hesabın var mı? giriş yap

  • yalandan bi web sitesi yapiyosun,ici bos,devamli az calisarak cok para kazanmayla motive ediliyorsun,e bisey urettigin de yok, bununla ilgili guzel bir insanin guzel bir sozu vardi ;

    "çalışmadan, yorulmadan ve üretmeden, rahat yaşamak isteyen toplumlar; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini daha sonra da istiklal ve istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar."

    mustafa kemal atatürk

  • bir 17. yüzyıl şairi olan firdevsi'nin olgunluk dönemi eserlerinden biri. tamamı şöyle;

    tanım tanım devamı
    örnek alıntı ya da bkz değil
    şimdi sorsam yarim nasıl
    kelamların çare değil

    gel göç eyleyelim nazlı güzel
    o çorak toprak senin değil
    ne güzel söylemiş zülfü
    eğil salkım söğüt eğil*

  • kokain kullanıyormuş, kendisinin ifadesi bu. peki. gereken neyse yapılır.

    anlamadığım bir nokta var yalnız. satmak, mutlaka kullanmaya oranla daha büyük suç. satan adamı takip edip tarkan'a ve diğer işadamlarına ulaşılmış. haberde böyle. e be kardeşim, torbacı'nın bile isminin sadece baş harfleri verilirken, tarkanla birlikte içeri alınan iş adamlarının da isimleri korunurken tarkan neden diğerleriyle aynı haklara sahip değil? nezaret yerine polis dinlenme odasında kalması adil değil evet, ama diğerlerinin suçları sabit olana kadar isimleri korunurken onunkinin korunmaması da adil değil zannımca.

  • yeğeni 50 kilo esrarla yakalanan başbakanın bulunduğu ülkedir aynı zamanda. ottur. sadece bazılarına günahı yoktur demekki
    kıpssss

  • dün instagram hesabı kapatılan ünlü. kendisi mi kapattı yoksa sosyal medyasını yöneten şirket mi net değil. ancak takip ettiğim hesaplardan anladığım kadarıyla, babası britney'nin sosyal medyasını yönetmesi için yeni bir şirket tutmuş ve hesaplar şu anda bir geçiş döneminde.

    betty's hope isimli bir yardım kuruluşu britney'nin vasiliğinin sonlandırılması için bir dilekçe sunmuş. dilekçeyi bir instagram hesabından okudum. linkini sonra ekleyeceğim. dilekçe oldukça ilginç. içeriğine geçmeden önce şunu belirtmek isterim: geçen günlerde bir medeni haklar aktivisti de dilekçe sunup vasiliğin bitirilmesini istemişti, ancak onu kimse dikkate almayacağı için hakkında yazma gereği bile duymadım çünkü davayla doğrudan ilişkisi yok. ancak bu dilekçe farklı çünkü amicus brief. bu yardım kuruluşu, vasilik sistemiyle hakları sömürülen insanların haklarını savunmak için hareket eden bir stk olduğu için verdiği dilekçeyi mahkeme göz ardı etmeyecektir. (bkz: standing)

    ayrıca jamie'nin vasiliğin, mahkeme uygun görürse sonlandırılmasına dair verdiği dilekçeye ilişkin duruşma tarihi de 28 ocak'tan 29 eylül'e çekilmiş. 29 eylül oldukça olaylı geçecek gibi.

    bu yardım kuruluşunun iddiaları neler:
    1. kanunlar uyarınca britney'nin şahsına bizzat teslim edilmesi gereken bir bildiri, sadece avukatına gönderilmiş. ancak bu kuruluş diyor ki kanunlar uyarınca bu belgenin vasilik altına alınması söz konusu olan kişinin kendisine bizzat verilmesi şart ve bu şart, kişinin anayasal haklarını korumak için getirilmiş bir şart. ihlal edilemez, ihlal edilirse, vasilik geçersizdir.

    2. o bildiride britney için duruşmaya şahsen katılabilir ve itiraz edebilirsiniz, kendi istediğiniz avukatı seçme hakkınız var diyormuş. ancak, davaya o zaman bakan hakim, britney'nin kendi seçtiği avukatı adam streisand'ı duruşma salonundan kovmuş ve sam ingham'ı avukat olarak atamış. britney'nin kendi avukatını seçme hakkına en baştan asla saygı gösterilmemiş.

    3. sam ingham mahkemenin vasilik davalarında zenginler söz konusu olduğunda atamayı en sevdiği avukatlardan biriymiş. sam'i atayan hakim, daha sonra yaptığı bir konuşmada, hakimler olarak sevmedikleri avukatlardan oluşan bir black list yaptıklarını ve bu kişilerin vasilik altındaki kişileri temsil etmesine izin vermediklerini bizzat açıkça dile getirmiş.

    4. mahkemenin, bir kişiye vasi atanması için dilekçe verilen gün, yani aynı gün, vasilik altına alınacak olan kişiye kafasına göre avukat atama yetkisi kesinlikle yok diyor. mahkeme, kişi ancak kendisi avukat bulamazsa ve zor durumda kaldıysa avukat atayabilir, ama kişinin kendi tuttuğu avukatı kovup yerine kendi seçtiği bir kişiyi atayamaz diyor.

    5. o dönemki hakim, atanan avukata britney'nin sağlık durumuna ilişkin her türlü bilgi ve belgeye erişim yetkisi vermiş ancak hakimin avukata böyle bir yetki verme yetkisi de yok diyor.

    6. britney'e vasi atanma sürecinde, itiraz edebilmesi için 5 gün süre verilmesi lazımmış, mahkeme britney'e bu süreyi de vermemiş. hastanede olabilir ama hastaneden çıkıp restoranda yemek yemeye gidebiliyor ve aile bireyleriyle telefonda görüşebiliyorsa duruşmaya gelip itiraz da edebilirdi, bu hakkı da haksız bir şekilde elinden alındı diyor.

    7. hiçbir hakim hiç kimsenin avukatını kovma yetkisine sahip değil; dolayısıyla, bu davaya bakan hakimin britney'nin avukatını kovup yerine başkasını atama yetkisi de yoktu diyor. hakim iddiasına göre bir doktorun yazdığı rapora dayanarak bunu yapmış. söz konusu doktorun adı james edward spar. bu doktor kimdir nedir belli değil, ne jamie tarafında bir kişi ne de britney ya da avukatı bu doktorla hiç iletişim kurmamış. tarafların tanımadığı bilmediği ve iletişim kurmadığı bu avukat, hakime ne rapor yazdı da hakim bu raporun kendisine britney'nin avukatını kovma yetkisi verdiğini nasıl belirledi belli değil. dahası, britney'nin kendi tuttuğu avukat streisand, bu raporu görmek istemiş ancak hakim buna izin vermemiş. bu raporun hakimin eline nasıl geçtiği, içeriği ve nasıl olup da kimsenin görüşmediği bir doktorun yazdığı bu raporun bu kadar önem teşkil ettiği araştırılsın diyor.

    8. bu doktor ile freebritney hareketi üyeleri dışında hiçkimse iletişim kurmayı bile denememiş arada geçen 13 senede.

    9. britney'nin kendi tuttuğu avukat kovulup yerine ingham atandıktan sonra, ingham ve jamie'nin avukatları ve hakim, britney'e ingham'ın kendisine avukat olarak atandığı dışındaki mahkeme evrakını vermemeye karar vermişler. yani britney duruşma dökümanlarına erişememiş, kendisi hakkındaki duruşmalarda olan bitenden haberi yokmuş.

    10. california kanunları gereği, bir kişiye vasi atanacaksa, vasilik altına alınacak olan kişinin kendi seçtiği kişiye öncelik verilirmiş. yani britney'nin kendi vasisini kendi seçme hakkı varmış, bu hak da çiğnenmiş çünkü kendisine böyle bir hakkı olduğu haber bile verilmemiş.

    11. sam ingham'ın britney'yi nasıl yanlış yönlendirdiğinin, britney'in avukatı olduğu halde, britney'nin vasilik altına alınması gerekir diyerek britney'nin çıkarlarına ters ifade verdiğinin, kendisine vasilik altındayken evlenemeyeceği, çocuk doğuramayacağı, psikiyatrist değerlendirmesinden geçmeden vasiliğin sonlandırılması için dilekçe veremeyeceği, vasinin yetkilerinin geçici olarak dahi elinden alınamayacağı şeklinde yalan bilgiler verdiğinin altı çiziliyor.

    12. britney'nin vasilik altına alınmasını gerektiren hiçbir koşul o zaman da yoktu şimdi de yok diyor. bu kanunlar kişinin özgür iradesini ve kişisel özgürlüklerini elinden almak için, bir silah olarak tasarlanmadı, tam tersine kendi kendine bakayan, kendi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlara yardımcı olmak için tasarlandı. bu davada kanunlar en başından beri tamamen kötüye kullanıldı diyor.

    söz konusu yardım kuruluşu, sayılan tüm bu nedenlerden ötürü vasiliğin başından beri geçersiz olduğunu ve britney'nin haklarının çiğnendiğini öne sürüyor ve bu sebeplerden, mahkemeden vasiliğin başından beri geçersiz olduğu yönünde karar verilmesini talep ediyor.

    29 eylül'ü bekliyoruz.

    dilekceyi okumak isteyenler icin link https://www.instagram.com/…ba/?utm_medium=copy_link

  • akıllara freud'un şu sözünü getiren durum;

    "bir insan bir yere bakıyorsa, orada ilgilendiği bir şey vardır. bir insan bir yere hiç bakmıyorsa, orada ilgilendiği bir şey kesinlikle vardır."

  • tanım: yaptığı şey de artık dönüşü olmamak, her şeyi bütün sonuçlarıyla göze almak anlamında kullanılan deyim.

    her deyimin kendine özgü bir hikayesi olduğu gibi bunun da ilginç bir hikayesi var elbet. zamanında emevi komutan tarık bin ziyad, ordusuyla birlikte cebelitarık’tan ispanya’ya geçmiş, eh ispanya kralı durur mu, daha büyük orduyla bunların üzerine doğru gelmeye başlamış ya da askerler arasında böyle bir dedikodu almış başını gitmiş, gerçek olduğuna inanılmış. orduya korku salınmış bir kere. tarık bin ziyad da bunun üzerine, ordusunu yüksek bir tepeye çıkarmış, aralarından seçtiği kişilere de geldikleri gemiyi yakmalarını emretmiş. şaşkın askerler ve tarık bin ziyad, koskoca geminin alev alev yanmasını izlemişler hep birlikte. gemi yanıp kül olduktan sonra, bu deli yürek komutan, askerlerine dönüp, askerlerim gördüğünüz gibi artık geri dönüşümüz yok, gemileri yaktık, ya gelen ispanya ordusunu yeneceğiz ya da öleceğiz, ona göre savaşın! demiş. sonuç olarak tarık bin ziyad’ın ordusu ispanya kralını yenip endülüs emevi devletinin temellerini atmışlar.

    gün içinde kullandığım deyimlerin hikayesini okumak, araştırmak hoşuma gidiyor bu da etkilendiğim hikayelerden biridir.

    insanın hiçbir fedakarlıktan kaçınmadan, gerekirse ölümü göze olabileceği durumlarda kullanılan anlamı derin bir deyimdir.

  • yüzyılın rezilliği.
    fenerbahçe tarihinde kapkara bir leke olarak kalacaktır şu olay.

    oyun ilk durduğu anda takımı çekeceklerdi, onu bile beceremediler.
    çocukların artık galatasaraylı olmasını geçtim, bu gece binlerce çocuk takım değiştirdi, geçmiş olsun.

    şahsen mutlu değilim, ezeli rekabetin olmadığı yerde futbol kalitesi düşer, uzun vadede türk futboluna büyük zarar verir.
    tff bütün kurullarıyla birlikte istifa demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
    ali koç istifa demek bize düşmez, fenerbahçe'nin bu hallere düşmesini sindirebilen taraftarlara allah sabır versin.

  • 15 kasım 1957’de bir gün içinde kaydedilip, 1958 yılında prestige’den prlp 7130 koduyla yayınlanan red garland quintet albümü.

    albümün harikuladeliğini anlatmaya başlamadan önce, kaydın bir yönüyle, abd’lilerin çok sevdiği “redemption” olgusunu kısmen de olsa karşıladığından söz etmek gerek. zira piyanoda hünerlerini sergileyen grup lideri red garland’ın, tenor saksafonda john coltrane’in ve davulda art taylor’ın ortak özellikleri, aynı yıl içinde miles davis’ıin grubundan kovulmuş olmalarıydı.

    1957’nin mart’ında miles, önce uyuşturucu problemleri nedeniyle trane’i gruptan atar. 6 ay sonra art taylor, miles’in istediği gibi çalmaması nedeniyle laf sokmalarına dayanamayıp bir kulüp programının orta yerinde grubu terk eder. miles, hemen bir hafta sonra da, red garland’ın işine son verecektir.

    aynı yılın sonbaharında, trompette donald byrd ve basta george joyner ile biraraya gelen ekip, new york kulüplerinde geçirdikleri ısınma turlarından sonra soluğu bob weinstein’ın prodüktörlüğünde, 50’lerde ve 60’ların başında neredeyse bütün efsane albümlerin kaydedildiği new jersey’deki van gelder stüdyosunda alırlar.

    36 küsur dakikalık süresiyle, tarifsiz bir keyiftir “all mornin’ long”...

    red garland’ın albümle aynı adı taşıyan blues’u, bir hard-bop klasiği için ne enfes bir başlangıçtır öyle. dile kolay, parça 20 dakikanın üzerindedir. 7. dakikasında red garland beklemekten sıkılıp idareyi eline alana kadar, byrd ve trane, dinleyenlerin saksafon ve trompet sololarının nerede değiştiğini takip edemeyecekleri kadar yumuşak bir “elim sende” oynuyorlar adeta. garland dur demese, 20 dakikalık şarkıyı, kendi aralarında kotarmaları işten bile değil. ritim trio işte tam da bu dakikada şarkıyı devir, dinleyiciyi ise hipnotik bir zapturapt altına alıyor.

    garland’ın taşıdığı yerde vazifeyi, 15. dakikada basçı george joyner (müslüman olduktan sonra alacağı adıyla jamil nasser) alıyor. o, dakikalar süren enfes solosunu atarken, art taylor ve garland arkada, onun bıraktığı boşlukları öyle güzel dolduruyorlar ki, joner’ı dinlerken kendinizi bulutların üzerinde yürümenin ama yere düşmemenin şaşkınlığını yaşarken buluyorsunuz.

    (kore savaşı’na katılıp zaman kaybetmeseydi, cazın bu altın çağında eminim çok daha iyi yerlere gelecek olan joyner, kendi döneminde, genç yaşında efsane mertebesine pek çabuk ulaşmış paul chambers’ın gölgesinde kalmıştır kaçınılmaz olarak.)

    yine, gershwinler’in zamansız klasiği “they can’t take that away from me”nin leziz kayıtlarından biri de bu albümün ikinci sırasında yer alır. ekip bu defa, 10 dakikalık şarkı boyunca joyner’a aynı özgürlüğü tanımaz. fakat joyner, parça boyunca üflemelilerin bıraktığı her nefes boşluğunda başını çıkarıp dinleyiciye gülümsemekten de geri durmaz.

    albüm, bir tadd dameron bestesi olan our delight ile hızlı fakat yumuşak bir iniş yapar.

    red garland quintet’in bu leziz albümünü, (kanımca çok da hak etmesine karşın) caz tarihinin ilk 10 ya da ilk 30 listelerinde bulamazsınız. sırf bu özelliği ile bile, insana bir keşif yapmanın, ona sıkı sıkı sarılmanın hazzını yaşatır her dinleyişte.

    1. all mornin’ long (garland) – 20:21
    2. they can’t take that away from me (gershwin) – 10:28
    3. our delight (dameron) – 06:18

    red garland – piano
    john coltrane - tenor sax
    donald byrd – trumpet
    george joyner - double bass
    art taylor - drums

    not: girişte “redemption” dedik ama, sanılmasın ki bu ekip ile miles arasında bir gönül kırgınlığı vardı. albümün kaydedildiği kasım ayında garland ve coltrane, miles’dan gelen gruba yeniden katılma teklifini kabul etmişlerdi bile. zaten hemen bir ay sonra, aralık 1957’de başlayacak o birlikteliği de, (cannonball, philly jones ve paul chambers’ın eşsiz katkılarıyla elbette) ertesi sene efsanevi “milestones” albümü ile taçlandıracaklardı.

  • mersin'in öğlen sıcağında belki ölürler diye sahneye çıkartılmak suretiyle komple teorisine maruz bırakılmış bir black metal grubuna ev sahipliğini içermektedir.