hesabın var mı? giriş yap

  • deprem anında çekilen iç ve dış mekan görüntülerini izledim az önce ve tek diyeceğim beklenen büyük istanbul depreminden sağ kalan çok az olur. neden mi?

    sehir planlaması belki şahane değildir ama ülkemize göre öyle düzgün ki sokağa çıkan insanlar emniyetli boş alanlarda duruyordu görüntülerde, olası bir bina yıkımı gerçekleşirse insanların kaçabileceği kadar boş alan gördüm yani geniş caddeler ve bistroların, restoranların bulunduğu nispeten geniş ara sokaklar, bitişik nizam olmayan binalar, yeşil alanlar ve geniş kavşak noktaları deprem anında dışarı çıkan pek çok insanın şansı olmuş. istanbul'da böyle bir şey var mı? yok.

    devamında aynı ölçekte depremlerin beklendiği de söyleniyor. allah yardımcıları olsun.

  • "tsukuru tazaki, üniversite ikinci sınıftayken, temmuz ayından ertesi senenin ocak ayına kadar neredeyse sadece ölmeyi düşünerek yaşadı."

    bu ilk cümlesiyle yakalıyor okuyucuyu, bitinceye kadar da bırakmıyor. tsukuru niçin renksiz, hac yolculuğunu nereye yapıyor, anlayınca, uzun zamandır üstüne düşündüğü şeyi hatırlamış gibi oluyor insan.

    okurken niyeyse, yağmurlu, nemli, ılık ve yeşil hissettirdi murakami bu kitabıyla.

  • 10 sene once sahaftan aldigim kamelyali kadin romaninin icinden cikan, kadikoy arifpasa ilkokulu ogretmeninin 24 aralik eylemine iliskin 26.05.1980 tarihinde il disiplin kurulu baskanligina yazdigi savunma dilekcesinin fotokopisi. atamadim. umarim meslegini kaybetmemistir. hayattaysa hala ellerinden operim ogretmenim.

  • "...birçok kurum, aydın ve duyarlı insan idamın engellenmesi için imza kampanyaları düzenlediler, dilekçeler verdiler. dönemin başbakanı nihat erim, ‘pişman olduklarını söylesinler, kararı tekrar düşünelim’ dedi.

    bunun üzerine deniz beni cezaevine çağırdı ve şöyle dedi: ‘biz suç işlemedik ki pişman olalım. bugün dışarda olsak yine aynı eylemleri yapardık. ne siz, ne de ailemiz bizim hakkımızda böyle bir dilekçe vermeyin’ dedi. biz de pişmanlık konusunda hiçbir girişimde bulunmadık. artık herkes idamı bekliyordu. ben ve diğer avukat arkadaşlarım evimizde elbiselerimizi çıkarmadan bekliyorduk. 6 mayıs gecesi kapımız çalındı. sivil bir görevli ankara savcısı fazıl bey’in bizi çağırdığını söyledi. kapının önünde duran resmi plakalı bir araçla ankara merkez kapalı cezaevi’ne doğru yol almaya başladık. kentin elektrikleri kesilmiş, her 20 metrede bir asker dizilmişti sokaklara. cezaevi avlusunda onlarca askerle birlikte cellatlar dahil toplam 7 sivil 3 gencin idamını izleyeceklerdi. o anı anlatabilmek için büyük bir sanatçı olmak isterdim, yaşadıklarımız gerçekten tarif edilmezdi. önce deniz çıktı sehpaya, ipi boynuna geçirmek istedi ancak başaramadı. son sözlerinden sonra sandalyeyi tekmelemek istedi. sandalye kendi etrafında 3 defa döndü ancak devrilmedi. cellat ayağının altından çekti sandalyeyi. ancak deniz’in ayakları masaya değiyordu. savcının ‘masayı da çek’ diye bağırmasıyla cellat masayı da çekti. deniz birkaç kez çırpındıktan sonra ipte ağır ağır dönmeye başladı. uzun süre nabzının atmamasını bekledik. ardından yusuf’u ve sonra da hüseyin’i getirdiler..."

    http://www.gunaydinaliaga.com/…ws_print.php?id=2254

    evet, doğrudur. deniz gezmiş yaşasaydı reklam şirketi olurdu. kendi ipini çeken, taburesini deviren adam basbayağı reklam yapıyordu çünkü. yirmi sene sonra kuracağı şirketin ilk temelini atıyordu. bu kadar basit bakış açıları. seviye bu derece düştü. adam boynuna geçen ilmiği göze almış, "pişmanım" kelimesiyle hayata dönmeyi elinin tersiyle itmiş sen hala reklam kokan hareketlerdesin ne diyeyim. ilkokul üç seviyesi bile sevimli bir şeye dönüştü yanıbaşınızda artık. cevap vermek zulüm olmaya başladı, bu basit düzeneğe konuşmak, sesin duvardan dönüşünü izlemek çok ama çok acı vermeye başladı...

    ---68'liler advertisement kuşağı sona erdi. beyaz show olanca hızıyla devam ediyor---

  • hastanede doktora karşı sesini çıkaramayan, yakınlarına randevusuz baksın diye doktora el pençe duran tekniker gelmiş burada doktorlar zam alamayacak diye keyifli keyifli ışık hızıyla başlık açıyor.

    doktorlar kendine yetecek parayı bulur da senin bu fakir ruhun asla doymaz.

    resmen doktorla 2 senelik eğitim almış adamı bir görüyorlar. birinin yokluğu var birinden atanmayı bekleyen binlerce kişi var.

  • bir şairin değişik boyutta ele aldığı* özlem:

    insan eski aşkını neden özler?
    çünkü insan en çok kendini özler
    o mutlu halini...

  • "ayda 10 bin giderim var, 4 bin ne ki, zengin erkek arayan kızlar eqlesin" şeklinde şekil yapmaya çalışanları göstermiş başlıktır.

    4000 iyi paradır, istanbul'da yaşamıyorsanız.

    anadolu'nun herhangi bir kentinde 4 sen, 2-3 de eşin alsa 6-7 yapar ki;
    kötü diyeni uçan spagetti canavarı çarpar.