hesabın var mı? giriş yap

  • "6 ortalı harita-metod defter aldım, amel defterimi kendim de tutuyorum, ne bok yiyosam yazıyorum. ölünce karşılaştırıcam, fazladan geçirmesinler..."

  • askerliğini eğitim çavuşu olarak yapmış birisi olarak söylüyorum;

    askere gidecek kardeşlerimiz bu tiplerle yüzde doksan dokuz karşılaşacaklar.

    sizi evde bekleyen annenizi babanızı düşünün ve böyle tiplere karşı asla ama asla ürkek davranmayın. orası bambaşka bir dünya.
    devrecilik sayesinde nizam sağlandığı düşünülüyor bu cahiller arasında.
    ilk intiba çok önemli. sakın pısırık durmayın. kim ulan bir piç kurusu gelip sizin üzerinizi arayacak, sizi rezil edecek, size gülecek?
    ilk gece falan dinlemeyin, gerekirse orayı ayağa kaldırın.
    kavga edemem derseniz direkt bölük komutanınız ile görüşün. uzman çavuşlarla falan değil.
    cimer'e şikayet edeceğinizi söyleyin ve sahiden de edin.

    bu tipler sivilde bir bok olamamış tipler. bu yüzden orada efendi kim varsa ezmeye kalkarlar. ben çok acemi asker kurtardım bu şerefsizlerin elinden. gerekirse siz de kısa dönemlerden sözü geçen birine ya da vidyonun sonundaki gibi bu tiplerle aynı devreden olmasına rağmen mazlumun ahını almaktan korkan aslan parçalarına vaziyeti anlatın.

    siz de bir annenin evladısınız. askerde ya da sivilde hiçbir piçin sizi böyle hallere sokmasına izin vermeyin. çünkü bu tipler bitmez, bitmeyecek de.

  • kalıp olarak bakarsanız kötü karakterlere hikaye yazmak, iyi karakterlere yazmaktan daha kolaydır. çünkü iyi karakterlerin sınırları vardır ve iyi bir karaktere gri bir şey yaptıracaksanız bunun için uzun bir süre zemin hazırlamanız gerekir. ancak kötü karakterlerde böyle kısıtlar yoktur. eğer hikaye kötü karakterin birini öldürmesini gerektiriyorsa tek yapmanız gereken mekanı ve öldürme yöntemini seçmektir. daha sonra izleyiciye ya da okuyucuya çok da açıklama yapmadan istediğinizi yapabilirsiniz.

    ancak saf kötü bir karakteri hikayenin merkezine oturtamazsınız. gerçek hayatta çok iyi olmayan bir insan bile kötü bir adamın fakir bir çiftçiyi dövmesini izlemek istemez. çünkü anlatılan şeyler genelde olabildiğince geniş kitleye ulaşsın istenir ve bunun için hikayenin en ortalama ahlak anlayışına sahip olması gerekir. ana akım tüm filmlerde merkezdeki kahramanın iyi olmasının sebebi de budur.

    yine de diyelim ki ana karakterin baştan iyi olması size klişe geliyor ve kötü bir karakteri işlemek istiyorsunuz. bu alanda batıdaki dizilere ve filmlere bakarsanız kötü karakterin gelişiminin en az iyi karakterler kadar klişe olduğunu görürsünüz. çünkü senaristler sizi kötü karakterin kötü olmasının bir sebebi olduğuna ikna etmek için o kadar çok uğraşır ki filmde karakterin gerçekten kötü bir şey yapmasına zaman kalmaz.

    ancak animeler böyle değildir. çünkü çoğu anime 20-30 bölüm arası tasarlandığından başarıyı yakalamak için kısa zamanda çok çarpıcı olayların olması gerekir. mesela hollywood’da yapılan bir dizide ana karakterlerden biri kötü görünüyorsa ve cinayet işleyecekse önce karakterin aslında o kadar da kötü olmadığı anlatılır. sonra geçmişine dönülüp nasıl bu yola girdiği gösterilir. daha sonra öldüreceği kişinin nasıl büyük bir şerefsiz olduğu uzunca tarif edilir. ana karakter cinayeti işlemeden önce bir iç hesaplaşma yaşar. tetiği çektiğinde ise zaten sezon finaline ulaşmışsınızdır. animelerde ise daha birinci bölümün dördüncü dakikasında ana karakterlerin sorgusuz sualsiz adam öldürdüğünü izletebilirler.

    peki ana karakterler bu kadar kötüyse izleyiciye onları nasıl sevdireceksiniz? çünkü karakterlerin iyiliğinden ya da kötülüğünden bağımsız olarak eğer ana karakteriniz ile izleyici arasında bir bağ kuramazsanız filminizin başarılı olma ihtimali çok düşüktür. burada devreye karakter inşası giriyor. çünkü ana karakterinizi izleyiciye ancak bir temel kurarak ulaştırabilirsiniz. bu çalışma da senaristler için tuzaklarla doludur. mesela yazarken karakterin kötü olması fazla hoşunuza giderse karaktere farkında olmadan zorlama bir cool’luk ekleyebilirsiniz. ya da izleyiciden çekindiğiniz için o kadar çok neden eklersiniz ki sonunda karakteriniz kötüleri cezalandıran iyi bir karaktere dönüşür.

    bu karakter yazımının nasıl olduğunu anlatmak için ben de müthiş anime black lagoon’u örnek göstermeye karar verdim. çünkü bu animedeki herkes kötü. ancak o kadar detaylı çalışmışlar ki temelde modern korsan olan bu insanların hikayesini bile izleyebiliyorsunuz. şimdi animedeki üç karakter üzerinden bu çalışma nasıl yapılıyor ve kötü bir karakter nasıl yazılır bir inceleyelim.

    --- spoiler ---

    ilk önce animenin en öne çıkan karakteri revy’den başlayalım. revy aslında izleyiciyi itecek bir karakter değil. birincisi izleyicinin “ben istediğimi yaparım ve dünya umurumda değil.” mantığına sahip bir karakteri beğenmeme ihtimali yok. ikincisi de dizideki tüm aksiyon kadın karakterler üzerinden dönüyor ve revy “two hand” lakabıyla düşmanlarını bir bir indiriyor. tüm bunlar varken karakter rahatlıkla izleyiciye ulaşacaktır.

    ancak karakteri burada bırakırsanız, nur topu gibi bir aşırı yüzeysel karakteriniz olur. çünkü bunlar hep karakterin “cool” görünen özellikleri ancak karakter yaratmak bir denge meselesidir. eğer karakterin sadece izleyiciyi çekecek özelliklerine yüklenirseniz o terazi devrilir. burada ise karakterin yıkılmasına neden olacak birçok neden var. mesela bütün estetik dövüş sahnelerini revy’e yazmaları, ayrıca denizaltı bölümünde revy’nin nihilizmi, kontrol edilmezse felakete yol açabilecek alanlar.

    bu yüzden mangaka rei hiroe ve animenin senaristi sunao katabuchi revy’nin tüm “cool” özelliklerinin altına derin travmalar eklemişler. mesela revy denizaltı bölümünde dünyada önemli olan tek şeyin maddi değer olduğunu söylüyor çünkü kendisi fakir bir aileden geliyor. sürekli gücünün doruğunda ama bunun nedeni güçsüz olduğu çocukluğunda başına gelenler. insanları hedef tahtası olarak görüyor ve soğukkanlı bir şekilde cinayet işleyebiliyor. hatta animede sürekli görebileceğiniz üzere bundan keyif de alıyor. ancak yaptığından keyif almaktan başka çaresi yok. çünkü ona böyle bir şans verilmemiş daha önce. bu yüzden rock ile birlikte japonya’ya gittiği ve biraz olsun normal hayatı gördüğü kısımlar anlatım olarak dövüş sahnelerinden bile akılda kalıcı oluyor.

    rock da revy ile benzer şekilde yazarken klişe denizinde yelkensiz kalabileceğiniz bir karakter. çünkü beyaz yakalı hayatından kaçış binlerce defa tekrar edilmiş bir hikaye artık. genelde izleyicinize ya da okuyucunuza umut satmak istiyorsanız istifayı basan karakterinizi arjantin’e falan gönderir orada bir restoran sahibi olmasını sağlarsınız. yok ben biraz daha şiddet içerikli bir şeyler üreteyim derseniz de karakterinizi modern yaşamdan koparıp suç dünyasına gönderir bir iki sezonda da bu yeni dünyanın lideri haline getirirsiniz.

    bunlar normalde kullanılan ve genelde tutan yöntemler. ancak rock’un hikayesi bu ikisinden de farklı. çünkü diğer hikayelerde doğrusal bir akış vardır. karakter hikayeye klişe olarak başlar belirli kalıpları izler ve finale dönüşüm geçirmiş başka bir klişe olarak ulaşır. rock ise bir klişe olarak başlıyor ancak hem dönüşüm geçirirken bilindik yolu izlemiyor hem de finalde bir klişe yerine kompleks bir etik anlayışına sahip özel bir karakter haline geliyor.

    bunun da nedeni rock’un geçmiş hayatını silip atmaması. mesela revy sürekli rock’a aldığı bahama gömleği giymesi için ısrar ediyor. klişe bir hikayede rock o gömleği giyer kısa zamanda da roanapur’un en azılı korsanlarından biri haline gelirdi. ancak black lagoon klişe yöntemleri izlemediği için rock empati yeteneğini asla kaybetmiyor ve mental olarak en kötü durumda olan karakterlerle bile iletişim kurabiliyor. bu da onu konumundan ve yeteneğinden bağımsız şekilde özel bir karakter yapıyor. çünkü uçuşan el bombalarının, ağır makineli tüfeklerin, yüksek kalibreli tabancaların olduğu ortamda bir lise öğrencisini normal hayatına döndürmeye çalışacak karakter sayısı azdır.

    ancak rock tamamen eski hayatına takılı kalsaydı bu hikaye de ilerlemezdi. onun yerine rock bir şekilde roanapur ile kendine özgü bir şekilde bütünleşiyor. mesela cüzdanı çalındığında çok rahat çünkü revy’nin cüzdanı bulup geri getireceğini biliyor. emrinde bir parmak şıklatmasıyla mermi yağdırmaya başlayacak onlarca insan olan mafya liderlerine bile laf anlatabiliyor. kirlenmeyecek kadar dışarıda ancak işleyişi yadırgamayacak kadar da içeride duruyor.

    tabi bu bütünleşme birden bire olmuyor. çünkü hikayenin merkezinde yer alan roanapur çok ekstrem bir yer. o yüzden rock başlarda birilerini kurtarmaya çalışsa da bir çok insanın öldüğünü görüyor. ancak rock adım adım ilerliyor ve 24 bölümde değil ama 5 bölümlük ova’da çin mafyasını, hotel moscow’u, dutch’ı ve daha birçok grubu kandırarak istediğini elde ediyor. burada roanapur’a tam olarak adapte olduğunu görüyoruz çünkü artık revy’e benzer psikopat bir gülüşü var. ancak elde ettiği şey diğerleri gibi para ya da başka maddi bir şey değil. yine eski rock’un isteyeceği şekilde birkaç insanı kurtarmak. bu yüzden etik bir sonuç alabilmek için kötü birine dönüşüyor. bu da onu kompleks ve izlemesi keyifli bir karakter haline getiriyor.

    inceleyeceğimiz son karakter de benim animedeki favorilerimden olan balalaika. kendisi dizide karşımıza rus mafyasının roanapur'daki lideri olarak çıkıyor. bu da yine yazan kişi için bir tuzak. çünkü izleyicilerin zihninde hazır bir rus mafyası imajı var zaten. stok fotoğraf gibi buradan kullanarak çok çaba harcamadan bu karakteri finale kadar taşırsınız ancak seri bittikten sonra karakterinizi kimse hatırlar mı orası meçhul.

    balalaika ise klişelerden hayli uzak. ancak seyircinin algısını bozmamak için önce klişelerden başlamışlar. mesela balalaika karşısında durmak isteyeceğiniz bir insan değil. eski çalışanmış, aman iyilik yapmış falan demeden birilerini arabanın kaputuna çarpabilir, havuz başında puro içerken kan kaybından ölen bir kişiyi izleyebilir. ancak operasyon dışında görürseniz kendisi çok sempatik biridir. ayrıca mafyasındaki üyelere diğer herkesten farklı davranır. çünkü emrindeki adamlar para için etrafına toplanan kişiler değil, beraber bot bağladığı askerlerdir.

    bu nokta balalaika’nın yazımı için en önemli kısım. çünkü scorsese ve coppola’dan öğrendiğimiz kadarıyla italyan mafyasında aile içi çatışma eksik olmaz ve sorunlar genelde birilerinin tahtalı köye gönderilmesiyle çözülür. hotel moscow'da ise durum böyle değil. çünkü bu insanlar afganistan’da beraber savaşmış ve uğruna ölümü göze aldıkları şey artık yok. yani koca dünyada güvenebilecekleri başka kimseleri kalmamış. o yüzden mafyanın ötesinde bir bağlılık söz konusu.

    balalaika da bu bağlılığı her adımda gösteriyor. eğer bir adamını tehdit ederseniz revy gibi bağırarak üzerinize koşmaz ama planlar, bekler ve olabilecek en acımasız şekilde cezanızı verir. çünkü maddi kazanç falan umurunda değil aslında. kendisini çoktan ölmüş olarak görüyor ve yaşıyor bildiği tek şey kendi adamları. o yüzden bu bağlılığın doğası onun standart yazılmış bir rus mafyası liderinden fersah fersah ileride olmasını sağlıyor.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak kötü bir karakter yazmak kolay görünebilir ancak başarılı bir kötü karakter yazmak işler bir iyi karakter yazmaktan bile zor aslında. çünkü izleyici faktörü ister istemez sizi etkiler. eğer dikkat etmezseniz entry’e başlarken dediğim gibi ya cool görünsün diye uğraşırken zorlama bir karakter çıkarırsınız ortaya ya da kötü karaktere kötü olması için o kadar çok neden yazarsınız ki karakterin pek bir kötülüğü kalmaz.

    bu nedenle aşırı hassas bir denge var burada. mesela rock, animenin en iyi karakteri gibi görünüyor ama kısa kısa gösterilen anlarda silah kaçakçılığı falan yapıyor adam. ya da revy psikopat gibi insan öldürüyor ama animede öyle bir hikaye akışı belirlemişler ki revy’i bir kere bile kendisinden daha kötü birini öldürürken görmüyorsunuz. bu da ancak çok dikkatli bir çalışma ile başarılabilir.

  • aziz yıldırım ve rasim ozan kütahyalı'nın birbirleri hakkında söylediği her şey doğru, kendileri hakkında söylediği her şey yalandır.

  • sosyal psikoloji derslerinde tüm amfinin ağzını açık bıraktıracak birkaç deneydendir. diğeri için (bkz: milgram deneyi)
    norm etkisine güzel bir örnek olan deneyde gerçek 1 katılımcı 3 ya da 4 tane ise işbirlikçi vardır. işbirlikçi sayısının fazla olmasının daha sonra yapılan deneylerde etkisiz olduğu görülmüştür. bir masa etrafına oturan işbirlikçilere ve gerçek katılımcıya 3 tane birbirinden farklı uzunluklarda çizgi gösterilir ve dördüncü çizginin diğer 3 çizgiden hangisiyle aynı uzunlukta olduğunu söylemeleri istenir. bu deneyde gözlemlenmek istenen gerçek katılımcının doğru cevap vermesi üzerinde grup etkisinin ne boyutlarda olduğudur. asch deneyi defalarca tekrarlamış ve sonunda görmüştür ki gerçek katılımcılar işbirlikçilerin verdikleri yanlış cevaplara inanmasalar bile gruba aykırı davranmaktan kaçınıyorlar.

    işbirlikçilerden yalnızca biri (kalın camlı gözlük kullanıyor olsa dahi) gruptan farklı bir cevap verdiğinde gerçek katılımcının da doğru cevabı verme oranının arttığı görülmüş.

  • yalçın abi'ye katılıp "iktidarsızım, kocalık görevimi yapamıyorum karım beni terketti" diye 70 milyonun önünde ağlamaktan çekinmeyen ama eczaneye gidip bir mavi hap almaya utanan adam gibiyim; bütün dünyaya seni sevdiğimi haykırabilirim ama sana söylemeye utanırım...

  • "arkadaşlar biz bu iktisadı neden öğreniyoruz? başka iktisatçılar bizi kandırmasın diye!"

    her geçen gün değerleniyor sözün hocam, sen çok yaşa!

  • gömleğinin son düğmesini kapatarak kendini hipster zannerken müezzine benzeyen arkadaşların kadınlara verdiği bir takım tavsiyeler.