hesabın var mı? giriş yap

  • çehov'un öykülerini andıran, zaten yönetmen nuri bilge ceylan'ın da çehov'a adadığı, böyle de sinema olur dedirten, yüksek bütçeli hollywood filmlerinin %99undan bir kaç gömlek üstün olan. türk sineması, hatta belki de dünya sineması için dönüm noktası olan, her karesinde komşumuzdan, ananemizden, dedemizden, arkadaşımızdan, sevgilimizden, kendimizden bir şeyler bulabileceğimiz bizden bir film.

  • bazı sualleri beraberinde getiren bir beyanat.

    misal, "parti başkanlığını delegelere sormakta mahsur var iken başkanlık sistemini millete sormanın mahsuru nasıl oluyor da yok oluyor?"

    .

  • bu durumu cinayet olarak gören hadsiz köpeklerin down sendromlu çocuk sahibi olmaları en büyük dileğimdir. böylece arz-talep ilişkisi çok daha verimli şekilde kurulmuş olur.

    size ultrasonda desinlerki; "ensesinde kalınlık var, down şüphesi var, emin olmak isterseniz şu şu testleri yaptırabilirsiniz."

    siz de başkasının işine karışmamayı öğrendiğiniz gün olarak o anı kayıt edersiniz sevgili hadsiz köpekler.

    kime neyi ispatlıyorsunuz anlamıyorum ki..

    insanları yargılarken iki kere de düşünmeyin, siz zaten mümkünse hiç düşünmeyin, "yargılamak benim ne haddime" diyerek oturun oturduğunuz yerde..

    debe edit: debedit

  • tarih: 2005 aralık
    yer: marmara üniversitesi
    kahramanlar: ege: (4 yaş)
    ilay : (2 yaş)
    romica: (yaşı mevzu bahis değil)

    (hem öğrenci hem anne olan romica, o günkü derse devamsızlık problemi yüzünden girmek zorundadır, şansa bakın, o gün çocuklarını satacak güvenilir bir yer bulamamıştır. mecburen çocukları da okula yanında getirir. bakacak gönüllü çok olmasına rağmen, bir derste çocukları emanet edecek kimseyi bulamaz, pişkinliğin dozunu arttırarak 2 ve 4 yaşlarındaki çocuklarını derse sokar.)

    hoca: evet, bugünkü konumuz vesaire...
    romica: ege, sakın yaramazlık yapma, sesini çıkarma, gürültü yapma yoksa öğretmen çok kızar, bizi dışarı atar.
    ege: tamam anne.
    romica: bak oğlum, çıt sesi bile duymak istemiyorum, burası merdivenli çok büyük bir sınıf ve en küçük bir ses yankı yapar tamam mı?
    ege: tamam anne, anne bana da kalem kağıt verir misin?
    romica: tamam, bak ses yapma sakın.
    ege: öf, tamam.

    (bir süre ders devam eder, sorun yoktur, zamanla sınıfta fısıldaşmaların dozu artar, boğuk bir gürültü hali vardır öğrenciler arasında, hoca istifini bozmadan dersi anlatmaya devam ederken ilay parmağı ile hocayı gösterir:)

    ilay: ayu bak!
    romica: şişt, sus!
    ilay: anne bak, ayyuğ!
    ege: (sınıftan atılma korkusu ile en yüksek höykürüşü ile ilay'a bağırır) ilay sus! öğretmen ders anlatıyor, konuşup durursan bizi sınıftan atar!
    ilay: ege, bak ayu!
    ege: ilay, sus diyorum sanaaa!!!! (amfide sesinin yankılanmasından sonra, bir sessizlik ve ardından gülüşmeler olur, öğrencilere döner, biraz hocaya yalakalık olsun diye, biraz da öğrencilerin konuşmalarından rahatsız olduğu için) siz de öğretmeninizi dinleyin, kendi kendinize konuşmayın, derslerinizi de çalışın! (anasının oğlu!)

  • doğrusu, milli bayramlarda eve türk bayrağı asmak olan eylemdir.

    artık ağız burun öyle bir yamulmuş ki millî diyemiyor bazıları.

    milli bayram lan adı üstünde. diğeri de bayrak. türk bayrağı. asacam tabi sana mı sorucam hırt!

  • güneş sisteminin belki de en ilginç cismi titan. evet, üzerinde barındırdığı yaşam ile belki dünya çok daha ilginç ama, dünyayı devre dışı bırakalım şimdilik.

    titan, başka bir gezegenin uydusu olmasına rağmen, merkür'e eşdeğer büyüklüğü ve "şu kadarcık uyduda ne işi var" diye düşündüren; azot ve metandan oluşan atmosferi ile benzersiz. şöyle ki, güneş sisteminde yer alan gezegenlerin yüzlerce uydusu var ve bunlardan bazıları titan kadar büyük olmasına rağmen hiçbirinin içinde mevsimler yaşanan, yağmurlar yağan, rüzgarlar esen bir atmosferi yok. hatta ve hatta, "ne güzel gezegenler" dediğimiz merkür ve mars'ın söz etmeye değecek bir atmosferi bile yok.

    üstelik titan'ın atmosferi o kadar yoğun ki, yüzeydeki basınç dünyada olduğundan bile fazla. peki, kütleçekimi neredeyse ay kadar olan, bir manyetosferi bile bulunmayan ve üzerinde yaşam olmadığını düşündüğümüz bu uydunun nasıl böyle kalın bir atmosferi var. şimdiye kadar merkür ve mars'ta olduğu gibi güneş rüzgarlarının titan'ın atmosferi silip süpürmesi beklenirdi. oysa orada sapasağlam duruyor.

    bu duruma verilebilecek tek bir cevap var; titan'ın atmosferi sürekli yenileniyor. yani kaybettiği azot ve metanın yerine sürekli yenileri geliyor. başka bir deyişle titan, tıpkı dünya gibi volkanik açıdan hala aktif. yahut yüzeyinde, atmosferdeki metanı yenileyecek bazı kimyasal, belki de biyolojik tepkimeler gerçekleşiyor. böyle olunca, -180 derecelik yüzey ısısına sahip bu gezegende metana bağlı bir yaşam olup olmadığı gibi bir soru geliyor akla.

    bu arada belirtmek lazım; metan iyi bir sera gazıdır. normal şartlarda metan olmasaydı titan'ın yüzey sıcaklığının -200 santigrat derece civarında olması gerekirdi. fakat metanın yarattığı sera etkisi sonucu yüzey olması gerekende 20 derece kadar daha sıcak, çünkü atmosfer güneşten gelen ısıyı hapsediyor ve titan olması gerekenden daha sıcak bir hale geliyor. bu hapsedilen ısı da, titan'ın kendi içinde dengeli ve karmaşık meteorojik faliyetler göstermesi için yeterli oluyor.

    yine titan, uydusu olduğu satürn'e kütleçekim kilidi ile bağlı olmasına rağmen, düzenli olarak gece ve gündüzün yaşandığı bir yer. tabi günler ve geceler biraz uzun. aynı yüzü sürekli satürn'e dönük olmak zorunda olan titan'da günler ve geceler 7'şer gün civarında sürüyor. yani 7 gün gündüz, 7 gün gece. bu uzun dönüş de, yıllık mevsim değişiklikleri haricinde daha kısa dönemli fakat düzenli hava değişimlerine neden oluyor.

    bence üzerinde üs falan kurmaya değer bir yer. soğuk ve bildiğin gaz kokuyor ama yaşanır burada. biz görmeyiz ama, önümüzdeki 100 yıl içinde kurarlar zaten buraya bir üs.