hesabın var mı? giriş yap

  • çok saçma bulduğum bir yarışmaydı.. ta ki annemi kanser yüzünden kaybedene kadar.

    sağlığında annem sürekli izlerdi. ben de çok sıkıcı ve saçma olduğunu söyleyerek sürekli eleştirirdim. annem ise "ben eğlenmek için izliyorum, seviyorum" cevabını verirdi her seferinde.

    anneme ağustos ayı başında lösemi teşhisi konuldu ve o zamandan sonra kalan ömrünü hastanelerde geçirdi. hasta olduktan sonra hiçbir şekilde televizyona dönüp bakmadı. yaşamak için bir nedeni olsun, o hastane odasında yaşama bağlansın diye elimizden geleni yaptık. kitap, müzik, elişi, boya... ama televizyondaki hiçbir programa dahi dönüp bakmadı.

    sonra ölmeden bir kaç ay önce kafasını dağıtması için televizyon izlemesinin yararlı olacağını söylerken "survivor başlasa izlerdim. o beni eğlendiriyor" dedi. o günden sonra survivor başlasa diye dört gözle bekledim. neredeyse acun ılıcalı'ya bir şekilde ulaşıp ne olur başlatın, annemi eğlendirecek bu programa çok ihtiyacım var diye yalvaracaktım. gazetedeki "survivor şubatta başlayacak" haberini anneme müjde diye verdim.

    ama olmadı. annem survivor başlamadan bir kaç hafta önce öldü. şimdi ne zaman televizyonda görsem başımı çevirip bakamıyorum. acaba annem bu programı izleyebilseydi ölmeden önce, biraz olsun o hastane odasında eğlenebilir miydi merak ediyorum sadece.

  • çoğunlukla 50 gb olarak uygulanan adil kullanım kotası o kadar komik ve adaletsiz ki, bunu rakamlarla açıklamaya çalışalım:

    8 mbps'lik bağlantıyı tam kapasite kullanan biri saniyede 1 mb veri indirebilir. bu da ayda, (60*60*24*30=) 2.592.000 mb eder.

    yani ayın 1'inden 30'una kadar hiç durmadan 24 saat full download yapan birinin indirebileceği toplam miktar en fazla (2,592,000 / 1024=) 2531 gb'dır. yani yaklaşık 2,5 terabyte. interneti download olarak görüyorlar ya, işte 8 mbps'lik hattın download kapasitesi bu: 2,5 terabayt.

    aylık kapasitesi 2.5 terabayt olan bir hattın daha 50 gb'ını kullanan birine, "sen bu hattı sömürüyorsun" demek, en basit anlamıyla arsızlıktır.

    ben hattımın kapasitesinin daha % 2'sini kullanmışken, sen bana nasıl "adaletsiz kullanıyorsun" dersin?

    adil kullanım kotası gerekli olabilir ama bu şekliyle ve ttnet'in uyguladığı biçimle en adaletsiz uygulamalardan biri. rakamlar da ortada.

    üstüne üstlük, bu paketleri "limitsiz" adı altında satıyor. yani % 2'den sonra sınırlayacağı hattı satarken "limitsiz" ibaresini koyup tüketiciyi aldatıyor.

    benim kapasitemin % 2'sini bana sınır olarak koyan, paketin ismiyle tüketiciyi yanıltan şirketi hangi mahkeme haklı bulur acaba?

    avukat olsam veya bu işlere harcayacak param olsa bu sisteme dava üzerine dava açarım.

  • sen doğduğundan beri ben hiç parasız kalmadım. sen bana hep uğurlu geldin.

    şimdi ben bunu bir anlatayım, ilerde açar açaar okurum.

    seneyi tam hatırlamıyorum ama 2001 falan, babamın işsiz olduğu zamanlar, iş aramak için dışarıya çıkmış cebinde 10 lira parası var, ankarada bütün gün dolaşıp iş aramış. dönerken de işportada satılan kitaplar var, harry potter’in ilk kitabını görüyor, çocuğa ne zamandır kitap alamadım diye düşünüp ne olduğunu falan bilmeden 10 lirasının 7’sini işportacıya veriyor. çok mutlu oluyorum. 10 yaşındayım. durumumuzun da farkındayım ama, yine de çok mutlu oluyorum, çok da mahçup.

    ertesi gün beni gazete almaya gönderiyor, milliyet almam gerekiyor ama kalmamış, eve gazete almadan gidersem üzülür, belki de kızar, o bana okuyacak bir şey almış, ben de ona alayım diyip star gazetesi alıyorum. eve geliyorum. babam gazetede bir iş ilanı görüyor. evimize çok yakın, yürüme mesafesinde. bir gideyim, görüşeyim diye çıkıp gidiyor. yarım saat sonra eve geliyor, beni çağırıyor yanına, işe aldılar beni, yarın başlıyorum, sen doğduğundan beri işsiz kalmama rağmen hiç parasız kalmadım. sen bana hep uğurlu geldin diyip sarılıyor. 10 yaşındayım, çok mutluyum, babam da çok mutlu. 29 yaşındayım, çok mutluyum, babam da hala öyle.

    edit : debeye giren ilk entry’m babamla ilgili oldu. çok mutlu oldum, hepinize teşekkürler (bkz: gülücük).

  • hayatımın türlü evrelerinde farklı uyku problemlerine sahip biri olarak bir kaç öneri vereyim
    1) yatak sertliğinin kendinize endeksli olması, boyun boşluğunuzu dolduran bir yastık kullanmanız fiziksel anlamda uyku kalitenizi artırır, saçma salak ağrılarla kalkma ihtimalinizi azaltır.
    2) yatacağınız odayı uyumadan önce mutlaka havalandırın. nefes problemleriniz varsa mutlaka bir buhar makinesi alın veyahut kalorifer peteğine ıslak havlu koyun ki gecenin bilmem kaçında çölde susuz kalmış sahabe gibi uyanmayın.
    3) bu çok lafta kalacak bir önerme ama mümkün olduğunca telefonunuzu yatağınızdan uzakta tutun ve uyumadan en az bir saat önce ekranla ilişiğinizi kesin. gerçek anlamda uykuya daha erken dalmanızı sağlıyor. eğer bunu sağlayamıyorsanız telefonunuza karanlıkta bakmamaya dikkat edip okuma modunda kullanabilirsiniz.
    4) ev içinde giydiginiz kiyafetlerle yatağa girmeyin pijamanın gücüne inanın. hem psikolojik olarak uyumaya hazirlanacaksiniz hem de çarşaf değiştirme döngünüz uzayacak. aynı şekilde uyandığınızda da tüm gün evde olacak bile olsanız pijama yerine ev kıyafeti giyin.
    5) uyuyacağınız odanın sıcaklığı ideal olmalı ne çok soğuk ne çok sıcak tam ayarında.
    6) temiz çarşaf bence aşırı iyi bir şey yeni serilmiş çarşafta çekilen o ilk gece uykusu..*
    7) yastığınıza, bulduğunuz en yakın aktardan lavanta yağı alıp bir iki damla damlatmak koşuluyla hiçbir işe yaramadığını deneyimleyip "ah be abi boşa aldık ama en azından koku güzel" demenizi şiddetle tavsiye ederim.
    8) bitki çayı da insanı bir triplere sokuyor. kendinizi keşiş gibi hissedip mutlak huzuru bulacağınızı inandığınız aptal bi ideolojinin varlığıyla zihnen ve bedenen rahatlayıp bi nebze de olsa uyku kalitenizi artırabilirsiniz.
    9) hazır bitki çaylarının işlevsizliğinin yanı sıra bir aktara gidip* rezene, melissa, hibiscus ve adını unuttuğum bitkiyi alıp çayını yapın ciddi anlamda sakinleştirici rahatlatıcı etkisi var.
    10) burnunuz tikaniyorsa burun delikleri altına nane yağı sürün. ama sağlıklı bir uyku için kesinlikle kaliteli nefes şart.
    11) ideal uyku saati hakkındaki hurafelere olabildiğince inanmayin. yok 8 saat yok einstein 2 saat uyuyormuş. her insanın dinlenme ihtiyacı süresi farklı. ortalama 30 yaşındaki bir insan yaklaşık 10950 defa uyku döngüsüne girdiğini düşünürsek 10950 sefer uykudan hangisinde kaç saat uyuduğu zaman en dinç kalktığını hesaplayabilmesi gerekir. aynı zamanda 30 dakika* ve katlarında beynin hafif uyku sürecine girdiği için daha kolay uyanılabilecegine dair bir yazı okumuştum denemeye fırsatım olmadı ama bir şans verilebilir.

    asıl maddeye geldik vesselam)
    saydıklarımın hepsi fiziksel yardımcı etkenler. eğer aşıksanız, hayattan kazık yediyseniz, borç batağındaysanız, kuruntulu biriyseniz, işkolik bir insansanız vb. yazdığım hiç bir bok işe yaramaz. beden yorgunluğu, kafa yorgunluğunun yanında hiç bir anlam ifade etmez. kafanızda kuyrukları birbirine dolanmış kediler olduğu sürece ister camız sütü çayı içip kaf dağındaki kuş tüyü yatakta yatın yorgun kalkarsınız. bozuk psikoloji ilk beynin en savunmasız olduğu anda yani uykuda patlak verir ki bu uyku verimini fazlasıyla düşürür. kafanızdaki düşünceleri yatmadan önce katlayıp düzenleyip rafa kaldırmayı öğrenin.
    (bkz: başkasına tavsiye veriyor ayağına kendine öğüt verme)

  • savcının bile dolandırılmasını değil savcı olamayacak tiplerin savcı yapıldığını gösteren önemli bir detaya sahip haber.

  • kicina ansiklopedi kacmis gibi yazdigi icin herkes bu adami kultur yumagi saniyor, bilgili filan saniyor.

    oysa ki, onune bir avuc nohut, bir avuc bakla, bir avuc da mercimek koyun sonra "bulgur bunlardan hangisi ?" diye sorun, gununuz senlenecek.

  • zırtlan ete gelmiş*, avurtları çökük halinden eser kalmamış*. tv'ye çıkacak diye traş da olmuş ha benim zırtlanıma. ya kesin yarışmamıştır mk artizi diye düşünürken programa misafir olarak gittiği söyleniyor, yine arazi reis. hasan can kaya'nın 40 milyona ev aldığı yerde bu adamı mercekle arıyoruz. adam millete küfrede küfrede ev yaptırdı kendine*, senin tespitlerinle beylikdüzü satın alınırdı aah ah*
    .. dön şu ramadan'da dualarımız kabul olsun artık*..

    debedit: referans karikatürler eklendi :m

  • evet, türkiye'dedir. meşhur olan en psikopat biliminsanları bile bu kadar makaleyi kariyerleri boyunca ancak yazabilirken, güzel ülkemizde farkedilmeyen dehalar bu sayıyı 5 yıla sığdırabilmekte. o değil de haftada bir bilimsel makaleye denk geliyor, çok merak ediyorum "buradan da bir skandal patlar mı acaba" diye (nitekim bkz: fizikte bilimsel aşırma skandalı) , umarım öyle bir şey değildir ama yine de bunca zamandır mustafa saltı da dahil olmak üzere bu derece kısa zamanda bu kadar fazla makale yazan birini görmemiştim.

    http://fen.ege.edu.tr/~jfourier35/

    edit: bu başlığı açtıktan sonra sayfa içeriği nedense uçuverdi.

    edit2: "editör"ü olduğu dergilerden birinin sayfasındaki makale listesi:
    http://www.sapub.org/…journalid=1070&personid=16145

    edit3: 1 haziran 2012 itibari ile universite ile ilisiginin kesildigi haberleri dolasmakta. bolum websayfasindan ismi de silinmis.

    edit4: doktora tezinin tamamen kopyala-yapıştır olduğu ortaya çıktı*. tezi de iptal edilmiş. ama hiç bir resmi kurumdan, tek bir resmi açıklama gelmedi. intihalin kendisinden ziyade bu sessizlik türkiye akademisinin utancı olarak hatırlanılmalıdır. bir makalesi çok prestijli bir dergi olan journal of mathematical physics'ten geri çekildi.

    edit5: leiden ranking'e göre ege üniversitesi matematik ve bilgisayar bilimlerinde kendisinin makaleleri ile dünya ikincisi oldu. olay türkiye'den insanların leiden ranking'i uyarması ile dikkatleri çekti, en sonunda milliyet ege'ye manşetten haber oldu: http://i.imgur.com/ew2pe0p.jpg (bkz: #35638118)