hesabın var mı? giriş yap

  • dünyanın en iyi müteahhitine bile iş verseniz, kontrol edilmediğini bilirse size kaliteli iş yapmaz.

    bu örnek özelinde yapılan işi kontrol edip, teslim alabilecek bir tanıdığınız yoksa 3000-5000tl verip başka bir ustayı bunun için görevlendirmek faydalı olabilirdi.

    edit: bu işlerde genelde en az iki ustadan teklif alırsın, düşük fiyat verene işi verirsin, diğerine de kontrol ettirirsin. işi alamayan usta zaten doğası gereği diğer ustanın neden kendisinden daha ucuz olduğunu kanıtlamaya ve yanlışını bulmaya odaklanır. sen de bunu avantaja çevirirsin. bu sistem çok büyük çaplı projelerde bile uygulanır.

  • khk ile ihraç edilip ardından temize çıkan ama nedense işe iadeleri gerçekleşmeyen on binlerin olduğunu bilmeyenler bu ne iş diyor.

    doktor'un ataması akrabası khk'lı diye yapılmıyor ama şaban dişli elçi, adil öksüz'ün yeğeni belediye başkanı, kavakçı ailesi maaile devlet görevlisi, bekir pakdemirli bakan olabiliyor.

    edit: doktor değil öğretmenmiş.

  • şu hayatta cevabını en çok merak ettiğim şeylerden biri de bu. diğeri de kitapların önsözünün birileri tarafından okunup okunmadığı. ben, kitabın sahibinin de, editörün de, yayıncının da okumadığını düşünüyorum.

    peki neden övgü bekliyor çayı şekersiz içenler. ne yapmamızı istiyorlar. madalya mı takalım, ayağa kalkıp alkışlayalım mı, torpil mi patlatalım, kızkaçıran mı yakalım, çatapat mı gömelim ne yapalım istiyorlar. böyle bir vakur duruşlar, poz kesmeler, takdir beklemeler falan. gerçekten çok sinir bozucu. hayır 2 tane küp şeker harcamadık diye memleket mi kalkındı. peki benim şeker pancarı üreten köylüm ne yapacak, nasıl geçimini sağlayacak. üç beş tane entel mutlu olacak diye köylümüzü yedirmeyiz arkadaş. şekerli çay içmiyorsanız gidin dağda yaşayın.

  • isteseler de japon dilinin yapısı böyle bir değişikliğe müsait olmadığından yapamayacakları için gerçekleşmemiş ve muhtemelen asla gerçekleşmeyecek olaydır. hiç denenmediğini düşünmeyin, zira edo döneminden beri (14. yüzyıl - 19. yüzyıl arası) birkaç kez gündeme getirilmiş bir konudur.

    değil yazı sisteminin tamamen latin alfabesine geçmesi, sadece hiragana ve katakanadan oluşan bir yazı sistemi dahi düşünülemez. öyle ki kanjisiz japonca olmaz, hatta japoncadaki kanji kullanımı bu yazı sisteminin kaynağı olan çincedekine kıyasla çok daha komplikedir.

    hayatınızı asgari bir şekilde idame ettirebilmeniz için çincede bilmeniz gereken temel kanji (ya da hanzi) sayısı, japoncaya göre bin küsür daha fazla olsa da bu karakterlerin çincede tek okunuşu ve hemen hemen sıfır istisnası var. buna karşın japoncada tek bir kanjinin yeri geldiğinde abartısız 15-20 farklı okunuşu olabilip, bir de bunlara ek olarak istisnai okunuşları olan karakter sayısı da yüzlerce bulunmakta. örneğin bu karakterin çince okunuşu sadece "sheng" iken japoncada kişi ve mekan isimleri gibi istisna okunuşları haricinde 35 farklı okunuşu bulunuyor. ya da bu karakter çincede sadece "míng" olarak okunurken japoncada -istisnalar hariç- 29 farklı okunuşu bulunuyor. örnekler uzar gider böyle.

    peki deminden beri "istisna okunuş" deyip durduğumuz hadise nedir? örneğin japonya'nın eski adı olan "yamato" sözcüğünün kanjiyle yazılmış halini ele alalım. bu kelimenin okunuşu istisnadır. normal şartlar altında "daiwa" veya en kötü ihtimalle "oowa" şeklinde okunması gerekirken japonca normlarının aksine kanjiler okunuşu değil, okunuş kanjileri etkilemiştir. zira "yamato" kelimesi, kanji sisteminin japoncaya girişinden eskidir. dolayısıyla bu kelimeyi ifade etmesi için de okunuştan bağımsız olarak "büyük japonya" anlamına gelecek karakterler seçilmiş. çünkü havalı. bu duruma bir başka örnek de azuki fasulyesi anlamına gelen sözcüğün yazılışı. normal şartlarda "shoutou" ya da "komame" şeklinde okunması gerekirken okunuşu "azuki"dir.

    kanjinin komplikeliği burada bitiyor mu? tabii ki hayır. aynı yazılışa sahip bazı sözcüklerin okunuşları, cümledeki anlamına göre değişebiliyor. mesela "on" ve "parça" karakterleriyle yazılan kelime, hem "on dakika" hem de "yeterli" anlamına gelmekte ve kast ettiğiniz anlama göre "juppun" veya "juubun" şeklinde okunmakta.

    insan adlarının okunuşa hiç girmiyorum. onlar komple istisnai ve yeri geliyor aynı karakterlerle aynı şekilde yazıldıkları halde farklı okunabiliyorlar.

    kanjiyi bu kadar uzun anlatma sebebim, neden kanjisiz japonca olmayacağına arka oluşturmak içindi. hangul ile mükemmel bir şekilde idare edebilen korecenin aksine japonca sadece hiragana/katakana veya başka bir alfabetik yazı sistemi ile işlemez. mesela şu an tamamen rastgele aklıma gelen "koushi" kelimesinin bile otuz küsür farklı anlamı bulunuyor ve senin cümle içerisinde kullandığın "koushi" kelimesinin hangi anlamı verdiğini ayırt edebilmek için tek şansın kanjidir.

  • ardından sosyal medyada paylaşılıp kişinin ne kadar elit bir birey olduğunun farkına varılması sağlanacaktır. göstermelik artık her şey.

    levent üzümcü, anlatılan senin hikayendir oyununda bu konuyla ilgili bir şey yaptı, sahne ışığını kapattırıp seyircinin olduğu tarafı açtırdı. seyircilerden birinden telefon rica etti, aldı o telefonu, oturdu sandalyesine ve telefonla bir şeyler yapmaya başladı. yüzünde parlak bi ışık tabii. bakın dedi, benim tarafımdan bakınca aynen bu şekilde görünüyorsunuz.

    şu açıklamayı yaptırmak zorunda mısınız bilmiyorum ki? gelmişsin oyuna, bırak telefonu da tadını çıkar be. illa herkes görecek ama gittiğini, yoksa anlamı kalmaz.

  • hiçbir şeyden hele de kendisinden hiç şüphesi olmayan, olması gerektiği gibi davranan beyefendi bir komşudur.

  • ales için matematik çalışmam gerekiyordu fakat zamanında bildiğim her şeyi unutmuştum.

    üşenmedim, ales'e yönelik videoları izlemeye başladım. ağır geldi, hiçbir şey anlamadım. gücenmedim, üniversiteye hazırlık videoları izledim. çok karışık geldi. vazgeçmedim, anadolu liselerine hazırlık matematik videolarını izledim.

    olmadı, daha da geriye gitmem gerekiyordu! ilkokulda hocamın anlattığı matematik derslerini hatırlamaya çalıştım. komşudan aldım bir tane, falan. çok devamsızlığım olmuştu o yıllarda, parçaları birleştiremedim.

    gide gide en geriye gittim, sünnet videomu buldum. açtım, onu izliyorum annemle. matematik hâlâ sıfır. biraz önce çükümü kestiler.

  • demokrasinin doğru düzgün işlemesi için zaruri olan bir sistem bence. bu kadarla bırakmıyorum tabi ki:

    * tesettür butikler: 0.5 oy
    * standart insan: 1 oy
    * üniversite mezunu insan: 2 oy
    * yüksek lisans mezunu: 2.5 oy (ingilizce bilmeden parasını bastırıp ingiltere'ye mba yapmaya gidenleri saymıyoruz)
    * profesör filan, yaşlı bilgililer: 4 oy
    * sevdiğim arkadaşlarım: 4 oy
    * tkp'liler: 20 oy (bakalım millet vekili sokabilecekler mi, meraktan yani)
    * uygur kardeşler, sertaç ortaç filan: -500 oy (oy verdikleri parti haricindeki tüm partilere eşit bölüştürüp dağıtacağız)
    * mortifera'nın oyu: 500000 oy

  • fenerbahçe'ye geldiginde toy bir üniversite ogrencisiyken su anda evli barkı işinde gücünde çocuklu çocuklu bir adamım lan ben. nasıl 3 dakikada yollarsınız lan bu adamı! amlarına koyayım ben onların.

  • air france hava yollarına ait concorde tipi uçak paris'ten havalanırken sol motoru alev almış ve kalkıştan kısa bir süre sonra düşmesiyle 113 yolcunun tamamı hayatını kaybetmiştir. bu kazadan sonra concorde uçakları tartışma konusu olmuştur uzun süre ve nihayet 2003 yılında uçuşlarına son verilmişir.

    kazanın kara kutu konuşmaları ise aynen şöyledir.

    kule: air france forty-five ninety, cleared for takeoff runway 26 right, wind zero ninety, eight knots.

    yardımcı pilot: forty-five ninety, cleared for takeoff 26 right.

    kaptan pilot: is everyone ready?

    yardımcı pilot: yes

    uçuş mühendisi: yes

    kaptan pilot: towards hundred v1 one-hundred and fifty

    kaptan pilot: top

    yardımcı pilot: go on christian

    uçuş mühendisi: we have four heated up.

    yardımcı pilot: hundred knots.

    kaptan pilot: confirmed.

    uçuş mühendisi: four green.

    yardımcı pilot: vee one.

    yardımcı pilot: watch out.

    kule:concorde forty-five ninety you have flames !! you have flames behind you.

    yardımcı pilot: roger.

    uçuş mühendisi: number two engine failure.

    kule: it's burning badly, huh.

    uçuş mühendisi: shut down engine number two.

    kaptan pilot: engine fire procedure.

    yardımcı pilot: watch out.

    yardımcı pilot: the airspeed the airspeed.

    yardımcı pilot: airspeed.

    kule: it's burning badly and i'm not sure it's coming from the engine.

    kaptan pilot: gear on the way up.

    kule: forty-five ninety you have strong flames behind you.

    uçuş mühendisi: the gear doesn't.

    kule: so, at your convenience, you have priority to return for landing.

    uçuş mühendisi: the gear?

    yardımcı pilot: no.

    kaptan pilot: the gear coming up.

    yardımcı pilot: roger.

    yardımcı pilot: i'm trying

    uçuş mühendisi: i'm hitting

    kaptan pilot: are you shutting down engine two.

    uçuş mühendisi: i've shut it down.

    yardımcı pilot: airspeed.

    yardımcı pilot: the gear won't retract.

    yardımcı pilot: airspeed.

    itfaiye: de gaulle tower from fire service leader.

    kule: fire service leader, uh ... the concorde, i don't know its intentions, get yourself in position near the south doublet.

    itfaiye: de gaulle tower from fire service leader authorisation to enter twenty-six right.

    yardımcı pilot: le bourget le bourget.

    kaptan pilot: too late

    kule: fire service leader, correction, the concorde is returning to runway zero nine in the opposite direction.

    kaptan pilot: no time, no

    yardımcı pilot: negative, we're trying le bourget.

    yardımcı pilot: no

    itfaiye: de gaulle tower from fire service leader, can you give me the situation of the concorde.

  • bu sabah, kadikoy'e gelmek icin bindigim kabatas motorunda calisan gorevlinin, motora binen herkesi;

    - gunaydin efendim. hos geldiniz...

    diyerek karsilamasi. cok hosuma gitti sabah sabah ^^