hesabın var mı? giriş yap

  • 'demokratik tepki, bir haktır. yeter ki şiddete bulaşılmasın.' kısmında güldürmüş, bir mizah yazarı cümlesidir.

    sen komik misin abdülkadir?

  • sincapa fısıldayan soliste sahip müzik grubu.

    gruptaki fecilik buradan geliyor olsa gerek. kız düşürcem diye bu kafar detaylı çalışmaya gerek yok lan. öyle marjinalliğin amk.

  • millet anlamadan saydırıyor, başlığı açan da mal topluluğuna laf anlatmaya çalışırsan böyle olur diyor. arkadaşlar 100 liralık mala %200 enflasyonla 300 lira oldu diyelim, daha sonra 300 liraya 200 lira daha enflasyon olursa ne olur %66 oldu eee ne olmuş oldu enflasyon %200 den %66 ya geriledi heyoooo ama sonuç ne, 100 lira olan mal 500 liraya yükseldi.

  • yaşayan en büyük ikinci sanat eleştirmeni ertuğrul özkök'ün - en büyüğü için (bkz: hıncal uluç) - hürriyet'in pazar eki'nde yer alan söyleşisinde yaptığı açıklama. rec by saatchi'den çıkan "arta kalan zamanda" albümünde sevdiği 15 aryayı derleyen özkök'ün kendisiyle bu vesileyle yapılan söyleşideki açıklaması gerçekten düşündürücü:

    "ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir. alın ikinci yeni ’den bir şiir, doğuş ’un şarkı sözlerinin yanına koyun, fark görebilecek misiniz bakalım. sezen aksu’nun şarkı sözlerinde de aynı tat vardır."

    bu açıklamadan sonra hafif bir içim geçmiş, uyumuşum. rüyamda sezai karakoç, ece ayhan ve cemal süreya'yı gördüm. aralarında doğuş ve hilal cebeci ayrılığı hakkında tartışıyorlardı. daha sonra turgut uyar geldi ve "size genç şair doğuş'un şiirlerini getirdim, haydi birlikte okuyalım" dedi. okumaya başladılar:

    eserin adı: uyan (doğuş adlı albümünden)

    zordu bu anı beni yordu
    yokluğun beni vurdu
    zordu bu anı beni yordu
    ayrılık beni vurdu

    düşünmeden uğra bana
    kapım açık hala sana
    ayrılığın vurdu aya
    yansıdı odamın duvarına

    uyan uyan uyan
    gönlüm uyan
    dayan dayan dayan
    ruhum dayan

    seni de bir gün severler
    sevda yüklü trenler
    boş raylarda ilerler
    sevenleri üzenler
    hep o yolda giderler

    eserin son bölümünde sezai karakoç ağlamaya başlamıştı. "ben neden böyle yazamadım hiç?" dedi. turgut uyar, diğer esere geçti:

    eserinin adı: bebişim (hadi hızlandır albümünden)

    dayanir mı bedenim bu acıya
    alısır mı ruhum sensizlige
    yüreğimde gözlerimde nefesimde
    kaderimsin duam yeminimsin
    kalbim kalbini görmediği zaman
    atar mı sence bir daha

    bebişim bebişim teninin kokusunu özlemişim
    bebişim bebişim bebişim
    canımdan bile sevdigim herşeyimsin...

    "bebişim" kısmında ece ayhan sigarasından derin bir nefes aldı... "hiçbir zaman doğuş gibi yazamayacağız, hiçbir zaman..." dedi. turgut uyar devam ediyordu okumaya:

    eserinin adı: uh uh (denge albümünden)

    şimdi sana söylüyorum
    içimdeki aşkı çıkar onu
    çıkar onu çıkar onu bebeğim

    vazgeçilmez terkedilmez
    içimdeki tutku
    al al al al al al
    uva uva oh oh

    kaldır üstündeki kara bulutları
    serbest bırak alev alsın

    özellikle "al al al al uva uva oh oh" bölümünden sonra, şairler "olmaz böyle şey" nidalarıyla "doğuş şiirlerindeki imgelem zenginliği" hakkında hararetli bir tartışmaya giriştiler. hatta sezai karakoç ile ece ayhan neredeyse birbirine girecekti. o sırada ertuğrul özkök geldi ve "ikinci yeni şiiri gırtlağına kadar arabesktir. alın ikinci yeni ’den bir şiir, doğuş ’un şarkı sözlerinin yanına koyun, fark görebilecek misiniz bakalım. sezen aksu’nun şarkı sözlerinde de aynı tat vardır." dedi. sezai karakoç "ne demek fark görebilecek misiniz? doğuş bizden milyon kat iyi...dalga mı geçiyorsun bre?" dedikten sonra koşup irice bir budaklı meşe odunu kaptı. .. tam o anda uyandım. bilgisayarımı açıp, doğuş’un resmi sitesinden fan clup bölümüne girdim ve hemen üye oldum. çok mutluydum. üstelik nickim de uvercinka ‘ydı.

    http://www.hurriyet.com.tr/…791.asp?gid=59&sz=15434

  • başlık içinde hülya avşar ismini aratınca çıkan 10 sonuca şaşırmamak elde değil. yarın öbür gün biri daha aratır kesin. dur birkaç defa daha yazayım. hülya avşar bence de, bir de hülya avşar var yine. o kadar çoklar ki, saymakla bitmez.

    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.
    hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar. hülya avşar.

    biraz daha iyiyim şimdi evet.

  • black panther ile kazandığı en iyi film müziği* oscar ödülüne oppenheimer ile ikinci kez kavuşan severek dinlediğim isveçli besteci. görsel

    ludwig göransson, çağdaş film müziği dünyasının parlayan yıldızlarından biri ve 40 yaşına gelmeden 2. akademi ödülünü aldı. eşsiz müzikal yeteneği ve yenilikçi yaklaşımıyla göransson, her projesinde kendini tekrar etmeden o filme özgü müzikler besteliyor. black panther filminden çıktıktan sonra müzikleri ne güzelmiş kim bestelemiş acaba diye kendime sorduğumu hatırlıyorum. bu filmdeki müzikleri, ona ilk oscar'ını kazandırdı. daha sonra the mandalorian ile şahane müzikler dinletmeye devam etti.

    göransson'ın müzikal tarzı; afrika müziği, hip-hop, elektronik ve geleneksel film müziği öğelerini harmanlayarak bir araya getirmesinden oluşuyor.

    hans zimmer & christopher nolan işbirliği sinemaya dair en sevdiğim şeylerden biri o yüzden tenet'te ludwig göransson'u görmek ilk başta şaşırtmıştı ama çok iyi iş çıkarmıştı.

    gelelim ödül aldığı oppenheimer'a; bestelediği can you hear the music abartısız söylüyorum dinlediğim en güzel soundtracklerden biri. bir fizikçinin zihnindeki merakı, endişeyi, tutkuyu ve korkuyu çok çok iyi yansıtıyor.

    ludwig de bu müziğin yapılış sürecini şöyle anlatıyor:

    --- spoiler ---

    oppenheimer; nolan'la benim ikinci filmim, daha önce tenet çektik. arada birlikte müzik dinleriz ve filmler hakkında konuşuruz ama üzerinde çalıştığı projenin ne olduğunu bilmiyordum. daha sonra beni aradı ve senaryoyu bitirdikten sonra gelip yeni filminin senaryosunu okumak isteyip istemediğimi sordu ve dedi ki; “müziğin nasıl olmasını istediğimi sana anlatacak pek fazla şeyim yok ama bir fikrim var ve o da oppenheimer'ı canlandırmak için kemanı kullanmak”ben de bunun harika bir fikir olduğunu düşündüm. çünkü eşim serena başarılı bir kemancı ve hemen kayıt yapmaya başlayabilecektik.

    chris, performansa bağlı olarak kemanın en etkileyici enstrüman olduğunu söyledi. onu hem romantik bir şeye hem de korkunç bir şeye dönüştürebiliyorsunuz ve bu duygular arasında gerçekten hızlı bir şekilde geçiş yapabiliyorsunuz dolayısıyla bu, senaryoyla ve oppenheimer'ın doğasıyla ayrıca onun karmaşık karakteriyle çok bağdaşıyordu.

    senaryoyu okuduktan sonra yaptığım ilk iş serena ile kayda başlamaktı ve kemanı manipüle edip farklı bir şeymiş gibi ses çıkarmaya çalıştığımız demolar kaydettik.

    uyumadan geçirdiğimiz günler ve gecelerin üzerine bir parça çıkarttık ama bu müzik parçasının en zorlu kısmı, bunu gerçek müzisyenlerle nasıl canlı olarak kaydedebileceğimizdi çünkü buna bakıyorum ve müziğin büyüme şekli ve tempo değişiklikleri çok düzensiz, bunu tek bir müzisyenle yapabilir ve kulağa hoş gelmesini sağlayabilirsiniz, ancak aynı tempo değişikliklerini yapmak için dört ila altı yaylı çalgıcının bunu birlikte çalması gerekiyor.

    tüm orkestra bunu nasıl yapabileceğimizi anlamaya çalışırken bunu pek çok farklı şekilde kaydederken ve bunu los angeles'ta dünyanın en iyi müzisyenlerinden bazılarıyla kaydediyoruz. ilk düşüncem bunu yedi barda kaydetmemiz oldu. tek seferde kaydedip daha bilgisayar üzerinden kesip birleştirmeyi denedik, yaptık ve kulağa hoş geldi ama bir bilgisayar tarafından yapıldığını, canlı olmadığını ilk dinleyişte anlayabiliyorsunuz. daha sonra nota yazımını ve tempoyu iki katına çıkararak yolunu bulduk.

    devamı youtube'da link

    --- spoiler ---

    can you hear the music; oppenheimer'ın öğrenci olarak geçirdiği zamanı temsil ediyor. öğrenmenin getirdiği heyecanı, neşeyi, zorluğu gösterirken filmin diğer önemli parçalarına da ilham kaynağı oluyor.

    işte bu can you hear the music'i duyduğumuz filmin ilk kısmında oppenheimer'ın asıl amacının bilimin insanlara nasıl yardımcı olabileceğiyle ilgili olduğunu görüyoruz. müzik de ilerleme, umut ve parlak bir gelecek fikri canlandırıyor aklımızda.

    ancak filmin ikinci yarısında oppenheimer'ın icadının nasıl dünyanın tamamen yok olmasına yol açabileceğini gösterirken müzik farklı bir hale bürünüyor, hızlanıyor ve rahatsız edici hale geliyor. filmin sonunda çalan destroyer of the worlds bu parçanın tam tersi.

    bu iki müzik kulağa benzer gelse de zıt duygular hissettiriyor. bence ludwig, hans zimmer'in interstellar'da yaptığı gibi aynı melodiyi farklı duyguları temsil etmek için kullanarak mükemmel bir iş çıkarmış. film müziklerinin çok daha derin anlamlara sahip olmasını seviyorum.

    toparlayacak olursam harikasın ludwig! umarım uzun yıllar bize böyle güzel müzikler dinletmeye devam edersin.

    filmin müziklerine üzerine daha detaylı inceleme (bkz: can you hear the music/@niye zahmet ettiniz)