hesabın var mı? giriş yap

  • senin kontrolsüz tohumun binlerce liralık televizyonumu kıracak, sen de 'eheh çocuk işte yapmış n'olacak canııım..' diyerek sıyrılacaksın öyle mi?

    yemezler canım. çocuguna nasıl davranılması gerektiğini öğretmeyi becerememişsen o parayı seve seve ödeyeceksin.

    edit: ne işsiz heriflersiniz lan hasta mısınız oğlum siz? tabak, çanak, vazo gibi değersiz bir şey kırmıyor velet. bakın bakalım kaç bin lira led televizyonlar. kimse kusura bakmasın benim elalemin keyfine çöpe atacak o kadar param yok. sizin başınıza gelse o aileye dava açarsınız samimiyetsiz davarlar sizi.

  • bu yorumu beğendim:

    "düşünsene hayatının en özel anı. hep bu anın hayaliyle yaşamışsın. hedefine ulaşmışsın. emeğinin, alın terinin tam tadını çıkarman gereken o anda bir el seni dürtüyor. dönüp bakıyorsun bir kasap reklam derdinde"

    bu adam da messi'nin kayıp amcası herhalde :)

  • umarım komple kaldırırlar. böyle ego sahibi, kendini allah sanan insanların bu şekilde dibi görmesi beni mutlu eder. müşteriyle, halkla düzgün konuşacak önce!

  • facebook listemde bulunan halis muhlis kezbanların (kezban lafına kıl kapıyorum ama bunları tarif edecek başka kelime yok) birbirine "cnm peçeteni hazırla da git" diyerek tarif ettiği film.

    erkekler acaba birbirlerine herhangi bir film için "kardeş peçeteni hazırla öyle git" dese neler olur? veya o film nasıl bir filmdir?

  • tomris tamer (henüz tomris uyar değilken yani) ülkü tamer'le evliyken aşık oluyor cemal süreya'ya. ikisi de evli aslında. sonra ikisi de ayrılıyor eşlerinden ve birlikte oluyorlar. yaklaşık üç yıl sürüyor bu aşk. o dönemin edebiyat çevrelerine göre de, aşk ki ne aşk hani.
    tomris uyar çok sağlam bir kadın. sizin aklınıza kadın gibi kadın dendiğinde kim gelir bilmem ama benim aklıma gelen üç isimden biridir kendisi. özgür, zeki, cesur, sosyal, komik, dilinin kemiği olmayan, okuyan, yazan, eleştiren bir kadın. hakkında en sevmediğim tanım ikinci yeni'nin gelinidir. (zaten türkçe'deki en çirkin kelimelerden biri de "gelin" bence. ne saçma sapan bir kelime)
    aşık olunacak kadınmış ki, ülkemizin sayılı edebiyatçı ve yazarları (ülkü tamer, cemal süreya, turgut uyar, edip cansever) kendisine aşık olmuş. ve muhakkak hepinizin hayatına dokunmuş en az bir tane şiirin/şarkının öznesi olmuş.

    cemal bey pek seviyor tomris hanımı. her akşam koşa koşa eve geliyor. tomris uyar o günleri şöyle anlatıyor;
    "evine bağlı, evinde olmayı seven bir adam -akşamları eve biraz geç gel yahu, bir erkek hiç dolaşmaz mı- dedim. ertesi gün altıyı çeyrek geçe geldi, sonraki gün altı buçuk. normalde altıda gelirdi. bir gün toz aldım, bezi silkelemek için pencereden eğildim ki kapının önünde oturmuş saatin dolmasını bekliyor" (şu tatlışlığa bakar mısınız?)
    tabi bu hikayeden tomris hanımın biraz otoriter olduğu anlamını da çıkarabiliriz. haliyle biraz fırtınalı bir ilişki yaşanıyor. bir ayrılıklarından sonra cemal süreya şu satırları yazıyor "daha nen olayım isterdin, onursuzunum senin!" (bana biri bunu yazsa, allahhhh allahhh nidalarıyla zafer turuna çıkardım.)

    ama gelin görün ki bu ilişkiyi bitiren de cemal süreya oluyor. bu konuyla ilgili tomris uyar şöyle diyor:
    "beni bıraktı ama rahat edemedi. ona göre bana sahip olunamazdı. senden ayrıldığım anda, senin hakkında, hikayen hakkında sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak, dedi ve doğrusu hiç yazmadı."

    şimdi gelelim asıl konuya. cemal süreya'nın söylediği gibi, tomris uyar için bir daha hiç yazmaması aşk acısını atlattığından mı, yoksa ölene kadar atlatamadığından mı?*

  • başlık: sevgilim eve iç çamaşırsız döndü

    1. gece dışarı çıkmıştı.. bu ne demek lan şimdi.

    3. altına sıçmıştır belki hemen aklına kötü şeyler getirme panpa.

  • (bkz: #61637313) da bahsettiğim ama aldığım sorulardan ya pek kimsenin duymadığı ya da sınırlı bilgisinin olduğunu öğrendiğim belge.

    kırmızı tezkere yanılmıyorsam bizde 1950'lerden sonra kullanıma giren bir şey. dolayısıyla bir nato uygulamasıdır. etraflıca anlatmam sanırım suç* ama hakkında suya sabuna dokunmadan basit bir tanım yapabilirim.

    türkiye masa üzerindeki pek çok soğuk savaş senaryosunda olası bir rus genel taarruzunun (rusyaya göre) güney ve güneybatı cephesinde bulunur. sovyetler dağılmadan evvel varşova paktı devletleriyle trakya ve kafkasya hududunda direkt temastaydık. bugün romanya ve bulgaristan'ın nato'ya dahil olmasıyla biz artçı bir statüdeyiz. nitekim zamanında rus güney cephesi (kafkas) durağan bir beklenti içindeyken ve burada yüksek rakım ve arazi şartları yüzünden zırhlı bir yarma beklenmezken romen - bulgar - rus taarruzunun birinci orduyu çok zorlayacağı ve trakya'nın tamamen elden çıkmasının dahi çok olasılık dahilinde beklendiğini söylemek gerek.

    hal böyle olunca ve vatan toprağında bir rus işgali olasılığı olunca nato zorunlu / compulsory görev yapan tüm soğuk savaş ordularında bu tip bir toprak kaybı konusunda özel bir direktif yayınlamış ve aynı rusların 1941 barbarossa harekatında başvurduğu gibi partizan milis kuvvetlerinin istihdam edilmesini istemiştir. bu milis güçleri işgalci birliklere yapabildikleri kadar oyalama operasyonlarına girişecek, demiryollarını tahrip edecek, iletişimi kesecek, silahlı baskınlar verecek, işgal güçlerini yıpratacak, yiyecek ve mühimmat ikmaline saldıracak, alçak hava savunmasına yardım edecek, gözetleme keşif ve istihbarata da mümkün mertebe yardımcı olacaktır. işte bu münferit milis güçleri ve hücrelerinin komutanlığını kimler yapacaktır? kırmızı tezkereliler.

    yani kırmızı tezkereyle terhis olduysanız olası bir dünya savaşında devlet sizi milis tim komutanı yapmayı seçmiştir. böyle bir durumda sefer görev emriniz de kırmızı olacak, size yüklü bir meblağ para ve askeri donanım verilecektir. emirlerinizi görev yaptığınız bölgenin en yüksek askeri komutanlığının kurmay başkanlığından alacaksınız. pratiğinden emin değilim ama sanırım kuva'yı milliye 1920'de nasıl işliyorduysa bu da aynı şekilde oluyor. çevrenize adamlarınızı seçip taktik bir birlik kurup erzakınızı kendiniz temin etmeniz koşuluyla otonomiye sahip oluyor ve tehlikeli işlere koşuluyorsunuz. tabi bu şehirlerde yıkıntılarda savaşmak anlamına da gelebiliyor.

    bu kulağa hoş gelse de partizan ve milis güçleri ordu statüsünde değildir. silahlı kuvvetlere organik bağları yoktur. üniformalı olmadıkları için de cenevre anlaşmasının ilgili hükümleriyle korunmazlar. mensupları yakalanırlarsa alenen şehir merkezlerinde asılmakla kurşuna dizilmek gibi bir son arasında gidip gelirler. zira partizanları kimse sevmez. zor iştir bu netekim ama lider olmasanız da yazmazlar size öyle bir teskere.

  • açıklamada şu cümle dikkatten kaçmamalı:

    "sorunların demokratik siyaset alanında, barış içinde, çağdaş şekilde konuşarak çözülmesi dışında herhangi bir yöntemi benimsemiyoruz."

    kim ne der bilemiyorum ancak ben bunu "pkk ile araya mesafe koymuyorlar" argümanına karşı çok net bir ifade olarak algıladım.

  • ezici bir halk oyu ile seçilmiş istanbul büyükşehir belediye başkanı karşısında, haddini bilmeyen atanmış bürokrattan başka bir şey göremedim.

    izleyip vaktinizi boşa harcamayın.

  • itlaf edilmesi gereken hastalikli sigir bile daha sagliklidir.

    bunlarla ayni zaman diliminde yasamamiza neden olacak hatamizi cok merak ediyorum.