hesabın var mı? giriş yap

  • tüm yararlarını geçtim de, başka bi' özelliği daha var;

    günde ortalama 100 gramı, geceleyin 20 çürük yumurta gücünde osurtuyor. yemin ederim şu soğukta pencereyi sonuna kadar açmak zorunda kaldım, yorganın altına soktuğum saç kurutma makinesiyle ısınıyorum.

    gözlerim yaşlı...

  • evet sevgili satranç tutkunları ben geldim.

    bensiz hayatının tadını çıkaran tüm işlemcisi düşük bireylere haber verin aptallık yasaklandı. yağmur sonrası toprak kokmak yasak. aheuahe.
    gelecek altı ay içinde hindistan'da yedi milyarıncı insan doğacak ve siz halen inatla bu yedi milyar insanı hayatta tutan mekanizmalar hakkında cahilsiniz. yedi milyar insanı besleyen iş gücünün hangi cinsin sırtından üretildiğinin farkındasınız ama egonuz kendi ürettiğiniz yahut size aralıklarla enjekte edilen sanal ayaklar üzerinde durduğundan bunu kabul edemiyorsunuz. dünya tarihine damgasını vurmuş tüm ressamların erkek olması bile sizdeki "erkekler renk körü ve mal" fonksiyonunu kıramıyorsa olaya bir de tekstil ve moda sektörü açısından bakmayı deneyin. her yıl beyin zarınıza hakaret ederek yeniden üretilen moda metası para ediyorsa hem sizin sorgulamaktan aciz bilincinizden, hem de renklerden bile habersiz erkeklerin başarısındandır.

    renk kavramı üzerine düşünebilecek fizik ve biyoloji kültürünüz de hiç bir zaman oluşmadığından. ışığın her dalga boyuna farklı bir isim vererek cehaletinizi kendi yarattığınız oyuncak bir kültürle gizliyorsunuz. renk hakkında konuşmak için hem temel fizik, hem göz denen organın işleyişi, hem de beyinde yaşananlar hakkında fikir sahibi olmak lazımdır. görmek ile neyin kast edildiği bilinmeli. herkesin kırmızı dediği rengin aynı olmayabileceği ile ilgili bilimsel görüşlere, yaklaşımlara en azından ucundan dokunmuş olmak lazım.

    az sonra anlatacağım şeyi ilk kez duyacak olmanız sizi rahatsız etmeyecektir sanıyorum ama aslında çarpıcı bir cehalet kriteri benim için. biz insanlar her an milyarlarca elektriksel sinyali işleyen bir beyin ile yaşıyoruz. işlenen bu verilerin değerlendirilmesine yarayan veri deposu doğuştan değil sonradan oluşuyor. yani insan doğduğunda yeşil gibi sarı gibi renklerden bihaber. güneşten gelen ışık ışınları bir cisimden yansıdıklarında maddenin yapısına göre farklı dalga boylarına ayrılıyor ve biz ona baktığımızda gözün arka tarafında bulunan bu iş için özelleşmiş hücrelerce elektriksel sinyallere dönüştürülüyor. işte tam burada bilim felsefe ile el ele verip şu temel sorunun cevabını arıyor. ışık gerçek haliyle beyne hiç ulaşmıyorsa;

    1) hepimiz aynı renkleri mi görüyoruz?
    2) gerçek ışık nasıl bir şey? dünya gerçekten gördüğümüz gibi bir yer mi?

    bu soruları soran bilim insanları çeşitli deneylerle cevabı araya dursunlar halen benim kırmızı dediğim renk ile senin kırmızı dediğin rengin aynı renk olup olmadığı bilinmiyor. yani hepimiz aynı elektriksel sinyale aynı adı veriyoruz ama o rengin gerçek hali bilinmediğinden belki de hepimizin kırmızısı farklı. bunu anlamak biraz zor geliyor olabilir şu aşamada. ama anlatmayı başaracağımı düşünüyorum.

    insan beyni şu şekilde çalışıyor

    1) duyu organları vasıtasıyla bilgiyi topla ve elektriksel sinyale dönüştür
    2) bu elektriksel sinyalleri iletişimde kullanacağın şekilde isimlendir ve sınıflandır.
    3)gerektiğinde bilgiyi sınıflandırdığın isimle çağır.

    şimdi bu kod üzerinden bir örnekle renk öğrenelim;

    ışık bir maddeden yansır ve mesela gözümüze dalga boyu "~ 625-740 nm" olacak şekilde gelir.
    biz insanlık olarak bu dalgaboyundaki ışığın (eğer frekansı da doğru ise) gözümüzde oluşturduğu elektriksel sinyale kırmızı diyoruz.
    çocukken annemize bu ne renk diyerek bu dalga boyundaki ışığın gözümüzde oluşturduğu elektriksel sinyalin ne renk olduğunu öğreniyoruz.
    hayatımızın devamında aynı elektriksel sinyal beyne ulaştıkça kırmızı demeye devam ediyoruz.

    yani kapkaranlık bir odada beynimize kablolarla istenilen elektriksel sinyali verseler tüm renkleri görebiliriz. çünkü aslında bizim beynimiz ışığı bilmiyor. renklerden habersiz. bunun ne derece insan ufkunu genişleten bir bilimsel gerçek olduğunu algıladığınızda, şurada tartıştığınız konunun sığlığına da vakıf olacaksınızdır. bilinç, beynin bilgi arşivinde var olan bir olgu. o arşivin kısıtlı olması bilincin bir hapishanede kısılıp kalması gibi bir şey. o yüzden cehalet önce insanın kendisi için kötüdür.

    "ben cahil insana kendine yaptığı şeyden ötürü katlanamıyorum."

    (bkz: gerçekten ışığı görebildiğini sanan insan/@limon kimyon zorro)
    (bkz: öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler/@limon kimyon zorro)
    (bkz: suyun renginin mavi olması/@limon kimyon zorro)
    (bkz: topuklu ayakkabı/@limon kimyon zorro)

  • benzetmek gibi olmasın da alkol içip çevresine zarar verenler mi daha fazla yoksa din adına kafa kesenler mi?

    valilik çıkıp da din yasaklansın diyor mu? demiyor. bu karar da ideolojik bir karardır. nasıl olsa referandumda kılı kılına öne geçtik, güç bizde artık demenin lacivertidir.

  • (bkz: bahşiş beklentisi)

    gelin evinden birileri kapıyı tutar, birileri damadın ayakkabısı saklar, yolda tinercisinden, esnafına millet arabanın önüne atlar, davulcu ayrı gelir zurnacı ayrı.

    nikah dairesinde ortada dolaşan adam bahşiş ister, anlaştığınız ve parasını ödediğiniz fotoğrafçı at birşeyler daha der.

    düğün salonunda garsonlar ya damadı ya damadın yakınını kenara çekmeye çalışır.

    kuaför ayrı, berber ayrı para ister.

    hepiniz beleşçisiniz lan.

    ulan sayınca yine memleketten soğudum.