hesabın var mı? giriş yap

  • 3-4 hafta kadar once buyuk bir firtina vardi. eve dondugumde camasirlari iceri aldim ve katlamakla ugrasirken pantolonumun uzerine tutunmus bir tirtil gordum. normalde de bocekleri falan oldurmem, disari birakirim bir sekilde. ama azem`i (hic arkadasim olmadigindan ismini azem koydum) o firtanada disari birakmaya gonlum razi olmadi acikcasi.

    bir nescafe kavanozundan kendisine bir ev yaptim, hava alabilmesi icin uzerine aluminyum folyo yerlestirip bir kurdanla delikler actim,icerisine yemesi icin yaprak ve marul parcalari biraktim. pek hareket etmiyordu, korktugu cekindigi belliydi. bir kac gun sonra cok fazla yemeye ve cok fazla diskilamaya basladi. kendisini bir selpak icerisinde kavanboza koymustum, o kadar dala ve yapraga ragmen onlara sarilmadi ve yemegini yiyip hemen kendini selpagin aralarina sakladi. ben de o selpagi cikarip rahatini bozmak istemedim.

    bir kac sonra azem hareket etmeyi birakti, oldu sandim,selpagin icine gizlendiginden ona cok zor ulasiyordum. sonra ki gun fark ettim ki etrafina ipek oruyor. cok heyecanlandim.

    sonra ki surecte ona hic dokunmadim (kucukken bir kac ipek kozalak haliyle kotu bir tecrube yasadigimdan hic dokunmamam gerektigini dusundum).

    aradan ne kadar gecti bilmiyorum, her gun kendisine bakmak istedim ama selpak buna engel oluyordu. gecen hafta pazartesi aksami bir arkadasim misafirlige geldi, azemin evinin yaninda kalemlerim mevcuttu oradan kalem almak istedi ve fark etmis, azem kelebek olmustu, ucuyor ama cikamiyordu.

    heyecanla kostum, kavanozu alip balkona gectim, hemen aluminyum folyoyu actim ve onu serbest biraktim.

    bugun 7. gunu, bir haftalik oldu o kisa hayatinda azem. eger yasiyorsan bir ugrasaydin be, anlik gordum seni. 7 gunun kutlu olsun.

    debe edit : ilk debeye azemle girmis oldum. mesaj atan herkese iyi dilekleri icin tesekkur ederim :)

  • edit 2: bir arkadaştan george orwell sözü,
    düşünün çünkü henüz yasaklanmadı

    düşünüyorum da, hepimizin mi bu kadar kaybedecek şeyi var. kişisel özgürlüklerimiz o kadar kısıtlanmış ki, duvarları olmayan bir hapishanedeyiz. korku imparatorluğu mu bu? öyleyse, hakikaten neyden korkuyoruz?
    dayatmaları kabullenerek daha nereye kadar varacağız? farkında mısınız adı şeriat olmayan, ama muhafazakarlığın dibine kadar dayatıldığı iki yüzlü, sahtekar bir ülke olduk.
    son yasakla,
    her daim içen birisi değilim, ama istediğim zaman, dışarıda içmeyi geçtim, parasını verip birşey alamıyor olmak, bunun bana dayatılıyor olması ve buna sesimin, sesinin çıkmıyor, çıkamıyor olmasından nefret ediyorum.
    gittikçe boğuluyorum, insan görmek istemiyorum ama çekip gidip bir yeşillikte, deniz kenarında öyle boş boş oturmaya bile izin yok.
    herkes birşey olsun istiyor, ama beklemek, umuda boşa kürek çekmek gibi.
    debelenmesek bile batıyoruz, yalnız, çamura değil, bildiğin boka, ta ki nefesimiz tükenene kadar.

    kadehlerinizi kaldırın gençler,
    en çok da kimin o bok çukurunda boğulmasını istiyorsanız ona.
    şerefe...

    edit: gelen bir mesaj,
    " 1920li yıllarda ülkenin fabrika ayarlarıyla oynadınız şimdi bir babayiğit çıktı ve ülkeyi fabrika ayarlarına geri döndürüyor"

  • afrikada bir iğnesiyle kaplanı deviren arılar vardır. bunların kovanlarına hiçbir canlı yaklaşmaya cesaret edemez. ancak bal porsuğu balı sever...

    yıllar sonra bir edit: "afrika'da kaplan yoktur. kaplanın anavatanı asya'dır. " bunu ısrarla yazan tüm yazar arkadaşlarımın emeğine sağlık.

    yıllar sonra ikinci edit: john hartigan'dan ; bal porsuğu balı sevmez. aslında ayılar da balı sevmez. onların meselesi, kovanların içindeki larvalardır. bedava proteindir onlar için, uzun süre idare eder.

  • sınıf başkanı olduğum için derslere giremediğim ve ucundan dahil olduğum nesil. çünkü albayımız "bir sınıfta iki rütbeli olmaz sen derslere girme, kafadan 5'ini vereyim" diyerek beni kantine yollardı.