğini yani hani 10 yılda bir hastaneye giden bizler gibi olmadıklarını hatırlatayım.
    kanseri kemik metastazı yapana kadar teşhis edemediklerini ve fıtık olabilir dedikleri için metastaz ağrısı çeken hastaya aylarca egzersiz yaptırdıklarını (3 doktor birden farklı egzersiz programları verdi) ileteyim.
    ailede kanser öyküsü olduğunu da (hem babaanne hem dede de kanserden "gitmişti") çekirge esprileri yapan 15 yıllık kişisel doktorunun bilmemesinin söz konusu olmadığını belirteyim.
    babam doktoruna "abi" derdi, doktoru onun için kızına "çekirge" dedi.
    benim hikayem budur.)

  • keko rap düzgün, kaliteli, eğitimli, ilgili bir ailede büyüyen z kuşağını esir alamaz. alsa alsa keko ailelerde büyüyenleri esir alır.

    geçen biri twitter'da “mozart'a teşekkür ediyorum. çocuğum kötü bir şey yaptı, odaya kapatıp mozart dinlettim, sabah artık yapmam diye ayağıma kapandı” diye bir şey yazmıştı. ceza olarak mozart dinletirsen çocuk tabi ki sevmez diyen birkaç kişi dışında herkes beğenmişti bu tweet'i.

    işte böyle dangalak anne babalara sahip çocuklar dinliyor o keko müzikleri. çocuklar masum, sorun ailelerde.

    edit: bunların anne babası da arabesk, pop müzik falan dinliyor en fazla. masterchef'i, sikimsonik türk dizilerini falan izliyor. bak ekşi'de bile masterchef türkiye gündemde birinci sırada şu an. “keko rap dinleyen z kuşağı”nın aileleri bunlar hep.

    (bkz: acun'un y kuşağını esir alması) ile benzer olgular.

  • 7 haziran 2020'de rize'de( ikizdere- sivrikaya mevkii) bir tır devrildi. 1 kişi öldü, tır 21 ton iran çayı taşıyordu. mevzuattaki boşluklardan yararlanılarak kaçak çayların( pek azı faturalı ve kayıtlı, büyük bir bölümü de kayıt dışı) yıllardır rize'ye getirildiği ve "türk çayı" olarak harmanlandığı ve paketlendiği çay üreticileri dayanışma derneği başkanı tarafından açıklandı.

    "çayın susurluk vakası" olarak ararsanız sonuçlara ulaşırsınız. sahi bu ülkede kirletilmeyen- bozulmayan ne kaldı ?

  • daha bilgisayar öncesi zamanlarda icat edilmiş ve pozisyonu sebebiyle otoriteye sahip kişilerin işinize burunlarını sokmalarını önlemek için geliştirilmiş bir teknik bu.

    joe adında bir tasarımcı keşfetmiş bunu, müşteriler yapılan tasarımda kendilerinin de payının olduğunu hissetmek için grafikere illa ki şunu değiştirelim, bunu büyütelim gibi taleplerde bulunuyormuş.

    joe abimiz bakmış bu böyle olmayacak, reklam tasarımını müşteriye sunarken kendi kıllı kolunu da afişin bir tarafına koymaya başlamış. tabi müşteri kıllı kolu fark eder etmez bu kol burada ne arıyor, bu böyle olmaz diyormuş, joe da özür dileyip çok haklısınız efendim, sizin de gözünüzden hiç bir şey kaçmıyor, bir önceki hayatınızda sanatçıydınız herhalde ayağı çekip sözlerini "o kıllı kolu çıkarıp baskıya geçelim o zaman" ile bitiriyormuş. müşteri bu sayede kendisini işin başında hissediyormuş ve projeye katkısını sağladığı için başka bir şeye karışmıyormuş.

    işte bu yüzden bu tekniğin adı kıllı kol tekniği olarak biliniyor.

    siz tabi kendinizi kıllı kol ile kısıtlanmış hissetmeyin, kendi durumunuza göre uyarlayınız.

  • şu başlık okuyunca görülüyor ki videoyu izleyip imrenen kadar beğenmeyen ve kötüleyen de var. yazarlardan biri danışıklı dövüş yazmış. ilginç geldi.

    danışıklı dövüş'ün anlamı, ortada bir anlaşma olduğu halde yokmuş gibi davranmak ve insanları kandırmak. yani böyle konuşuyorlar videoda ama, anlaşmışlar. kimi kandırmak için? belli değil. türkiye gibi sivil ve bireysel özgürlüklerle alakası olmayan ülke vatandaşlarına "bak biz çok özgürüz, siz değilsiniz" mesajını vermek için? danışıklı dövüş olduğunu yazan kişinin söylediği bu. özgür olmalarıyla ilgisi yok, öyleymiş gibi davranıyorlar.

    kafalar ilginç.

    obama ile sözünü kesen arasında bir anlaşma olduğu doğrudur. aralarında bir kontrat vardır. o kontrata göre her ikisi de düşüncelerini özgürce ifade edebilirler ve bu özgürlükleri anayasa maddesi ile garanti altındadır. obama konuşurken sözünü kesen kişi bu kontrata güvenerek konuşmaktadır. obama da kontratın taraflarından biridir.

    abd'de de olmuyor mu bu tip bireysel özgürlüklerin kimi zaman kısıtlandığı durumlar? pekala oluyor. ülkenin ve sisteminin vizyonu şudur: abd özgürlükler ülkesidir ve bu vizyonu oluşturan, vizyonlarına sahip çıkan amerikan halkıdır. özgürlüklerin kısıtlandığı durumların artmasını ve normlaştırılmasını hiç istemezler. o yüzden ekranda sözü kesilen başkanları medeni davranır.

    sivil ve bireysel özgürlüklerden haberi olmayan kişilere sorsan tabi danışıklı dövüş. yalandan da olsa şunu biz de görelim demiyor da danışıklı dövüş diyor. bildiğin köle.