hesabın var mı? giriş yap

  • http://www.sondakika.com/…i-ikiye-katlandi-7690794/

    arada sırada uzun yol gidenler fark etmiştir, sürekli şerit kapamalar, yol çalışmaları trafiği daha da çekilmez hale getiriyordu. kokusu da çıkmış.

    2008'de 665 milyon tl olan bakım masrafları 2014'te 1.6 milyar tl'ye ulaşmış.
    yeni yolların bakım masraflarını düşürmesi gerekirken, tersine katlanarak artmış.

    tabii mesele yandaşları zengin etmek olunca, bitümlü sıcak karışım yerine sathi kaplama kullanılınca durum böyle oluyor.

    bakım firması da yandaş olunca bir değil sekiz defa söğüşlüyor devleti yandaş ekip.
    değil mi ak kıl kardeşim?

  • 10 gün önce ülke başkentinde ana muhalefet lideri diri diri yakılmak istenen ülkede yaşayan orta dogulularin komiklik yaptığı başlık.
    7 haziran - 1 kasım ülke tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yasamamis gibisiniz.
    3 yıl önce kendi elleriyle besledikleri cemaatçi grup tarafından darbe girişimine maruz kalmamış gibi şakalar yapabiliyosunuz.
    seçim sonuçlarını kabul etmeyen bir diktatörün ülkesinde yasamiyormuscasina baskalarinin az gelişmisligiyle alay ediyosunuz.
    sizin bu ağlanacak halinize gülen şımarıkliginizla kim alay etsin acaba?

  • geçen hafta, bizim şirkette çalışmak isteyen biriyle yaptım. çocuk şirketteki hiyerarşi ile ilgili bazı çekincelerinden bahsetti, ben de "merak etme, sen direkt patrona bağlı olacaksın, burda kimse senin sikine osuramaz" dedim adama. bugün başlaması gerekiyordu ama gelmedi herif.
    var ya bütün bu dünya kurumsal olur da, benden yine de bi sik olmaz ha.

  • dingilin biri istanbulun yerlisi kadim bir kültürleri olan rumlar ve ermenileri, çölden gelen suriyelilerle karşılaştırmış. çok cahilsiniz çok.

    edit: mesaj patlaması yaşıyorum. hala adamlar, 50 yıl önce beyoğluna bile takım elbise kravatla çıkan rumlarla, bugün zeytinburnu sahilde deve güreşi yapan afganları bir tutuyor.

  • giresun ve ordu için konuşabilirim, rize'nin durumunu pek bilmiyorum. fındık para etmiyor. otlak ve mera alanları kısıtlı olduğu için bölgede kalabalık küçükbaş sürülerininin idaresi zor. bölge coğrafyası, balıkesir, bursa gibi ya da güneydoğu'daki gibi entegre tesislerin kurulmasına uygun olmadığı için koca koca çiftlikler yapıp besiler, mandıralar kurulamıyor yani büyükbaş hayvancılık da karlı değil. yem ve bakım maliyetlerini hiç söylemiyorum. bölge halkının elinde bir çay kalmıştı; onda da maliyetlerin artmasının yanında çaykur ve diğer kooperatiflerin alım fiyatları da düştü. diğer yandan sadece tarım girdileri değil, her şey pahalandı. kaldı ki çay gibi ekimi ayrı dert, toplaması ayrı dert, saklaması ve satışı ayrı dert olan bir üründen bahsediyoruz. senin emeğinin karşılığı, eksperlerin, kooperatiflerin veya tüccarların paşa keyfine kalmış.

    bir 20 yıl önce iş alternatifi azdı, köylü daha da sadeydi, daha mütevazi idi. 15-25 yaşlarında bir insansın mesela, baban seni çayın, fındığın parasıyla yetiştirmiş, o parayla okutmuş. babanın babası da öyle. ve bu, sülalenin çoğu için geçerli. her iş, birlikte yapılıyor. malın para ediyor, toprağın da. giderin de olmayınca kıyıya köşeye bir şeyler atabiliyorsun. amcan, zamanında tarlaları satmış, istanbul'a gitmiş ama o parayla iş kurmuş. toprakla, inekle, keçiyle uğraşmak istemiyorsan, senin için en iyi alternatif, onun yanına gidip ortak olmak. belki sen de tarlanı satarsın ya da kiralarsın, o kıyıya köşeye artığını da ekleyince istanbul'dan ev almaya, iş yapmaya yeter. orada tutunursun, tutunamazsın, orası sana ve şansına kalmış. eğitim alıp başka meslekler, beceriler kazanan insanları dışarda tutuyorum tabii.

    ama günümüzde böyle değil. tarımdan ve hayvancılıktan kazandığınla giderin hemen hemen aynı. kendi yetiştirdiğin mısırı, lahanayı, fasülyeyi yiyip kendi peynirin ve tereyağınla karnını doyuruyorsun. başka bir şey yok. ama yeni nesil istemiyor bunu, cefa çekmek istemiyor. belki sadece özendikleri için belki de gerçekten artık bu düzenin geleceği olmadığını gördükleri için, dedesinin, babasının yaptığı şeyleri yapmak istemiyorlar. haklılar da bence.

    "makas tutmayı bile bilmiyor." diye kızdığınız gençler, suçlu değil. tarımda, ekonomide sürdürülebilirliği sağlayamayanlar, halkın emeğini sömüren tüccarlara, komisyonculara "dur!" diyemeyenler suçlu. önceden fındıkta doğulu işçiler çalışırdı, bu insanlar, kendi toprağı olmayan, sanayi yatırımı olmadığı için fabrikalarda da çalışamayan, kamyon kasalarında gelip kamyon kasalarında yatan insanlardı. durumları kötüydü ama en azından onlar da hasat döneminde kazandıkları yevmiryelerle kendi tenceresini kaynatabiliyorlardı. şimdi onlar da yok çünkü artık karadenizlinin onlara verebileceği para, onların tenceresine de yetmiyor. suriyelilere, gürcülere kaldı iş, onlar da ölümü gördüğü için sıtmaya razı olmuş insanlar.

    nasıl kendi diyarbakır karpuzumuzun, mercimeğimizin tohumunu bile kaybettiysek, bu gidişle kendi çayımızın fidelerini de kaybedeceğiz. tarlalar kuruyacak belki su basacak, baş edemediğin bilmem ne böceği gelecek belki de yerine birileri bir şeyler dikecek. 20 yıl sonra da çayda dışa bağımlı olursak, ben hiç şaşırmam.

    edit: entry, debe'ye ve ekşi şeyler'e çıktığı için imla düzeltmeleri yaptım. mesaj atan herkese teşekkür ederim.

    bölgenin yerlisi değilim ancak ordu ve giresun'da yeteri kadar bulunduğumu düşünüyorum. durumları kötüye gittikten sonra işini bırakıp eynesil'e dönmek zorunda kalan, çok yakın bir arkadaşımızın bahçesinde, 4-5 yıldır dönemlik olarak, arkadaş grubuyla çalışıyoruz. hem ziyaret hem tatil hem de aileye yardım amaçlı. öte yandan, kendi ailemde zeytincilik ve seracılık yapan akrabalarımız var. gözlemlerim, bunlara dayanmaktadır. sürçü lisan ettiysem ve yanlışım varsa affola, düzeltebilirsiniz.

  • moleküler biyoloji ve genetik mezunuyum, bir de üzerine yüksek lisansım var. vakti zamanında staj yaptığım özel bir tanı laboratuvarına bir kadın gelmişti. hamile; amniyosentez yapılmıştı ve bebeği için duchenne muscular dystrophy(dmd) baktık. kadının hali hazırda dmd hastası bir çocuğu vardı. 20 yaşını görmeden ölmeye mahkum, engelli bir genç.
    taşıdığı bebek de dmd hastası olacak. o da yirmisini görmeden ölecek. fiziksel aktivitelerinin çoğundan mahrum, öleceğini bile bile 20 yıl yaşayacak.
    çünkü annesi o bebeği aldırmamak için direniyordu.
    şimdi sorarım burada yaşama hakkı diye çığlıklar atan, rampa yapalım diye saçmalayan insanlara böyle korkunç hastalıklardan muzdarip çocukları bir rampa kurtarır mı? bu çocukların ölecekleri günü bilmelerinin verdiği ancak hayal edebileceğimiz endişesini, mutsuzluğunu, acısını hafifletir mi sunacağınız çözümler?
    elbetteki yürüme, görme gibi bedensel küçük kayıplar elbirliğiyle giderilebilir yada hepimiz downlı bir çocuğa bir şekilde bakabiliriz. ama kalıtsal olan ve ciddi bedensel engellere sebep, ölümcül hastalıklar söz konusuysa milyon kez düşünmeniz lazım. ama düşünmeniz gereken şey rampa yapmak değil küçücük bedenleriyle o ağır mı ağır yükleri sırtlanan minicik çocukların ruh halleri, akıl sağlıkları.
    eğer kazanıyorsanız gidin taşıyıcılığınıza baktırın arkadaş,annesi babası bile olsanız bir insanın hayatını başlamadan karartmaya hakkınız yok...

  • tanım: avrupada bolca tüketilen et türü.

    nerden baksan 4 yıldır bu başlığı takip ederim, öyle düzenli takip etmem denk geldikçe bakarım. sözlükte bir grup var, belli bir dönem gelip bu eti övmeye başlıyor. işte şöyle lezzetli böyle güzel. sonra bu eti övme şenliklerine katılan arkadaşların bir derdi olduğunu anladım. ucuz edebiyat peşinde koşan, kendini elit gören ve farklı fikirlere tahammülü olmayan tipler.
    benim görüşüme gelirsek, bu eti isteyen yer istemeyen yemez. kimin yediği yemediği umrumda değil. misal ben asla yemem ama gelip de yiyenlere sövmem. ama sen gelip yemeyenlere ağza alınmayacak hakaretler edersen sana orda dur derim. bir grup caninin yaptığı katliamı gelip tüm müslümanlara yıkacaksın sonra bu eti yemediklerini söyleyeceksin, zavallısın kardeşim. böyle ucuz provokasyonlarla bir yere varamamakla beraber beyin fonksiyonlarının çalışmadığını ispat ediyorsun.