hesabın var mı? giriş yap

  • twitter'da yazdığımı burada da yazayım. bu toplum hasta ve daha da fenası sapık. on binlerce insanın beğendiği bu videodakine benzer muhabbetleri 2000'li yılların başında kocaeli anadolu lisesi bebeleri olarak kendi aramızda yapardık ve orta kısım bitip liseye geçtiğimizde yine aynı muhabbetleri aşağı ve bayağı insan, yanlış anlaşılmasın, köylü keko muhabbeti olarak görürdük.

    o zamanlar insan ilişkilerinin her birinin eşsiz ve biricik olduğunu, böyle teknik taktik işlerle ancak dışlanacak kadar söbe tiplerin yapacağını öğrenmek için 16 17 yaşına gelmek yeterli oluyordu. şimdiyse dedim ya on binlerce beğeni var. kendi tweet listemdeki kerli ferli adamlar "doğru" diyorlar. "doğru" dedikleri şeylerden biri şu "o size çok sürede cevap mesajı attıysa sakın geç saat de olsa cevap vermeyin çünkü erkekler için önemli olan cevap vermenizdir. istediğinizi yapana kadar konuşmayın" falan. bak "oh çok doğru" dedikleri öneriler bunlar.

    çok da uzatmayayım. bu toplum gerçekten olabilecek her sahada bitmiş, tükenmiş, sevgilisiyle ilişkisini bile yüzüne boya sürerken çocukca konuşan birinin sözlerine göre belirliyor ki o da yanlış. orada anlattığı şekilde takılan bir kadın benimle pişti masasına bile oturamaz hatta açık söylüyorum kırmamak için yüzüne bir şey demem ama arkasından çok taşak geçerim.

    ama işte heyhat biz azınlığın azınlığının azınlığının azınlığı insanlarız ve asla çoğunluk olamayacağız. bir kızdan hoşlansak bile böyle embesilce şeylerle zehirlendiği için bir şey yaşayamayacağız.

    yine de şu tavsiyeyi vermek isterim. her ilişki kar tanesi gibi eşsiz, biriciktir ve sadece kendisine ait bir dinamik taşır. eğer akıllı bir insansanız kimseden mevcut ve potansiyel ilişkilerinize dair yönlendirici tavsiye almazsınız. burada bile mesela "aldatma" başlığında herkes bir şey diyor ve iki insan arasındaki ilişkinin 50.000 farklı kombinasyonu olabilecekken insanlar gidip entryler arasında akıl arıyor.

    çok zor ya. allah akıl fikir şuur beyin kültür versin abim, ne diyeyim. cidden on binlerce insan şu -bakın bir kısmı değil tümü- baştan aşağı saçmalıklara inanıyor ve dünyanın en kolay şeyi insan ilişkisini bile karmakarışık bir depresyon şiddet ve zırıltı yumağına dönüştürüyor.

    edit: onu da baskasindan calmis be abi. beeh ya...

  • öğlene doğru plaja gidiyorduk ve sartre bana yüzme öğretiyordu: suyun üstünde durmayı başardım ama hiçbir zaman on metreden fazla yüzemedim. sartre bir kilometre yüzebilirdi; ama tek başına açıktayken, koskocaman bir ahtapotun suyun dibinden alarak onu dipsiz derinliklere sürükleyeceğine inanıyordu: sağlam toprağa hızlı kulaçlarla geri dönüyordu. bütün panjurlarını kapatmış olduğumuz villanın gölgesine saat ikiye doğru dönmek hoşuma gidiyordu.

    simone de beauvoir- olgunluk çağı ıı*

  • münchen 3. sulh ceza hakimliği'nin 2017/306 d. iş sayılı ve 02.03.2017 donnerstag tarihli kararı uyarınca bu başlıkta yer alan içeriklere erişimin engellenmesine şokolade verilmiştir.

  • fabrika yapılsa, 63.000 kişi iş sahibi olabilirdi. madem atıl duruyor, sokakta kalanlara açsınlar camiyi, boşuna sıcak ve ışıklar yanıyor. israf olmasın hiç yoktan.

  • alman teknik direktörümüz var. rakibimizin ana dillerinden biri almanca. basın toplantısına çıkıyoruz almanca bilen çevirmen yok.

    çevirmen "ben ingilizce biliyorum almanca konuşursanız çeviremem" diyor. luksemburglu gazeteci almanca soru soruyor, kuntz almanca cevaplıyor. biz de beypazarı kurusu gibi bekliyoruz "bunlar ne diyorlar acaba?" diye. çevirmen "next question" diyor.

    baştan aşağı rezalet bir futbol idaresi var bu ülkede.

  • yalnız kalmayı, kendiyle sohbet etmeyi, o loşlukta kahve içmeyi, o atmosferde müzik dinlemeyi ve özellikle de yağmur sesiyle uykulara dalmayı severler. imkanları olsa güneşin parlaklığını kısıp, akşam ezanını beriye çeker, aydede'nin konuşulanları sıkılmadan dinlemesini isterler.

  • 2006’da bizimkileri de böyle dövmüşlerdi. arap, türk fark etmiyor yani kazaklar için. boş yere içinize su serpilmesin.

    edit: 2004 değil 2006’da olmuş. düzelten arkadaşlara teşekkürler.

  • --- spoiler ---

    dikkat!

    --- spoiler ---

    aslında amerikalı büyükusta bobby fischer'ın hikâyesini anlatan dizi. ama fischer yerine bir kadın koymuşlar. ayrıca bir başka satranç dehası olan morphy'nin kusuru da eklenmiş: alkol bağımlılığı.

    şimdi tek tek bakalım.

    fischer babasız bir çocuktu. dizideki betty de öyle.

    fischer'ın annesi çocuklarıyla hiç ilgilenmedi ve onları yalnız bıraktı. betty'nin öz annesi de çocuğuyla birlikte ölmeye çalıştı.

    fischer'ın annesi satrançla para kazanılacağını fark ettiğinde çocuğunu o turnuva senin, bu turnuva benim, bir satranç sirkindeymişçesine koşturdu. betty'nin annesinde de bu biraz var.

    fischer'ın yaşadığı zamanlarda sovyet büyükustalar ortalığı kasıp kavuruyordu. amerikalılar hiçbir şekilde sovyetlerle baş edemiyordu. filmde zaten öyle.

    fischer 13 yaşında amerikan büyükustalarını art arda yenmeye başlayınca sovyetlerdeki büyükustalar fischer için hazırlanmaya başlayıp, fischer'ın oyunlarını takibe aldılar. filmde de betty'ye özel bir dikkat var.

    betty ergenliğe girdikten sonra alkol bağımlılığı başlıyor. paul morphy gibi. yani amerika'nın yetiştirdiği en büyük iki satranççının zaafları birleştiriliyor burada.

    fischer da sovyet büyükustalarla ilk oyunlarını, dolayısıyla da ilk turnuvalarını kaybediyor. betty de. çünkü sovyet büyükustalar kendileri için uzun süredir hazırlanıyorlardı ve satranç akademileri sayesinde çok iyilerdi.

    fischer gittikçe rock yıldızı gibi popülerleşti. betty de öyle.

    ve fischer en büyük başarısını bir sovyet büyükustaya karşı elde etti. betty de öyle.

    spassky, fischer'a yenildiğinde (sanırım altıncı maçta) ayağa kalkıp rakibini bütün salonla birlikte alkışladı. borgov da betty'yi çok sıcak biçimde kutladı. bence her şey fischer'ın hayatıyla paralel olduğu için sahneye alkış eklemekten çekindiler. çünkü bu hareket satranç tarihinin en ikonik jestlerinden biri. o maçtan alındığı fazlaca belli olurdu. zaten betty'nin oyunlarından birinde bir at h5 hamlesi de gördüm gibi, ama geri dönüp bakmadım emin olmak için. fischer'ın da en ikonik hamlesi spassky'le üçüncü maçlarını oynarken (fischer 2-0 gerideydi) siyahlarla yaptığı at h5 hamlesi.

    ver bi la minor'den gelen edit: fischer amerika'da yaşamayı reddip (daha doğrusu abd'de suçlu bulunacağı için ülkesine dönmek istemeyip) vatandaşlıktan çıkarılarak izlanda vatandaşı olarak öldü. betty de filmin sonunda amerika'ya dönmeyi reddediyor.

    toolga61'den gelen edit: fischer da rusça öğrenip rus satranç yayınlarını takip ediyor. ayrıca betty - borgov maçının oynandığı yıl da fischer ile karpov arasında oynanması gereken, ancak oynanamayan yıl olan 1975.

    matchgrip'den gelen edit: olm adam alkışlıyor ya. bunu nasıl kaçırmışım. spassky'nin fischer'ı alkışlaması gibi. ayrıca benim entry'mden sonra bahsedilmiş, fischer da bu maçta vezir gambiti oynuyor. bu da çok ciddi bir benzerlik.

    rain of chaos'tan gelen edit: film isimlerini de yazıyorum. pawn sacrifice'ı izlerseniz fischer'ın hikâyesini görebilirsiniz. ayrıca bobby fischer against the world de iyi bir belgesel.

    edit için mesaj yazan herkese teşekkür ediyorum.