hesabın var mı? giriş yap

  • yok o iş öyle değil. paran varsa kız seni tavlıyor, sen de sen tavladın sanıyorsun.

    debedit: bazıları gibi ''o kadar entry'min arasından soka soka bunu mu debe'ye soktunuz'' demek isterdim ama aksi gibi diğer entry'lerim de pek bişeye benzemiyor.. neyse :/ ha unutmadan, selam kızlar.*

  • bana hediye alınmasından pek hoşlanmadığım gibi başkasına hediye almayı da pek sevmem. ama sevgili eşimin ve oğlumun hediyeleri hayatımın bir parçası olduğundan bundan kaçış yok maalesef.

    hayatımın en ilginç hediyesini oğlumdan aldım. yıl 2015 ama bana 2009 yılı beşiktaş ajandası almış. hediye

    sayfalarına bir şeyler yazmış. yazılar

    hadi gelin beraber okuyalım. önce birinci kısım. bölüm 1
    tercümesi : beşiktaş takımına ezik derler. ben inanmam. en iyi takım o. fenerbahçe galatasaray bana göre ezik. bizim takım beşiktaş.

    sırada ikinci kısım var. bölüm 2
    tercümesi : bjk güçlü. gs fb ezik. hava atmayın lan. yoksa statta gollerim sizi.

    devam ediyoruz. bölüm 3
    tercümesi : 1903'te kuruldu beşiktaş. atatürk'te o takımdan. severdi çocukları sevdiği gibi beşiktaş takımını.

    ve final. bölüm 4
    tercümesi : kara kartal uç, gagala, çiz fb'nin gs'nin kürkünü. golleri bas kaleye ve kazan. ez onları.

    belli ki arkadaş çevresi ona beşiktaş'ın ezik olduğunu ifade etmiş o aralar. o da "ben inanmam" diyor. bizim takım güçlü diyor. hava atanları "gollemekle" tehdit ediyor aynı zamanda. görüyoruz ki tam bir atatürk sevdalısı. atatürk'ün istediği gibi saldırmış beşiktaş. ve finalde "gagala, çiz" diyor kara kartala. golleri kaleye basalım istiyor. sevgili oğlum te 600 km öteden bana hayat ışığı olmaya devam ediyor.

    çocuk olmak çok güzel dimi ekşi ?

    debe edit: hiç yapmadığım bir şey. en azından bir çıkar uğruna yapmadığımı belirteyim bu editi. çok sayıda güzel mesajlar aldım. herkese teşekkür ediyorum ilgi için. ama aynı zamanda olumsuz eleştiriler de aldım. sadece beşiktaş üzerinden sürekli edebiyat yaptığımı düşünen arkadaşlar var. onlara tavsiyem beni engellemeleri. bu işin çözümü budur. ama bilinmesini isterim ki benim hayatım gerçekten beşiktaş. haybeye yazdığımı düşünen arkadaşlar için : peder 1 ~ peder 2

    özellikle ikinci resimde gördüğünüz saha, şeref stadı ve orada baba diye bahsi geçen adam ise hakkı yetendir. diyeceğim şu ki benim pederin beşiktaş aşkının bir yansımasıdır burada yazdıklarım. beni böyle yetiştirmiş. yazdıklarım debe ya da fav için değildir. yukarıda yazdım. çok basit. engellersin olur biter. oğlum üzerinden keşke daha çok şey yazabilsem. ama o başka yerde ben başka yerde.

    son olarak, perşembe günü lokomotif moskova'yı gagalayıp, golleyip, kürkünü çizerek galip gelmek ümidiyle.

    video edit : beşiktaş canavarı
    güzel çalışması ve emekleri için latimera teşekkürler.

    limited edition : debe listesine 11.sıradan girmişiz. ilginiz için teşekkürler.

  • neye kime göre yalakalık...

    daha 1 sene öncesinde (bkz: istanbul united) diyorduk, kardeşiz diyorduk ? aziz yıldırım şike yapmışsa bu tüm fenerbahçe'nin şikeci olduğunu mu gösterir ? yıldırım demirören türk futbolu'nun içine etmişse bu beşiktaş'ın suçu mudur ?

    bırakın artık bu muhabbetleri.. sallayacaksan git abdülrahim albayrak'a salla biz de basalım şukuyu !

  • hakkında çok pratik ve bir o kadar da gizli pişirme tarifine sahip olduğum et türü. gizli bir tarikat gibi sakladım bu sırrı şimdiye kadar ancak artık sizlere de aktarmaya hazırım, malum bu sır benimle yok olup gitmemeli.*

    eminim bu yöntemi yani sırrımı pek çok ünlü ünsüz şef bile bilmiyordur, bu tarihten sonra sağda solda çeşitli lokantalarda bu tarifle pişirilmiş bonfile yerseniz işte o an beni hatırlayın sevgili müritlerim.

    öncelikle uyarmalıyım bu tarifle pişirilen bonfilenin iki tehlikesi var birisi ortalık yağ olacak ve evin hanımları sizi ilk etapta çok pis azarlayacaklar ama o eti yedikten sonra hepsi unutulacak, söz. ikinci olarak eti yerken parmakları da yeme tehlikesi var bu da ekstra kalori demek aman dikkat.*

    tamam çok uzatmıyorum tarife geçiyorum:

    öncelikle ve kesinlikle bonfile alın. bonfile diye size başka et kakalamasınlar. bonfilenin nasıl bir et olduğuna internetten bakın iyice ezberleyin, öyle markete vs. gidip güvenmeyin. adam gibi kasaptan alın hatta samimiyetiniz varsa danadan bizzat o anda çıkarttırın eti. sonuçta ciddi para vereceksiniz adam seve seve çıkartır eti size. tabi iki dilim alayım derseniz dövüp sövebilir o eti çıkarttırdığınıza göre maalesef hepsini alacaksınız iki üç kilo gelebilir uyarmadı demeyin. bu da 200 tl den az olmaz günümüz şartlarına göre düşünürsek.

    etin rengi çok önemli canlı parlak kırmızımsı pembemsi tertemiz löp bir et olacak ve kalından inceye doğru kuyruk gibi bütün bir parça olacak. gereksiz yerleri itina ile temizlenecek ve 1,5 ila 2 cm kalınlığında dilimlenecek. dilimlendiğinde o pembemsi etin içerisinde beyaz yağ izleri olacak bunlar ete lezzet veren kısımlar ne çok ne az olmalı. eti çok fazla ve şiddetle dövemyip hatta mümkünse sadece elle biraz ezerek düzeltebilir kasap, aman canını çıkarır gibi girişmesin canım ete.

    zaten bu aşamada daha o lokum kıvamındaki eti çiğ çiğ yemek isteyeceksiniz. evet etimizi aldık bir servet ödedik ve şimdi bu altın değerinde eti güzelce pişirip yaptığımız tüm bu masrafın zevkini çıkarma kısmına yaklaştık. en riskli bölüm burası. eti güzel pişiremezsek para, dolayısıyla o caanım et çöp demektir. önceki entry'lere baktım başka tarifler de var ve hepsi de gerçekten güzel tarifler ama pratik değil zahmetli ve uzun süren işler. bizim o kadar bekleyecek sabrımız yok unutmayın az önce o eti çiğ çiğ bile yemeyi düşündük.

    işte şimdi sırrımı paylaşacağım esas ana geldik, yani olay pişirme kısmında gizli. (tabi etin iyi olduğunu varsayarak)

    sevgili bonfile tarikatı müritlerim yanmaz yapışmaz tava, çelik tava vs fark etmez iyi kalite bir pişirici buluyoruz, geniş olsun yapacağınız et dilimi sayısının rahatça sığacağı kadar geniş olsun tıkış tıkış olmasın etler içerisinde.

    tavayı ocağa koyduk ve içerisine et dilimlerinin yüksekliğinin (dilimleri 1,5-2 cm kalınlığında kestirmiştik yani yağ da tavanın içinde max 1 cm derinliğinde olabilir) yarısına yakınına kadar yağ koyacağız, etler yağın içinde kaybolmamalı az yağda pişecekler. ek olarak kullanacağımız yağ ayçiçeği ya da mısır özü yağı gibi yüksek ateşe dayanan bir yağ olmalı.

    ateşi en üst seviyeye getirip yağı iyice kızdırıyoruz etleri atmadan önce. bu önemli yağ çok kızgın olmalı. yağın yeterince kızdığını anlamak için ufak parça (serçe parmağın tırnağı kadar ufak bir parça) eti tavaya attığınızda etin etrafında baloncuklar çıkarak fokurduyor ve yüzüyorsa yağ yeterince kızmıştır demek.

    evet yağ kızdı sırada başka bir çok önemli an var etlerin pişme süresi. dilimlerin kalınlığına göre biraz fark etse de bonfile bence yani benim damak zevkime göre dışı nar gibi kızarmış kahverengimsi içi ise az pişmiş pembemsi olmalıdır. bonfileyi benim sevdiğim gibi yemek isterseniz yani dışı pişmiş içi pembemsi olsanız derseniz, deneyerek ve zaman tutarak yaptığım çalışmalara göre ortalama olarak size bir zaman dilimi vereceğim pişme süresi ile ilgili olarak. zamanı telefon vs. gibi bir alet ile kronometre tutarak ölçebilirsiniz. her saniye çok önemli süre uzarsa içi de dışı gibi pişiyor zira.

    benim bulduğum zamanlar ortalama olarak şöyle : 1,5 cm kalınlığında dilimler için etin bir tarafını 75-80 saniye diğer tarafını da aynı şekilde 75-80 saniye pişirip alıyorum ve hazır oluyor. 2 cm kalınlığında dilimlerde ise 90-95 saniye pişiriyorum her iki tarafını da. ne kadar pratik ve kısa sürede olduğunu görüyorsunuz değil mi, eti kasaptan aldınız ve hop 2-3 dakika içerisinde yemek hazır.

    yağda pişmesine rağmen etlerin çok hafif olduğunu ve hiç yağlı olmadığını görüp şaşıracaksınız.

    süre tutarken etrafa yağ sıçrıyor telefonu ve ellerinizi uzak tutun, uzun bir maşa elinizde olsun bir taraf piştiğinde (güzel parlak kahverengimsi bir renk olacak pişince) hemen diğer taraflarını çevirip pişirin ve işlem bitince tavada bırakmayın. etleri aynı anda koyun aynı anda alın ki yağ soğumasın ya da biri az diğeri çok pişmesin bonfilelerin.

    bitirmeden önce pratik bir bilgi de etraf çok batmasın yağ sıçramasın diye sağa sola gazete kağıdı serebilirsiniz (tavanın etrafına koyup da yangın çıkartmayın sakın yerlere koyun sadece).

    son olarak afiyet olsun beğeneceğinizi umuyorum diyerek huzurunuzdan ayrılıyorum.

  • ailece akşam yemeğinde anaokuluna yeni başlamış ilay (4,5) ve ilkokula yeni başlamış ege (6,5)...

    ilay: durun durun, yemeyin, önce yemek namazı yapmamız lazım...
    romica: yemek namazı da nedir?
    ilay: açın elinizi, benim bağırdığımı bağırın benden sonra, tamam mı?
    romica: tamam.
    ilay: kan içelim, kan içelim!!!
    romica: o ne be???
    ege: of ilay, öyle değil o... yediğimiz can olsun, içtiğimiz kan olsun, hepimize afiyet olsun!

  • konuşmadaki taraflardan biri olduğum için mi bana bu kadar komik geldi bilmiyorum ama bir örneğini bugün yaşadım. 4 yaşındaki anaokulu öğrencisi küçük kaselerde verilen ve suyu fazla olan barbunya yemeğini kaşığıyla karıştırırken düşünceli gözlerle dalıp gitmiştir. haliyle merak eder ve sorarım.
    ben: göksu ne düşünüyorsun?
    göksu: bu çorbayı ısırarak mı yemeliyim onu düşünüyorum.

  • prof. dr. övgün ahmet ercan'ın canlı yayında söylediği sözdür.
    tam olarak dediklerini aktaracak olursak, "yoksulluk ne kadar fazlaysa, deprem size o kadar yakındır. depremde zaten yoksullar ölür, zenginler ölmez. hiçbir ünlünün, hiçbir zengin kişinin enkazdan çıkarıldığını duymadınız, duymayacaksınız. dolayısıyla ana sorun yoksulluktur. "

  • hayatım boyunca haksızlığa karşı böyle isyan edip konuşan bir kaç kişi gördüm

    londra'ya yürüyen iskoçların feryadı. ingiltere madenlerinde ölümüne çalıştırılan işçilerin öykünüşü desem... "oo nasıl böyle bir şey olabilir, nerede insan hakları, silerler böyle işi" gibi bir çok tepki oluşturdu.

    bu adamlar soma'lı madenciler. sen, ben yani. yeter artık, birileri tepki koymalı. ister sosyal medya, ister sınıf, ister kahve ve yahut ev. ünlemlerle konuşma zamanı geldi.

    devleti yönetenler zenginleşmek için çırpınırken halk eziliyor. ölüyoruz merkez. kimsenin haberi yok...

  • bir defasında içinde para dolu zarfları dağıtan bir düğün arabasının önüne atlamıştım. yağmada güç bela bir zarfı kapıp güvenli bir noktada açtım. herkese bir şeyler çıkmıştı. herkes deli gibi seviniyordu. ama benim zarf boştu. tek boş zarfı kapmıştım. kampanya çekiliş filan değildi ama geleceğim hakkında çok net bilgiler vermişti.