hesabın var mı? giriş yap

  • amk.

    "abd, adana'daki diplomatlarını tahliye ediyor! abd dışişleri, yurttaşlarına "türkiye'nin güneydoğusuna seyahat etmeyin" uyarısında bulundu."

    link

    antakya'da yaşıyorum, az sonra dışarı çıkacağım. savaş filmleri, savaş öncesindeki son mutlu günlerle başlar bilirsiniz. öyle hissediyorum lan resmen, son mutlu günler.

  • içimde yara olan yorumlardır maalesef..üniversitenin maliye bölümünü kazandım. eş dost soruyor tabi "nereyi kazandın" diye..maliye diyorum. bütün akraba, eş dost, sohbet ortamında insanlar vs..hepsinin ortaklaşa yaptığı yorum şuydu:"oo iyi, girersin maliyeye, rüşvet müşvet, o biçim yolunu bulursun..aman sakın ihmal etme..cebine bakacan bu devirde. zaten tezgaha uymazsan seni tutmazlar, sürerler vs.." sadece akrabadan bir kişi "aman elinherifi, namusunla çalış da en azından bir tane namuslu memur olsun şu memlekette" dedi. sadece bir tek kişi...ama aynı insanlar memleket meselelerinden bahsedilen her sohbette rüşvet yiyen memurdan ağlarlar, ülkenin kötü yönetildiğinden şikâyet ederler..bir başka sohbette memura avanta verip işini nasıl hallettirdiğini sanki iyi bir halt yemiş gibi ballandıra ballandıra anlatırlar. sonuçta maliyeye girmedim, o işi de yapmadım ama öğrendim ki biz kendi kazığımızı toplum olarak kendimiz yontuyormuşuz.

    birgün ormanda ağaçlar toplantı yapmışlar. baltadan şikâyet ediyorlarmış..bizi şöyle kesiyor böyle koparıyor, acımasız , katil vs..hararetli hararetli konuşurlarken yaşlı bir çınar ağaçı demiş ki; "boşuna konuşmayın, sapı bizdendir"...

  • macar satranç hocası. aslında bildiğiniz bir deliydi laszlo. daha çocuğu olmadan dahi nasıl yaratılır minvalinde kitap bile yazmıştı. projesini hayata geçireceği kadının peşinde dolaşıp onu ukrayna'da bulmuştu. klara'yla evlendi ve çoluk çocuğa karıştı. polgar markası işte böyle doğmuştu.
    ilk çocuk zsuzsa idi. zsuzsa üç yaşında özel olarak yetiştirilmeye başlandı. okula gitmedi. satrançta müthiş bir noktaya geldi. ikinci çocuk zsofia hanlara, hamamlara, olmadı şampiyonluklara ulaştı. son kız judit ise ablalarını aştı, elosu 2700'ü aşmıştı. hal böyle olunca da, kadınlarla oynamayı bırakıp erkeklerle çarpışmaya başlamıştı. anad'mış, kasparov'muş demeden onları bir güzel tokatlayan kız laszlo babanın zirve noktası olmuştu. tabii arada geçen yıllarda baba kendi eğitim sistemini de mükemmelleştirmiş ve istediğini yaratmıştı. üç kız kardeşin de dahi olduğu varsayımından hareketle, evde dahi yetiştirmek mümkün, söylemedi demeyin.
    laszlo'nun annesinin auschwitz'den kurtulmayı başardığını okumuştum bir yerde. hikâyeye bunu da ekleyince, sanki taşlar tamamlanıyor, masal da böyle bitiyor.

  • 3 te 4 yaptığım testtir.
    ateistim zannediyordum bundan sonra hayatıma tanrı olarak devam ediyorum.

    debe editi: bu entrye oy verip debeye sokan zihniyete diyecek lafim yok.

  • 5 yaşındaki kızım, anaokulu müsameresinde sahnede babam isimli şiirini o kocaman gözleriyle kaçamak bakışlar atarak okurken, gözyaşlarımı içime akıtarak dinleyip sahneye fırlamamak için kendimi zor tuttuğum, aynı anda hem kızımı hem de kendi babamı düşündüğüm ulvi gün.

  • klimadan etkilenmekle çomar olmak arasında nasıl bir bağlantı var cidden çok merak ettim. ben de arabada çok fazla klima açamıyorum. klimalı kapalı ortamlarda fazla durunca boğazım inanılmaz kuruyor ve nefes almakta zorlanıyorum. doktor önerisiyle de klimayı çok fazla kullanmamaya çalışıyorum.

    ben de size bir çomarlık örneği söyleyeyim. insanları genellemeler yaparak küçümsemek, daha dün ne olduğunu, nereden geldiğini unutup başkalarıyla taşak geçmeye çalışmak en büyük çomarlıklardan biridir. bu tipler kaliteli insanlar değildir.

  • sektörün içinden biri olarak söyleyebilirim ki reklam tamamen başarısız, mesaj yeterince kuvvetli değil ve görsel olarak tatmin etmiyor. sektör dediysem reklam değil lan, 31 sektöründeyim ben.

  • tabii ki de migros ya da carrefour'dur. bim'e, a101'e kaçanlar sigara ve alkolsüzlükten zaten ölmüş demektir. evet.