hesabın var mı? giriş yap

  • khaled huseyni'in ilk romanı.

    --- spoiler ---

    kitap yazarın olmasa bile tanıdıklarının yaşamından kesitler içeriyor muhtemelen. betimlemeler oldukça etkileyici. iki dram var, ilki emir ve hasan dramı, ama daha büyüğü afganistan dramı. islamiyetin bu ülkeye bir karabasan yaşatacak yorumunun korkunçluğu betimlenmeye çalışılmış. daha büyük dram bu ama romanın ana konusu olmadığı için bir kenarda kalıyor hep. sonuçta yirmibirinci yüzyılda ortaçağı yaşayan bu ülkeye dikkat çekiyor. çok ağdalı bir dili de yok. kitabı okumadan önce yoksulluk, dindarlık, felaket üzerine bir şeyler okuyacağımı, ağdalı ve zor bir kitap olduğunu düşünüyordum. ama değilmiş. kolayca okunuyor.
    --- spoiler ---

    iran'l ı bir yönetmenin 'utanç' isimli bir filmi var. taliban yönetimindeki zamanda yaşayan küçük bir afgan kızın dramını anlatıyor. o filmden sonra günümüz afganistan'ıyla ilgili ne bir şey duymak, ne görmek ne de okumak istemiyordum. o derece çarpıcı ve utanç vericiydi. bu kitap o filmden sonra oldukça iyi geldi.

  • dinleyeni, seveni, sayanı gözümde otomatik olarak kalitesizleşen kişi. adına aşk dedikleri ve büyük çoğunlukla salt aşk ile zerre alakası olmayan taklit ve kopya ilişkileri hayatının merkezine koyan zavallılarca girdiği o ağır abla tripleri karizmatik bulunur. "ah ulan biz neler çektik be" temalı leş arabesk kültürün on yıllardır genelde erkeklere hitap etmesi ulaşılmamış kitleler doğurdu, bu durum da aynı kültürün pop soslu lacivertini günümüzde doğurdu. benzerleri hep vardı ancak imaj olarak bu en güncellenmişi ve genele hitap edeni. sürekli bir dert hali, 1.çoğul şahıs ekli kopya sözler. "'rakı candır'cı kadın modeli" de bunu dinleyen kitle işte. erkekler de geri kalır mı tabii modern arabeskten, hemen nasipleniyorlar.

    özet tanım: türkiye'ye yakışan kalitedeki pop yıldızı.

  • yargıtay üyeleri çocukken kaldıkları yurtlarda/evlerde büyükleri tarafından demekki çok ellenmiş, böyle bir karar verdiklerine göre...

  • üzerinden acayip korku filmi senaryosu çıkarılabilecek sendrom. kolay kolay teşhis edilemiyor olması ve tedavisinin antipsikotiklerle yapılabiliyor olması ise garip.

    ilk kez 1769 yılında isveçli biliminsanı charles bonnet tarafından tarif edilmiş. sendromda halüsinasyonlar olmasına rağmen hasta bunların ne olduğunun farkındadır ve içgörü korunur, hezayan oluşmaz. görme sorunu olan hastalardaki sıklığı %10-15 arasında değişir.

  • haber

    elektrik dağıtım şirketlerine pandemi döneminde yaşadıkları zorluklar nedeniyle yaklaşık 3 milyar lira yardım yapılacak. yapılan yardım elektrik faturalarına yansıyacak.

    devletimiz halk hariç herkese yardım ediyor maşallah. tamam halkına yardım edemiyorsun da neden cezalandırıyorsun?

  • yıl 2001 hacıhüsrev'e tayini çıkmış bir öğretmenim. maslak'ta yaşıyorum. o zamanlar metro sadece 4 levent'e kadar. sabah otobüsle trafikte metroya git. oradan mecidiyeköy'de in yine otobüs bekle. bindiğim otobüs hacıhüsrev'e girmiyor yokuşun altında kasımpaşa yolunda bırakıyor. sabahın köründe o yokuşu tırman, çekilecek dert değil. bisiklet aldım.

    maslak'tan bisikletle 4 levent'e geldim, oradan metroya attım bisikleti (bisikletten de ekstra geçiş ücreti istediler ve sabah bu saatlerde bisikleti sokma uyarısı da aldım aslında haklılar yer yok bisiklete) osmanbey durağında inip, feriköy üzerinden gittim okula. bu iş böyle olmayacak diye feriköy'de oturan arkadaşların apartmanına koymaya başladım bisikleti oradan okula gidiyorum ama 2 gün geçmedi bisikleti çalmaya çalışmışlar, kilidi kıramayınca da lastikleri parçalamışlar.

    bu alternatif de olmadı dilekçe yazdım metro amirliğine. otobüs bile geçmeyen yere tayin oldum çevreci bir araçla okula gidiyorum ama siz bisikletimden ücret alıyorsunuz diye yazdım. hemen cevap geldi, görüşmeye çağırdılar. bisikletinizden ücret almasak da o saat uygun değil gelin en iyisi osmanbey'e bizim metrodaki odalardan birine park edin bisikleti buradan alırsınız işe gidip gelmek için dediler. böyle gidip gelmeye başlamıştım.

  • "raptor" adıyla da bilinen übersonic savaş uçağı. özellikle dogfight (it dalaşı) için tasarlanmış ve bu alanda şimdilik rakipsiz gibi gözüken uçak. ancak uçağın tam da bu noktada bir sorunu var: rakipsiz olması.

    şöyle ki, sovyetler birliği dağıldıktan sonra kendi denginde bir düşman bulamayan abd, son 20 yıldır el kaide gibi terörist gruplarla uğraşmakta ve bu durum önümüzdeki yıllarda da böyle devam edecek gibi görünmekte.

    son 150 yıldır kendi topraklarında savaş yaşamayan, buna karşın özellikle hollywood filmleriyle kamuoyunda sürekli ülkeyi işgal edecek bir düşman varmış imajı çizen amerikalılar, habire daha iyi silahlar geliştirerek hiçbir zaman gelmeyecek bir düşmanı beklediler. ancak değişen dünyada dişe diş tarzı cephe savaşlarının yerini gerilla savaşları alıverdi. hiçbir hava kuvveti bulunmayan ve tamamen mağaralarda, hücre evlerinde saklananıp, sivilleri hedef alan ani baskınlarla düşmanını yıldıran bu yeni tarz görünmez düşmana karşı f-22 gibi uçaklar hiçbir işe yaramamakta. ar-ge ve üretim maliyeti milyar dolarlarla ölçülen bu tarz uçakların gerekliliği de son yıllarda krizlerle tanışan amerikan halkı tarafindan artık sorgulanmaya başlamıştır.

    yani uzun lafın kısası f-22 mükemmel olmakla birlikte, olmayan bir düşmana karşı geliştirilmiş lüzumsuz bir silahtır.

  • insanların içindeki derin ve kocaman yalnızlık korkusunun sonucudur. çevreye bakıldığında çoğu kişinin, birini gerçekten sevdiği için değil, yalnız kalmamak için ona katlandığı ve kahrını çektiği fark edilebilir. yalnızlığın artık çok acı verdiği insanın, başka birine tutunarak yalnızlığını gidermek istemesi, o insana bu yüzden çok bağlanması ve sonunda terk edilmesi durumunda faciayla son bulur. yalnız olmamaya alışan insan tekrar yalnız kalır ve bu dayanılmazdır..

  • 1977'liyim. 90'larda ben çocukken, kemal sunal'a gülenlere entelektüel düzeyleri yüksek insanlar hor bakardı. eşekoğlu eşşek demesine gülen cahiller falan denirdi. biraz sosyoekonomik düzeyi yüksek insanlar izlese bile gizlerdi bunu.
    tespit yüzde yüz haklı. o dönemleri yaşayan bilir. tam olarak şu an recep ivedik karakterine gülenlere yapılan muamelenin tümü ile aynısı yapılırdı.

    mesela 90'lar popu için, nerede eski cem karacalar nil buraklar nilüferler, nerde bu ibişler, bunlar hep sabun köpüğü denir, nefret kusulurdu. şimdi youtube yorumlarına girip bakıyorum 90'lar popunun ''hey be ne günlerdi, bir de şimdiki rezillere bak'' falan yazılmış hep.

    ya da tarkan o meşhur kareli pantolonuyla kıl oldum abi klibini yaptığında şu anda aleyna tilki için ne duyuyorsam su damlası gibi birebir aynı şeyleri duyardım.

    bu devran hep böyle , yıllandıkça kıymete biniyor sanırım bazı şeyler.

    doğu toplumları daha gerofilik(yaşlı sevici) ve nostaljik oluyorlar kültürel olarak. yeni olandan bir tiksinme, hep geriye doğru bakış var bu topraklarda. bu toplumlarda başarıdan ziyade kıdem, yıl, nicelik önemlidir ve saygı duyulur. mesela bir mekanik ustası işini iyi yaptığı ile değil, uzun yıllardır bu işi yapıyor olması ile daha çok övülür.

    facebook'un sahibi zuckerberg'in bir röportajını izlemiştim. facebook arayüzünde yaptıkları her değişiklik ortadoğu ve asya'da hemen kullanıcı kaybına yol açarken, batı medeniyetinde her yenilik, yeni müşteri getiriyormuş.

    statükocu toplumuz. hep geçmişe özlemle yaşıyoruz. değişiklikler ve yeni olan her şey hemen bir öfke getiriyor yanında.

    uzun zamandır ekşide okuduğum en doğru tespit.