hesabın var mı? giriş yap

  • anneyi üzen davranışlar normalden farklıdır.

    okulu altı seneye uzatırsınız, kiraya da zam gelir. ama anne bir koli yiyecekle size ev ziyaretine gelir. gülerek evi temizler, alışverişinizi yapar. -olsun- der, -sen mutlu ol da- der.
    sonra yaptığı karnıbaharı yemezsiniz anne çok üzülür. bir çatalla biraz ucundan tırtarsanız gene sevinir. bu sevinç bazen mezuniyetinizdeki ile aynı bile olabilir.

    anne en çok olmayan şeylere üzülür, olanlara değil;

    çalmayan telefonuna, olmayan evlilik hazırlığına, giyilmeyen terliğe, çözülmeyen buzluğa...

    olan şeyleri hep atlatır anneler;
    ayrılığa alışır, emeklilik hayallerini uzayan okul yüzünden ertelemeye, başta zırtapoz dediği sevgililere.

    ayrılık rutine biner. ilk gidiş gözyaşları iledir, sonrakiler otobüse yollanan öpücükle. daha çalışıp kazanması gerekirse önce gider üzülerek kaydını sildirir ahşap boyama kursundan, sonra sevinir daha gencim çalışırım diye. tasvip etmediği sevgiliye bir hafta sonra kaşkollar örmüştür rengarenk.

    anneler olmayana üzülür, ya da olmamış gibi yapılana.
    hiç kucağında ağlanmamış, hiç saçları yana ayrılmış çocuk bayramda elini öpmemiş, onun cocuğundan iyi matematik bildiği günler hiç olmamış, bu yaşlı adamcağız ona aşık bir filinta asla değilmiş gibi davranılırsa üzülür.

    anneyi üzmek, kemalettin tuğcu romanı yazmak kadar zordur, mutlu etmek ise numarasını ezbere bilmek kadar kolay.

  • demirtaş'tan erdoğan ve davutoğlu'na hitaben bir benzetme gelmiş:

    "..cumhurbaşkanı erdoğan'ı, ak parti genel başkanı gibi davranmakla suçlayan selahattin demirtaş, sözlerini şöyle sürdürdü:
    "keşke sen türkiye'nin 81 iline de eşit yaklaşsaydın, ülkenin 30 siyasi partisine de eşit mesafede olsaydın. o zaman, 'cumhurbaşkanı' denilirdi sana. ama şimdi akp'nin genel başkanısın. akp'nin genel başkanı olarak biz baraj altında kalalım diye gece gündüz uğraşıyorsun. dün dedim ya sen maho ağa'sın, maho ağa. bir de onun yanında başbakan var ya, o da bilo gibi etrafında dönüp dolaşıyor. her türlü fitne fesadı yapmak için maho ağa'yla beraber kibar feyzo'lara karşı mücadele yürütüyorlar. kim kazanacak peki. yoksullar, emekçiler, haktan, adaletten, emekten yana olanlar kazanacak. tarih bunu defalarca ispatlamıştır. bu defa da inşallah böyle olacak. türkiye'de hepimizin ihtiyaç duyduğu barışı kardeşliği sağlayacağız.".." http://www.radikal.com.tr/…_donup_dolasiyor-1366202

    filmi hatırlatmak adına bir kaç replikten bakınız:

    (bkz: vallaha sataram köyü ha)
    (bkz: faşo aga)
    (bkz: o paraya öküz alırız)
    (bkz: ekk)
    (bkz: vur ula itoğlu o sopa bizim elimize geçmez mi)

  • yapılan işte bir damar tutturmak zordur. mesela siz ülkede hiç yapılmamış şeyler yapacağım diye plan yapabilirsiniz ancak ortaya başarısız işler çıkabilir. bu biraz deneme yanılma durumudur. çünkü plan ve uygulama (özellikle yeni bir şey yapıyorken) ilk denemelerde sürekli farklı olacaktır. örneğin netflix buraya ilk geldiğinde ülkemizde pek yaygın olmayan fantastik dizilere el atmıştı. o dönem de baya ısrarcı oldular ancak şimdi doğruya doğru atiye de hakan muhafız da çok başarılı işler olmadı. bu sırada diğer dijital platformlar atağa kalktı ve güzel polisiye diziler yaptılar. özellikle şahsiyetin başarısı netflix'i biraz geriye düşürdü gibi. bu andan sonra netflix bir başkadır'la geri döndü ancak bu yapım üzerine dizi kültürü inşa edilecek bir şey değildi çünkü aynı ruhu vermek çok zor.

    bu nedenle netflix büyük prodüksiyonlarla tarihi dizilere başladı. ilk olarak başarılı bir sanat yönetimi ve ilginç karakterlere sahip kulüp yayına girdi. ardından da şimdi konuşacağımız pera palas. şimdi dizi nasıl olmuş bir bakalım.

    --- spoiler ---

    öncelikle türk edebiyatının dizinin geçtiği dönem için çok zengin olduğunu söylemek mümkün. kemal tahir'den halide edip'e kadar inceleyebileceğiniz pek çok kaynak var. ancak bu metinler hayli ciddi ve bu uyarlamaları izlemek günümüz izleyicisi için çok kolay değil. bu nedenle netflix hem tarihin içinde yer alan hem daha eğlenceli olacak bir anlayış benimsemiş.

    bu durum ilk başlarda bana yanlış gibi göründü. çünkü izlediğim şey, okuduğum türk klasiklerinden sonra kafama bir türlü oturmuyordu. sanki batılı birinin gözünden otantik bir istanbul portresi var gibiydi ancak dizinin, yabancı bir yazarın eserinden uyarlanmış olduğunu öğrenmemle taşlar yerine oturdu. bu noktadan sonra yapımcıların görüşü benimle aynı olmak zorunda değil diye düşündüm ve diziyi kendi kurmak istediği atmosfer üzerinden değerlendirmeye başladım.

    bu açıdan bakınca izlenen yolun ve sanat yönetiminin başarılı olduğunu söylemek mümkün. zaten birinci bölümde sıkça agatha christie'den bahsediliyor ve oluşturulan parlak ve şatafatlı dünya o geleneğe uygun şekilde yansıtılmış. özellikle oteldeki aksesuarlar etrafta gezinen insanların kostümleri, balolar ve su gibi içilen içkiler bir ahenk içinde akıp gidiyor. ha derseniz ki o dönem osmanlısını yansıtmak konusunda dizi başarısız evet o detaylar yok ancak dizinin derdi bu olmadığı için bunu bir eksiklik olarak görmemek lazım.

    filmin senaryosu ise aslında heyecan verici. öncelikle şunu düşünmek lazım. bildiğimiz ana akım filmlerin hepsinde amerika dünyayı kurtarır. bu da soft power kavramının en güzel örneklerinden biridir. bu dizide ise ana karakterimizin mustafa kemal'e yapılacak suikasti önlemesi bu şekilde türkiye'yi kurtarması gerekiyor. bu da güzel bir değişiklik olmuş çünkü dizi ya da film ihraç ederken sadece çekilen 45 dakikalık videoları değil kendi kültürünüzü de ihraç edersiniz. (bkz: the crown) dünyanın hangi ülkesinin vatandaşı olursanız olun mustafa kemal de hayran olunası bir şahsiyet olduğu için bu değişiklik benim çok hoşuma gitti. ayrıca dizinin ileride bahsedeceğimiz eksiklerinden bağımsız olarak atam'ı gördüğüm her an gözlerim doldu diyebilirim.

    madem senaryo dedik bir senaryo ilerletme aracı olarak diyaloglardan da bahsetmek gerekiyor. burada da bir ufak dengesizlik söz konusu. dizideki tüm yan karakterler bir şekilde dönemine uygun konuşturulmuş. özellikle selahattin paşalı adeta tiyatroda oynarmış gibi düzgün bir diksiyon ile karakterini canlandırmış. bu noktada kendisinin karakteri canlandırmaktan büyük keyif aldığını fark etmemek mümkün değil. aynı şekilde aşağı yukarı tüm açıklamaları yapan ahmet karakterini canlandıran tansu biçer de otel müdürü olarak muazzam bir nezaketle repliklerini aktarmış.

    gel gelelim çok eleştirilen hazal kaya'da aynı başarıyı görmek mümkün değil. burada suç sadece oyuncuda ya da yönetmende de değil. hazal kaya'ya kariyeri boyunca o kadar ağdalı o kadar atar giderli diyalog vermişler ki hadi doğal ve patavatsız bir kızı oyna deyince bocalamış haliyle. dikkat ederseniz esra'dan haberi olmayan peride rolünde başarılı aslında. o kontrollü, ısrarcı, dediğim dedik havayı verebiliyor. ancak esra'da çok eksik var. yani belki gerçek hayatında çok rahat ve samimi bir insandır ama o halini kamera önüne yansıtamamış. bu konuda twitter üzerinden yaptığı açıklamayı da okudum ve kendisine bir noktaya kadar hak verdim. umarım bunları yapıcı eleştiri olarak görür ve daha çeşitli roller kabul ederek kendisini geliştirir. ayrıca oyunculuğu dışında boyu ve görünüşü hakkında yapılan yorumları hayli çirkin bulduğumu söylemek istiyorum. bir insanın oyunculuğunu beğenmeyebilirsiniz ancak bu konudan bahsederken nefret gibi kelimeler kullanmak çok ayıp şeyler bana göre. sonuçta dizi sinema gibi şeyler kolektif eğlence araçları. bu nedenle eleştirirken karşımızdaki insanların da hisleri olduğunu göz ardı etmemek gerektiğini düşünüyorum.

    dizinin bundan da problemli bir noktası var. mesela pera palas hakkında konuştuğum bir arkadaşım yarıda bıraktığını söyledi diziyi. ben de hak veriyorum buna çünkü 8 bölümü 3 günde ancak izleyebildim. ki bir kısmında sporda falandım ilgimi dağıtacak başka bir şey bile yoktu. bu problem de senaryo yazım mantığı ve bölümlere ayırmada yaşanan kararsızlıktan ileri geliyor. mesela bir supernatural'da bir house md'de belli bir matematik vardır bölümü yazarken. öncelikle bölüm başında bir olay olur. sonra ana karakter bir tepki verir ama tam da çözemez. sonra çözer gibi olur ama işler daha da sarpa sarar. bölüm sonunda da tüm sezonun ana fikrine uygun bir çözüm bulur ve final yapılır. hah işte bu dizide giriş nerede, final nerede çok belli olmuyor. sanki 6 saatlik bir film çekmişler de onu süreye göre bölmüşler gibi. her bölümün ayrı bir ismi var tabi ama akılda kalıcı net bir temaları yok. bu da haliyle diziyi takip etmeyi çok çok çok zor hale getiriyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak pera palas aslında potansiyeli yüksek bir yapımmış. o bina çekimlerindeki açılar, sürekli yağmurlu atmosferi, cinayet çözmeleri, zaman atlamaları falan neler neler yapılırmış ama bölüm akışlarını ayarlayamadıklarından ve başrolden patlamışlar biraz. yalnız dizi ikinci sezon sinyalini de vermiş giderken. ki atmosferi falan güzel aslında. bu nedenle belki yeni yapılacak sezonda bu sorunların üzerine eğilirler biz de tarihi / fantastik güzel bir dizi izlemiş oluruz nihayet.

  • (bi şey iç, çay iç)
    türk esnafının misafirine söylediği, "bir şey içer misin?" ve "aman kola, meşrubat falan isteyip de beni batırma!" cümlelerinin ikisini birden içeren cümle. önemli olan bir çırpıda söyleyip misafirin konsantrasyonunu çaya yönlendirmektir.

  • düşüncesini ifade eden tutuklu gazetecileri serbest bıracaksınız.
    toplumda ayrışmayı körükleyici şeyler yapmayacaksınız.
    hep kendiniz yemeyeceksiniz.
    yakınlarınızı işe almayacaksınız.
    bütün ihaleleri yandaşlarınıza vermeyeceksiniz.
    insanların giyimleri hakkında infial yaratacak yaralayıcı açıklama yapmayacaksınız.
    başı açık insanları tecavüz edilebilir şeklinde yaftalamayacaksınız.
    halkı kin ve nefrete sürüklemeyeceksiniz.
    devletin içine sızıp bütünlüğüne kasteden ve onu yıkmak isteyen terör örgütlerine yardım etmeyeceksiniz.
    forloop der ki; memlekette imam hatip merkezli değil akıl tabanlı eğitim vereceksiniz.
    carlosspicywiener der ki; görüşlerini begenmediginiz memurlara mobbing uygulamayacaksiniz.
    camiden adidas caldim bol geldi der ki; sayistay raporlarinin akibetini, örtülü odenekleri, deprem vergilerinin nereye gittigini ve mit tırlarını aciklayacaksiniz.

    bütün bu yaptıklarınız için 'bağımsız yargı' önüne çıkacaksınız.

    kalanlarınız olursa oturup konuşuruz.