hesabın var mı? giriş yap

  • başlık troll ama doğru çıktı. şimdi kızacaksınız ama en iyi aday bence kulübü ve ligi tanımasıyla yine fatih terim. hazır hoca boştayken sözleşme imzalanmalı.

  • genellikle çoğu insan bir iç sese sahip olduğunu söylüyor. belki ben de o gruba dahilim. ama nevada üniversitesinden bir psikoloji profesörü olan russell hurlburt'un yaptığı kapsamlı bir deney aslında herkesin bir iç sesi ya da bir iç monoloğu olmadığını ortaya koyuyor.

    öncelikle iç ses aslında tam olarak nedir ve bilim bu konuyu nasıl açıklıyor? bu sorunun cevabını british columbia üniversitesi'nden araştırmacı mark scott'un kelimeriyle açıklayalım: "iç ses ve içsel olarak yaşadığımız diğer duyusal deneyimler ile dışsal uyaranlardan gelen tüm duyular arasında ayrım yapmamıza yarayan sonuç deşarjı adı verilen bir beyin sinyali mevcut ve bu sinyal özellikle iç ses - iç konuşma oluşumunda büyük rol oynuyor. ayrıca bu beyin sinyali işitsel sistemlerimizin konuşmayı nasıl işlediğini de belirliyor. şimdi buraya dikkat!: konuştuğumuzda, konuşma sesimizle aynı anda üretilen sesimizin sesinin dahili bir kopyası var ve bu da iç sesimiz!"

    iç sesin ne olduğu bilgisine sahip olduğumuza göre soralım; iç ses düşüncemizden mi ibaret yoksa gerçekten içsel bir monoloğumuz oluyor mu? oluyorsa herkes bu durumu yaşar mı?

    russ hurlburt onlarca yıldır insanların içsel deneyimleri, düşünceleri, duyguları ve hisleri üzerinde deneyler yapıyor. istisnasız herkesin bir içsel sese sahip olup olmadığını ortaya koyduğu çalışmasına iç deneyim fenomenleri ismini vermiş. "araştırmamın amacı, iç konuşmayı veya iç monologu ya da buna her ne diyorsanız onu keşfetmek değil, iç sesinizle ilgili deneyiminizi gerçekte olduğu gibi keşfetmektir" diyor.

    girizgahı yaptığımıza göre geçelim asıl konumuza; herkesin bir iç sesi var mı yok mu?

    profesör russ hurlburt çalışmalarında descriptive experience sampling (des) yani "betimleyici deneyim örneklemesi"isimli bir yöntem kullanıyor ve bu sayede sıkça karşılaşılan 5 içsel fenomen hadiseyi tespit ediyor. bunlar: içsel konuşma, içsel görme, sembolize edilmemiş düşünme, duygular ve duyusal farkındalık. bu fenomenal durumların sıklığını ölçmek için de son bir deney yapıyor. deneyine 30 adet katılımcı alıyor ve her birinin 10 ayrı içsel deneyim anını tanımlamak için "betimleyici deneyim örneklemesi" yöntemini kullanıyor.

    bu deneyi gerçekleştirmek amacıyla kendisine bip sesi gerekiyor. bu sebeple kendisinin tasarlayıp patentini de aldığı ve düzensiz aralıklarla bip sesi çıkartan bir cihaz tasarlıyor. bipleme makinası her biplediğinde deneklerden o anki iç sesinin ya da içsel deneyimlerinin ne olduğunu yazmalarını istiyor. ilk zamanlarda bipleyiciler sıklıkla çaldılar ve denekler o anki içsel deneyimlerini yazdılar. bunların arasında dörtte bir oranında içsel konuşma (iç ses), dörtte bir oranında içsel görme ve dörtte bir oranında da duygu hali vardı.

    bir süre sonra kasıtlı olarak bipleyicilerin bipleme sıklığı düşürüldü. bu sayede denekler bipleyicilere sahip olduklarını unutarak düşünme süreçlerini deneyde olduklarının farkındalığıyla kirletmeyecekler, daha doğal düşüneceklerdi.

    ve bip sesi uzun bir aradan sonra ansızın bir daha çaldı. deneklere bip çaldığı sırada dokunsal bir his yaşayıp yaşamadıkları, veya duygu hissedip hissetmedikleri ya da birşeyi görselleştirip görselleştirmedikleri soruldu. konu iç sese geldiğinde o an deneklerin sadece % 26'sı iç sesi deneyimleyebilmişti. birçok denek asla iç konuşmayı deneyimleyememişti.

    profesör russel hurlburt kendi deneyinin sonucunu kendi sözleriyle başka bir makalede de özetlemiş:

    --- spoiler ---

    herkes iç konuşma yapamaz. bu çalışmanın ve yürüttüğümüz diğer çalışmaların sonucunda, iç konuşmanın sağlam bir fenomen olduğuna eminim; uygun bir yöntem kullanırsanız, herhangi bir anda içsel konuşmanın gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda bilgiye sahip olabilirsiniz. ve bireysel farklılıklar konusunda kendime güveniyorum - bazı insanlar kendi kendilerine çok konuşur, bazıları asla, bazıları ara sıra...
    --- spoiler ---

    russel hurlburt'un bulgularına karşı çıkanlar iki gruba ayrılıyor. aslında bir iç sesi olmadığını öğrenen denek :"olamaz, ben sürekli bir iç ses duyduğumu iddia edebilirim".

    diğer taraftan kendisinin normal hayatında hiç iç ses duymadığnı iddia eden ama deney sırasında bir iç sese sahip olduğunu öğrenen öteki bir denek ise "içimde bir gevezenin olduğuna inanmak zor, ben onu hiç hissetmemiştim" diyor. russel hurlburt bu durumu şu şekilde açıklıyor: iç konuşmanın olup olmaması bireysel farklılıklarda gizli!

  • tarih konusunda istanbul ile birlikte dünyada eşi olmayan şehir. sanat şehri. ben de geçen hafta gittim, gördüm ve gitmeyi düşünenlere belki bir yardımım dokunur diye buradayım.

    roma gezinizin fiumicino havaalanından başlayacağını düşünürsem, ilk hedefiniz termini olmalı. termini'ye ulaşmak için en basit ve ekonomik ulaşım ise roma'nın havaş'ı terravision. biletleri otobüslerin hareket noktası olan 5 numaralı durağın hemen yanındaki gişelerden alabilirsiniz. yurda dönüşünüz de roma'dan olacaksa otobüs biletini gidiş dönüş almanızı tavsiye ederim. ben dönüş biletini son güne bıraktım ve o gün için tüm biletlerin satıldığını öğrenmemle küçük çaplı bir kriz yaşadım. cebimde 19 euro vardı ve havaalanına gitmek için trenden başka alternatifim kalmamıştı. tren bileti 19 euro'dan fazla olsaydı ne yapardım bilmiyorum. meraklısı için tren bileti 14 euro.

    otel veya ev için termini'den ziyade trevi'ye yakın yerlere bakmanız daha mantıklı. hem daha güvenli hem de gezinti aralarında birkaç saatlik dinlenme ve duş molası verebiliyorsunuz. booking.com ve airbnb işinizi fazlasıyla görür. kendinize güveniyorsanız couchsurfing de güzel bir seçenek tabii.

    benim kaldığım otel fontana di trevi'ye ve piazza barberini'ye beş dakikalık yürüme mesafesindeydi. kesinlikle mükemmel bir konum; birçok tarihî ve turistik yere yürüyerek gidebiliyorsunuz. roma'da ulaşım araçlarına çok fazla ihtiyaç duymayacaksınız zaten. görülmesi gereken temel yapıların hepsi birbiriyle bağlantılı. bu sebeple roma pass almanıza gerek olmadığını düşünüyorum. colosseum ve çevresi ile birkaç müze dışında para ödemeniz gerekmiyor. vatikan ayrı bir ülke olduğu için de roma pass burada geçmiyor.

    birçok turist gibi sizin de roma'da görmek isteyeceğiniz ilk yer colosseum olacaktır. roma demek, colosseum demek sonuçta. colosseum'a gidince palatino'ya ve forum'a uğramadan dönmeyin. tepeden roma manzarası müthiş. aynı yol üzerindeki venedik meydanı'na geldiğinizde ise sizi altare della patria karşılayacak ve kesinlikle colosseum kadar etkileyici bir yapı.

    şehrin bir diğer simgesi olan fontana di trevi* buram buram romantizm kokuyor. ispanyol merdivenleri'nin yer aldığı piazza di spagna'ya çok yakın olması da ayrı bir güzellik. çeşmeye para atıp dilek tuttuktan sonra piazza di spagna'ya geçebilirsiniz. armani, prada gibi ünlü markaların mağazalarının yer aldığı alışveriş caddesi via condotti burada. ardından pastificio'ya gidip ikram edilen şarapla birlikte o güzel makarnalardan yiyin. mekân salaş ama makarnalar lezzetli ve doyurucu. karnınız doyduktan sonra gideceğiniz yer ise meşhur tiramisu dükkânı pompi. pompi'den bir tiramisu alın ve ispanyol merdivenleri'ne oturarak anın tadını çıkarın. özellikle çilekli tiramisu enfes.

    piazza di spagna'dan daha çok sevdiğim piazza navona da roma'nın en canlı yerlerinden biri. güneşli bir günde fontana dei quattro fiumi'ye* sırtınızı verip büyük bir keyifle etrafınızı seyredebilirsiniz. sonra meydanda bulunan kafelerden birine çöküp cappuccino içmeyi unutmayın. piazza navona'da yeterince vakit geçirdiyseniz meydana çok yakın olan pantheon sizi bekliyor. mimar sinan'ı da etkileyen bu tapınak statik harikası bir kubbeye sahip. pantheon'a girişin ücretsiz olduğunu belirteyim. ardından kendinize ve sevgilinize bir dondurma ısmarlayın, tapınağın önündeki çeşmenin basamaklarına oturun ve sokak müzisyenlerine eşlik edin. huzur budur. dondurmadan söz açılmışken, roma'da dondurma giolitti'den yenir. yine pantheon'a çok yakın olan barroccio isimli mekânda güzel yemekler yiyebilir, toscana şarabının tadına bakabilirsiniz.

    ve gelelim vatikan'a. aslında vatikan'ı roma başlığında incelemek ne kadar doğru bilmiyorum. italya'dan bağımsız bir ülke olduğunu unutmamak lazım. evet roma'ya giderek iki ülke birden görüyorsunuz, çok şanslısınız. vatikan'a gitmek için metroyu kullanabilirsiniz. ottaviano durağında ineceksiniz. bu arada roma metrosunun leş olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. istanbul metrosu saray gibi kalıyor bunun yanında. vatikan'a dönecek olursak, önce san pietro ile karşılaşacaksınız. uzun bir kuyruk sizi bekliyor. san pietro'yu gezdikten sonra müzeciliğin zirvesi olan vatikan müzesi 'ne geçebilirsiniz. bu küçük ülkenin müzesinde tüm dünyaya yetecek sanat ve tarih yatıyor. etkilenmemek imkânsız. ve müzenin sonunda sistine şapeli'nde buluyorsunuz kendinizi. kelimeler yetersiz kalıyor. michelangelo insan olamaz.

    roma'yı bitirdikten sonra vaktiniz ve paranız kalırsa günübirlik floransa'ya gitmeniz, gezinize renk katmanız mümkün. günün belli saatlerinde roma'dan floransa'ya hızlı tren seferleri var, araştırmadan geçmeyin! ve nereye giderseniz gidin, seyahate çıkarken kredi kartınızı da mutlaka yanınıza alın! parasız kaldığınızda hayat kurtarıcı olabiliyor.

    ve her ortamda bir satıcısı olan, yılların geyiği, "roma sevgiliyi alıp gidilecek yer abi" mottosu kesinlikle doğru.

    (bkz: buraya kızla gelinir)

  • ilkokula giden ve tüm sitede aşırı yaramaz, terbiyesiz olarak bilinen çocuk, sabah yedi civarı okul çantasını yerde sürükleye sürükleye yürümektedir. çocuğu tanıyan meraklı teyze balkondan seslenir ve cevabını alır.

    - çocuğum naapıyosun?
    + ananın amını yapıyorum.

    (ardından çocuğun annesine şikayet edilir... ama çocuk bugün liseye gidiyor olsa da değişmemiştir.)

  • işte ege ve ilayla girilen komik diyaloglar
    :
    - romica: evet çocuklar bireyin yalnızlığının katastrofik sonuçlarına dikkat etmelisiniz
    - ege: birey yalnızsa peki nietzsche'nin üstinsanının burdaki konumu nedir sence
    - ilay : heh başladın yine nihilizme, annemiz egzistansiyalist artık anlasana

    gerçekte olan
    - romica: ege buraya gel senin beynini ezerim terbiyesiz şu odanın kapısını kitleme
    - ege: banane ya banane ben gitmicem köye filan bilgisayar oynicam işte
    - ilay: salaak saalaak saalaak saalak gerizekalı salak