hesabın var mı? giriş yap

  • - çözdüğünüz problemlere örnek verebilir misiniz?

    - havuz problemi

    (başvuru formunu bir danışma şirketi hazırlamıştı, arkadaşı işe aldım)

  • bugün cumhuriyet olan azerbaycan'da (kuzey azerbaycan) ve iran topraklarında kalan güney azerbaycan'da konuşulan türk lehçesinin adlandırılması amacıyla yaygın şekilde kullanılan ve kullanımı bilimsel olarak doğru olmayan tabirimsi. bunu söylerken dillik (linguistic) verileri dikkate alarak söylüyorum. üstelik ilk olarak ben de söylemiyorum bunu. ilber ortaylı'nın da haklı şekilde vurguladığı üzere bu lehçenin adı -ne demekse- azerice değil, azerbaycan türkçesidir.

    bugün azerbaycan respublikası'nın anayasasında -siyasî bir tabir olmasına rağmen- azerbaycan'da konuşulan türk dili değişkesine azerbaycan dili denir. bu tabir de elbette tarihsel ve dilbilimsel verilerden bildiğimiz kadarıyla hatalı...

    azerbaycan türkçesi dilbilimsel anlamda kullanılması gereken en doğru tabirdir. ve daha ilginç olanı; türk devletleri arasında ilk cumhuriyet yönetimi azerbaycan'da 1918-1920 yılları arasında mehmet emin resulzade tarafından kurulduğunda bilin bakalım anayasada resmi dil nasıl adlandırılmıştı: türk dili. müteakip sözüm de 'bir millet kendisini ve dilini nasıl tanımlarsa o kabul edilmelidir' diyenlere gelsin. azerbaycan respublikası 1991 yılında sovyetler birliği'nden özgürlüğünü kazandığı zaman ebulfez elçibey yönetimi azerbaycan'ın dilini türk dili olarak tasdik etmesine rağmen haydar aliyev, yönetimi ele geçirir geçirmez, türk dilinin ismini azerbaycan dili olarak değiştirdi.

    bugün iran'da bulunan güney azerbaycan'a gidip insanlara anadilinin isminin ne olduğunu sorduğunuzda alacağınız cevapla ne demek istediğimi en sarih şekilde anlatacağımı sanıyorum. iran'da tebriz ve civarında yaşayan birine gidip "anadilin ne" diye sorarsanız, galip ihtimalle "türkî", "zebân-i türkî" (fars. türk dili) cevabını alacaksınızdır. bugün iran'ın azerbaycan ostanlarında (illerinde) yaşayan türklerin sloganı dahi "haray haray men türkem"dir.

    sözün özü, 1828 yılında iran ve rus çarlığı arasında imzalanan türkmençay antlaşması ile bölünen azerbaycan'ın kuzey kısmı (bugün müstakil bir devlet olan) önce rus çarlığı'nın, sonrasında ise bolşevik kadrolu sovyetler birliği'nin tahakkümü altında büyük bir kimlik bunalımı yaşadı. 1938 yılından sonra stalin'in uyguladığı represiya döneminde yüzlerce azerbaycan türkü aydın ya katledildi, ya sibirya'ya sürgüne gönderildi ya da memleketini terk etmek zorunda bırakıldı. bu aydınlar arasında türk dilinin en büyük âlimlerinden dilci ahmet caferoğlu ve azerbaycan'ın en değerli siyaset adamlarından azerbaycan halk cumhuriyeti'nin (1918-1920) kurucu cumhurbaşkanı mehmet emin resulzade de vardı.

    münevverlerinden mahrum bırakılan bir toplumun kimlik bunalımı elbette sarsıcı neticeler doğuracaktı. bu neticelerden belki de en önemlisi, hem benliğini hem dünyasını şekillendirdiği dili ile arasına giren mesafeydi. bu demek değil ki azerbaycan türkleri rus boyunduruğu altında yaşadığı dönem boyunca öz dilini kullanmaktan vazgeçip başka bir dile meyletti. olan bu değildi. ancak toplumun dili ile kimliği arasına ideolojik tohumlar ekildi. bununla ne demek istediğimi şu küçük örnekle anlatabileceğimi düşünüyorum. rusya'nın yavuz ivan (ivan grozni) döneminden itibaren hızlandırdığı doğuya doğru genişleme politikası sonucu 16. yüzyıldan sonra rus çarlığı'nın bir kısmını türk dilli halklar oluşturmaya başladı. özellikle ii. katerina döneminden sonra rus çarlığı topraklarında yaşayan bu halklar manzumesine daha fazla bigâne kalamadı. bilimsel olarak bu halkların dilleri, kültürleri, edebiyatları ciddi inceleme altına alındı. rus çarlığı döneminde türk dilinin farklı değişkeleri (yakut türkçesi, tatar türkçesi, türkmen türkçesi, vs.) adlandırılırken başlarda rusça lehçe-şive anlamına gelen nareçiy sözcüğü tercih ediliyordu. türkolojinin kurucusu kabul edilen büyük âlim f.w. radloff türk lehçeleri ile ilintili ünlü eserlerinde hep türk "nareçiy"lerinden bahsetmiştir. bolşevik devriminden sonra ise tüm bu nareçiyler bir anda "yazık"lar (rus. dil) haline geldi. sovyetler bununla da yetinmedi. her bir türk lehçesi için karakterleri birbirinden farklı ve girift olan kiril alfabeleri oluşturdu. aynı ses için birbirinden farklı harfler önerildi. bu alfabeleri kullananlara kendilerinin diğerlerinden farklı olduğu aşılanmaktaydı. bu konuda sovyetler belli oranda belki başarılı dahi oldu. bırakın birbirinden uzak yaşayan türk dilli topluluklar arasında hissettirilmeye çalışılan farklılık duygusunu, bu politikayla aynı toplum içerisinde yaşayan bireyler arasında dahi derin farklar yaratıldı. ebulfez elçibey-haydar aliyev karşıtlığı dahi bu bağlamda birçok şeyi açıklıyor gibi...

    bugün kullandığımız bazı kavram ve ıstılahların tarihî arka-planını sorgulamadığımız sürece kendi yaşadığımız dünyaya başkalarının, ayarlarını yapıp bize kakaladığı lenslerden bakmaya devam edeceğiz gibi. imdi öz mahnımızı söyleme zamanı...

  • vizyonlu insanlar için doğru olan sanıdır...

    kıskançlıktan kırılcaksınız ama siz daha yan sokağa gidemezsiniz bu ekonomide.
    dünyayı gezdi insanlar, iş yerinde falan her tatilde avrupa, asya...

    vizyonla alakalı bir durum.

    -cep telefonu, bilgisayar falan okey ucuz değildi ama araba parası değildi mk.
    -içki serbestti, festivaller vardı, dünyaca ünlü konserler olurdu.
    -liselerimizden amerika'nın ivy league okullarına öğrenciler giderdi her sene.
    -her şey pahalıydı ama ay başı misal memur'un kasap ayıydı, ayda 1 olsa da et alınırdı evlere.
    -tavuk kanatları çöpe atardık amk şimdi kemiğini yersiniz açlıktan.

    hep fakir bir ülkeydik ama asla ve asla bugünkü kadar aç ve bugünkü kadar aciz değildik. öyle bir tweetle falan sana diz çöktürecekler yoktu.

    olm eti geçtim, kuruyemiş yiyemiyorsunuz lan gelmiş bize bok atıyorsunuz ahahaha...

    taksimde sabahlamak, beşiktaş'da takılmak, kadıköy sahilde gezmek falan %100 güvenli ve sıfır araptı olm...

    ya tatile herkes gidebilirdi demiyelim ama bugünkünden çok daha fazla insan giderdi.
    otele parası yetmeyen pansiyonda kalırdı, şimdi pansiyonlar butik otel diye resortlardan pahalı amk.

    tatile giden var mı baba parası olmadan harçlıklarla?
    olm bizim lisede babası apartman görevlisi olan çocuk vardı, devlet okulu hata olmasın.
    interrail yaptı universite 2'de para biriktirip.
    bugün 7 sülalesi birleşse gidemez, para çöp ve değeri yok.

    neyse yazarsam daha fazla, sinirken kendinizi silkersiniz diye susuyorum

    debe editi: arkadaslar amacim siyaset degil sadece gozlemlerim. daha guzel bir ulke mumkun, her kim yonetirse yonetsin. uzuntum buna, dunyayi geziyorum is icin, gelire gore en pahali gidanin turkiye'de olmasina uzuluyorum.
    bana kizmayin, yonetenlere kizin. oy verdiyseniz hesabini sorun, bu illa istifa demek de degil. tuttugunuz takimi elestirince rakip takimli olmuyorsunuz. sevgiler

  • 21.kromozomda meydana gelen üçlenme *anlamında '21.03' yani 21 mart, 2011 yılından itibaren dünya down sendromlular günü olarak kabul edilmiştir.

  • sonbaharda yavaş yavaş sona yaklaşırken balık mevsimi de başlamıştır. evet sevgili sözlük yazarları bildiniz: bugünkü tarif köşemde size harika bir balık tarifi vereceğim. hafta sonu markette somon haftası idi. normalde levrek düşünüyordum ama hadi dedim somon alayım.

    somon faydaları saymakla bitmeyen omega 3 zengini bir balık türü olup, 100 gramında bulunan omega-3 yağ asidi miktarı 1,7 gramdır. bunun yanında kalp damar sağlığını korumakta, kan basıncını düzenlemekte, cilt sağlığımızı güçlendirmekte, göz sağlığını korumakta ve kemiklerimizi güçlendirmektedir. bilhassa hamilelerin daha fazla tüketmesini öneriyorum.

    şimdi malzemelerle başlayalım:

    4 parça fileto somon
    4 adet patates
    defne yaprakları
    2 diş sarımsak
    yarım çay bardağı zeytinyağı
    tuz

    yapılışı:
    öncelikle sarımsakları dövelim. zeytinyağı ve tuz ilave edip karıştırın. balıkları güzelce marine edip dolapta 1 saat dinlendirelim.

    dinlenmeye bırakılacak somon

    daha sonra yağlı kağıt serdiğimiz fırın tepsisine, balıkların arasına patatesi (10 dakika kadar 200 derecede fırınlayalım zira balığa göre biraz geç pişmektedir. onun için bir miktar pişirmekte fayda görüyorum) dizelim. üzerine de 5-6 adet defne yaprağı serpiştirelim. bunun nedeni defnenin balığın çiğ kokusunu ortadan kaldırmasıdır.

    balığın kalınlığına göre önceden ısıtılmış 200 derece fırında 15-20 dakika pişirmek yeterli olacaktır.

    fırın tepsisine dizilmiş somon

    arkadaşlar beni takip edenler bilir. balığın yanına bir kaç güzel salata tarifim var. bu tariflerim ile harika bir uyum yakalayabilirsiniz.

    roka salatası tarifim

    kırmızı pancar salatası tarifim

    yapacak herkese afiyet şifa olsun.

  • banka soygunu sonunda sıvışmaya çalışan soyguncuyu taşıyan ve ensesindeki namlu ile denileni yapıp istenilen yere kadar taksiyi süren şofördür.
    diğer araç şoförlerine bir şeylerin yolunda gitmediğini, anormal bir şeyler olduğunu anlatmaya çalışıyordur kendince.
    böyle bir taksici görüldüğünde hemen polise haber verilmeli, bu ve benzeri ihtimaller göz önünde bulundurulmalıdır.

    çok mu uçuk geldi? başlık kadar değil, evet.

  • durup dururken aklıma gelen durum.
    kesinlikle kafası dumanlı bir karakterdir.
    dikkat ederseniz ağzından küçük bir ot parçasını hiç eksik etmezdi.

    - köpekle(rin tin tin) hayali konuşmalar.
    - atla(düldül) hayali konuşmalar.
    - gözler devamlı yumuk yumuk.
    - kendi gölgesini vurmaya çalışmak.
    - kızılderililerle içli dışlı bir yaşam. sanırım ot tedarik etmek için.
    - bir kişiyi birden fazla görüyor. hem de boy boy. tam 4 tane.

    bence bunlar yeter

  • insanları daha çok sıfırlı borcun içine sokacaklar.
    3.000.000 tl kredinin 0.79 ile 120 aylık taksit tutarı ayda 38.786 tl
    ayda 40-50 bin t l taksit ödeyen insanın kazancı zaten 80-100 bin tl civarında olur.
    haber doğruysa 10 milyon tl kredileri bile ucuzlatmışlar, hem de kamu bankalarından, kamu kaynaklarıyla.
    yani bu kredi bir avuç zengini kamu kaynakları ile daha çok zengin yapar
    yine üretim yok, üretici yok, halkın ezici çoğunluğu yok, artık olmayan orta kesim bile yok.
    para yine betona ve zengine.

  • kilosu 18895 lira 35 kuruşa gelen bir aleti satın almaktır.

    ortaokulda coğrafya öğretmenim demişti ki bir ülkenin gelişmişliği bir malın kilosunu kaça sattığı ile ölçülür. sonra bol bol örnek vermişti. ham pamuk satarsanız 2,10 dolar, onu iplik yaparsanız 2,38 doalr, ipliği havlu yaparsanız 9,23 dolar, gömlek yaparsanız 31,25 dolara gelir kilosu diye. (kutsal bilgi olsun diye güncel rakamları buldum)

    biz kilosu 31 dolara gömlek satamazken, adamlar kilosu 8628 dolara telefon satıyor beyler. bize de tespit sıçmak kalıyor.

  • evde kadın varken yemek yapmak israfa girer. önce dolaptaki dünden kalan kadın tüketilip ardından yemek yapılması çok daha makuldür.