hesabın var mı? giriş yap

  • 1991'de yugoslavya'dan bağımsızlığını kazandıktan sonra yavaş yavaş avrupa ve dünya futbolunda adından söz ettirmeye başladı.

    ilk olarak euro 96'da çeyrek final gördüler, dünya futbolunda adından ilk söz edilişleri ise davor şuker önderliğinde fransa 98'deki üçüncülükle oldu. finalin kapısından dönen hırvatlar, artık dünya futbolunda söz sahibiydi. o jenerasyonda boksic, prosinecki ve ülkemizde teknik direktörlük yapan tudor ve bilic gibi isimler vardı.

    daha sonraki turnuvalara çoğunlukla katılsalar da, gruplardan ötesine geçemediler ta ki euro 2008'e kadar.

    euro 2008 hırvatlar için dönüm noktasıydı. zira modric, rakitic ve mandzukic'li jenerasyonun sahneye çıktığı ilk organizasyondu ve aynı zamanda hırvat lanetinin ve loserlığının da başlangıcıydı.

    turnuvaya çok iyi başlamışlar almanya'nın da yer aldığı grupta 9 puanla lider olmuşlardı. çok iyi oynamalarına ve yarı finali sonuna kadar hak etmelerine rağmen dramatik biçimde elendiler bize.

    semih'in yaşattığı travmadan sonra euro 2016'ya kadar sessizliğe gömüldüler.

    yine çok iyi başladılar turnuvaya ispanya'nın önünde lider oldular ve portekiz karşısında yine çok iyi oynamalarına rağmen, bir toplarının direkten döndüğü maçta uzatmalarda portekiz'e kaybettiler.

    bu maçın ardından hırvat loserlığı olarak başlık da açmıştım nitekim bizde de yüzüp yüzüp kuyruğuna getirip sonunu getiremeyen biliç örneği vardı.

    bu turnuvaya dek hırvatlarda iyi başlayıp iyi oynayıp sonra bir şekilde iyi oynadığı maçı kaybetme durumu vardı. bitirişi yapamıyorlardı bir türlü, stresi kaldıramıyorlardı, iyi oynamalarına rağmen kaybediyorlardı.

    aslında bakılırsa danimarka maçında yine hortlayacaktı bu durum. uzatmalarda kaçırılan penaltı ve seri penaltılarda danimarka'nın kaçırdığı her penaltıya karşı penaltı kaçırmaları, dedim tamam bizim hırvatlar yine çok iyi oynadıkları grup aşamalarından sonra elenecekler ama öyle olmadı.

    bu kez rusya maçında uzatmada öne geçtiler sonlara doğru yediler. dedim tamam yine kaybedecekler. yine kazandılar.

    ve dünkü ingiltere galibiyeti. bu turnuvada hırvat loserlığı mu desem şanssızlığı mı kırıldı ve tersine döndü talih yüzlerine güldü.

    bana kalırsa bir avrupa kupası bile kazanabilecek bir jenerasyon (modric-rakitic-perisic-mandzukic gibi isimler) yarı final bile görmeden elenecekken hak ettikleri yere finale euro 2008'den 10 sene sonra çıktılar.

    modric'in de dediği gibi bu jenerasyondan çok şey bekliyordu hırvatlar ve 2008'den beri üstlerinde bir lanet vardı. ve modric önderliğinde fransa 98'deki başarının da üstüne çıktılar.

    bakalım fransa 98'de kendilerini finalin eşiğinden döndüren fransa'ya karşı bu kez neler yapacaklar?

  • "diyelim ki balıkmışım ben, sen de balıkçı. ikimiz de biliriz sineğe bile kıyamazsın, öyle bos oltayı atarsın denize. bilirsin salak olmadığımı, ama aşık olduğumu bilmezsin. ben sana inat yakalanırım. şaşırırsın, nerden çıktı bu diye... istediğin balık degil ki, oturmak iskelede. mecbur çekersin yukarıya. acı çekiyorum nede olsa. dedim ya kıyamazsın... uzanırım avuçlarına. dudaklarıma dokunursun, iğneyi çıkartacaksın ya, yoksa sevdiğinden falan değil... bilirim senin yanında yaşayamayacağımı. sen de bilirsin, öldürmeye kıyamazsın, bakarsın avucundaki aptal balığa, ben de sana... sonra beni kurtarmayı seçersin, ben avuçlarında ölmeyi seçmiştim oysa... bırakırsın denize. yüzünde kahraman gülümseme. hayat kurtardın ya biraz önce. sessizce boğulurken mavilerde, son kez bakarım iskeleye, iskeledeki aptal balıkçıya, sen de kurtardığın balığına..."

  • türkiye'de futbolu en iyi bilen adamların başında gelir. gaziantepli futbolcuların bu adama numara yapma gibi bir durumu olamaz. çünkü sergen futbolda puştluğun en büyük profesyonelidir. sergen'e numara işlemez.

  • (acemiliğin ilk günleri...)

    asker: hapşuu!
    komutan: çok yaşa!
    asker: emredersiniz komutanım!
    komutan: "emredersiniz!" denmez evladım, "sağol!" denir.
    asker: emredersiniz komutanım!

    (aradan bir yarım saat geçer...)

    asker: hapşuuu!
    komutan çok yaşa!
    asker: sağolasın.

    (böyle de level atlanmaz ki be canım kardeşim, sümüklü piyadem benim. sen çok yaşa e mi.)

  • 1. simon sinek: how great leaders inspire action (mükemmel liderler harekete nasıl ilham verirler?)
    simon sinek'in altın çember ve sorusu "niçin" ile başlayan basit fakat güçlü bir ilham verici liderlik modeli var. onun verdiği örnekler 'apple', 'martin luther king', ve wright kardeşleri kapsamakta — ve karşıt olarak da zor günler geçiriyor gibi gözüken tivo. (yakın geçmişte kazandığı mahkeme ile borsa değerlerini üçe katladı.)
    [www.ted.com/talks/simon_sinek_how_great_leaders_inspire_action?language=tr türkçe altyazılı linki]

    2. amy cuddy: your body language shapes who you are (vücut dilin senin kim olduğunu belirler)
    vücut dili başkalarının bizi nasıl gördüğünü etkilemekte, fakat kendimizi nasıl gördüğümüzü de değiştirebilir. sosyal psikolog amy cuddy, "güç duruşu"nun— insanın kendinden emin olmadığı durumlarda bile kendinden emin şekilde duruş sağlamasının—, o kişinin beynindeki testesteron ve kortizol düzeylerini etkileyebileceğini ve belki de o kişinin başarı şansını etkileyebileceğini gösteriyor.
    türkçe altyazılı linki

    3. shawn achor: the happy secret to better work (daha iyi çalışmanın mutlu sırrı)
    mutlu olmak için çalışmamız gerektiğine inanırız, peki bunun tersi mümkün mü? tedxbloomington'da yapılan bu sürükleyici ve eğlenceli konuşmada psikolog shawn achor mutluluğun üretkenliği arttırdığını ileri sürüyor.
    türkçe altyazılı linki

  • hani diyoruz ya keşke 2 yıl önce o arabayı alsaydım, o evi alsaydım diye. şimdi de tarihi eserler için keşke sağlamken görebilseydik diyeceğiz gibi.

  • absürt, anormal ama normal aynı zamanda. çocukluk hayali imiş, gerçekleştirmiş. ne var yani?
    sosyal hayatta ve medyada beğeni için kırk türlü maymunluktan daha elim değil.

  • havaalani denilen asfaltin gozde fazla buyutuldugunun ispati olan soru. havaalani ya inanilmayacak birsey degil ki... ankara metrosu tamamlanacak denmisti bak biz 10 yildir inaniyoruz...

  • bugun kilo verme ile alakali inanilmaz bir deneyim yasadim. sirtimda 2 adet canta, 2 notebook, external diskler, elimde iki adet kitap dolu torba ile evden iceri girdim ve girerken acaba su an kac kilo cekiyorum diye sacma ama sonucunun boyle olacagini tahmin etmedigim bir soru isareti belirdi.

    ciktim tartinin ustune, tam 105 kilo cekiyordum. eski kilomdu, vermeye basladigimda uzun suredir 105'tim ve 2013'un mayis ayinda kendi capimda kilo verme denemelerine baslamistim. esimle gulduk ettik, eglendik ancak tartidan inip, elim ve sirtimdakileri bir kenara biraktigimda kafamda simsekler cakti. bi dk lan dedim, su an tam 15 kilo daha azdim 105'ten. elim ve sirtimdakiler 15 kilo, ben 90 kiloydum ve ciddi agirlardi. 15 kilo vermeden evvel ayaklarima ne tasittigimi ve kilo verme ile alakali inanilmaz bir terapi ile karsi karsiya oldugumu farkettim. evet bu resmen bir terapiydi.

    halen bir 10 kilo daha fazlam var, vermem lazim. ıdeal kilom 80 civari ve ben su andan itibaren cok daha motive bir sekilde vermek icin elimden geleni yapmaya hazir hissediyorum kendimi!

    tanim: enfes birsey, siz de fazlaliklarinizi verin, kurtulun!