hesabın var mı? giriş yap

  • aba'in olduğu dönemlerde aba'de olan ve aba kapanınca nba'e geçen, ortabatı bölgesindeki (her ne kadar takım batı'da kuzeybatı divizyonunda ise de) colorado eyaletinin denver şehri merkezli bir nba franchise'ı. günümüzde lacivert ve altın sarısı renklerde, iki adet çekiç, bir adet dağ ve bir basket topu ihtiva eden bir logoya sahip ve forması da aynı renklerde. ama ben eski logolarını daha bir beğeniyorum, böyle dağ arka planında rengarenk binalar olan 81-93 arası logo ile mavi dağ arka planında bordo ve sarı-kahverengi arası büyük fontlarla nuggets yazan 93-2003 arası logolarını (denver tarihi logoları). yine mutombo'lu dönemlerinin formaları da daha bir hoş geliyor. ama bir ara carmelo'lu yıllarda kullanılan o açık mavi bir forma var dostlar, işte onu hiç sevemedim.

    70'li yıllarda aba'den nba'e geçiş yaptığında larry brown koçluğunda bobby jones, dan issel gibi isimlerle nba'e iyi başladılar.

    80'li yıllar boyunca kiki vandeweghe, alex english, fat lever, calvin natt gibi iyi kalibrede oyunculara sahip oldular. bu yıllarda playoff'un müdavimiydiler. 81-90 arası hiç playoff kaçırmadılar. bir kez de batı konferans finali oynadılar (1985). vandeweghe, english, lever, bu adamlar iyi skorerlerdi ve her biri birer all-star'dı. ancak rakipleri daha sağlam olduğundan, final göremediler. önce vandeweghe portland'a gitti ve natt sakatlık sarmalına girdi. 1990 itibariyle de yaş almış olan english ve lever da takımdan ayrılınca, 90'lar nuggets için kabus gibi başladı. ve öyle de sürdü. 90'lı yıllar boyunca denver sadece iki kez playoff'a, o da ucundan, girebildi (94 ve 95). özellikle 97-98 ve 98-99 sezonları, 11 ve 14 galibiyetle takımın dip yaptığı sezonlardı.

    90'lı yıllara aslında biraz düz bir adam olan ancak adam yokluğunda çok top kullandığı için istatistikleri uçan michael adams'ın "önderliğinde" girdiler. adams bir süre iyi oynadı ama sonunda kariyerine bakınca düzlüğü ağır basmış bir adam denebilir. neyse 90-91 sezonunda coşan adams coştuğu sezonun sonunda bir diğer takım elementi, bir sene durmuş olan orlando woolridge ile birlikte ayrıldı. takım reggie williams gibi vasatı biraz aşabilen adamların ve bir grup vasat elemanın eline kaldı. düşen takım performansı, yüksek sıradan draft seçimlerini beraberinde getirdi. işte bu dönemdir ki, 90'lar nba'inin aslanlarından bilinen, ribaund ve blok canavarı, cüssesiyle dikilip defalarca en iyi defansif oyuncu kategorilerine girmiş dikembe mutombo'nun 91'de denver'a 4. sıradan draft edilişi. 1990'da da fenerbahçe'den de bildiğiniz mahmoud abdul rauf 3. sıradan draft edilmişti. abdul rauf kötü oyuncu değildi ve bir dönem nba'de iyi istatistikler yakaladı; ama ilerlemesi beklendiği kadar iyi olmadı (bunda kendisinin bir olayda abd milli marşına ayağa kalkmadıktan sonra linç yemesinin de payı ve bundan sonra yaşadıklarının psikolojik etkisi mutlaka vardır). kendisine çok bel bağlanan bir diğer draft seçimi (92 beşinci sıra seçimi) laphonso ellis da bir iki iyi sezon geçirse de, sakatlıkların da payıyla uzun vadede bir draft bust oldu. yine o dönemlerdir ki nba'in 90'larda bilinen isimlerinden robert pack ve bryant stith'in adları burada duyulmaya başladı. keza yine bilinen isimlerden jalen rose ve rodney rogers da kariyerine denver'da başlamıştı (rose esas sonradan gittiği indiana'da ihya olacaktı). bu 94 ve 95 yıllarında, yıllanmış eski skorer dale ellis'ın skora katkısı, abdul rauf ve mutombo'nun parlayan performansları, reggie williams, pack, rogers, rose gibi isimlerin de etkileriyle ucundan playoff yapsa da denver, ya ilk turda ya da ikinci turda hemen elendi. 95'te takıma yine bilinen bir isim olan, ancak potansiyelini asla tam yakalayamamış uzun forvet antonio mcdyessda katıldı (bu rogers, brent barry gibi isimlerin yer aldığı bir takasla olacaktı ki kendisi uzun yıllar denver'da, yer yer sakatlanarak da olsa oynayacak ve katkı verecektir).

    95-96'da takımın düşen performansı ve playofflara kalınamaması, takımda bazı hamleleri ve değişiklikleri getirdi. ama esas problem mutombo'nun kontratının bitmesiydi. mutombo gitti atlanta'ya imza attı. jalen rose ve reggie williams yaşlanmakta olan mark jackson'un ve ricky pierce getirildiği bir takasla indiana'ya gitti. pack washington'a gitti. veteran isimler sarunas marciulionis ve kenny smith nba'de son senelerini yaşamak üzere geldiler ama pek fayda veremediler. 95-96'da playoff yapamayan takım giderek daha çok dip yapma yönüne gitti (laphonso ellis ve mcdyess'ın bu dönem bazı sezonlarda parlak performansları olmakla birlikte, takım genel olarak kötüydü). zaten abdul rauf'un performans problemleri yaşamaya başlaması ve mutombo'nun da atlanta hawks'a gitmesi neticesinde denver sittin sene playoff da göremedi 95'ten sonra. dale ellis da kariyerinin son demlerini başka limanlarda geçirmek üzere 97'de yelken açtı. problemli abdul rauf 96'da sacramento'ya geçmişti, orada da kariyeri bitti zaten, sonra fenerbahçe'ye geldi. sacramento'dan bildiğiniz bobby jackson ve golden state'ten bildiğiniz ribaund canavarı danny fortson da kariyerine burada başlamıştı, ama jackson 1 sene, fortson 2 sene kaldı. 97-98'de 11 galibiyetle berbat bir sezon geçirdiler (mcdyess 1 sene sonra dönecekti ama o seneyi suns'ta geçirmişti). 97-98 itibariyle kadroları o kadar kötüydü ki, takımın skor anlamında lideri takımın altıncı adamı johnny newman'dı. kadro o kadar kötüydü ki, bugün burada zikretmeye değecek bir tane adam yok içinde (dean garrett, tony battie, anthony goldwire, eric washington falan gibi bugün ismini dahi zor hatırlayacağınız adamlar ilk beşte başlıyordu). 98-99'da lokavt neticesinde kısa geçen sezonda mike d'antoni koçluğunda 14-36 yaptılar. bu yıl kadro biraz olsun düzelmişti. mcdyess geri döndü, nick van exel takıma getirildi, chauncey billups iki sene burada kaldı ama sonra minnesota'ya kaçtı. beyaz pivot yetersizliğinin nispeten iyi bir örneği olan ama nba kariyeri boyunca sakatlıktan kurtulamayan raef lafrentz draft edildi. miami'den bildiğiniz altıncı adam james posey kariyerine 99'da burada başladı. eski oyuncuları dan issel'ın koç olduğu 99-00'de ve 2000-2001'de performansları biraz ilerleyecekti (all star seviyesine ulaşan mcdyess ve de ayrıca van exel'in de katkılarıyla - kısa bir süre ron mercer de ufak bir parlama gösterecek, posey ve miami'den getirilen voshon lenard ufak tefek katkı yapacak, takıma yeni katılan george mccloud ve chris gatling veteran katkısı verecekti) ancak yine pek bir yere varamayacaklardı.

    2001-2002'de mcdyess sakatlanacak, bu trend de sona erecekti. iki sene kadar bir süre nba'in kontrat balonlarından, yine de iyi düzeyde bir oyuncu olan juwan howard bir süre burada duracaktı. yine 2002'de brezilya basketbolunun ölümsüz bir ismi nene hilario kariyerine burada başlayacak ve uzun yıllar kalacaktı. keza marcus camby de takıma aynı sene katılacak ve uzun yıllar kalacak, nba'in bu defansif canavarı, özellikle ribaund ve bloklarda iyi performans verecekti. van exel 2001-2002'de vites artıracak, ancak 2002'de vitesi artırdığı gibi takımdan ayrılacaktı. ancak takımla ilgili esas problem şuydu: takıma sürekli, çoğunluğu rotasyon adamları ve yedek hüviyetli oyuncular gelip gidiyor - ancak takım bir türlü doğru dürüst bir iskelet oluşturamıyordu. normal bir sezonda 20 küsür oyuncu takıma gelip gidiyor - hiçbiri de doğru düzgün katkı sağlamıyordu - ki bu şartlarla zaten bu adamlardan katkı alınması çok da mümkün değildi. ama bu durum 2002'den itibaren kırılmaya başladı. camby ve nene bunun ilk işaret fişekleriydi. nihayet franchise efsanesi carmelo anthony 2003'te draft edildi ve aynı sene andre miller da clippers'tan getirildi; nihayet belirli bir çekirdek oluşturulabildi. miller - anthony - nene - camby çekirdeği 2004'te nihayet takımı playoff'a taşıyacak (ilk turda en iyi dönemindeki minnesota'ya elense de), ümitli bir geleceğin kapılarını aralayacaktı. bu çekirdek durduğu sürece denver düzenli olarak playoff görecekti. bu çekirdeğe ertesi sezon kenyon martin de eklemlenecekti. ama takımın şutör gard pozisyonunda ciddi bir eksiği vardı; bu uzun süre başlarını ağrıtacaktı. birkaç senedir yine eski oyuncu kiki vandeweghe'nin gm olduğu denver'da george karl döneminin başladığı 2004-2005'te de çekirdek korunuyor olsa da, bu sefer ilk turda spurs'e eleneceklerdi. ertesi sezon da ilk turda clippers'a elenerek iyice hayal kırıklığı yaşatacaklardı.

    sonra 2006-2007'de flaş bir hamle geldi. allen iverson takıma katıldı. yıldızsa yıldız. carmelo ve iverson, yanında da andre miller, kenyon martin, camby, nene ve yeni getirilen j.r. smith.. iyi bir kadroydu, oyuncular kendini toplarsa (bilhassa iverson) şampiyonluğa oynayabileceği düşünülüyordu - ancak o sezon epey sakatlıklar oldu (iverson 50 maç oynadı -- miller sezonun çoğunu kaçırdı -- kenyon martin tüm sezonu sakat geçirdi)..2007-2008'de denver'ın rüya takım projesi daha iyi sonuç verdi. her ne kadar andre miller ayrılmışsa da, iverson-anthony-martin-camby çekirdeğinin pek sakatlık yaşamadan oynamış olması, 50-32 ile onları playoff'a çıkardı - fakat yine lakers'a ilk turda süpürüldüler.

    2008-2009'da baktılar iverson ile olmuyor, iverson'u detroit'e gönderdiler ve miller'dan sonra biraz eksik kalan oyun kurucu pozisyonuna chauncey billups'ı geri getirdiler. tartışmalı olabilecek bir takastı ancak bu takas neticede denver'ın lehine işledi. bu esnada yıllanmaya başlayan camby takımdan ayrıldı. buna karşın takım o sezon nihayet flaş bir patlama yaptı (bu billups değişik bir adam, geldiği takımı ihya eden bir beyin). on yıllar sonra ilk kez batı konferansı finaline çıktı ve kobe-gasol ikilisinin coştuğu 2009 playofflarında lakers'a 4-2 yenilerek sezonu bitirdi.

    ertesi sezonu (09-10) 53-29 ile daha evvelki sezon gibi yine konferanslarında lider bitirmelerine karşın, ilk turda utah jazz'a elendiler. takıma draft ile ty lawson geldi ki, birkaç sene oyun kurucu pozisyonunda oynayacak, bir dönem ışık gösterecek, sonra denver'dan ayrılınca derhal sönecekti. bu yıllar carmelo'nun coştuğu yıllardı. takım yine anthony, billups, martin, smith, nene gibi iyi isimlere sahipti. ancak takımın yedek (bench) derinliği epey zayıftı (bench'teki isimleri yazsan şöyle bir tane hatrı sayılır adam yazamıyorsun bile..); ki bu playoff başarısızlıklarında aşikar bir rol oynamıştır.

    denver'da bir türlü sonuç alamayan ve kontratı bitmekte olan arıza carmelo'nun talepleri tak ettiğinden ve denver kendisini beleş elden çıkarmak istemediğinden olsa gerek; 2011'in başında korkunç bir takasla anthony ve billups new york knicks'e gönderildi. karşılığında alınanlar ise saçmalıktı. wilson chandler, danilo gallinari, kontrat balonu timofey mozgov, raymond felton ve bir avuç draft hakkı..yine 10-11'de de bildik senaryo tekrarlandı, 50 galibiyetli performans ve yine ilk turda elendiler. ertesi sezon 11-12'de, aslında vasat kadrolarına karşın (lawson, arron afflalo, gallinari, yıllanmış andre miller, çoğu zamanı sakat geçiren nene, mozgov, kenneth faried, kosta koufos, yedekte al harrington, javale mcgee vs.) yine playoff görmeyi başardılar. bu kadro son derece vasat olmasına karşın iyi iş yaptı ve ilk turda lakers'ı 4-3'e kadar da zorladı. bu arada gm'liğe de aslen toronto'dan bildiğiniz masai ujiri getirildi.

    starsız bu kadro 2012-13'te iyi performans verdi. andre iguodala takıma eklenmişti. lawson - gallinari - iguodala - faried - koufos beşi, yedekten andre miller, mcgee, corey brewer, evan fournier tarzı adamlarla, hem de 57-25 ile playoff yaptı (ve tabi ki ilk turda gsw'ye elendi). 2013'te artık uzun yıllardır süren george karl dönemi bitti - yerine oyunculuğundan hafif kıl olduğunuz ama kötü oyuncu da diyemeyeceğiniz brian shaw geldi.

    2013-14'te iguodala ayrılınca ve gallinari ağır bir sakatlıkla bağlarını koparınca bu kadronun foyası meydana çıktı, balon patladı. playoff'a kalamadılar.. yine de bu kadro için 36-46 bile çok fazlaydı. bu arada o sene jan vesely'nin yolu da burdan geçti. ertesi sezon (14-15) daha da kötüydü. 30 galibiyetle kapattılar. bu bile fazla aslında da, lawson, faried, chandler gibi isimler kalibrelerine göre dirayetli performans verdiler (defansif güçleri berbattı). jusuf nurkiç de kariyerine burada başlamıştı, o esnada onu da harcamayı başardılar; saçma bir takasla mason plumlee karşılığı portland'a gitti ve sonrasında adam ciddi mertebe atladı.

    bugünkü kadrodan bildiğiniz isimler de bu yıllarda draft edilmeye başladı. will barton, gary harris, nikola jokic, jamal murray, 2014 - 2016 yıllarında draft edilen isimler. bu dönem draft edilen bir başka isim de emmanuel mudiay. 2015-2016'da gallinari biraz kendine geldi, yeni çaylakları performans vermeye başladılar. playoff yapamasalar da bir genç nüve oturtmaya başladılar.

    bu arada şunu belirtmek lazım, franchise'ın özellikle draftlerde bazı hataları olmadı değil, mesela draftte rudy gobert(2013) ve donovan mitchell'ı (2017) seçip çok kıytırık karşılıklarla utah'a gönderdiler..utah sayelerinde ihya oldu bile denebilir..

    2017-18'de playoff yapamasalar da paul millsap'ı takıma kattılar. bugunkü ilk beş o sene beraber oynamaya başladı (murray - harris - barton - millsap - jokic). velhasıl, 2018-19'da nihayet birkaç senedir oluşturulmaya çalışılan genç nüve sonuç verdi - hem 54-28 ile playoff yaptılar, hem de playoff ikinci turuna kadar geldiler (portland'ı son maça kadar da zorladılar). malik beasley, juan hernangomez, monte morris gibi eklemelerle iyi bir kadro derinliği yakaladılar. 19-20'de jerami grant gibi eklentilerle bunu katmerlediler. sakatlıktan dolayı potansiyelinin çok altında seçilen michael porter jr. da 19-20 sezonunda oynamaya başladı (dev manute bol'un dev oğlu bol bol'dan bahsetmek lazım herhalde :)) şu an kadro derinlikleriyle iyi bir takımlar. nikola jokic'in de bir süperstar seviyesine çıkması söz konusu oldu. jokic'in kendine has özellikleri, oyun kurucu rolünde bile oynaması, farklı bir taktik kabus yaptı denver'ı. ama bir şampiyonluk adayı mı, veya ilerleyen yıllarda güçlü bir şampiyonluk adayı mı, bu hala biraz soru işareti. playoff'taki yeri belki sabit, ama güçlü bir şampiyonluk adayı olarak addedilmiyor..

    gary harris'in grafiği tepetaklak aşağı gitti yıllar içinde. paul millsap yaşlandı. will barton'ın katkısı belli ve çok artış gösterebilecek düzeyde değil. jamal murray iyi bir oyuncu ama hala tam bir star seviyesine erişemedi. takımdan jokic'i çektiğinizde hemen düşebilecekmiş gibi bir görüntü var.. bakalım nereye giderler..

  • hava soğuktur...
    sen de küçük olmalısın.
    baban,annen yanında.
    ne derdin var ne kederin.
    belki de içerde yer yatağında yatıyorsundur he?
    akşam fındık falan konmuştur sobanın üstüne.
    o soba seni ısıtsın diye çalışan baban,oturmuş çay içiyordur.o kadar da keyif yapsın değil mi?
    sonra ışıklar söner,
    tavanda kırmızı bir gölge...
    sobadan gelen çıtpıt sesler...
    annen yatmamıştır daha.sobanın içindeki odunun,kömürün tamamen yanmasını bekler.
    belki de yanına uzanır.
    mutlusundur işte.
    huzurlusundur.
    büyüyünce,o günleri bu kadar çok özleyeceğini hiç düşünmemişindir.
    sobadan yansıyan ateşin kırmızısı,yerini kömürün rengine bırakır büyüdükçe.
    üzülürsün.

  • youtube'da bir süredir meydana gelen durumdur. milyonlarca izlenmiş cover videolarına bakıyorum kızın sesi abartıldığı kadar değil ve her yer bunlarla dolu, sesi daha güzel olan arkadaşlarım var.

    bu durumun ortaya çıkmasının türk erkeklerinin abazalığından kaynaklanmakta olduğunu düşünmekteyim.

    edit: verdiğim şarkı linki yanlış anlaşılabildiği için kaldırıldı.

    edit2: fürya değil furya imiş doğrusu, özür dilerim.

  • bina boşluğuna kuşlar girmesin diye alelade koyulmuş bir malzeme. resmen tuzak. bu cehalet öldürüyor işte. tiktok videolarından nefret ederim ama bu sadece bir kaza. video çekmeseydi de başına gelirdi.

  • - nerede bu kadın ya bir dakika durmuyor evde.
    + baba komşuya gitti ne yapsın akşama kadar evde mi oturacak?

    on dakika sonra;

    - bak hâlâ gelmedi! çayı bile kendimiz demliyoruz!
    + tamam baba tamam!

    tam çayı içecekken kapı anahtarla açılır ve anne içeri girer ve babam bombayı patlatır:

    - hanım ben de tam diyordum ki anneniz olmayınca çay bile içilmiyor bu evde nerede kaldın yahu?

  • ————
    edit1: online check in yapamadınız mı? hayır ne yazik ki, sisteme girince "bu uçuş için check in işlemi kontuardan yapılmalıdır" diye uyarı alıyorduk. fakat uçuş bilgilerimizi uygulama ekranında görebiliyorduk. bu yüzden de herhangi bir durumdan şüphelenmedik.

    edit2: konuyu twitterdan duyursana diyenler için https://twitter.com/…tatus/1698074858121236709?s=20

    edit3: twitterdan thy destek "ekiplerimize en kısa sürede yanıt alabilmeniz için bilgilendirme yapıldı." diye mesaj attı.

    edit4: teşekkürler ekşi sözlük. 7 gün boyunca yer yok diyen thy, 3 gün sonraki uçuşa yer buldu ve ücretsiz bilet ayarladı.
    fakat tazminat ve maduriyet konusunda sesleri çıkmıyor, yeniden şikayet oluşturduk beklemedeyiz.

    edit5: thy tazminat ve diğer masraflarımızı görmezden geliyor, konuyu sivil havacılığa ve tüketici mahkemesine taşıyoruz.

    edit6: tazminat talebini sivil havacılığa ilettik, 2 hafta içinde tazminat ödenmesine karar verildi thy gerekli ödeme işlemini yaptı.

    ————
    yine bir thy mağduriyeti. yaklaşık bir yıl önce aldığımız istanbul londra biletimizin havalimanında uçuşa 2 saat kala " yedek bilet statüsünde" olduğunu öğrenerek yaşadığımız şok. özetle yaşananlar şöyle: uygulaması üzerinden aldığımız istanbul - londra gidi dönüş biletimizin, temmuz ayında bir ayağının tarihini değiştik. biletimiz temmuz ayında londra - istanbul ve 1 eylül istanbul londra olarak alınmıştır. iş ile alakalı bir durumdan dolayı temmuzdaki uçağı thy uygulaması üzerinden 2024 nisana aldık (tabiki ciddi bir miktar fark ödeyerek). 1 eylüldeki istanbul londra uçuşuna dokunmadık.

    ve geldik dün akşama. saat 20.20 deki uçuş için 18 gibi kontuara gittik, kontuardaki görevli "adınız uçakta görünmüyor" diyerek müşteriz hizmetlerini telefonla aramamızı söyledi. müşteri hizmetlerini aradık. " biletinizde değişiklik yaparken oluşan bir sistem hatası yüzünden 1 eylül uçuşunuz yedek bilet olarak kaydedilmiş, hemen bir şikayet oluşturun ve ilgili birime aktaralım" dedi. tamam dedik. tabi bu sırada zaman ilerliyor. uçuş yaklaşıyor. şikayeti oluşturup tekrar müşteri hizmetlerini aradık. "acil koduyla işleme alındığını ve beklememiz gerektiğini söylediler. "

    bekledik.. bekledik..

    daha sonra arayan soran olmayınca önce istanbul havalimanındaki denied boarding kısmına, daha sonra da oranın yönlendirmesi ile bilet satış noktasına gittik. bilet satıştaki personeller "evet bu bir sistem hatası kullanıcı hatası değil." dediler. tamam bizde anladık fakat biz nasıl bu uçağa bineceğiz diye sorduğumuzda " ne yazık ki bu uçuşta yer kalmadı, sizin için pazar günkü uçuşta yer ayıralım..... yalnız ödemeniz gereken çok büyük bir fiyat farkı çıkar ." dediler. işte burada sinirler doğal olarak gerildi. tamamen sistem hatası yüzünden alınmadığım uçağa bir de ilave ücret istiyor ve pazar gününe erteliyorsunuz dedim, "konu şu anda müşteri hizmetleri çözüm merkezinde olduğu için biz buradan ücretsiz değişim yapamayız" dediler. ya arayın o zaman müşteri hizmetlerini durumun önemini anlatın diyoruz " yapamıyoruz maalesef" diyorlar. devamında defalarca müşteri hizmetlerini aradık, aynı şeyleri defalarca anlattık ve haliyle uçak kalktı gitti...

    işe geç kalmamak için pazar günkü farkı kabul ettik, telefonla müşteri hizmetleri ile konuşurken " pazar günü için uçakta yeriniz ayrılmış gidip havalimanındaki bilet satışa 21.000 tl farkı ödeyin ve biletinizi alın" dedi. ona da tamam dedik (daha sonra mahkeme vs uğraşırız diyerek) fakat bilet satışa gidince ne oldu dersiniz? bahsi geçen uçakta adımız yine görünmüyor. uçak da dolu ayrıca.. . ama işin garibi ben bileti uygulamamda görünüyorum tanımlandığı için. fakat benim cep telefonu uygulamasından gördüğüm bileti ne hikmetse bilet satıştakiler göremiyor. tekrar arıyorum müşteri hizmetlerini "hmm evet görünmüyor" diyorlar. diyorum ki müşteri hizmetlerine "şimdi ben ne yapmalıyım? yani havalimanında bekleyeyim mi? gideyim mi?" siz bilirsiniz diyorlar. bu iş kısa sürede çözülür mü yani ben başka firmadan falan bilet alayım mı diyorum, siz bilirsiniz diyorlar. ben bilmiyorum abi... bilmiyorum..

    -müşteri hizmetleri konuyla ilgileniyor size 24 saat içinde dönülecek dediler. 1 günü geçti, ne arayan var ne soran...
    -kendi sistem hataları yüzünden ben mağdur oldum, uçağa binemedim, gitmem gereken tarihte işe gidemiyorum ve şimdi yakın tarihli biletler 20 bin civarından başlıyor. thy den hiç kimse " ya biz sizi mağdur ettik şu uçağa alıyoruz sizi" diyemiyor yada " ya bu iş çok sürer siz bilet alın gidin" de diyemiyor.
    -havalimanındaki bilet satış görevlisi müşteri hizmetlerini arayamıyor.
    -uçağa alınmama ile ilgili yönetmeliklerde yazan cezalara cevap veremiyorlar.

    bu iş mahkemeye gidecek zaten orası kesin artık, benim için de thy den bilet alma, yanına yaklaşma ve reklamını bile izleme devri kapanmıştır.
    siz söyleyin a dostlar? biz ne yapalım? thy belli ki bilmiyor ne yapacağını, belki siz bilirsiniz..