hesabın var mı? giriş yap

  • kapanışta :

    sinan engin : burdan fırat aydınus'a da selam gönderiyorum. bugün çok güzel eyyam yaptı.
    rok : fırat eyyamus. fırat eyyamus mu demek istiyorsun sen şimdi ?
    se: yok canım, öyle demek istemiyorum.
    rok: ertem, ertem, (ertem bu sırada twitleri okumakta, rok'u duymamazlıktan gelmekte) ertem, ertem.
    ertem: efendim rasim.
    rok: fırat aydınus'a fırat eyyamus diyebilir miyiz ?
    ertem: hayır diyemeyiz.
    rok : niye diyemiyoruz ya ?

  • isterseniz 1 euro yapın. bütün elektronik ve gıda dışı envai çeşit alışverişimi amazon'dan yapıyorum. yapacağım. daha pahalı bile olsa!

    paramın yolsuzlara, hırsızlara, araplara, ekonomi coh eyicilere, geçmediğim köprülere, adımımı atamadığım saraylara, çocuk tecavüzcülerine gitmesi kadar rahatsız etmiyor inanın. bir de diğer yönden bakalım. satıcılar yönünden: dürüst, ahlaklı, beni önemseyen adamlar dururken şark kurnazı, malının arkasında durmayan adamları neden paramla semirteyim?

    dipnot: abd, gümrük vergisi sınırını geçtiğimiz yıl 200 dolardan 800 dolara yükseltmiştir. tabii orada tayyip gibi "halk adamı" bir yönetici olmadığı için normal.

    edit: çok mesaj aldım. amazon'dan alınca da yine vergi alıyor devlet deniyor. evet yine vergi ödüyorsun ancak doğrudan türkiye'deki bir satıcıdan aldığınızda devletin kasasına daha çok para giriyor. ürünü satın aldığın firma ülkeye ithal ederken gümrük vergisi ödüyor, sana satarken fiyata ötv, kdv, yerine göre trt bandrol payı vs. ekliyor. tüm bunlar devlete giden kalemler oluyor. bitiyor mu? bitmiyor. türkiye'deki firma; sana yaptığı satıştan elde ettiği karın %30 civarını yine gelir vergisi olarak devlete ödüyor.

    buna ek olarak hb ve n11'den yapılan her alışverişle bu kokmuş düzeni destekliyorsunuz. çünkü bu firmaların büyük çoğunluğu hükümet yandaşı. yani paralarınız size yol, su, elektrik olarak değil; daha çok hakaret, daha çok baskı, daha büyük kazık olarak geri dönüyor.

    şayet amazon'dan yaptığım alışveriş; bir kuruş bile olsa bu hükümete daha az para aktaracaksa yurt dışından alışveriş yapmaya devam edeceğim. nasıl ki devlet yemiyor içmiyor ufak hesaplarla milleti daha nasıl soyarım diye düşünüyorsa ben de bu konuda ufak hesap yapıyorum. unutmayın eğer biz doğrudan yurt dışından aldığımızda bunların cebine daha fazla para giriyor olsaydı bırakın limiti düşürmeyi limiti tamamen kaldırırlardı. hatta yurt dışından alışveriş yapmamız için bizi teşvik bile ederlerdi. cari açık filan umurlarında değil.

  • bir gün apartmanın aşağıda arkadaşlarla oturmuş muhabbet ediyoruz. bir yaşlı amca geldi yanımıza dedi ki: neden bu kadar sigara içiyorsunuz! kaç saattir sizi izliyorum birini atıyorsunuz birini yakıyorsunuz! bir de böyle sert sert konuşuyor azarlar gibi bizi. şimdi belli babamızdan büyük yaşı ne diyelim. dedik amca içiyoruz işte. napalım. bırakın! dedi. ben bıraktım! 60 yıl içtim ben bunu! bırakalı 5 yıl oldu! yeniden doğmuş gibi oldum! insanın her şeyini etkiliyo! şimdi anlamıyosunuz gençsiniz bunu bile etkiliyo! (şeyini işaret etti) içmeyin şunu! dedi. dedik amca bırakamıyoruz. zamları bahane edip bıraksak yolda dolu paket bulsak yine başlarız. olmuyor napalım. anca bir hastalığımız falan çıkacak korkucaz öyle herhalde. sonra dedik amca sen 60 yıl içmişsin bunu, 5 yıl da olmuş bırakalı. kaç yaşındasın ki sen? dedi 70 yaşındayım! 5 yaşında başladım! koptuk biz... sallıyo sandık. 5 yaşında sigaraya mı başlanılır? dedi ki: ben 5 yaşındayken toprak yiyormuşum! köyden biri babama sigara içir buna bırakır toprak yemeyi demiş! hem toprak yedim hem sigara içtim!

  • %100 çalışan bir tekniği açıklıyorum.

    kız denizde yüzüyor diyelim hemen ağzınıza bir sigara koyup sigarayı ıslatmadan suya girin. çenenize kadar suya batın, kıza usulca yaklaşıp

    -pardon ateşiniz var mı diyin

    kız o dakka size vermezse gelin beni bulun

    (bkz: at fav'a bekle)

  • + sigara içiyor musunuz?
    - içmiyorum.
    +hah bu da çok iyi. genel müdürümüz sigara içen elaman istemiyor
    -neden ki?
    +işte bağımlılık olarak görüyor bunu, zayıflık olarak görüyor. bir de çok molalı çalışıyorlar tabi.
    -ben de günde en az beş kere çişe çıkarım.
    +(...)
    -en az bir kere de sıçarım.
    +(...)
    -ama tabii nereden bilecek ki sayın genel müdür bunları.
    +(...)
    -sigara içmiyorum demiştim, siz de çok güzel demiştiniz. oradan devam edelim konu bulanmasın.

  • asıl adı bu olmalıymış hani şarkının, zerdaliler yerine.
    ne çok dinlerdik seninle bu canım şarkıyı. sen orda ben burda.
    bundan sonra ilk kim diyecek "gel" diye bilemiyorum. belki de olmayacak artık bu şarkı. kimse çağırmayacak birbirini.
    çünkü ben seni üzdüm, çok yordum. en kötüsü de bu, asıl üzüldüğüm bu. sende ben kendimi vurdum.

    "anlardım aklından geçenleri
    sustukça konuştuk sanki
    sevdaymış meğer o içimizde
    yıllardır uyuyan deli
    sessizlik sensin geceleri"

    aramızda ince bir iplik vardı sanki. önce beni sana bağladı. öyle ki kalbine, düşüncene giden yolu bilirdim. sen söylemeden bilirdim bir sürü şeyi, hissederdim. zamanla o ince iplik senin de kalbine dolandı, bana doğru yol oldu. bir zaman geldi ki sen de hissetmeye başladın benim aklımdan geçenleri. susarken üstelik, bir kelime bile etmemişken, o susuş sonlarını "öyle işte" diye bitirdiğimizde, anlardık aklımızdan geçenleri.

    arada uzaklıklar varken ve elimizde sadece kelimelerle birbirimize ulaşmak varken o susuşlar kıymetliydi. hele bir mektuba şöyle başlamıştın ya sen, benim içim erimişti okurken; "ne yazacağımı bilmiyorum, yanında susmaya geldim. öyle." sen burada olsaydın, ya da ben orada, velhasıl karşı be karşı olsaydık konuşmaya hacet yoktu zaten. öyle bakardım sana uzun uzun. arada ellerimle yüzümü kapatırdım belki, utanırdım biraz işte, ne var. hem güneşe o kadar uzun süre bakılmaz...konuştuğumda da çok konuşurdum bak, konuşmam gereken, söylemem gerekenin dışında ne varsa onu konuşurdum; heyecandan, korkudan, sevgiden...

    seninle aynı şehirde yaşamadım, sana bir caddede rastlamadım mesela, eğer rastlasaydım mutlaka tanırdım seni. belki bu yüzdendir insanların yanımdan, içimden geçip gitmesi, benim onları bile görmeden yürümeye devam etmem. ne zormuş şu uzaklıklar, ah ne zormuş başka başka şehirlerde emanet gibi yaşamak. şarkılara, kelimelere, mektuplara tutunarak bir sevgiyi yudumlamaya çalışmak ne zormuş.

    konuşurken ellerin, kolların nasıl hareket eder, kızınca nasıl çatılır kaşların, gülünce nice haller alır güzel yüzünün coğrafyası? daha ben bunları bilmez görmezken nasıl da bu kadar yandım ahh... o kırmızı iplik var ya hani, beni ruhuna ulaştıran, seni bana getiren o bağ; ruhunu sevmişim demek ki, ruhunla ışımış üstüm başım.

    sen kiminle istersen yürü yaşadığın şehirde. görebildiğini, dokunabildiğini, yanında olabileni sev istersen.
    ama bak bu kadar kahve içmişiz. hiç mi hatırı yok?
    ben ipin öbür ucundayım. birazcık çeksen anlarım orda olduğunu, coşar, taşar, ışırım yine.
    içimdeki mavi kuş yine şarkılar söylemeye başlar, büzüşüp bir kenarında oturmaz kalbimin kafesinde.

    dedim ya, ben ipin öbür ucundayım.
    fincana kahve koydum gel de bana lütfen.
    sadece bu. sonra git istediğin yere.

    bilsen ne çok şey aslında bu.

  • yeşil, beyaz, kırmızı ve siyah renklere bürünerek en çok sevilen ve tanınan power ranger olmuştur.

    (bkz: tommy oliver)

    jason david frank ilk önce "jason" yani kırmızı ranger seçmelerine katılmıştır. fakat rol austin st john'a verilmiştir ki kendisi yapım ekibinden birinin (nereden bilmiyorum) akrabasıdır. kendisine sonradan diziye katılan şeytani yeşil ranger tommy oliver rolü verilmiştir. bu karakter, power rangers'ın asıl ikonik karakteri kırmızı ranger olmasına karşın daha çok sevilmiş ve benimsenmiştir. yani dizinin ikonu, kırmızı ya da yeşil ranger değil tommy oliver olmuştur.

    böylece jdf, 1993 yılında yeşil ranger olarak power rangers evrenine giriş yaptı. yeşil ranger güçlerini kaybedip diziye veda ettiğinde çocuklar yapım şirketi saban'ı telefon ve mektup bombardımanına tutmuş, yeşil rangerın yerine gelecek altıncı ranger olan beyaz ranger için başka bir isim düşünülmüş olsada, saban taleplere kayıtsız kalmayıp tommy'i tekrar diziye döndürmüştür. böylece 1994-1996 yıllarında tommy oliver as jdf, beyaz ranger olarak dizide yer almıştır.

    daha önce power rangers başlığında bahsetmiştim uzun uzun (#63386891). power rangers, japon bir tv dizisinin uyarlaması olduğu ve uyumu bozmamak amacıyla, mighty morphin power rangers bitirilmiş, onun yerine devam niteliğinde olan power rangers zeo adlı seri başlamıştır. orijinal casttan kimse ana renklerde ranger değilken, tommy oliver bu sefer kırmızı zeo ranger olarak 1996-1997 yılları arasında ranger kariyerine devam etmiştir. sonradan ilk kırmızı ranger olan austin st. john, yine akrabasının torpiliyle gold ranger olarak diziye dönüş yapmıştır.

    1997 yılında power rangers zeo bitip power ranger turbo başladığında tema değişikliği olmasına karşın, tommy ve diğer rangerlarda değişiklik olmamış, üstüne üstlük tommy diziye veda etmeden birde sinema filmi çekilmiştir. her rengin ayrı bir sahibi olması gerektiğinden dolayı jdf ve diğer rangerlar sezon ortasında diziden ayrılmıştır.

    2002'de power rangers saban'dan disney'e geçti ve power rangers'ın 10. yıldönümü şerefine tüm kırmızı rangerların toplandığı bir bölüm çekti: tıklayınız. bu bölümde ilk kırmızı rangerdan çok ilgiyi yine jdf çekti ve bunun üzerine disney 2 yıl sonra, yani 2004 yılında jdf'i siyah ranger olarak yıllar sonra tekrar diziye döndürdü. eski renkleriyle savaştığı bölüm için lütfen tıklayınız.

    yani kısaca, 5 farklı ranger olarak (yeşil, beyaz, zeo kırmızı, turbo kırmızı ve siyah), kendisi power rangers için önemli bir şahsiyettir, pozitif bir insandır. hala binlerce hayranı vardır ki bu hayranlar öyle 6-7 yaşındaki çocuklar değil, 25-30 yaşlarındaki eşek kadar insanlardır. umarız kendisini dizide son bir kez daha ranger olarak görme imkanı bulabiliriz. belki mavi, belki sarı yada farklı bir formdaki sixth ranger olarak...

  • ciddi ciddi istanbul trafiğinin nedenini yavaş giden arabalar olarak gören, bu nedenle hız sınırlarının kaldırılmasından tutun da yavaş giden arabaların trafiğe çıkmasını engellemeye kadar muhtelif cin fikirlere sahip olan insanlar var. benim önerim de bu insanların trafikten men edilmesi mesela, trafiğe çözüm olur mu bilmiyorum ama sürücülerin ortalama zeka seviyesini yükselteceği kesin.

  • (bkz: beyefendiye karı gönderelim)

    olm çok güldüm lan hahahaah. seni bu üstün cesaretin için tebrik eder, yürüdüğün kutlu yolda başarılar dilerim amaaa tipinin iyi olduğunu düşünüyorsan istediğin her yerde kız ayarlayabilirken neden bıçağı kemiğe dayandırıp sözlükten aramak zorunda kaldığını bi düşün derim.

    edit: imla.