hesabın var mı? giriş yap

  • avukatlık da bir meslek neticede ve bütün meslekler gibi bir karşılığı olmalı. ancak bu karşılık yapılan iş ve sarf edilen emekle orantılı olmalı, işin neticesinde elde edilecek pahaya göre değil.

    o zaman doktorlar da yapsın bunu. oo açık kalp ameliyatı mı, cerrah hemen yapışsın "bu ameliyattan sonra kazanacağın bütün paraların %10'u benimdir hacı, ben olmasam değil parayı kazanmak yaşayamayacaksın bile"*. bence daha iyi bir argüman bu. öbür tarafta avukatın hiçbir hakkı olmayan bir tazminatın kafadan yüzde bilmemkaçına göz dikmesi var.

    veya bir mühendis tıpta çığır açacak bir cihaz geliştirdi diyelim, bu cihazla yapılan tüm tıbbi işlemlerden komisyon istesin o zaman? hepimiz komisyonlarla çalışalım.

    bir avukat 1 milyon liralık bir tazminat davasının %20 'sini komisyon olarak alıyor. avukatın aldığı 200 bin liralık komisyonun %30'unu avukatı ameliyat eden doktor alıyor. doktorun aldığı 60 bin liralık komisyonun da %25'ini, doktorun ameliyatının başarılı geçmesinde önemli bir payı olan cihazı yapan mühendis alıyor. hop mühendisin eline de 15 bin lira geçti. hatta mühendisin cihazı yapabilmesinde payı olan teknolojiyi geliştiren bilim insanı da %50 komisyon koparsın, 7.500 lira da bilim adamına gitti.

    nede olsa bilim insanı olmasaydı o teknoloji olmayacaktı, o teknoloji olmasaydı o cihaz olmayacaktı, o cihaz olmasaydı o ameliyat başarıyla gerçekleşemeyecekti, o ameliyat başarılı olamasaydı 1 milyon liralık dava kazanılamayacaktı.

    bu dediğim ne kadar mantıklıysa, avukatın davada kazanılabilinecek paradan yüzde ile komisyon kesmesi de aynı derecede mantıklı bir sav. avukat dava karşılığında para kazanmasın demiyorum, ama bunu ortadaki paradan pay kopararak yapması fikri bence de yanlış.

    mesela güzide ülkemizde otomobil satın alırken otomobilin üreticisinden daha çok para kazanabilen bir devlet yapısına sahibiniz. %100'ün üzerinde vergi veriyoruz yeri geldiğinde. neden çünkü legal mafya devletlerin vergi almaya hakları var. o otomobilin ar-gesini, üretimini, tasarımını, testini yapan kurum devletimiz değil. ama basit bir "kural böyle işine gelirse" savı ile emeği geçen insanlardan daha çok pay almayı kendine hak görebiliyor sistem. işte bu sistem ne kadar doğruysa, insanların yıllarını verdikleri emeklerinin karşılığı olan tazminatı alamadıkları durumda, dava açtığında avukatın, senin emeğinin karşılığı olan tazminat üzerinden yüzde ile pay iddia edebilmesi aynı derecede doğru.

  • entry: devlete dava açmak üzereyim yardım edin

    entry: aranızda avukat var mı bilmiyorum, inşallah vardır ve bana yardım eder.

    beyler nüfus cüzdanımda kangurubu diye bi ifade yer alıyor, ben kanguru değilim!

    bi kaç avukata mail attım cevap bekliyorum..

  • yokluğuna çok üzüldüğüm dergi. ne kadar ay geçti bir de o güzelim sayfalara bakmadan. ne albümler çıktı oysa.

    oturmuş müzik dinlerken birden aklıma 26 ekim 2006'daki metric konseri * geldi. hayır gittiğimden değil ama o zamanlar adana'da lise okuyan bünyeme, grupla yaptıkları röportaj şeker şerbet gibi gelmişti. her ay kısa dalga bölümünde kimleri tanıtacaklar diye meraklar edip, yeni ses soluklar için sabırsızlanıyordum. temalı listelerinden az mı playlist hazırladım, ajanda kısmının üzerindeki kitap alıntılarını az mı karıştırdım. liste kısmında her ay beyoğlu ve kadıköy plakçı ve barlarında rağbet gören albümlerine göz gezdirip, istanbullu gençlerin belki de bıktığı, lakin benim henüz adım bile atmadığım mekanlarını öğrenmeye çalışırdım. lale plak o zamanlar sadece bir isim, karga'nınsa kasveti üzerime sinmemiş..

    şimdiyse roll yok. bir+bir var, iyi güzel hoş ama roll başkaydı. roll, 2000'lerin başlangıcı da var demekti. bir nevi hafıza gibi. dönüp elimdeki eski sayılara bakıyorum da şu an müzikte iyi yerlere gelmiş, severek dinlediğimiz insanların aslında seneler önce de istanbul'a bir uğrayıp konser verdiklerini anımsıyorum yeniden. ne vakit okuyacak kitap bulamasam, bir öneriye ihtiyacım olsa, açıyorum alıntılar kısmını, kitapların isimlerini not düşüyorum. elimdeki sayılar çekmecelere sığmıyor, kitaplıklardan fırlıyor. roll'u dergi olarak göremiyorum. hala okuyup da bitiremediğim bir kitap gibi o. hala dinlediğim bir albüm..

  • bu sene avrupa kupalarına katılma hakkı kazanan takımlarımız;
    galatasaray
    fenerbahçe
    akhisar
    başakşehir
    beşiktaş

    yani ülke adına kaç puan toplanacaksa bu takımlar toplayacak. toplanan puan 5'e bölüneceği için bir veya bir kaçının başarısızlığını diğerleri telafi etmek durumunda olacak.

    şu an türkiye uefa ülkeler sıralamasında onuncu. bu yüzden lig ikincisi normalde 3 eleme oynayarak gruplara kalmak durumunda. ancak uefa kupasını kazanan atletico madrid şampiyonlar ligine doğrudan katılım hakkı elde etti. bu durum bize iki eleme oynayarak gruplara kalma imkanı verdi. üstelik şampiyonlar ligindeki format değişikliği nedeniyle bu elemelerde görece daha kolay takımlarla eşleşeceğiz.

    akhisarın doğrudan katılım hakkı elde ettiği uefa kupası gruplarına başakşehir ve beşiktaşında katılacağını ön görüyorum. eğer fenerbahçe bu iki elemeyi geçip gruplara kalırsa türkiye çok ciddi puanlar toplayabilir.

    sene başında kombine yakan taraftarın takımı teknik direktör değişikliğine rağmen şampiyon oldu.
    taraftarı maça gitmeyen ve yerden yere vurulan defansif futbol takımı ligin en çok gol atan takımı oldu.
    stadında, tff'yi tazminata boğan adamın ismi olan hükümet takımı şampiyonluğu kıl payı kaçırdı.
    jimnastik kulübünden felsefe kulübüne evrilen ihtiyar uzay takımı şampiyonu yenemedi, şampiyonluktan oldu.

    vel hasıl lig keyfi vermedi, futboldan tekrar keyif alabilmek için takımların tek çaresi avrupa kupaları.

    fenerbahçe'nin kesinlikle elemesi gereken takımlardır.

    edit: araştırdım, detay ile geldim.

    şampiyonlar ligi 4'er takımlı 8 gruptan oluşuyor. yani 32 takım. 32 takımdan 26 takım direk katılım hakkı elde edecek. kalan 6 takım eleme oynayarak gelecek. elemeler için de iki grup oluşturulacak; şampiyonlar yolu ve lig yolu. şampiyonlar yolundan 4 takım, lig yolundan iki takım gruplara katılım hakkı elde edecek.
    direk katılan takımlar (2018-19 sezonu sıralamasına göre)
    1. ispanya ilk 4 takım
    2. almanya ilk 4 takım
    3. ingiltere ilk 4 takım
    4. italya ilk 4 takım..................16 takım buradan
    5. fransa ilk 2 takım
    6. rusya ilk 2 takım.......................4 takım buradan
    7. portekiz şampiyonu
    8. ukrayna şampiyonu
    9. belçika şampiyonu
    10. türkiye şampiyonu.................4 takım buradan
    şampiyonlar ligi şampiyonu ve uefa ligi şampiyonu...........2 takım da buradan etti 26 takım.
    *şampiyonlar ligi şampiyonu kendi liginden direk katılım hakkı elde etti ise yerine 11.çekya şampiyonu (ki şampiyonlar ligi finalini oynacak olan real madrid ve liverpool kendi liglerinde direk katılım hakkı elde ettiği için çekya şampiyonu direk gruplara kalmış oldu)
    *avrupa ligi şampiyonu kendi liginde direk katılım hakkı elde etti ise 5. fransa 3.'sü katılacak.(ki atletico madrid kendi liginde ikinci olup direk katılım hakkı elde ettiği için fransa ligi 3.'sü lyon direk gruplara kalmış oldu)

    şampiyonlar yolunda 11. sıra ve daha aşağıda olan ülkelerin şampiyonları olacak ve nihayetinde 4 takım gruplara kalacak. elemeler; ön eleme, birinci, ikinci, üçüncü ve play off olmak üzere 5 kademe olacak. tabi ülkenin kaçıncı sırada olduğu hangi kademeden başlanılacağını belirleyecek.

    lig yolunda ise 5.ve 6. ülkenin 3.'leri, 7.sıradan 15. sıraya kadar olan ülkelerin 2.leri katılacak ve nihayetinde 2 takım gruplara kalacak.
    lig yolu elemeleri;
    2. eleme(6 takım): 15-14-13-12-11-10. sıra ülkelerin ikincileri (türkiye normalde buraya dahil) katılacak ve 3 takım 3. elemeye yükselecek
    3. eleme(5+3=8 takım): 5. ve 6. sıra ülkelerin 3.'leri, 7-8-9. sıra ülkelerin 2.'leri ve 3 takım 2. elemeden
    play off (4 takım) = 2 takım gruplara kalacak

    fenerbahçe normalde lig yolu elemesine 2. elemeden katılacaktı. uefa kupasını atletico madrid kazandı. atletico madrid kendi liginde direk katılım hakkı kazandığı için 5. sıra ülkenin 3.'sü direk katılım hakkı kazanmış oldu. böylece 3. elemeden katılacak takımlar; 6. sıra 3.'sü ve 7-8-9-10. sıra 2.'si olarak şekilde kaymış oldu.

  • yarışma:çocuktan al haberi

    sunucu : tosberke'ye büyüyünce ne olmak istediğini sorduk, sizce ne cevap vermiştir?
    anne:doktor.
    baba:polis.
    sunucu :tosberke, büyüyünce ne olmak istiyorsun canım?
    tosberke: vapur.

  • “internet düzenlemesine sansür diyerek karşı çıkanların önce kasetini yayınlayacaksın sonra mikrofon uzatacaksın bakalım hala karşılar mı?”

    link

    aklı çıkmış lan adamın.

  • her şey. türk şoförünün o kontağı çalıştırması hata. çünkü vizyon sıfır çakallık sınırsız. otoparktan yola çıkarken yoldan araba geliyor mu diye kontrol etmeden atlayan mı dersiniz,
    ana yolla ara yolun birleştiği yerde ara yoldan çıkacak adam yolu göremesin diye ana yola park edilen arabalar mı dersiniz,
    ilerideki sıkışık trafiği görüp, sıkışıklığın en sonundan karşı şeride geçerek sıkışıklığın en başına gelerek her iki yönde de sıkışıklık yaratmak mı dersiniz,
    yine sıkışık trafikte ve ışıklı kavşakta yeşilin 1 saniyesi kalmasına rağmen o ışıktan geçmeye çalışıp, diğer taraftan gelen araçların arasında, yolun ortasında mal gibi kalmak mı dersiniz,
    hız sınırının 90 olduğu yollarda en sol şeritte 90la giderken gelip arkadan selektör yapanlar varlığı ve ona yol verip sağ şeride geçince 30la giden minibüsün arkasına denk gelmek mi dersiniz?
    yol kenarına park edeceğim diye ana caddede 10la gidip park yeri arayan mı dersiniz?
    2 arabanın sığacağı boşluğa hıyar gibi park edip başka arabaya yer bırakmamak mı dersiniz? -kaldırıma park edenleri söylemiyorum bile-
    .
    .
    .
    bu daha uzar gider bak, tamamı çakallık bunların. herkes kendi çıkarını düşünüyor. ben şuradan geçeyim de, trafik ne durumda olursa olsun deniliyor.
    zaten türkiyedeki son yıllarda oluşan kalitesiz toplumun en büyük sorunu bu değil mi? ben ben ben... ben işimi halledeyim de, ben paramı kazanayım da, ben yoluma gideyim de....

  • kulağından koku aldığı için değildir. acaba kokunun kaynağı olan yerden herhangi bir ses, bir kablo cızırdaması, bir ocak üstü taşması vs söz konusu mu diye yokluyordur. nesini anlamadınız ki amk. beyin kıvrımları biraz gelişmiş olduğu için sen daha kokuyu almadan adam çoktan proaktif davranarak kaynağına inmeye başlamıştır. zeki insan özelliği bunlar. hızlı düşünen insan işi.

  • dün gece saat 05:32 gibi yazdığım kitaptır. hiç telif hakkı istemeden sizlerle paylaşıyorum.

    (arka kapak)
    uykunuzun en güzel yerinde horultularla mı uyanıyorsunuz? tam içiniz geçmişken gürültüyle mi irkiliyorsunuz? doğru yerdesiniz.
    horlayan insanı susturma teknikleri üçe ayrılır. bunlar "kısa süreli", "orta süreli" ve siz muhteşem sözlükçülerin de tahmin edebileceği gibi "uzun süreli" tekniklerdir. bu eserde hepsini bulacaksınız.

    (içerik)
    kısa süreli teknik:
    kısa süreli bir gürültü yapılır. öksürmek, yalancıktan hapşırmak ya da şiddetlice burun çekmek, hepsi olur. bu gürültü horlayan kişiyi uyandırmaz. (gürültüye uyanan kişi zaten horlamaz.) ama uykusunu böler. bir an için rahatsız eder. horlayan kişi döner, yuvarlanır tekrar uyur. ama yaptığı bu hareketler solunum yollarını açar, horultuyu keser. uyumasıyla birlikte 3-5 saniye içinde yeniden horlamaya başlayabilir. seyrek olarak horlamayı tamamen kestiği de görülür.
    bu teknik diğerlerine nazaran daha başarısızdır. kolay yönü, diğer tekniklere göre daha kolay ve daha tehlikesiz oluşudur. yatağınızdan hiç kalkmadan, hiç efor sarfetmeden bu tekniği uygulayabilirsiniz.

    orta süreli teknik:
    horlayan kişinin yatağı (abartmadan) sallanır. 4.6 şiddetinde bir deprem yaratılır. bu teknik (kişinin deprem hassasiyetine göre) horlayan kişiyi uyandırabilir. uyandırmasa bile, kısa süreli tekniklerde olduğu gibi uykusunu böler, hareketlenmesine sebep olur. sonuç olarak, uyandırsa da uyandırmasa da horlayan kişiyi rahatsız eder ve horultuyu keser. bu teknik kullanılırsa kısa süreli tekniğe göre daha iyi sonuçlar elde edilir. horlayan kişiye yeterli miktarda rahatsızlık verilirse en az 30 saniye kadar sessizlik hüküm sürer. bu teknikte de bonus olarak horlamanın tamamen kesildiği olur. horlamanın tamamen kesildiği durumlar, oran olarak kısa süreli tekniklerden daha fazladır.
    bu tekniğin kısa süreli tekniklere göre zor yanı, kas gücüne dayalı olmasıdır. ayrıca daha risklidir. "elimi korkak alıştırmayayım, ehöhohe." diyerek, yaratacağınız depremin şiddetini fazla kaçırırsanız, horlayan kişi birden uyanır. soru işaretleri içeren bir ifadeyle yüzünüze bakar. böyle durumlar için uygun bir yalanı hazır bekletmeniz iyi olur.*

    uzun süreli teknik:
    bu teknik horlayan kişiyi sabaha, hatta ne sabahı ebediyete kadar susturur. elinize bir yastık alıp sessizce yanına yaklaşın. yastığı horlayan kişinin ağız ve burnunu kapatacak şekilde yerleştirin. şiddetle bastırın. daha sıkı bastırın. sizin uykunuzu piç ettiğini hatırlayın. bastırın! yastığı bastırdığınız anda horultu kesilecektir. ama horlayan kişi debelenmeye başlayacaktır. debelenmesi kesilinceye kadar bastırın. (hatta debelenmesi kesildikten sonra 30 saniye daha bastırın. garanti olsun.)
    bu teknik diğer tekniklere nazaran tartışmasız biçimde çok daha başarılıdır. kötü tarafı, kas gücüne dayalı olması ve yok edilmesi gereken bir ceset*(1) ortaya çıkarmasıdır.

    *(1): bu tekniğin riski tamamen size aittir. kullanılmasından doğabilecek hukuki sorunlardan firmamız sorumlu tutulamaz.

    anneme...
    babama...
    bu bilimsel çalışmamda bana yardımcı olan rahmetli oda arkadaşıma....