hesabın var mı? giriş yap

  • sizin icin gercekten çok mutlu eden bi olayı paylaştığınızda hic sevinmediği gibi, bunu bozacağına dair komiklikler şakalar yapması. öyle pat diye nefret etmezsiniz ama durup düşündürür bi. yanlış insanı mı yakın arkadaş belledim diye.

  • leziz zıtlar barındıran bir tasarım ve milliyetçilik hikayesi bu. 99% invisible isimli tasarım podcast'inden yeni duydum, gaza gelip biraz araştırdım ve fularsız entellik'te ve medium'da yazıya döktüm. resimler hariç, içeriği aynen kopyalıyorum.

    ***

    1950 yılında, uruguay sınırının dibinde yaşayan bir brezilyalı çocuk, yeni gelen amerikan filmini izlemek için sınırı geçip bir köy sinemasına gidiyor. filmin ortasında birdenbire ispanyolca bir anons, coşkulu bağırışlar ve çalmaya başlayan uruguay milli marşı... uruguay dünya şampiyonu olmuş. hem de rio'da, 200 bin kişinin önünde, brezilya'yı yenerek.

    bizim gibi bir futbol ülkesinde yetişmiş olanların bile, bu maçın önemini anlaması zor: brezilya o zamanlar pek bilindik bir ülke değil, pek birleşmiş bir millet de değil. elitlerin sporu olarak başlayan futbol popülerleştikçe, halkın harcı haline gelmiş. ve bu dünya kupası, brezilya'nın dünya'ya kendini modern bir ülke olarak tanıtma şansı. bir taşla iki kuş.

    bu tanıtımın ana sahnesi de, yeni stadyum kokusuyla dolu maracana.

    ***

    turnuvaya harika başlıyorlar, gelene 7, geçene 6 gol. son maç komşu uruguay'a karşı ve brezilya ağır favori. hem birkaç ay önce onları 5-1 yenmişler, hem de o zamanlar format farklı olduğundan, brezilya berabere kalsa bile kupayı kazanıyor. tam 200 bin kişi doldurmuş stadı. (deniyor ki, sonradan o maçta olduğunu iddia edenlerin hepsi doğru söylüyor olsaydı, maracana'nın ay kadar büyük olması gerekirdi)

    ilk golü brezilya atıyor. 1950'de rio bir parti şehri değil ama stad coşkudan patlayacak. sonra beraberlik. sorun değil, brezilya hala özgüvenle atak oynuyor. bitime 11 dakika kala, 23 yaşındaki ghiggia sağdan brezilya ceza sahasına giriyor. kaleci barbosa, orta yapacağını düşünerek biraz açılıyor ve ghiggia o açıktan topu ağlara yolluyor (bu videonun ortalarında).

    yıllar sonra, o anki atmosferi şöyle özetlemiş:
    "maracana'nın tarihinde sadece üç kişi kalabalığı susturabilmişti: papa, frank sinatra ve ben"

    ***

    uruguay kupayı kazanıyor. "futbol sadece futbol değildir" sözü sanırım en çok böyle anlar için geçerli. yakın zamana kadar brezilya'nın bir eyaleti olan uruguay için, bu maçın bir bağımsızlık ve milli mit yaratma boyutu var. doğal olarak ghiggia bir milli kahraman oluyor ve bu ünüyle, avrupa'ya oynamaya gidiyor.

    yıllar sonra futbol kariyeri bitip ülkesine dönünce, 1950 milli takımındaki herkes gibi, ona da hükümet tarafından bir iş bulunuyor: hayır, spor bakanlığı, federasyon başkanlığı veya teknik direktörlük değil. montevideo'da bir kumarhanede, hilebazları yakalama işi.

    ghiggia, kumarhaneden emekli olunca, birikimi ve emekli maaşı yetmediğinden, dünya kupası madalyasını satılığa çıkarıyor. neyse ki zengin bir işadamı madalyayı satın almış ve anında kendisine iade etmiş.

    iki ülkede gördüğü saygıyı sembolize edercesine, bu işadamı yarı uruguaylı-yarı brezilyalı biri. hatta, travma yaşattığı maracana'nın walk of fameinde, pele'nin ayak izinin yanındaki ayak izi ghiggia'ya ait. 2015'te ölene kadar, sınırın iki tarafında da gittiği her yerde sıcak karşılanmış.

    ***

    "düşmanlarına" bu saygıyı gösteren brezilyalılar, kalecileri barbosa'yı hiç affetmemişler. işin milli gurur boyutunun ötesinde, yüzeyin hemen altında yatan bir de ırkçılık boyutu var: medya, kaleci dahil takımdaki tüm zencileri günah keçisi ilan ediyor. ne hainlikleri kalıyor, ne aptallıkları.

    aradan geçen senelerde, ırkçılık ağır ağır azalsa da, barbosa bir cüzzamlı gibi dışlanmış hep. hayatını karartan adam ghiggia bile onu savunmuş elinden geldiğince ama nafile. taa 1994'teki milli takım kampını bile ziyaret etmesi engelleniyor, kötü şans getirmemesi için.

    "brezilya'da herhangi bir suçtan ötürü alacağınız maksimum ceza 30 yıl. bense 50 yıldır işlemediğim bir suçun cezasını ödüyorum".

    bu "suçun" cezası sadece futbolculara kesilmedi, "uğursuz" milli takım forması da nasibini aldı. ve bu sayede, o maçın sonucunu uruguay'daki köy sinemasında duyan çocuğun kaderi değişti...

    ***

    garcia schlee, bir rio gazetesinin açtığı tasarım yarışmasına katıldığında 19 yaşındaydı. konu: brezilya milli takımının yeni forması.

    birkaç yıl önce o sinemadayken, oyuncular beyaz bir forma ile sahadaydılar. brezilya'yı artık o uğursuz beyaz ile düşünmek zor, çünkü yarışmayı kazanan schlee, bayraktaki dört canlı rengi de formaya sığdırmayı becerdi. tasarladığı 200 ayrı versiyonun en iyi olanı, o günden beri brezilya'nın simgesi.

    ödül olarak, uruguay sınırındaki köyünden çıkarıp, rio'da milli takım oyuncularının kaldıkları yere yerleştiriyorlar bu genci. anında hayalkırıklığına uğruyor, futbolcuların sürekli içip, kadınlarla düşüp kalktıklarını görünce. "hepsi serseriydi". kısa bir süre sonra evine dönüyor.

    ***

    brezilya milli takımı 62 kupasını kazandığında, onun tasarladığı formayı giyiyordu. tabii henüz renkli televizyon yoktu. o capcanlı renklerin sahada dans edişini izlemek için 70'teki meksika dünya kupası'na kadar bekledi insanlar. artık o forma, neredeyse bayraktan daha önemli bir simgeydi tüm brezilyalılar için. pardon, schlee dışındaki tüm brezilyalılar için...

    bunu anlamak için, renkli tv'nin hemen öncesine, 64'teki darbeye dönmemiz lazım. güney amerika tarihinin bir sabiti olan abd destekli diktatörlüklerden biri de brezilya'da kuruluyor. o sırada schlee bir gazeteci, üniversite hocası ve yazar. askeri diktatörlüklerin "favori" vatandaş modeli olan bir entelektüel yani. tüm benzer solcular gibi tutuklanıyor ve işkenceye uğruyor. serbest bırakıldığında da elbette takip altında, işini kaybetmiş, yurtdışına çıkışı da yasaklanmış.

    (iktidarın da, devletin de, halkın da sağcı olduğu bir ülkede, futbol federasyonu başkanlığı için yapmadığı yalakalık kalmayan ultra-zenginlerin "mağdur" rolü kesmeleri aklıma geldi şimdi.)

    ***

    20 sene süren bu rejimde, yine de muhalefetini sürdürüyor schlee. ona göre, tasarladığı forma, "bir vatandaşlık sembolü değil, bir baskı, yolsuzluk ve statüko sembolü". hikayelerinde, hep o büyüdüğü yer olan uruguay-brezilya sınırı var. hayallerinde de john lennon'ın imagine şarkısındaki gibi sınırsız bir dünya.

    insanların ne kadar zorlama ve hasbelkader çizilmiş çizgilerle ayrılmış olduklarını anlatmaya çalışmış. vatanseverlik adı altında yapılan kabilecilik (tribalism) propagandasını, sınırdaki parçalanmış hayatlar üzerinden işlemiş. sığ milliyetçiliği körüklemek için rejimin kullandığı sembollerden bu yüzden nefret ediyor. kendi çocuğu olan o forma da bu sembollerin en canlısı. öldükten sonra da hep onunla anılacağını bilmesi nasıl bir his olmalı acaba?

    ***

    son bir sırrı var schlee'nin, yakın zamana kadar pek kimseyle paylaşmadığı: 65 sene önce yaptığı gibi, halen milli maç günleri sınırı geçiyor ve sessiz bir bara gidiyor ahaliyle beraber maçı izlemeye... ama üzerinde sarı forma yerine, gök mavisi formayla. çünkü, yarısında kesilip müthiş bir kutlamaya dönüşen çocukluğundaki o filmden beri uruguay'ı tutuyor, brezilya'nın milli simgesinin bu "hain" babası.

    (podcast dinleme tavsiyesi: 99% ınvisible'ı daha önce tavsiye etmiştim. bu bölümünü baştaki linkten dinleyebilirsiniz. ama her podcasti tek tek web üzerinden dinlemek yerine, telefona beyondpod gibi bir uygulama indirin, onun arama menüsünden podcastlere kayıt olun. ben yeni bir podcast'e başladığımda, genelde ayarlardan "taa en baştan üçer üçer bölümleri indir" seçeneğini seçiyorum. eski bölümleri bitirince de "çıktıkça en son bölümünü indir" moduna geçiyorum. her podcast'in bölüm indirme ve saklama ayarları ayrı ayrı yapılabildiğinden bu taktik iyi çalışıyor).

  • herhangi bir kansızlık veya operasyonal haber göremediğim the ny times haberidir.

    açık açık ifade etmeselerde seçim bitene kadar bir ortadoğu ülkesi olan türkiye' ye gitmeyin, yoksa 10 milyonlarca insanın dolaştığı, ülkenin en kritik ve işlek caddesinde seçim yatırımı olarak bir bombalı saldırıda katledilebilirsiniz demişler. yazdıklarında yalan veya yanlış olan herhangi bir şey yoktur.

    alt edit: bugün nedense bu patlamanın olacağı biliniyormuş gibi(!) sözlükte bir anda başlayan sistematik bir troll saldırısı mevcut. tüm maaşlı trolller nedense(!) bugün patlamanın hemen ardından ekstra mesai ve çabalarla malum zihniyete prim kazandırma derdinde. bu yüzden lütfen bu gibi troll başlıklara prim vermeyip, 2. 3. entryden sonra entry girmeyi bırakalım hatta hiç entry girmeyelim. bırakalım ki sol frame' e ve gündeme bu gibi troll içerikler düşüp durmasın.

  • geçenlerde bu durumun benzeri benim de başıma geldi. iş çıkışı eve dönerken bizim mahallenin iki gencini yolda el ele gördüm. hatta sokak ortasında öpüşüyorlardı. hiddetlendim! gittim uyardım; "hılmi, dursun naapıyosunuz olm siz?"

  • 2.5 sene en yakın arkadaşımdı, beraber en çok gülüp eğlendiğim insan. benim hayatımda birileri oldu bitti, onun hayatında da... beraber üzüldük, dertlestik aşk meşk konularında. sonra bir gün biraz kıskançlık sezdik ikimizde birbirimizde, şaşırdık ne alaka diye.yok ya yanlış anladık heralde deyip konuyu kapattık. o evlenip hayatını kurmak istiyordu, ona yönelik kadınlarla tanışıyor yada tanıştırılıyordu. ev bakıyordu evlendiğinde oturabileceği, akıl verdim çocuğun nerde oynayacak site içi olsun boşver orası güzel değil diye vazgeçirdim bir gün. sonra iş değiştirdi, o sıra beraber yaptığımız işten çok farklı bir sektöre geçti, daha güvenli daha saygın bir iş. evrak hazırladığı gün aradı biraz konuşabilir miyiz diye. gittim bu biraz buruk, her zamanki gibi değil. dedi ki; bugüne kadar kendimi sana layık görmedim işimden dolayı, ailen de öncekini işi yüzünden istememişti, şimdi memurluk kadar olmasa da daha garanti bir işe geçiyorum o yüzden buna cesaret edebildim bugün, eğer bunu denemezsek günün birinde hayatına biri girip evlenip gideceksin ve ben seni bir daha arayamayacağım, göremeyeceğim. bunu düşünmek beni çok korkutuyo, gel deneyelim, seni bugüne kadar beraber olduğum en uzun ilişkimden bile daha iyi tanıyorum, becerebilirsek sevgili olmayı evlenelim...

    sonuç;
    11.yıl, 8 yaşında mükemmel bir çocuk, her günü kahkahalarla geçen site içinde bir ev :)

  • bu adam ya da kadın;

    ortak bir hobinin paydasında buluşup, yıllardır kurduğun hayallerine baş rol olmayabilir.

    senin yerken mutluluktan gözünü yaşartan balığı, ağzına sürmeyebilir.

    tuttuğun takımı tutmayabilir.

    en sevdiğin filmi hiç izlememiş, en sevdiğin kitabı hiç koklamamış, en sevdiğin şarkıda hiç göz yaşı dökmemiş olabilir.

    aynı dili bile konuşmuyor olabilir.

    senin ak dediğine o kara bile diyebilir.

    ama günün sonunda, sana sarıldığında içinde yılların kırdığı ne varsa iyileştiriyor ise , dünyanın en güzel ipeğini onun teninde, en güzel kokusunu onun boynunda buluyorsan, evlenmek için geçerli ve güzel nedenin var gibi.

    " senin bir yönün var, orada durur yaşarım"
    (bkz: turgut uyar)

  • ofiste hayat güzel, internet gani gani
    sözlüğüm full time açık, 24 saat yani
    girerim on bin entry, karmam hep yükselişte
    ne gidecem lan eve yatarım ben ofiste

  • "yunanistan dışişleri bakanı dendias, türk mevkidaşı çavuşoğlu'na depremle ilgili geçmiş olsun dileklerini ileterek yardıma hazır olduklarını bildirdi"
    yaa işte milliyetçi kardeş, düşmanlık başka, komşuluk başka bir şeydir. hani nerede o hayat tarzlarına hayranlık duyduğunuz arap ülkeleri, hani nerede o büyük ümmet?

    kaynak

  • hayalet karakterinin aşık olunca yalnızken hallerini çok beğenmiş bayanlar, bize de biri böyle aşık olsa hemen veririm diyen bile var,
    sizin o hayır dediğiniz çocuklar da size aşıkken öyle oluyor, yalnızken, illa kameraya çekip yollasınlar mı.