hesabın var mı? giriş yap

  • rok'a mit ve devlet kaynaklarindan,
    sinan engin'e spor ve federasyon kaynaklarindan,
    ahmet cakar'a hakem ve bahis kaynaklarindan surekli telefonla bilgi geliyor.

    garibim abdulkerim'e ne sms atan ne de bilgi veren kaynak var.

  • kendini değerli hissetmek için. dikkat ederseniz değerli hissetmeleri aldıkları telefonun değeri ile doğru orantılı zira ülkede zenginler ile paylaşabilecekleri en yüksek fiyatlı ürün bu.

    bu durumun suçlusu fakir olan değil, sosyoekonomik anlamda bir uçurum olması ve bu uçurumun açılmasıdır. bunu eleştirenlere mantıksız gelse de bunu yapan insanların çoğu toplumdaki yerinin buna (çoğunlukla) bağlı olduğunu düşünür. arkadaşları arasında bir farklılık yaratacağı gibi karma insanlarla beraber olduğu ortamlarda da (iş, okul, kurs vs.) kendi yerini kendi gözünde yükseltecektir.

    bunu yapmaya ihtiyaç duymayan kimseler (yani ya iphone almayan ya da iphone'u sadece beğendiği için alan, bir hava atma aracı olarak görmeyen kişiler) ise kariyerleri, ekonomik durumları, başarıları veya kişilikleri ile kendilerine o toplumda kabul edilebilir bir değer biçmişlerdir. bu yüzden iphone onlar için ekstra bir anlam ifade etmez.

    bu demek değildir ki iphone'u sadece fakirler bir değer göstergesi olarak kullanıyor, ekonomik durumu itibari ile zaten iyi olan kişiler de bunu kanıtlamak ve göstermek için iphone'nun son modellerini deli gibi takip edebiliyorlar. burada kapitalizmin en tatlı amacına ulaşan bir firmanın başarısını rahatlıkla görebiliyoruz. marka satmak.

  • büyük büyük halam derdi ki, depresyon kapıdan girince asalet bacadan kaçarmış. can sıkıntısından girilen her kuaför salonuna yazılmalı bence bu. ben bi gün lepiska saçlarımla gittim kuaföre, nasıl olacak sorusuna "valla bilmiyorum ya o arayacak ya da bu iş burda biter!" diye cevap vermişim düşün. "hanfendi onu sormuyorum, saçınız nasıl olacak?" sorusuna ise, "biraz kısa." diyebiliyorum sadece. ağlarken yol bile tarif edemem de. dünya umrumda değilken kısalığın karşılığı üç günlük dünya iken "katlı küt olsun bari..." diyorum. kesim işlemi başlıyor: bi terslik hissediyorum hafiften ama yarısında da çıkamam. gözlerim geride bıraktıklarıma sabitlenmişken salma hayek gibi girdiğim kuaförden ibrahim toraman olarak çıkmanın acısı taa yüreğime saplanıyor... (bkz: entry'e ara vermek)

    bu olay, arkadaşlar arasında o kadar alay konusu olmuştur ki, şanlı tarihime birinci toraman vakası olarak geçmiştir. evet bildiniz, ikincisi de olmuştur. hala arada bir hava topuna çıkma hissiyatım bundandır.

  • daha önce diğer yazar arkadaşların belirttiği gibi tam bir arap "devlet başkanı" sarayı gibi duruyor. eğer ileride olurda barışırlarsa esed bence çok beğenir burayı. baas zevklerine uygun bir yapı.
    türkiye'nin itibarını arttıracağı falan konuşuluyordu. gelişmiş ülkeler bizim gibi "betonperest" değil, bu bina olsa olsa türkiye'nin itibarını azaltır.
    yaklaşık 1 senedir ispanya'da çalışıyorum, dün arjantinli bir iş arkadaşım beraber yemek yerken bu sarayı gazetede okuduğunu, 300 milyon euro'ya mal olduğunu duyduğunu söyledi. yürütmeyi durdurma ve yıkım kararlarını da duymuş, inşaatın buna rağmen devam etmesine pek anlam verememiş, "bu tarz bir hareket bir cumhurbaşkanının değil ancak bir kralın yapacağı bir iş" dedi. ben de cevap veremedim ne diyeyim, "diego dur allahını seversen zaten ortalık karışık" dedim. arkadaşın adı diego olduğu için de iyi oldu, güzel oldu. zaten bu söz öbeğini ara ara söyleyebilmek için etrafımda tutuyorum elemanı.

  • apartmanin karsisindaki mac yaptiginiz o "koooskoca" cim alan kucucuk kalmistir. bakkala gonderildiginizde gozunuzde bile buyuyen o yol aslinda sayili adimdir ama siz ufaciktiniz ya cok uzakti o zamanlar. yeni cocuklarin cigliklari var simdi bahcede icinizde bir kiskanclik olur, bizimdi lan orasi dersiniz, biz orda agactan agaca ip gerer ustune attigimiz sofra bezlerinden cadir yapardik. s.ktirin gidin lan ordan diyesiniz gelir. zar zor tirmandiginiz bahce duvarina basamak muamelesi yaparsiniz, gulersiniz. o duvara oturup bir sigara yakarsiniz. gozunuden bir kac damla duser "cocuktuk, coktuk, buyuduk hic olduk." dersiniz.

  • ev sahibi takımın yönetim kurulu yok. kongrede devrildi. seçime gidiyor.

    deplasman takımının yönetim kurulu yok. istifa etti. seçime gidiyor.

    maçı yönetecek hakemin bağlı olduğu kurul istifa etti. haftaya atanacak hakemleri kim atayacak, belli değil.

    ligi organize eden federasyonun başkanı istifa etti. kongre ne zaman, adaylar kim belirsiz.

    sahada hakem auta giden topa gol verse, itiraz edecek taraf yok, itirazın muhatabı kurul yok, başında federasyon yok.

    sonra diyorsun ki, bu yayıncı kuruluş ihalesi neden bir türlü son bulamadı? neden bu kadar az para veriliyor? bence kim para verdiyse kabul etsinler. gerisini düşünmesinler.

  • çoğu düğün gibi keyiften çok hüzün dolu bir ortamı iyice üzücü hale getiren olayın kahramanlarından biri.
    iki kişi hayatlarını birleştiriyor, videodaki her detay kırık dökük...