hesabın var mı? giriş yap

  • victor hugo’nun bir sözü vardı, aklıma o geldi: ‘kadının, artık çıkarı kalmadığı erkeğe tanrı acısın...’

  • ikisi de olacak yavrum bebegim benim ikisini de yapacak halk. akp'den kurtulmayi isteyen istedigi gibi kutlayacak.

  • bütün oryantalizmimizi yüzümüze vuran fotoğraflardır. azıcık da istanbul'u ve gece hayatını çekeymiş de dengeleseymişiz. fotoğraflar şekilli şukullu olsun derken(ki hepsi mükemmel gerçekten), ürdün'ün geri kalmış köyleri gibi çıkmış memleketimin her yanı.

    o sürücü belgesini niye çektin mübarek? memlekette eski ne varsa ifşa etmiş iyi mi.*

    yıllar sonra gelen edit: başlık başa kalmış. linki ben vereyim bari.

  • hayır bir şey değil, verilecek cevaplar bi seferde öğrenemilmiyor ki, gelişe gelişe, pekişe pekişe:

    acemilik dönemi:
    -cinsi nedir?
    -kangal.
    -kaç yaşında?
    -2.
    -o zaman bu kırma.
    -yok değil.
    -çok küçük bu.
    -işte hastalık geçirdi güdük kaldı...
    -hayır kırma.
    -ya valla değil bakın aldığımız ye--
    -kırma!
    -ama--
    -sus!
    -*kısık sesle* kırma diil ama olsaydı da severdik biz :(

    öğrenmeye başlarken:
    -cinsi nedir?
    -kangal.
    -kaç yaşında?
    -eee.. 6 aylık.
    -hmm kırma bu.
    -yoo değil niye?
    -bunların arka ayağında tırnağı olur fazla, o yok.
    -e aha var işte, bu ne?
    -y-yok daha büyük olması lazım!
    -iyi kırma o zaman.
    -oley :) kırmaymış

    bıkkınlık dönemi:
    -ne cins?
    -kangal.
    -kırma mı?
    -değil, küçükken hastalanmıştı, bi de döndüreyim şöyle bakın tırnak.
    -belli belli safkan bu, çok güzel.
    -aa oley sonunda!
    -bizim köyde var onlar at kadar. sizinkinin kafası küçük, kafası küçük kangallar oyuncu olur.
    -öfff...

    son durum:
    -ne cins?
    -golden retriever.

  • parfüm deliliğinden parfüm manyaklığına evrildiğim sürede öğrendiğim en önemli şeylerden biri de edp (eau de parfüm) ve edt (eau de toilette) farkıydı. bir de bizim ülkede pek bahsi geçmeyen edc (eau de cologne) var. burada klasik kolonya değil, bir parfümün en seyrek formundan bahsediyorum.
    aslında bir parfümün 4 şeklinden söz edebiliriz yoğunluk açısından:
    saf parfümde (pure perfume) parfümün esansının konsantrasyonunun % 15-30 arası olacağını anlamalısınız. parfümün en güçlü formudur, ciltte uzun süre kalma özelliğine sahiptir ve "derinlik" dediğimiz özellik en yoğun bu formda görülür. cildin yağ , yani parfüm tutuculuğa etki eden en önemli kriterine bağlı olarak 6 + saat kalabilir, bu yüzdendir ki çok kuru ciltler parfümün kokusunu içeren bir losyonla nemlendirilirse çok daha kalıcı olur. kofre setlerindeki vücut losyonunun amacı budur, hatta bazıları tek başına parfüme gerek bırakmayacak kadar güçlü olabilirler.

    edp ise saf parfümün % 8-15 esans oranına sahip olanıdır. kalıcılığı hala yüksek olup 3- 5 saat arasıdır ama bu rakamlar sadece ortalama değerlerdir ve cilt tipinize göre bir güne kadar kalan parfümler olabilir, hatta palto, kaban, fular, atkı gibi sık yıkanmayan giysilere sıktı iseniz haftalarca çıkmayabilir.

    edt, edp' nin daha hafif formu olup % 4-8 arası parfüm konsantrasyonuna sahiptir ve kalıcılığı 2-4 saat arasındadır. burada çok önemli bir yanılgıya dikkat çekmek istiyorum, oranlar arasındaki rakamsal fark dışında dikkat etmeniz gereken çok daha önemli bir faktör daha var: çoğu (genel adıyla kullanıyorum) parfümün edt versiyonu edp'nin sadece parfüm esansı bakımından "seyreltilmiş" şekli değildir. içerikte de oynamalar vardır, örneğin çok çok sevdiğiniz bir shalimar parfümünüz var, bu parfüm son derce yoğun vanilya, tütsü ve deri kokusuna sahiptir, yani kış için uygun gibi görünmektedir. çok sevdiğiniz parfümünüzü yazın kullanmak ama etrafa boğucu bir hava da yaymak istemiyorsunuz diyelim bu nasıl yapılabilir? parfümün edt ya da varsa edc şeklini kullanarak, bu ise içerikteki ağır esansların çıkarılması ama yerine kokunun karakteristiğini bozmayan daha hafif öğeler konulması ile elde edilir. yine shalimar örneğini verirsem, edp baş döndürücü, afrodizyak etkili iken edt' si daha hafif, neşeli ve kolay taşınır karakterdedir. edp shalimar oryantal- baharatlı sınıfında iken edt' si sadece oryantal olarak sınıflandırılır, edp içinde üst, orta, alt notalar olarak 18 değişik koku var iken edt içindeki sayı 7 olup parfümün karakteristiğini kaybettirmeyen daha hafif ve ancak dikkatli burunların algılayabileceği farkı yaratır. edp hayvansı- tütsülü- vanilyalı bir bomba iken edt daha çiçeksi ve uysaldır.

    güçlülük bakımından her ne kadar edp avantajlı gibi görünse de edt parfümleriyle fazla iddialı "kokmak" istemeyenlerce tercih edilebilir.
    kendimden örnek verecek olursam burberry brit benim ve kızımın her zaman edt' sini tercih ettiğimiz bir koku, brit edp aşırı "gürültülü" ve boğucu iken edt çok daha sofistike ve klas kokuyor. ve yine içerikleri aynı değil, ikincisinin daha" taze" havası farklı içerik eklenme-çıkarılması ile sağlanıyor.

    edc' ye gelince % 3-5 arası parfüm konsantrasyonuna sahiptir ve 2 saat kalıcılığa sahiptir. yine burada da bir istisnadan bahsetmek istiyorum, oryantal sınıfındaki bazı parfümlerin edc' leri veya bundan bağımsız olarak kendileri sadece edc olanlar edp kalıcılığına yakın güçte olabilirler. bu yazıyı yazacak havaya girmek için ( evet, mod değiştirme amaçlı kullanırım parfümleri) sürdüğüm tabu edc olmasına karşın bir kalıcılık bombası, sahip olduğum bir çok edp kadar hatta daha güçlü. yani "en seyrek şekli, dur boca edeyim" demeyin, her parfümde işlemeyebilir.

    hepinize misk,amber, tütsü kokulu geceler dilerim....
    edit: imla

  • kuzey kürdistan ve güney kürdistan arasındaki mesafe ortalama 80 metre ve 100 metre ötede de büyük kürdistan kurulmuş. bir dönüm araziyi bile bölmeyi başarmışlar, bravo.

  • öğrenciliği özletendir. ne güzel günlerdi o günler. uyanırdım hava biraz griye çalıyorsa gidesim gelmezdi gömülür uyurdum öğlene kadar. sonra uzunca bir kahvaltı. derken finaller gelir 3 hafta uyumaz geçerdik dersleri.
    ya şimdi? her gün final sabahı mübarek. deadline diye diye ömrümüzü tüketiyorlar.
    çok özlüyorum çok... her sabah uyanınca aklıma geliyor. mazide kaldı her şey...
    öğrenciliğim benim!

  • farklı araştırmacılar tarafından farklı şekillerde gruplandırılmakta olan ancak son yıllarda daha çok bilgi sahibi olduğumuz dil grubu. günümüzdeki türkçe, japonca, korece, moğolca ve tunguz-mançu dilleri binlerce yıl önce var olmuş olan altay dilinden gelmektedir. fransızca, ispanyolca ve rumencenin latinceden türemesine benzetebiliriz bu durumu. cümle yapısı ve dil bilgisi kuralları ile günümüz türkçesine benzmekte olan altay dili günümüzde ölü bir dildir.

    tartışmalı olan korece ve japoncanın da altay dillerine dahil olduğu kanısı kuvvet kazanmış olmasına rağmen bu dillerin genetik açıdan nasıl sınıflandırılacağı konusu halen tartışmalıdır. bazılarından bahsedecek olursak; türkçe-moğol-tungus dilleri batı gurubu, kore ve japon dilleri doğu gurubunu oluşturmaktadır. ikinci bir sınıflandırma ise türk-moğol, tungus-mançu ve kore-japon dilleri şeklinde yapılan üçlü gruplandırmadır. burada tungus-mançu dillerinin ayrı şekilde grup kabul edilmesinin sebebi mançu-tungus dillerinin hem batıdaki türkçe ve moğolca ile hem de doğudaki japonca ve korece ile ayrı ayrı ortak özelliklere sahip olması ve doğudaki diller ile batıdaki diller arasında daha merkezi ve genel özelliklere sahip olması nedeniyle ayrı kategorize edlmesi gerektiği görüşüdür. bu iki görüşte de moğolca ve türkçenin benzer fonolojik değişimler geçirmesi(kelime başındaki m seslerinin b'ye dönüşmesi gibi) ve kelime haznesindeki benzerlik gibi nedenler ile bu iki dil beraber gruplandırılmıştır. ancak bu iki görüşten farklı olarak 3. bir görüş daha ortaya atılmıştır. buna göre altay dilleri içerisinde bu gruptan ilk kopan dil ön türkçedir bu yüzden moğolca ve türkçenin, altaycadan batı altayca şeklinde tek bir dil halinde ayrılıp daha sonra türkçe ve moğolca olarak iki ayrı dile evrilmesi mümkün değildir. bu görüşe göre altayca yine batı ve doğu olmak üzere tarihte ikiye ayrılmıştır ancak batı altayca denen dil aslında ön türkçenin öncülüdür. batı altaycadan moğolca ya da başka herhangi bir dil türememiştir, batı altaycanın ardından gelen tek dil türkçedir. geriye kalan 4 altay dili doğu altaycanın içerisindedir. doğu altaycadan sırasıyla moğol, tunguz-mançu dilleri ayrılmıştır. ardından japon ve kore dillerinin ayrışması ile doğu altayca dili tamamen dağılmıştır. yukarıda bahsetmiş olduğum 3 görüş haricinde birçok görüş mevcuttur ve henüz kesinleşmiş bir sınıflandırma yoktur. şu an için tek bildiğimiz bu 5 dilin altayca isimli eski bir dilden gelmiş olduğudur.

    altay dilinin genel özelliklerine gelirsek:
    -sondan eklemeli bir dildir, kelimelerin kökünde değişiklik yapılmadan kelime sonlarına gelen ekler ile kelimeler türetilir. aynı şekilde kip ve hal eklerinin yardımı ile cümleler kurulur. altaycada türkçedekinden daha fazla hal eki vardır. türkçe gibi ekler üzerine kurulmuş bir dil olduğu için çok sayıda ek bulunmaktadır.

    -sözcüklerde cinsiyet ayrımı yoktur.(avrupa dillerinden fransızcada masanın feminen, almancada çeliğin maskülen olması gibi bir ayrım yoktur)

    -artikel yani ön ek yoktur (la, le, les, der, die, das gibi)

    -tamlayanlar, tamlananlardan önce gelir.(evin kapısı, mor çanta, parlak demir)

    -soru eki mevcuttur. ancak türkçedeki soru eki "mi", türkçe değildir çince kökenlidir.

    -ünlü uyumu vardır.

    -diğer bir önemli ayırt edici özellik ise sayı sıfatları ile oluşturulmuş tamlamalarda tamlananın sonuna çoğul eki gelmez.(altı çocuk, 2 araba)

    -sessiz harf-sesli harf-sessiz harf-sesli harf ya da sessiz harf-sesli harf-sessiz harf-sessiz harf-sesli harf yapısında kurulmuş sözcükler yaygındır. fakat türkçede bu kelimelerin sonundaki sesli harflerin bir çoğu düşmüştür.

    - türkçedeki gibi f ve h harfleri bulunmaz.

    -i, e, u, o, a seslileri ve iu, io, ia çift seslileri vardır.

    türkçe kelimelerde bulunmayan bazı sesler altaycadan türkçeye geçiş esnasında kaybolmuşlardır. örneğin,:

    -altaycada p' ve p olmak üzere iki p sesi vardır. kelime başlarındaki p' harfleri ön türkçeye geçiş esnasında düşmüştür (halaç türkçesinde h harfine dönüşerek korunmuştur bir kısmı). mesela "at" sözcüğü altaycadaki p'ati kelimesinden gelmiştir. kelime başındaki p' sesinin ve yukarida belirttiğim gibi kelime sonundaki ünlü sesin düşmesi sonucu ön türkçeye at olarak geçmiştir. diğer p sesi olan p harfi de kelime başlarında b harfine dönüşmüştür. bu 2 p sesinin de kelime başlarında korunamaması neticesinde türkçe kelimelerde p harfi ile başlayan sözcük kalmamıştır. günümüzde p ile başlayan kelimeler olsa bile bu p sesleri öncesinde b harfi iken daha sonra p sesine dönüşmüşlerdir(parmak < barmak)

    -kelime başlarındaki m sesleri de benzer şekilde b sesine dönüşmüşlerdir. örneğin beyin kelimesi altaycadan ön türkçeye bejni < majni olarak geçmiştir. bu örnekler uzatılabilir: böl- < moli, bal < malv, beniz < mena. binlerce yıl önce yaşanan bu ses dönüşümleri nedeni ile de türkçede m sesi ile başlayan sözcük yoktur.

    -kelime başındaki z sesleri j'ye dönüşmüştür daha sonra bu seslerin çoğu y haline gelmiştir.

    bu ayrılmadan sonra türkçe ile ilgili dikkat çekici bir nokta ise, altaycadan uzun yıllar önce ayrılmasına rağmen özellikle gramer açısından çok yavaş bir değişim geçirmiştir. örneğin, yaklaşık 2500 yıl önce yazılmış olan alp er tunga sagusundan hala bir şeyler anlayabiliyoruz, hatta yer yer sözlükte değiştirerek kullanıyoruz:) bir örnekle açıklarsak, bir avrupalı için bu kadar eski bir metni okuduğunda bu kadar çok şey anlaması söz konusu değildir. bir ingiliz alp er tunga destanından en az bin yıl daha yeni olan beowulf'u okuduğunda hiçbir şey anlayamayacaktır, çünkü dil hem kelime hem de gramer açısından çok değişmiştir.

    japonca nispeten izole kalmış bir dildir ancak çok eski dönemlerde japonya birden fazla kez altay kavimlerinin istilasında kalmıştır bu da japon dilinin evrilişinde önemli kırılmalara sebebiyet vermiştir.

    altay dilinde sayılar aşağıdaki gibidir(fonetik alfabe ile yazamadığım için tam doğru yazamadım):

    1-biuri

    2-tiubi. türkçe'deki iki eski türkçe ek(k)i kelimesinin günümüzdeki halidir. ek(k)i ise ana altaycada "çift" anlamındaki p'ior'e kelimesinden türemiştir.

    3-niu

    4-tojv

    5-t'u

    6-nu

    7-nadi

    8-ja veya dza

    9-k'egvnv. evet eski türkçedeki tokuz sayısı bundan türemiştir.

    10-ciobe. türkçedeki yüz(eski türkçede jür') sayısının kökünün buradan geldiği düşünülmektedir. on sayısı ise yine altayca olan p'vbv kökünden gediği sanılmaktadır.

    20-k'iura. bu sayının türkçeye kir veya kır şeklinde geçmiş olabileceği ve kırk sayısının kir-kir(20+20)'den gelmiş olabileceği düşünülüyor.

    100- namo, türkçeye jom olarak geçmiştir ancak jom yerine jür' kullanılmıştır.

    1000-ciumi. türkçede 10.000 anlamındaki tümen sayısının buradan türediği düşünülmektedir. türkçe ve moğolcadaki 1000 sayısının türk ve moğol bölgesinde nispeten izole olmuş altayca mina kökündne geldiği tahmin edilmekte.

    türkçedeki beş, altı ve sekiz sayıları eğer altayca kökten geliyorlarsa bile yukarıda yazdığım altaycalarından türememiştir. diğer bir mevzu ise her bölgede aynı sayıların kullanılıp kullanılmadığı, yani bu yazdığım sayıların ne kadar genel-geçer olduğu sorunudur. örneğin, bizdeki 2 sayısı belirttiğim gibi altayca çift anlamına gelen p'iok'e kelimesinden türerken 1 sayısı altayca karşılığının aynısıdır. ancak moğolcadaki 1 sayısı(nige) altaycada tek anlamına gelen nione kelimesinden türemiştir. yani her altay dilinde kullanılan sayılarının hepsinin altayca kökten türediğine emin olunmadığı gibi altayca kökten türeyen sayıların da tümünün doğrudan yukarıdaki altayca sayma sayılarından türemediğini biliyoruz.

    ve tabi ki türkçe dahil bazı altay dilleri sayılar konusunda yenilenmeye gitmişlerdir ve sayma sistemlerini hatta sayma mantıklarını değiştirmişlerdir.

    öznelerden de bahsedecek olursak:

    1. tekil bi (mi-n)
    1. çoğul ba, bu (ma-n, mu-n)

    2. tekil si (si-n)
    2. çoğul su (su-n)

    soru zamirleri:

    ka(j): kim
    niv: ne, kim

    işaret zamirleri:

    yakındakiler için sv, ko, la, o
    uzaktakiler için ca, e, i, ta(te)

    kelimelerin sonlarına gelen şahıs ekleri türkçe, moğolca ve tunguzcada mevcut iken japonca ve korece yokturlar. bu ekler daha sonradan kelimelerin sonuna eklenmiş kişi zamirleridir.

    bazı altayca örnek kelimeler:

    bütün: büt(eski türkçe), muti(altayca)
    hepsi: kop(tür), kopv(alt)
    siyah: kara(tür), karu(alt
    soğuk: sogik(tür), siogo(alt)
    gel-: gel-(tür), gele(alt)
    kıl: kıl(tür), kila(alt)
    yaprak: japurgak(tür), liap(alt)
    el: el(tür), nali(alt)
    kalp: jürek(tür), jürvk'e(alt)
    yumurta: yumurtka(tür), umutki(alt)
    yeni: janı(tür), zejni(alt)
    boyun: bojn(tür), mojno(alt)
    uzak: ıra-(tür), p'ira(alt)
    kurt: kurt(tür), kioro(alt)

    örnekler daha da uzayarak gider. türkçe kökenli kelimelerin önemli bir bölümü altaycadan kalma sözcükler. altayca kelimeler diğer altay dillerine geçerken belli ses kuralları çerçevesinde değiştiler, yukarıda bazı türkçe kelimelerin nasıl bir değişim geçirdiğinden bahsetmiştim, ve bunların neticesinde aradan da geçen uzun yıllarından ardından altay dillerinin kelime hazneleri çok farklılaştı. tabii kelime haznelerinin değişiminde en önemli etken altay toplumlarının farklı kültürle arasındaki etkileşimlerdir.

    unutulmamalıdır ki altay dillerinin arasındaki genetik bağın en büyük kanıtı kelime benzerliklerinden ziyade dil bilgisi benzerlikleridir.

    bu entrymde bir çok eksiklik ve hata olabilir bunları burada düzeltirseniz çok sevinirim. diller konusunda da eğitim almış birisi değilim ancak merakımı gidermek için okuduğum türkçe ve yabancı çalışmalardan anladıklarımı buraya özet olarak geçmek istedim. çünkü dil bizim hayatımızın bir parçası ancak bu dilin geçmişi pek iyi bilinmiyor, yabancı akademisyenler tarafından bilmediğimiz karanlık noktalar aydınlatılıyor. umarım bu konularda bilgili kimseler bunu okuduktan sonra buraya daha aydınlatıcı şeyler yazarlar ve bunları okuyan arkadaşlar merak edip araştırırlar.

    bu entryi yazarken ana altay dili sözlüğü olan; sergei starostin, anna dybo ve oleg mudrak tarafından hazırlanmış etymological dictionary of the altaic languagestan çok faydalandım.

  • bunu söyleyen kabe meydanı genişletme güzelleştirme projesini üstlenen bin ladin grup adlı inşaat firması. kaza göz göre göre geliyorum demiş 500 tonluk dengeleme ağırlıklarını koymayı ihmal etmiş bu gerizekalılar. tabi takdir-i ilahı koyduklarım, zaten bu işlerin fıtratında da bu var. sizin bu fıtratlarınız olduğu sürece 10 sene sonra aklı başında olan hiç kimse islamda kalmayacak.

    edit: imla

  • kurmayı planladığım müze. başlayıp da bitmiş ilişkiler değil, ne başlayıp ne bitirilmiş ilişkiler. masada bir cep telefonu, içinde bir kaç güzel mesajin ardından yanıt gelmemiş son bir mesaj. bazı facebook dökümleri, sonra bir profil görüntüsü: asıl sevgili ile fotoğraf paylaşılmış. kenarda bir kanepe üzerinde yastık, yorgan. bir kenarda rakı masasında yalnız oturan bir adam figürü. sağda solda antidepresan kutuları. izmarit dolu bir küllük. falcının önünde duran bir kız. inbox (1). beklediğimiz, umutlandığımız, yenildiğimiz ve kabullendiğimiz bütün o anların can yakan anıları.

  • pek çok yerde böyle birini bulursan onu asla kaybetme diye sözler, fotoğraflar paylaşılmaktadır... kesinlikle katılıyorum; bu cümle içten söylendiğinde önemsemeyi, değer vermeyi gösterir. bir de bunu ergen tripleri, baskı unsuru olarak görenler vardır ki, merak ederim sorunları daha önce hiç önemsenmemiş olmaları mıdır yoksa karşısındakini önemsememiş olmaları mı?

    evet arkadaşlar, hayatınızda böyle biri varsa asla kaybetmeyin, sahip çıkın, vazgeçmeyin...