hesabın var mı? giriş yap

  • kendi ergenliğinde sosyal medya denen nane olmadığı için şükretmesi gerekenler hiç laf etmesin bu çocuklara.. burak kut kasedinin üstüne kendi sesini mikrofonla kaydedip radyoculuk oynayanlar kendilerini biliyor.

  • gerçekten artık emin olduğum, kanı değil olgudur.

    yönetime bakıyorsunuz, hep en yüksek yerlerde kötüler varlar.

    iş hayatında; iş ahlakı olmayan, ciğeri beş para etmezler bütün iş kollarındalar. kibar ve nazik biriyseniz ancak bi yere kadar gelebiliyorsunuz. gerisi boş. hep birilerinin sırtına basarak ilerlemek zorundasınız.

    ilişkiler de aynı şey yine geçerli. nazik, kibar beyefendiyseniz, çok yüksek ihtimalle kaybeden tarafsınız. bozuk ağızlı, öküzden biri olduğunuzda şansınız çok daha yüksek.

    adalette aynı şekilde, hep kötüler kayırılıyor.

    ülkede iyi insanlar varsa da, hiçbiri etkin şekilde yüksekte değiller ve insanların genel mantalitesi de bu değil zaten. bu ülke her bakıma kötülerin ülkesi, en yakın zamanda gideceğim.

  • o zaman bağlı bulundukları sendikaya iş sözleşmesi düzenlemesi yaptıracaklar

    saat 23:50 - 00:20 arasında getir sistemi kapatılsın diye madde koyacaklar

    insanlar sizin mesai bitiş zamanınızı mı takip edecek

  • iş yerinin tuvaletine girdiğimde tarihi aptallıklara ve dalgınlıklara imza atan iş arkadaşıma rastladım.
    n' aber m' aber biraz lafladık. sonra bir anda farkettim ki bunda bi gariplik var. bayağı zayıflamış gibi duruyor.
    "aaa ne kadar inceymiş bunun bacakları" diye düşünmemle birlikte duruma uyandım; arkadaş ayağında bir külotlu çorap ve çizmelerle ellerini yıkıyor.
    -senin eteğin nerede? dedim.
    -haaaa o mu? yeni konak' tan aldım, dedi.
    -yok, nerede onu soruyorum, dedim
    -kemeraltının girişinde, metronun konak durağında inince, ayy sen nasıl bilmiyorsun yeni konak' ı? dedi.
    -kızımmmm donla geziyorsun, dedim.
    -aaaaaaaaa? nerede benim etek? dedi.

    sonra olay anlaşıldı. tuvalate girince kırışmasın diye eteği çıkarıp askıya asmış.
    sonra tuvaletten öylece çıkmış.
    keşke uyarmasa mıydım diye düşündüm. harika bir şirket efsanesi olacaktı. vicdan micdan muhasebesi, kıyamadım. zaten gene sifonun üzerinde unuttuğu 290 milyarlık çekle bir efsaneye imza atmıştı.

    zaten ben de 5 dakika boyunca donla gezen bi insanla diyaloğa girmişim de farketmemişim. eleştirecek de yüzüm yok.

  • bir keresinde fenasi hostes' i arabayla eve bırakırken kültigin ve arkadaşlarına yakalanmıştı.

    -: valla kötü bir niyetim yok. hostes hanımı evine bırakıyordum.
    kültigin: demek sen milleti evine bırakmayı çok seviyorsun. bizim çocukları eve bırak o zaman. biri çatalca da oturuyor, diğeri de tuzla da.

    binip gitmişlerdi.

    hostes' i ikna etmeye çalıştıkları sahne de süperdi.

    -: hostes yenge evlen kültigin abimizle. bundan sonra namusunla evinin kadını olursun. hem sınırdışı edilmekten de kurtulursun.

  • şöyle kullanılır :

    önce birinci çubuk alınır, 3'de 1'lik bölümü hizasından işaret parmağı ile başparmak arasındaki v şekline koyulur ve alttan küçük ve yüzük parmaklarıyla desteklenir.

    ikinci çubuk da diğer 3 parmak ile aynen kalem tutar gibi tutulur. çubukların uçları mutlaka aynı noktada buluşmalıdır. eğer ahşap çubuk kullanılıyorsa uçları suyla ıslatılarak daha iyi kavraması sağlanır.

    yemek yerken alttaki çubuk sabit durur, üstteki çubuk aşağı yukarı hareket ettirilerek yiyecekler kavranığ yutulur.

    gerekiyorsa tekrar edilir.

  • türkiye'den bilim adamı çıkmamasının sebebini, sosyal bilimlerle alakalı bölümler okuyan öğrencilere verilen üç kuruşluk paraya bağlayan bir düz adamın tespiti. bu ülkeden bilim adamı çıkmamasının sebebi, tam olarak sana bu kadar yüzeysel ve boş düşünmeyi aşılayan yetiştirme tarzı oluyor.

    ayrıca tübitak'ın düzenlediği yarışmalara baksaydın, o aşağıladığın alanlarda da proje hazırlayan öğrencilerin olduğunu görürdün. havaya dağıtılmıyor o paralar yani.

  • üç arkadas tren istasyonuna gitmisler. içlerinden biri giseye
    yaklasip bilet almis ve trenin kalkmasina ne kadar zaman oldugunu
    sormus.

    - bir saat on bes dakika... arkadaslarına dönmüs:
    - daha çok var, hadi gidip su karsıkı kafede çay içelim... oradan
    buradan derken laf lafı açmis... birden
    tren düdügüyle kendilerine gelmisler.
    kosarak disari firlamislar ama, nafile... tren kaçmis..
    sormuslar:
    - sonraki tren ne zaman?
    - bir buçuk saat sonra... yine dönmüsler kafeye. yine çay, yine laf
    ve derken yine düdük sesi...
    kosmuslar ama bu defa da treni kaçirmislar.
    bir saat sonra bir tren daha varmis. dönmüsler kafeye...
    ama bu kez uyanik duruyorlar.
    trenin sesini duyar duymaz kalkmislar ve kosmaya baslamislar.
    içlerinden ikisi; biri bir vagona, digeri baska vagona zar zor
    yetismis...
    üçüncü ise geride kalmis ve yetisememis...
    bir süre dövündükten sonra baslamis katila katila gülmeye.
    durumu gören istasyon memuru dayanamayip sormus:
    - hem treni kaçirdin hem gülüyorsun!
    - nasil gülmeyeyim!... onlar beni ugurlamaya gelmisti...

  • iki dk espri kasmayin amk ya belki insanlar oldu ne sikim adamlarsiniz. komik de degil sirf bisey yazmak icin yazip da cop etmeyin basliklari ben ve benim gibi bilgi almaya calisan insanlar bu salak entrylerden bilgi degeri tasiyan entryleri bulmakta zorlaniyoruz.

  • aslen "repurchase agreement"..icerigine gelince, repo, bir kisi/kurumun diger baska bir kisi/kuruma bir menkul degeri belli bir fiyata satarak daha ileri bir tarihte yine belli bir fiyattan geri satin alacagina dair yapilan anlasmadir..genelde repolar gecelik yapilir, yani satis bir gun yapilir ve ertesi gun geri cevirilir..vadeli repolar ise bir ay veya daha uzun vadeli olabilir.
    aslinda repo esasen bir teminatli borc seklidir..menkul degeri alan kisi satan kisiye fon saglamis olur ve menkul degeri de bir teminat olarak elinde tutar..satis ve alim fiyatinin arasindaki fark da borca uygulanan faizi temsil eder..