hesabın var mı? giriş yap

  • ben yaptım bunu. kızım 1,5 yaşındayken fiyatını, türkiye'ye göre ucuz buldum aldım. haa ne oldu, eve ilk getirdiğimde hatun alay etti. kızım hareketli bir cihaz olduğu için korktu. oynamadı. (robotla da oynamamıştı) ben oynadım. sonra uzun süre durdu bir köşede. yaklaşık 3 ay sonra kızım tekrar gördü, çekinerek bakıyordu. hadi oynayalım dedim, başlangıçta korktu ama sonra arabayı onun arkasından takip ettirmek suretiyle kovalamacalı oyun icat ettik. artı pilleri bitince hemen "baba pi" diyerek pillerini değiştirmeye çalışıyor. (bilim kadını potansiyeli var :) velhasıl kelam oynuyoruz biz kızımla arada sırada. yani herhangi bir problem yok şimdilik.

  • kendisine gülümseyen, iyi davranan kadına hemen yürümeye çalışması, kendine iyi davranan erkeği ise ezmeye çalışması. bomboş olduğunun en büyük kanıtıdır bana göre.

  • binlerce yıldır var olan ormana, ağaca, kuşa bile milliyet yüklediler. sizin sosyalist kamuflajlı , terörist ve faşist kafanıza sokayım…

  • büyük otomobildir. arka koltukta oturan yolcu, şehir içinde bu otomobili sürücüsünden çok sever. üç yıllık audi a4 kullanımından sonra şaha kalkmış döviz kuru ve yıllık kilometremizin düşüşünü de dikkate alarak bu defa skoda superb kiraladık. daha evvel bu otomobili kullanmamıştım, sırf merakımı gidermek için vw passat comfortline yerine skoda superb style istedik. bugüne kadar çevremde bu otomobili kullananlar, övgüde sınır tanımıyordu.

    bir aydır, yaklaşık iki bin kilometre kullandım. 1.6 tdi 120 ps motorlu bir otomobili ilk kullanışım olduğundan, evvela performans ve yakıt tüketimine dikkat kesildim, bu konuda netice: hayal kırıklığı. (edit: performans hala hayal kırıklığı ama yakıt tüketimi zamanla düştü ve hakikaten az yakmaya başladı fakat; uzun yol otobüs şoförü gibi kullanırsanız)

    konfor-donanım-tasarım:

    otomobil, hakikaten büyük. bagaj hacmi ve arka koltuk diz mesafesi, muhtemelen sınıfının en iyisi. 580 lt civarında bir bagaj hacmi var, bagaj kapağı, arka camla birlikte açıldığından yüklemesi kolay. bagajdaki kancalar, cırt cırtlı yük sabitleme zımbırtıları, epey kullanışlı.

    ön koltuklar elektrikli, bel desteği ayarı var. ortadaki ekran güzel, kocaman ve dokunuşlara tepkisi yeterince hızlı. ön koltuklar arasındaki kol dayamanın içi geniş ve soğutmalı. torpido, aracın geneline bakınca minicik kalmış. araçta cd çalar yok, onun yerine sd card okuyucu koymuşlar ve bunu torpidoya koydukları için hacimden çalmış, torpido gözü kilitlenmiyor.

    arka koltukta geniş geniş oturuluyor. diğer otomobillerden bir farkı da burada, arka koltuk iki kişilik değil. mecbur kalındığında çok iri olmayan üç kişi seyahat edebilir ve ortada oturan çok rahatsız olmadan idare ediyor.

    donanım ve büyüklük iyi. bir üst donanım seviyesi olan prestige paketi alanlar çok memnun ama listede deri döşeme olduğunu görünce düşünmedim bile. passat’ın highline donanımında da aynı durum var, istesek de kumaş döşeme alamıyoruz.

    aracın ses yalıtımı, pek de iyi değil. yol ve lastik sesi, rahatsız edici seviyede. motor sesi, çok gelmiyor.

    bu aracın konforu, sınıfında normal seviyede. iddia edildiği gibi çok üst seviye değil. maalesef büyüklükle konfor karıştırıldığından, konforu abartılıyor. 600 kilometrelik bir yolculuk sonunda, yolda üç defa yarımşar saatlik mola vermeme rağmen kıçım başım ağrıyarak indim. koltuk döşemesi taş gibi sert. passat, mondeo ve a4, uzun mesafede bu otomobilden kesinlikle daha konforlu. şehir içinde veya kısa mesafede, geniş iç hacim sebebiyle superb, iyi bir alternatif.

    motor-şanzıman-performans-yakıt tüketimi:

    araçta sıralı dört silindirli, 1.6 lt hacminde, turbo beslemeli, 120 ps gücünde, 250 nm torklu bir motor var. 7 ileri vitesli bir dsg şanzımanla donatılmış. bu şanzımanı, audilerdeki 7 ileri s-tronicle karıştırmamak lazım, biraz farklı ve gıcık. sırf bu şanzımanın dayanımı için tork, 250 nm ile sınırlandırılmış, aracın performansını direkt etkiliyor.

    aracın üç performans modu var: eco, comfort, sport.

    eco modunda gaz tepkileri epey ağır, pedalın yarıdan fazlası boş. otomobil, çok düşük devirde ve mümkün olan en yüksek viteste gitmeye çalışıyor. 70 km/saat süratte 7. vitesi görüyor. gaz pedalını her bırakışta kavramayı ayırıyor ve motor devrini rölantiye düşürüyor.

    comfort modunda eco’dan tek fark, gazı bıraktığınızda kavramayı ayırmaması.

    sport mod dedikleri, sanırım normalde vites kolundaki “s” modu gibi. aracın vites geçiş devirleri değişiyor ve biraz da gaz pedalına tepkisi artıyor. ama ne yaparsanız yapın gidiyormuş gibi değil.

    kağıt üzerinde bu otomobilin 0-100 km/saat hızlanması, 11 saniye. on yıl önce üretilen 2.0 litre motorlu araçların değeriyle aynı. sorun, bu otomobili daima tam gaz kullanmadığınızda ortaya çıkıyor. otoyol seyrinde 130 km/s süratle giderken sol şeride çıkıp şöyle 170 km/s sürate çıkayım dediğimde, kick down yapmadıysam zorlanıyor. on yaşındaki mondeo, bundan daha esnek.

    araç, passat’ın uzatılmışı olduğundan onun kadar rijit değil. kimsenin bu otomobilin limitini test etmesini tavsiye etmem. bu sakıncayı gidermek için olsa gerek, kısa aralıkta çalışan sert bir arka süspansiyon kullanılmış, bu yüzden yoldaki her çukur, her alçak kasis, yolcuyu zıplatır. dar yanaklı lastikleri de hesaba katarak zorlamadan, yumuşak bir kullanım tarzı benimsenmeli.

    bu otomobilin en büyük sorunu, lanet şanzımanının ayarları. tali yoldan çıkacaksınız ve durdunuz diyelim, ana yola katılmak için gazladığınızda yarım saniye kadar bekliyor, sonra kavrıyor ve o arada solunuzdan gelen ayı, şayet gaz kesmediyse dibinizde bitiyor. her kavşakta ince ince hesap yaptırıyor. her kalkışta şanzımandan o kırrrrttttt hissi geliyor. bunu maalesef tam izah edemiyorum ama debriyaj balatası bitik bir arabanın kavrayışı gibi, tırtıklı bir kavrama hissi.

    karma yakıt tüketimi, 7 litrenin altına inmedi ama 10 litreyi de görmedi. bundan iki yüz kilo ağır, dört çeker, 2.0 litre motorlu a4 de bu kadar yakıyor. aracın yeni olmasından ya da benim kullanımımdan olabilir, biraz daha kullanınca değişebilir.

    sekiz ay ve 30.000 km kullanımdan sonra edit: otomobilin şehir dışı yakıt tüketimi, fabrika verisi 3,9 litre/100 km. baktım ki uzun yolda otomobili performans için boşuna zorluyoruz, şehirler arası otobüs şoförleri gibi kullanmaya başladım. "eco" modunda, hız sabitleyici kullanarak ve sürat tahditlerini zinhar ihlal etmeyerek kullanmaya başladığımda yakıt tüketimi 4 litre/100 km'ye düştü. bir depo motorinle (60/65 litre civarı alıyorum) 1.500 km civarında gidebiliyorum. bir defasında sakin bir yolculuktan sonra 3,8 litre tüketim hesapladım ki, oha. özellikle 15.000 km'de yapılan periyodik bakımdan sonra tüketim düştü.

    bunun sebebi, doğru lastik hava basıncı ayarları ve hız sabitleyicinin yanı sıra 7 ileri kademeli dsg şanzıman (birden fazla overdrive dişli olduğuna eminim ama iki mi üç mü onu bilmiyorum). 80 ya da 90 km/saat süratle giderken şanzıman 7. viteste oluyor ve motor çok az devir çeviriyor, böylece stabil sürüşte inanması zor tüketim değerleri görülüyor. dizel motorlu bir otomobili, bu kadar düşük devirde kullanmaya hep mesafeliydim ama baktım ki otomobil bunun için ayarlanmış, saldım gitti. yeteri kadar uzun yol gidilince dpf rejenerasyonu da problem olmuyor, motorun ve manifoldun sıcaklığı yeterince yükseldiğinden hem daha az partikül çıkıyor hem de bir yandan sanıyorum rejenerasyon yapılabiliyor.

    şehir içinde haliyle bu kadar düşük devirde kullanmıyorum. tüketim 7,5 litre/100 km civarında.

  • bence bu dizideki en saçma şey çocukların isimleri.

    türkiye'de oğullarına kuzey, güney isimlerini koymuş tek bir fırıncı bulamazsınız.

    fırıncı çocukları sabri olur, remzi olur, mahmut olur.

  • siyaset müthiş bir şey değil mi lan. istediğini söylüyorsun ama yapmak zorunda değilsin. bol keseden salla gitsin aq, sanki git mi diyecekler. bende yarın amerika'ya girecem devlet baba. bakalım yani allah büyük *

  • olması gereken şey.

    yaşadığım yer belli bir zümrenin kalesi sayılabilecek biraz lüks bir site. komşuların %60'ı falan bir dönemde zengin olmuş insanlar. buraya kadar tamam yani o dönemde zengin olursun bu dönemde zengin olursun ona bir şey demiyorum ama şimdi müthiş kısım geliyor. bu adamların kapalı ve çalışmayan karıları var. neredeyse hepsi volvo, bmw, jeep gibi markaların en yeni ve en üst modellerine sahip (evet şehiriçinde kullanmak için canavar gibi bir dört çeker canım kul hakkı yemeyen müslüman sensin evet). porsche'ye binen de var hadi bu da tamam ama şimdi daha kötü kısmı geliyor: evde temizlik ve yemek yapmaktan bile aciz bütün gün fink fink gezen bu kadınların herhangi bir eğitimi yani kocası tekmeyi bassa kendine bakacak kabiliyeti bile yok. ve bu hayattaki tek başarısı zengin koca kafalayıp parazit gibi yaşamak olan bu kadınlar dünyanın en ukala oluşumları. işte bu yüzden bırakın çalışan kadın da azıcık ukala olsun.

  • "wikitongues is a movement for language rights. together with speakers and signers of every language in the world, we’re building the most inclusive cultural archive ever made, raising awareness about linguistic diversity and rallying to defend it." diyerek beni canevimden vuran, kar amacı gütmeyen oluşum, kuruluş.

    yani diyorlar ki: "wikitongues, bir dil hakları hareketidir. dünyadaki her dilden konuşmacılar ve işaret dili kullanıcıları ile birlikte, bu zamana kadar yapılmış en kapsamlı kültürel arşivi oluşturarak dilsel çeşitlilik hakkında farkındalık yaratıyoruz ve bu çeşitliliği savunmak üzere bir araya geliyoruz."

    youtube kanalları üzerinden bir dünya dilin ve ağzın, anadili o dil olan kişilerce konuşulmasını dinleyebiliyorsunuz. altyazı falan yok, zaten önemi de yok. sadece o dilin fonetiğini dinliyorsunuz. özellikle kaybolan ve kaybolmakta olan diller için inanılmaz bir arşiv değeri var kanımca.

    kuruluşa birçok faklı şekilde gönüllü katkı sağlayabiliyorsunuz (video göndererek, bağış yaparak veya yapılmasını sağlayarak, içerik sağlayarak, sosyal medya üzerinden tanıtımları yaparak vs.).

    kuruluşla ilgili bazı bağlantılar şöyle:
    https://wikitongues.org/
    https://www.facebook.com/wikitongues
    https://www.youtube.com/…l/ucbgwgqyeb5etzvh4llcuipq

    tüm dilleri konuşamasa ve anlayamasa bile, yabancı bir dili konuşulurken duyduğunda onun hangi dil olduğunu bilmekten bile haz alan birtakım manyaklar* için şahane bir kaynak.

  • içeri giremesin diye camı kapatanların ve atla diye tezahürat yapan tüm öğrencilerin eğitim hayatlarına son verilip adli ceza verilmelidir.

    vicdanlarınız varsa vicdan azabında boğulun şerefsizler!

  • bronz çağı çöküşüne sebebiyet veren bir insan kitlesi var, bunlara "deniz insanı" (sea peoples) deniyor, ama kökenleri muamma.

    ve evet, akdeniz'e kıyısı olan medeniyetlerden sadece mısır medeniyeti ayakta kalabiliyor.

    bazı mısır kabartmalarında ("delta muharebesi" kabartması gibi) mısırlıların, denizden gelen bir halkla savaştığı sahneler resmedilmiş.

    150-200 sene boyunca bu yıkıma karşı mücadele vermiş ve özellikle öne çıkmış olan hükümdarlar 2. ramses, merneptah ve 3. ramses'dir.

    o dönemden kalan ilginç yazışmalar da var. bugünkü suriye topraklarındaki ugarit devletinin kralı, aynı zamanda babası olan komşu kraldan yardım istiyor (alasiya diye bir devlet, bugünkü kıbrıs adasında olduğu düşünülüyor).

    mektupta "baba, benim tüm askerlerim hatti'de (hitit devletinin toprakları) olduğunu, tüm gemilerimin lukka'da olduğunu (likya'nın eski adı) bilmiyor musun? şehrimi yağmaladılar, yaktılar, yıktılar, kötü şeyler yaptılar, bunu sadece yedi gemiyle yaptılar!" diye resmen ağlıyor.

    kıbrıs'ta bulunan bazı kazılarda ufak "hazineler" bulunuyor. bunların da aynı dönemlerde, işgalden ve kıyımdan kaçmak zorunda kalan zenginlerin mallarını "sonra gelip alırız" diye gömdükleri yerler olduğu düşünülüyor.

    hitit devleti ortadan kalksa bile, sonrasında hitit artığı başka devletler devam ediyor. üstüne lidya, likya, truva güçleniyor. orta anadolu'da bulunan hitit devletleri, asurlular tarafından işgal ediliyor ve bütün hatti halkları asimile oluyor.

    asurlulardan sonra akamenid persler var, sonrasında neo-babil var, ermeni krallıkları var...

    kendileri de hint-avrupa kökenli bir grup olan hititler, kendi devletleri tamamen çöküp bir daha bir devlet oluşturamayınca, ve ufak gruplara bölününce, önce semitik bir halk olan asurlular tarafından tamamen devlet yapıları yıkılmış, sonrasında ise diğer hint-avrupa kökenli ve hititçeye daha yakın lisanları konuşan diğer devletler tarafından (pers) tamamen asimile edilmişler.