hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi (sanıyorum) bir röportajında (bkz: kemal sunal) ile dostluğunu şöyle anlatır;

    "kemal benim çok çok eski arkadaşım. neredeyse 50 yıl. 50 yıl olmasa bile, nereden baksan bir 45 yıl var geride. o yıllarda başladı dostluğumuz kemal'le...

    çok güzel şeyler paylaştık; her şeyden önemlisi de parasızlığı paylaştık. en parasız günlerimizde, ben aksaray'da oturuyordum, kemal ise zeyrek'te. taksim'den çoğu zaman birlikte yürürdük. karlı günlerde, köprünün açılmasını beklemeden, 'pencereden kar geliyor, aman annem gurbet bana zor geliyor' türküsünü söyleyerek beni eve bırakırdı kemal.

    bir gece elimden anahtarı alıp, dış kapıyı açmaya çalıştı ki; kapıya sokar sokmaz kırıldı, elinde kaldı anahtar. anahtar kırılınca bana dönüp aynen şöyle dedi 'kerpetenin var mı?' dedim ki 'kemal, ben genç bir bayanım, tamirci değilim, kerpeten ne arar bende!' son çare uyandırdık evdekileri, gelip kapıyı açmak zorunda kaldılar...

    parasız yıllarımızda birlikte çok turne yaptık. iki oyun arası soframızı kurardık bir iskemle üzerine; taze ekmek ve ton balığı yerdik birlikte...

    o günlere, o parasızlığa, o günkü aklımızla dönmeyi çok isterdim. kemal keşke şimdi de aramızda olsaydı ve biz yine o yıllara dönebilseydik."

    debe editi olsun bu.

  • anlık güldüren yorumlardır. for example :

    " "bugün ne giysem?" programı erkekler için olsa 10 dakika sürmezdi.
    -kokmuyor hacı bu tişört. giy gitsin amk. "

  • ortalama 200 yolcu kapasitesi olan uçakta 10 gram et azaltmayla tasarruf edilebilecek ağılık miktarının sadece 2 kilo olduğu hesaba katıldığında, "ağırlığı 2 kilo azaltıp yakıttan tasarruf ettik diye seviniyorsanız yolculardan uçağa binmeden önce sıçmasını talep edin, her yolcu boarding öncesi ortalama 350 gram sıçsa tam 70 kilo tasarruf edersiniz" dedirten havayolu şirketidir.

  • akbile anca 5 lira yükletebilen adam fakirin halini anlamak için oruç tutuyo. lan sen zaten fakirsin bırak oruç seni tutsun.

  • yerel japon halkı tarafından daisugi (sürdürülebilir ormancılık) olarak isimlendirilen ve yaklaşık olarak 800 yıldır devam eden tamamen doğayla barışık bir proje. bu şekilde ağaç yetiştirip kereste üretmenin altında, ülkenin geniş bir ormanlık alanı olmaması (toprak bakımından 377.915 metrekare) yatıyor.

    asırlarca yaşayabilen bu japon sedir ağaçlarını tek seferde dikerek, sonrasıda sık ve düzenli bir şekilde budama yaparak, bir meyve ağacı misali devamlı meyve ve sebze toplar gibi ağaçlardan düzenli bir şekilde odun hasat ederek kereste üretilebiliyor.

    toprağa ekili ana gövdenin tepesindeki uzun dallar sanki başka bir ağaç gövdesiymiş gibi kesiliyor ve alttaki ana gövde sürekli yeni ağaç kolları üretiyor. japon halkı birçok konuda olduğu gibi bu konuda da işini biliyor.

    daisugi, japon halkının ormanlarını yok etmeden kaliteli kereste elde etmesine izin vereren asırlar önce öğrendikleri harika bir keşif. geliştirilen bu harika teknikle oldukça uzun, son derece düz ve sağlam gövdeler elde ederek istedikleri kalitedeki mükemmel keresteleri, yine doğaya ve ağaçlara zarar vermeden üretebiliyorlar.

    asıl değinmek istenen konu; bu japon sedirlerinin ülkemizde yetiştirilmesinin ve bu teknikle odun ve kereste üreterek ormanların yok olmasının önüne geçilmesi mümkün mü? böyle bir projeyi hayata geçirebilmek için, ilgili sedir ağacının yetişebilmesi adına ülkemizin iklim şartları müsait mi?

    böyle güzel bir çalışma hayata geçirilse ve yurdun dört bir yanına ilglili japon sediri fidanları dikilerek girişimlerde bulunulsa sizce de harika olmaz mı? ağaçlar kesinlikle hem görsel olarak harika hem de son derece faydalılar.

    edit:
    ekstra video ve fotoğraf.

    ufak bir video
    fidan dikimi yapan birinden video
    fidan nakli yapılan başka bir video
    yetiştiriciliğe yeni başlayan birisi video

    ilgili birkaç fotoğraf:
    görsel 1
    görsel 2
    görsel 3
    görsel 4
    görsel 5

    aşağıdaki fotoğraflar ise kesilen ağaç kollarından elde edilen kerestenin kullanım alanlarını içeriyor.
    görsel 1
    görsel 2
    görsel 3
    görsel 4
    görsel 5

    kaynak 1
    kaynak 2

  • büyük otomobildir. arka koltukta oturan yolcu, şehir içinde bu otomobili sürücüsünden çok sever. üç yıllık audi a4 kullanımından sonra şaha kalkmış döviz kuru ve yıllık kilometremizin düşüşünü de dikkate alarak bu defa skoda superb kiraladık. daha evvel bu otomobili kullanmamıştım, sırf merakımı gidermek için vw passat comfortline yerine skoda superb style istedik. bugüne kadar çevremde bu otomobili kullananlar, övgüde sınır tanımıyordu.

    bir aydır, yaklaşık iki bin kilometre kullandım. 1.6 tdi 120 ps motorlu bir otomobili ilk kullanışım olduğundan, evvela performans ve yakıt tüketimine dikkat kesildim, bu konuda netice: hayal kırıklığı. (edit: performans hala hayal kırıklığı ama yakıt tüketimi zamanla düştü ve hakikaten az yakmaya başladı fakat; uzun yol otobüs şoförü gibi kullanırsanız)

    konfor-donanım-tasarım:

    otomobil, hakikaten büyük. bagaj hacmi ve arka koltuk diz mesafesi, muhtemelen sınıfının en iyisi. 580 lt civarında bir bagaj hacmi var, bagaj kapağı, arka camla birlikte açıldığından yüklemesi kolay. bagajdaki kancalar, cırt cırtlı yük sabitleme zımbırtıları, epey kullanışlı.

    ön koltuklar elektrikli, bel desteği ayarı var. ortadaki ekran güzel, kocaman ve dokunuşlara tepkisi yeterince hızlı. ön koltuklar arasındaki kol dayamanın içi geniş ve soğutmalı. torpido, aracın geneline bakınca minicik kalmış. araçta cd çalar yok, onun yerine sd card okuyucu koymuşlar ve bunu torpidoya koydukları için hacimden çalmış, torpido gözü kilitlenmiyor.

    arka koltukta geniş geniş oturuluyor. diğer otomobillerden bir farkı da burada, arka koltuk iki kişilik değil. mecbur kalındığında çok iri olmayan üç kişi seyahat edebilir ve ortada oturan çok rahatsız olmadan idare ediyor.

    donanım ve büyüklük iyi. bir üst donanım seviyesi olan prestige paketi alanlar çok memnun ama listede deri döşeme olduğunu görünce düşünmedim bile. passat’ın highline donanımında da aynı durum var, istesek de kumaş döşeme alamıyoruz.

    aracın ses yalıtımı, pek de iyi değil. yol ve lastik sesi, rahatsız edici seviyede. motor sesi, çok gelmiyor.

    bu aracın konforu, sınıfında normal seviyede. iddia edildiği gibi çok üst seviye değil. maalesef büyüklükle konfor karıştırıldığından, konforu abartılıyor. 600 kilometrelik bir yolculuk sonunda, yolda üç defa yarımşar saatlik mola vermeme rağmen kıçım başım ağrıyarak indim. koltuk döşemesi taş gibi sert. passat, mondeo ve a4, uzun mesafede bu otomobilden kesinlikle daha konforlu. şehir içinde veya kısa mesafede, geniş iç hacim sebebiyle superb, iyi bir alternatif.

    motor-şanzıman-performans-yakıt tüketimi:

    araçta sıralı dört silindirli, 1.6 lt hacminde, turbo beslemeli, 120 ps gücünde, 250 nm torklu bir motor var. 7 ileri vitesli bir dsg şanzımanla donatılmış. bu şanzımanı, audilerdeki 7 ileri s-tronicle karıştırmamak lazım, biraz farklı ve gıcık. sırf bu şanzımanın dayanımı için tork, 250 nm ile sınırlandırılmış, aracın performansını direkt etkiliyor.

    aracın üç performans modu var: eco, comfort, sport.

    eco modunda gaz tepkileri epey ağır, pedalın yarıdan fazlası boş. otomobil, çok düşük devirde ve mümkün olan en yüksek viteste gitmeye çalışıyor. 70 km/saat süratte 7. vitesi görüyor. gaz pedalını her bırakışta kavramayı ayırıyor ve motor devrini rölantiye düşürüyor.

    comfort modunda eco’dan tek fark, gazı bıraktığınızda kavramayı ayırmaması.

    sport mod dedikleri, sanırım normalde vites kolundaki “s” modu gibi. aracın vites geçiş devirleri değişiyor ve biraz da gaz pedalına tepkisi artıyor. ama ne yaparsanız yapın gidiyormuş gibi değil.

    kağıt üzerinde bu otomobilin 0-100 km/saat hızlanması, 11 saniye. on yıl önce üretilen 2.0 litre motorlu araçların değeriyle aynı. sorun, bu otomobili daima tam gaz kullanmadığınızda ortaya çıkıyor. otoyol seyrinde 130 km/s süratle giderken sol şeride çıkıp şöyle 170 km/s sürate çıkayım dediğimde, kick down yapmadıysam zorlanıyor. on yaşındaki mondeo, bundan daha esnek.

    araç, passat’ın uzatılmışı olduğundan onun kadar rijit değil. kimsenin bu otomobilin limitini test etmesini tavsiye etmem. bu sakıncayı gidermek için olsa gerek, kısa aralıkta çalışan sert bir arka süspansiyon kullanılmış, bu yüzden yoldaki her çukur, her alçak kasis, yolcuyu zıplatır. dar yanaklı lastikleri de hesaba katarak zorlamadan, yumuşak bir kullanım tarzı benimsenmeli.

    bu otomobilin en büyük sorunu, lanet şanzımanının ayarları. tali yoldan çıkacaksınız ve durdunuz diyelim, ana yola katılmak için gazladığınızda yarım saniye kadar bekliyor, sonra kavrıyor ve o arada solunuzdan gelen ayı, şayet gaz kesmediyse dibinizde bitiyor. her kavşakta ince ince hesap yaptırıyor. her kalkışta şanzımandan o kırrrrttttt hissi geliyor. bunu maalesef tam izah edemiyorum ama debriyaj balatası bitik bir arabanın kavrayışı gibi, tırtıklı bir kavrama hissi.

    karma yakıt tüketimi, 7 litrenin altına inmedi ama 10 litreyi de görmedi. bundan iki yüz kilo ağır, dört çeker, 2.0 litre motorlu a4 de bu kadar yakıyor. aracın yeni olmasından ya da benim kullanımımdan olabilir, biraz daha kullanınca değişebilir.

    sekiz ay ve 30.000 km kullanımdan sonra edit: otomobilin şehir dışı yakıt tüketimi, fabrika verisi 3,9 litre/100 km. baktım ki uzun yolda otomobili performans için boşuna zorluyoruz, şehirler arası otobüs şoförleri gibi kullanmaya başladım. "eco" modunda, hız sabitleyici kullanarak ve sürat tahditlerini zinhar ihlal etmeyerek kullanmaya başladığımda yakıt tüketimi 4 litre/100 km'ye düştü. bir depo motorinle (60/65 litre civarı alıyorum) 1.500 km civarında gidebiliyorum. bir defasında sakin bir yolculuktan sonra 3,8 litre tüketim hesapladım ki, oha. özellikle 15.000 km'de yapılan periyodik bakımdan sonra tüketim düştü.

    bunun sebebi, doğru lastik hava basıncı ayarları ve hız sabitleyicinin yanı sıra 7 ileri kademeli dsg şanzıman (birden fazla overdrive dişli olduğuna eminim ama iki mi üç mü onu bilmiyorum). 80 ya da 90 km/saat süratle giderken şanzıman 7. viteste oluyor ve motor çok az devir çeviriyor, böylece stabil sürüşte inanması zor tüketim değerleri görülüyor. dizel motorlu bir otomobili, bu kadar düşük devirde kullanmaya hep mesafeliydim ama baktım ki otomobil bunun için ayarlanmış, saldım gitti. yeteri kadar uzun yol gidilince dpf rejenerasyonu da problem olmuyor, motorun ve manifoldun sıcaklığı yeterince yükseldiğinden hem daha az partikül çıkıyor hem de bir yandan sanıyorum rejenerasyon yapılabiliyor.

    şehir içinde haliyle bu kadar düşük devirde kullanmıyorum. tüketim 7,5 litre/100 km civarında.