hesabın var mı? giriş yap

  • sorun tam da burada. bir tarafın düşüncelerinin beyin yıkama olarak nitelendirilirken diğerinin görüşlerinin ifade özgürlüğü olarak görülmesi. kendinden olmayanı düşmanlaştırma.

  • khk ile ihraç edilip ardından temize çıkan ama nedense işe iadeleri gerçekleşmeyen on binlerin olduğunu bilmeyenler bu ne iş diyor.

    doktor'un ataması akrabası khk'lı diye yapılmıyor ama şaban dişli elçi, adil öksüz'ün yeğeni belediye başkanı, kavakçı ailesi maaile devlet görevlisi, bekir pakdemirli bakan olabiliyor.

    edit: doktor değil öğretmenmiş.

  • "keşke o hala hayatta olsaydı" eski sevgilimin eski sevgilisiydi o, genç yaşta ölmüş, bir kavga sırasında söylemişti bunu bana. o an evet keşke hayatta olsaydı diye düşünmüştüm, artık yaşamayan biriyle sevgide rekabet edilemiyor çünkü.

  • ya abicim tamam sen bi kitap yazıyorsun alan da alıyor bize ne de her boktan kurtuluş savaşı çıkarmayın ya. sosyal medyadan savunan yurtseverlermiş. üff

  • kendisini savunan kişi an itibariyle chainard.

    haliyle, kenarda bu başlık için birkaç yıldır bekleyen entrylerimi sildim. düştüğü nokta bu. chainard savunuyor adamı, ahah.

  • bunun temel motivasyonu, o çok nefret edilen ve tüm kötülüklerin anası olarak görülen elitliğe bir övgü ve öykünmedir, "elit" diye güya hakaret ederken o kavramın içinde belli bir kültür birikimini, görgüyü, aileden gelen manevi bir zenginliği* barındırdığını, ihale sayesinde zengin olup paranın bir tarafına koysan da, arabanın en iyisine binip o elitlerin gezdiği yerde gezebilsen de, onların yazlık mekanlarında kadın-erkek plajı ayrı tatil yapabilsen de, bazı şeyleri parayla asla değiştiremeyeceğini ve elde edemeyeceğini, tüm "bakın artık ben de yapabiliyorum/sahip olabiliyorum" dediklerinin kendilerinde nasıl eğreti durduğunu bilmenin öfkesidir.
    çünkü taktılan saatin, modanisa gibi yerlerden alınan ve muhafazakar makastan çıkınca çok güzel oldu zannedilen o acıklı kitsch kıyafetlerin, havalimanında göze sokulan louis vuitton valizlerin, alta çekilen jeepin, en özel üniversitenin uluslararası bilmemne bölümünden mezun olmak için dökülen onca paranın, kendi çapında bir cemiyet, bir sosyete oluşturmak için mado'da pazar kahvaltısı edip huqqa'da latte içmenin bir boka, hiç ama hiçbir boka yaramadığını içten içe bilmenin çaresiz hırsıdır. ne tiyatroyla, ne kitapla, ne filmle, ne seyahatle telafi edilemeyecek keskin bir sakilliğin kinidir. çünkü bilir ki bugün islami moda dergisinin lansmanına gitmesine izin veren, modern zamana son derece uyumlu görünen kocası bir anda sinirlenip dayak atabilir, elitler gibi roma'ya gidilip alışveriş de yapılsa yolculuk hep maraş'taki köye kaynanaya gitmekle biter, tüm çaba dini bayramlarda ıslak ayak üzerine giyilmiş çorapların kokusuyla dolmuş havasız bir odada biter. çünkü bilir ki "çok şükür elhamdülillah, allahım, canım rabbim, bugün de bize bahçeşehir'deki evimizin bahçesinde dostlarımızla toplanmayı nasip etti" diye şükredilen her şey bir anda allak bullak olabilir ve hemen olmasa da birkaç yıl sonra kendilerini geldikleri yerde bulabilirler, ama yıllarca karı koca öğretmenlik yapıp ege'de yazlık alan beyefendiyle hanımefendinin öyle bir riski yoktur, insanın kumaşında olan bir şeyin öyle aniden kaybedilme riski olmaz.

    edit: "neden maraş?" diye soranlara cevap vermek adına, bu "italya'dan sonra maraş'a gitmekten ve köşelerden erkek çorabı toplamaktan ve kokudan ne kadar iğreniyoruz" benim nişantaşı dolaylarında bir cafede iki kadının muhabbetinden duyduğum bir şeydi, maraş'a ya da doğu'ya bir garezim yok, buradan tüm maraşlı vatandaşlarımıza "maraş'ın yollarına çıkayım dağlarına" şarkısını armağan ediyorum.

    edit: haters gonna hate.

  • hayatımda ilk kez bir tabela üniversitesinde bir dersin hakkıyla notlandırıldığını görüyorum. hocaya burdan tebriklerimi yolluyorum.

  • oryantallik konusunda kimin dansözlere taş çıkaracağı hakkında herkesin bir intibası olduğunu düşünüyorum.

    ahmet'ciğim, senin dönme hareketin enerjiye çevrilebilseydi, tek başına ülkenin enerji ihtiyacını karşılayabilirdin.