hesabın var mı? giriş yap

  • cehalet başka birşeydir, herkes her şeyi bilecek veya anlayacak diye bir şey yok, bunda kınanacak bir şey de yok, ama hayatta kalabilmek için her insana bahşedilmiş bir muhakeme kabiliyeti herkeste vardır.

    gelin sokrates usulü bir tartışma yapalım

    ortada 3 tane taraf var
    - devlet
    - emeklilik şirketi
    - birey

    bunların üçünün birden kazandığı bir sistem olabilir mi ya da sürdürülebilir mi?

    olamaz diyorsanız bu yukarıda yazdığım 3 tarafı kazanması muhtemel olanlar ve kaybetmesi muhtemel olanlar diye ayırın, cevabı bulacaksınız.

  • isveçlilerin yoğun olarak kullanıp ürettiği tütün ürünü.

    bana da isviçreli bir arkadaş getirdi 4 kutu. sigara muhabbeti açılmıştı, günde 1 paket içiyorum diyince "have you evet tried snus?" dedi, o ney la dedim de kendisi anlattı. bu ürün ton balığı kutularının daha küçüğü kaplara koyularak satılıyor. içerisinde markasına göre değişmekle birlikte -bende olanlar doğrultusunda- 15 ile 25 arasında tütün poşeti bulunuyor.

    kutusu: tık
    içi: tık

    kullanımı da şöyle; kutuyu açıp içerisinden bir poşet alıyorsunuz, üst dudağın sağ ya da sol tarafına (neden ortası değil bilmiyorum, bizim eleman şiddetle ortaya koymamamı tavsiye etti.) diş etiyle dudak arasına yerleştiriyorsunuz.

    mantığı da şöyle; siz snusü yerleştirdikten sonra poşetin içindeki tütünden yavaş yavaş nikotin yayılıyor, dudağınız da o nikotini emip vücuda nikotin sokuyor. siz de -ülkemizde olan şekliyle- sigaradan aldığınız nikotini bundan alıyorsunuz, dolayısıyla sigara isteğiniz azalıyor.

    peki etkileri nedir? arkadaşlar öncelikle bu şey ilk 3-4 kullanımda deli gibi yakıyor dudağınızı. gözümden yaş geldi ki 182 95kg adamım lan ben, koyduğumu oturturum. oturdum ağladım resmen bu acı bir an önce dinsin diye. kullanırken de aynı zamanda isviçreli arkadaşla konuşuyordum, o bana anlatıyordu nasıl kullanılacağını. ona dert yanarken "keep calm, don't be coward" falan dedi, 5. dakikanın sonunda da "şu an acı hissetmiyor olman gerekiyor" falan dedi, he dedim ve cidden durdu. sizin tercihinize göre 20-40 dakika arası durabilir. ben genelde yarım saat civarı tutuyorum.

    şimdi siz diyeceksiniz ki, ee o kadar anlattın da sigaranın yerini gerçekten tutuyor mu? demezseniz de ben demiştim ve cevabımı buldum. ama söylemem. parayla aslanım, verirsin parayı alırsın bilgiyi. şaka şaka. evet tutuyor, ama nasıl?

    biz elemanla konuşurken kendisi de demişti, "smokers has 2 habit about smoking. one of is nicotine addicting and the other one is smoking addict. snus can help about nicotine addict, when you use snus you will forget the smoking addict, because your brain wants nicotine, not smoking. but your habits wants to 'smoking', you know hit the cigarette, play with smoking etc... you'll forget all of these if you become a regular snus addict, and the finally you will be a nicotine addict as ı am."

    yani diyor ki aslında sigaranın iki tür bağımlılığı var, birisi nikotin alışkanlığı diğeri sigaraya bağlı olan alışkanlık. sen snus kullandıkça vücudunun nikotin ihtiyacını karşılayacaksın ve sigaraya bağlı alışkanlığını unutacaksın, küle vurmak ya da elinde sigaraya oynamak gibi. finalde de benim gibi sigara bağımlısı değil nikotin bağımlısı olacaksın.

    açıkçası benim canım "sigara" istiyordu. bu beynin bir yanılsaması, siz vücudunuza yoğun nikotini bu zamana kadar hep sigarayla yüklediğiniz için başka bir tütün ürünü kullanarak nikotin alamayacağınızı düşünüyorsunuz ama öyle olmuyor, kullandıktan sonra sigara kadar tatmin ediyor, zaten insanların dediği şey de bu. rahatlama hissi, kafayı güzel yapma hissi vs. diye. bunun nedeni de bazı snuslerin nikotin oranının çok fazla olması. bir sigarada yaklaşık 0.8-1mg arası nikotin bulunurken tek bir poşet snuste 20mg kadar nikotin bulunabiliyor. tabii ki bu da markasına göre değişiyor.

    bu kadar yazdık, gelelim teminat kısmına. bunu türkiye'den satın alabilir misiniz? günümüz koşullarıyla hayır. bir kere bu ürün yasak (aslında e-sigara gibi, getirtebilen bulabilirsen alırsın. ama satışını yapan birileri varsa inanmayın, muhtemelen dolandırıcıdır.) dolayısıyla yurt içinde olup da almanız imkansız. ya yurt dışına çıkıp orada alıp geleceksiniz, ya da yurt dışından gelen birileri size getirecek. bir diğer husus da fiyat kısmı. bana getiren eleman kutusuna 3 euro dedi, türkiyede satış yaptığını iddia eden siteler 450 lira diyor asdgjpoadskgo. kanmayın arkadaşlar, ben denemedim ama yüksek ihtimalle dolandırılacaksınız.

    işin özü sigaradan daha az zararlı, ama zararlı bir madde bu. ya sigara içip gırtlak ya da akciğer kanseri olacaksınız, ya da snus kullanıp ağız kanseri. tercih sizin.

  • yine akp'nin bu kadar alması mümkün değil diyenler gelecektir ama bence normal sonuçlar.

    bu düzenden nemalananları, akp sayesinde torpille işe girenleri, iş alanları, zır cahil çomarları toplayınca bu çıkıyor.

  • "beklenmeyen bir etki görüldüğünde doktorunuza basvurun" ne lan doktor mu uretti lan ilaci yavsak. malının arkasında duracaksn. seni tanırım"

  • 4 yaşından daha büyük değilim. diş hekimi annem, ben küçük olduğum için evimizin bir bölümünü muayenehane olarak kullanıyor. bir gün yaşlı bir dede geliyor. elma şekeri yanaklarından yaşlar akıyor, belli ki çok ağrısı var. annem hemen gerekenleri yapıyor, ağrısını dindiriyor. ama dedenin gözleri kurumak bir yana, barajlar dolduruyor. çocuk aklımla çözemiyorum n'oluyor, acaba o da diğer hastalar, çocuklar gibi korkudan mı ağlıyor. peki neden gözleri-yaşları yerde, anneme dualar mırıldanıyor? sonradan öğreniyorum tedavi bedelini ödemeye gücünün yetmediğini. ve hatırlıyorum, yine gözleri yerde, bana, sattığı elma şekerlerinden verdiğini. ve unutmuyorum, ertesi sabah, ertesi hafta, ve onun da ertesi haftalar, kahvaltıda o dedenin köyünden gelen kar beyaz yumurtalar yediğimizi.

    aradan bir sene kadar geçiyor. televizyon izliyoruz. dışarısı kar fırtına. kardan adam yapmak için havanın az biraz durulmasını beklerken biz, kapı çalınıyor. kapı açma heveslisi ben, uça koşa kapıyı açıyor şaşkınlıkla bakıyorum. "aa o dede", yanaklarından tanıyorum. ellerinde yine elma şekerleri, bembeyaz köy yumurtaları. ama bir şey daha var bu sefer; bir çok insanın ödeyemeyeceği, kimisinin de ödeyebileceği halde, dişlerini yaptırdıktan hemen sonra kayıplara karıştığı için ödeyemediği o parayı, ak dede, pembe yanak dede, elma şeker satan, köyünden gelen yumurtalardan torunlarına üç-beş arttıran dede, gece gündüz demeden çalışıp, belki biraz daha ağarıp, biraz daha kızarıp biriktirmiş, parayı anneme uzatıyor. gözleri hala annemin gözleriyle buluşamıyor. ağlayacak gibi oluyorum, boğazımda yumruk var, beceremiyorum. anneme bakıyorum, gözlerinde renkler, resimler, kelimeler; ha düştüler, ha düşecekler. "ama ben o parayı sana helal ettiğimi defalarca söylememiş miydim ah amcacım" diyen annem değil, annemin sesi bu değil.

    hala elma şekeri yerken bir tuhaf olurum.

  • ohooo...! hayır kurumu mu, diyen ne çok insan olmuş? hakkaten ohoooo..!
    e madem öyle, madem kazanacak elbet şirketler, o halde aşının bir dozuna, atıyorm bin dolar fiyat çeksinler. on bin dolar da olabilir. madem öyle, madem haktır, etiktir bu, buyrun böyle bir kafaya alalım sizleri.
    yakın zaman önce de çin aşılarınınbaşta afrika ülkeleri olmak üzere, yoksul ülkelere dağıtılması gerektiği gibi açıklamalar yapılıyordu. bu da etik, değil mi?
    ha bir de biontech'in cio'su olan yurttaşımız kişisinin, ticari kaygımız yok, bu aşıdan para kazanmıyoruz, gibi bir şeyler söylediğini okumuştum geçenlerde.
    diyeceğim, ortada insanlığı ilgilendiren bir salgın var iken, buna çare olarak bir aşı geliştirmişsen, gidip bu aşının patentini almak bile başlı başına etik olmayan bir hadisedir.
    mesela jonas salk, yıllar önce bulduğu çocuk felci aşısı için:
    "güneşin patentini alabilir misiniz; ölümü ortadan kaldırmak kişisel kazançtan çok daha önemlidir." demiştir.
    bu, gerçekçi ve insani olan bir harekettir. bu aşının formülünü açmıştır salk, dünyaya. kafa başka çalışsa, dünyanın en zenginlerinde başa oynardı kuşkusuz. biontech'in ceo'su olan, bizim yurttaş doktorumuz ve onun ve de şirketinin savunucuları gibi romantik değildi yani salk. zira uğur şahin, bugün 5,2 milyar doları ile, dünyadaki en zenginler listesinde başa oynuyor. salgına kadar adı sanı bilinmeyen biri, aşının bulunmasının ardından, servetiyle ön plana çıkmayı da başardı. hayır kurumu değil elbet işte.
    ha 128 milyar doların yanında sözü edilemez lakin fena bir para da değil yani 5.2 milyar dolar.
    dünyanın sonununa dahi olsa, birlikte yürünmeyecek insanlar vardır. bu arkadaş ve "hayır kurumcular", onlardandır.

  • bizim arkamızda her dediğimize inanan mal sürüsü var, korkun lan bizden demeye getirmişler. havuz medyası hem okuyucusu ile hemde cemaat ile taşak geçiyor. her ikisi de windows falan kullanıyordu dememişler ona da şükür.

    şu fıkraya benziyor, kıssadan hisse;

    bir gün hz. ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu küfe'den, bir arap, devesiyle şam'a gelmiş. şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
    - ver o dişi deveyi bana! demiş. tartışma büyümüş, küfe'den gelen adam, "bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. konu muaviye'ye yansımış.
    halk meydanda toplanmış... muaviye, küfe'den gelenle şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:
    - bu dişi deve şamlınındır!
    sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:
    - ey cemaat, bu dişi deve kimindir?
    cemaat hep birlikte bağırmış:
    - şamlınındır!
    küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, muaviye onu yanına çağırmış:
    - ey küfeli, dinle! sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. ama sen küfe'ye dönünce gördüklerini ali'ye anlat ve de ki: "ey ali, muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! ayağını denk al!"
    edit:imla

  • "van gölüne gitmişem, canavarı görmüşem, canavarı görünce lo, korkudan altıma etmişem"... işte kültür bu. saf, temiz, halkın içinden açan bir çiçek gibi... yıllar önce trabzonspor kafilesinin van deplasmanında karşılaştığı vanlı küçük bir evladımızın trabzonsporlu futbolculara söylediği, van gölü canavarıyla ilgili bir türküydü bu. televole'de izlemiştim. tüm trabzonsporlu oyuncular pek gülmüştü bu türküye. en çok gülen de ünal karaman'dı. kara boğa ünal, çocuğu "hay yaşa aslan parçası" diyerek öpüp tebrik etmişti. bu sevgi dalgası, tezahürat kültürümüzde pek görünmese de yine de bu açıdan yaratıcı insanlarız. peki ya abd'li yiğidolar? onlar da yaratıcı mı? açıkçası genelleme yapamam ama ponpon kızlar özelinde böyle bir yaratıcılığın olmadığını söyleyebilirim.

    yıllar yılı nice abd muvisinde, dizisinde gördüğüm bir takıntı türüdür ponpon kızların harfli tezahürat takıntısı. anladığım kadarıyla abd kolejlerinde okul takımlarını destekleyen amigo kızlar için harf istemenin yeri büyük. bunlar hem harf istiyor hem paso harf heceleyip milletten destek bekliyor. kendimizden örnek verelim:

    "şimdi bana bir e ver. şimdi de bir k ve bir ş. bir de i... ekşi-ekşi-ekşi huuuuuu"

    neyi huuuuu lan neyi huuuuuu? on bin yıl oldu hala tek tek harfleri hecelemekten başka tezahüratınız yok. yok "bana bir d ver, bir de yanına e koy, şimdi bir de t" bilmem ne derken insan kafayı yiyecek gibi oluyor. abd'li yiğidolar nasıl dayanıyor bu zulme anlamıyorum. hadi biz "şimdi bana bir o ver, yanına da bir r koy" falan derken "acaba ne çıkacak lan?" diye bekliyoruz. peki abd kolejlerinde okuyan canolar zaten bilmiyor mu o tek tek sayılan harflerin ne çıkacağını? kendi takımlarının ya da vilayetlerinin, memleketlerinin adı çıkacak işte... belli bir şey. "bana bir t vermeni isttiyorum. harika... ve şimdi sanırım bir de i vermelisin" falan derken seyircilerin "anladık lan anladık... ohio tigers işte" diyerek tepki vermelerini bekliyorum, ama vermiyorlar. vermiyorlar arkadaş inanılır gibi değil, vermiyorlar. abd kolejlerindeki bu tezahürat sorunu çözülmeden, orada okumam kardeşim. ha zaten liseyi falan bitireli beş bin yıl oldu, gitsem de almazlar muhtemelen ama olsun tepkimizi koyalım.

  • çocukken müzik kesilince sandalyelere oturmaya çalıştığımız oyun, meğerse hep metrobüsün alıştırmasıymış.