hesabın var mı? giriş yap

  • akıl almaz boyutlarda bir evrenden bahsediyoruz. bu gerçeklik karşısında aklı bulanmayan insan yoktur. evrende toz tanesi bile değiliz. samanyolu galaksisindeki küçük bir güneş sisteminde yaşayan canlıllarız. jüpiter, dünyanın bin katı, güneş ise bir milyon katı büyüklüğündedir. ve bu galakside güneşten milyonlarca, milyarlarca kat büyük karadelikler, yıldızlar var. saniyede 300.000 km hızla ilerleyen ışığın bilinen evren sınırlarına ulaşması 96 milyar ışık yılı sürüyor. aman allah'ım çıldırmamak elde değil. evren ve uzayla ilgili her belgesel izlediğimde insanoğlu olarak acizliğimizi, önemsizliğimizi daha iyi kavrıyorum. tarihteki en güzel en anlamlı sözlerden olan şu sözü hiç unutamıyorum.

    “mikroskop insana önemini gösterdi, teleskop da önemsizliğini.”
    manly palmer hall.

  • okulda bir arkadaş anlatmıştı böyle bir yöntemi. kız epey bir güzel. eleman çekingen bir fotoğraf öğrencisi. kızın uzaktan fotoğraflarını çekiyor. bunun için ciddi bir mesai harcıyor.
    günlerce, haftalarca kızın yolunu gözlüyor.
    bazen kar yağıyor, sırf onun beyazlar içinde bir kardelen gibi yükseldiği bir kare için bekliyor.
    bazen yağmur, fırtına hiç dinmiyor, eleman yılmadan bekliyor...
    en sonunda kızın çok güzel bir karesini yakalıyor. çok doğal ve kızın tüm güzelliği, fotoğrafa yansımış... eleman o kareyi çerçevelettirip hediye paketi yapıyor.
    kız bir gün okulda yürürken, tüm cesaretini topluyor ve karşısına çıkıyor.
    şaşıran kızla hiç konuşmadan elindeki paketi veriyor.
    kız paketi açıyor, kendi fotoğrafına bakıyor...
    bir süre sonra kız hüngür hüngür ağlamaya başlıyor.
    "hiç kimse benim için böyle bir şey yapmadı" diyor...
    olayı dinleyenler, heyecanla soruyor;
    ee peki sonra, eleman kızla sevgili oldu mu?
    anlatıcı yanıt veriyor...
    bizim eleman çok çirkindi laa, kız kabul etmemiş...

    kıssadan hisse: önemli olan yarışmaktı...

    oha: 500 küsür favori ve 2015'in en beğenilen entry'lerinden biri olmuş. emeği geçenlere sevgiler.

  • kırmayın. kendi dünyalarının önemli bir anısı demek ki. ılk defa duyuyormuş gibi merakla dinleyin. soru sorun, yorum yapın.

    zaman gelir babanızın sesini bile unutursunuz da o topraktan bir kerecik seslensin istersiniz.

    hem üç günlük dünyada niye üzersiniz ki adamcağızı. çok mu önemli işiniz var. alt tarafı instagramadaki kadınlara bakıp laf yetiştiriyorsunuz. sonra da yapabilirsiniz.

    debe editi bencil, bireyselliğe odaklı, kırıp dökmekten zerre korkmayan ve nezaketsiz bir toplum olmaya doğru evrilirken, bu yazıya bu kadar güzel tepkiler geleceğini ummuyordum. hâlâ birilerinin yüreğinde merhamet saklı. çok mutlu oldum. öyleyse umut var demektir. var olun.

  • 3,5 yaşındaki güzel kızımız annesiyle birlikte uyumak için yataga yatmıştır ve dua etmektedirler.
    anne:allahım bize saglık ver
    çocuk:allahım bize saglık ver
    a-allahım bize mutluluk ver
    c-allahım bize mutluluk ver
    a-hadi şimdi sen kendi kendine dua et bakalım
    c-allahım bize cikolata veeeer nolurr
    (kopulur)

  • bu durumu test etmek, bu soruyu işlemle çözmekten daha kolay arkadaşlar. her sene fizik dersinde hareket eden trende zıplayan insan nereye düşer sorusu sorulur, bu soruya daha gönül rahatlığı ile böyle olur diyen öğretmen görmedim. sebep basit, bir allah kulu çıkıp şunu bir denesek demiyor.

    test edilmiş durumlardan birisi burada. eğer aracın hızı sabitse bu tartışmaya son noktayı koyalım.
    sabit değilse yatay da ivmelenmenin verilmesini beklemekteyim. :)

  • çok geride kalmış gibi görünse de 2000'li yılların ortalarında kot pantolonun paçaları yaptırılmadan katlanarak üzerine de bu sürreal kombinle sokağa çıkıldığı 6600'ı olana ailecek misafirliğe gidilen dönem

  • "onumden yurume, takip etmeyebilirim. arkamdan yurume, liderlik etmeyebilirim. yanimdan yuru ve arkada$im ol."

  • tam olarak 90'lı yılların başına tekabül eder.
    bakmayın şimdi loft'un sıradan bir marka olduğuna, o dönemde statü simgesiydi neredeyse. ben hiç alamadım ama giyinmeyeni dövüyorlardı nerdeyse. pantolonun arka cepleri büyük ve daha aşağı yerleşmişti paçaları biraz geniş, çift dikişli ve dikişler biraz yukarıdaydı. loft etiketinin altından kemer geçerdi. marka görünsün diye millet, tişörtü, kazağı pantolonun içine sokardı.
    popüler olan bir de gri rengi vardı sanki.

  • tycho brahe isimli danimarkalı astronom ve bilim insanıdır.

    bu adamın ölüm hikayesi şimdiye kadar hayatlarını okuduğum tüm bilim insanları ve düşünürler içinden en absürt ve açıkçası havalı olanı.

    tycho brahe 1546 yılından çişini tuttuğu için öldüğü 1601 yılına kadar yaşamış bir astronom. her ne kadar o dönemler henüz tam anlamıyla bilimsel yöntem olmadığı için astroloji ve simya ile uğraşıyor olsa da dönemine göre deney ve gözlem yöntemine en çok önem veren araştırmacılardan biri.

    kendisi soylu ve zengin bir aileden gelip iyi eğitim almış olmasına rağmen okumaya alışık olduğumuz sıkıcı soylu hayat hikayelerinin aksine hayat hikayesi gerçekten ilginçliklerle ve absürt durumlarla dolu bir adam. yani öyle soylu bir ailesi var diye her şey normal falan değil. hayatındaki gariplikler daha doğmadan önce başlıyor.

    mesela tycho doğmadan önce babası, tycho'nun hiç çocuğu olmayan amcasına "çocuk doğsun al sen bak" diye söz veriyor ama tycho doğduktan sonra aslında güzel bir çocuk yaptığına karar verip çocuğu vermekten vazgeçiyor. amcası da babasına "bana ne lan söz vermiştin" diyerek çocuğu kaçırıp kendisi büyütüyor. amcası buna hukuk okutuyor ama bu daha önceden gerçekleşme tarihi tahmin edilmiş bir güneş tutulmasına tam da beklenen günde şahit olunca "nasıl ya" diyerek astronomiye merak salıyor ve gizli gizli astronom olmaya karar veriyor. astronom olmaya karar verdikten sonra da hukuk işlerini göstermelik yapıp bütün ilgisini alakasını astronomiye veriyor. bu işi ciddi ciddi matematiğiyle, geometrisiyle yapıyor ve bu konuda kendisine çok güveniyor.

    mesela tycho'nun burnunun bir kısmı yok çünkü kendisi 20 yaşındayken 3. dereceden kuzenlerinden biriyle birlikte öğretmenlerinden birinin evinde yapılan nişan törenine gidip sarhoş oluyor ve sarhoş olduğu esnada kuzeniyle kimin daha iyi matematikçi olduğu konusunda kavga edip sorunu matematik düellosu yerine dümdüz kılıç düellosu ile çözmeye karar veriyor. sonuç olarak iki sarhoş en iyi matematikçinin kim olduğunu kararlaştırmak için düello yapıyor ve tycho burnunun bir kısmını kaybediyor. burnunu kaybettikten sonra da hayatının kalanında gümüş, pirinç gibi malzemelerden yapılmış çakma burunlar takarak yaşıyor.

    tycho'nun çakma burnu

    tycho uzun süre astronomi ile ilgilendikten sonra bu alanda gerçekten de önemli çalışmalar yapan biri olarak ismini duyuruyor. bu süreçte epey saygın ve sözü dinlenen bir adam olduğu için avrupalı asilzadeler ve özellikle danimarka kralının içki masasında aranan birine dönüşüyor. danimarka kralı tycho'yu o kadar çok seviyor ki, tycho'ya kale ve askeri rütbe vermek istiyor ama tycho askerlikle falan ilgilenmediği için gizlice danimarka'dan kaçıp bir gözlemevinde çalışma planları yapıyor. bunun haberini alan danimarka kralı da "e iyi öyleyse ben sana ada vereyim sen bu adada kendi gözlemevini kur" diyerek tycho'ya ada hediye ediyor. tycho da kendisine ada hediye eden kral frederick ile epey içli dışlı oluyor ve saray ortamında takılan bir adama dönüşüyor.

    yıllar sonra kral frederick ölünce yerine 11 yaşındaki varisi geçiyor ama varisi 11 yaşında olduğu için krallığa onun yerine bakacak bir kral naibi çocuğun yerine yönetime bakıyor. yönetime bakan bu naip tycho'dan pek hoşlanmadığı için çocuğu tycho'ya karşı doldurup duruyor. bu yüzden tycho sarayda etkisini kaybediyor. yine de tycho yıllar içinde gidip çocuğa "bak gel bilim yapalım medeni olalım" diyor ama çocuk ille de savaş yapacağım diyor. tycho da bilim diye tutturunca çocuk en sonunda çevresindeki tycho düşmanı naip ve arkadaşlarının da gazıyla tycho'yu ülkeden sürgün edip o zamanlar kutsal roma imparatorluğu sınırlarında olan hamburg çevresine gönderiyor.

    ama tycho bu hiç durur mu?

    bu sefer de gidip zamanın kutsal roma imparatorunu kafalıyor ve onunla vakit geçirmeye başlıyor. yalnız bu sefer danimarka kralı gibi bir adamla değil, belki de avrupa'nın en önemli adamıyla vakit geçirdiği için işler pek şakaya gelmeyecek ciddiyette ve kibarlıkta oluyor. imparatora ve çevresine saygısızlık veya yanlış bir hareket hiç hoş sonuçlanmayacağı için herkes aşırı derecede görgülü ve kibar takılıyor.bu kibarlıktan nasibini alan tycho da içki masalarından diğer insanlar kalkmadığı sürece kalkmama huyu ediniyor.

    bir gün bu çevrede verilen ziyafetlerden birine katılıp çok fazla içiyor ama kibar olduğu için masadan "benim işemem lazım" diyerek kalkamıyor. bir süre boyunca diğer kişiler kalksın diye bekliyor ama kimse de masadan kalkmayınca adamcağız çişini tutmaktan prostatik hipertrofi geçiriyor. yani çişini tutmaktan prostatı genişliyor ve kısa sürede idrar yolları iltihaplanıyor.

    artık hiç çişini yapamaz hale gelen tycho, 11 gün boyunca acı içinde kıvranıp en sonunda ölüyor.

    peki biz tycho'nun bu şekilde öldüğünü nereden biliyoruz?

    o dönem öğrencisi olan kepler'den.

    tycho ölümünden çok kısa süre önce öleceğini anlıyor ve öğrencisi kepler'in yanına gidip ölmeden önce halletmek istediği işleri halletmeye çalışıyor. bu işlerden biri de çok yakın zamanda gercekleşecek olan kendi ölümü hakkında "alim gibi yaşadı, aptal gibi öldü" şeklinde bir yazı yazmak oluyor.

    zamanında bu hikayenin uydurma olduğu ve tycho'nun aslında zehirlenerek öldüğü düşünülüyor ama 1901 yılında mezarı açılarak yapılan otopsi sonucu gerçekten de çişini tuttuğu için öldüğü ortaya çıkıyor.

    tüm bunlar bir yana, bu girdide anlatılanlar adamın hayatındaki ilginçliklerin yarısı bile değil. o kadar değişik bir hayat hikayesi var ki oku oku bitmiyor. ben de buraya fazla uzun bir yazı girmek istemediğim için hikayeyi özetlemiş bulundum. bu sebepten konuyla ilgilenenlere ileri araştırma yapmayı tavsiye ederim. adamın hayatında türk dizilerini aratmayacak imkansız aşk falan bile var.

    ileri okuma için:

    destan gibi wiki sayfası

    livescience otopsi