hesabın var mı? giriş yap

  • eğer zenginseniz itiraz edersiniz. eğer fakirseniz memnuniyetle karşılarsınız.

    aynı üniversite solcuları gibi, yokluk çekerken solcusunuz varlık sahibi olunca liberale dönüşürsünüz.

    bu bir çok ülke de, özellikle sosyal demokrat tandansı olan kuzey ülkelerinde uygulanan bir yöntemdir. ama orada alınan vergi çok yüksek olabildiği için öyle kiraya vererek bu verginin acısını kiracıdan çıkartamazsınız. bu yüzden yatırım olarak ev almak saçma olur. kiraya vermeniz de inanılmaz zordur. onun yerine devlet sosyal konut yapar.

    şimdi bizde problem ne? bizde çok fazla emlak zengini olduğu için piyasa sıkışıyor. 1000 evi 500 evi olan adamlar var. bunun gibi adamları elemek için yapılan adımlar bunlar. eğer yapmazsan zengin daha da çok ev sahibi olacak ve hiç bir zaman senin kiracılık ve kiralık ev derdin bitmeyecek. sürekli yeni inşaatlar yapılacak ama fiyatlar normal seviye de olamayacağı için hep zengin daha fazla emlak sahibi olacak. asıl ihtiyacı olanlar ev sahibi hiç bir zaman olamayacak.

    çevremden örnek vermem gerekirse, bizzat tanıdığım yakın bir arkadaşım tarikat şeyhi kızıyla evlendi. adamın tek başına istanbul arnavutköy'de (ilçe olan) tam 50 apartmanı var. apartman başına kaba hesapla 8 daire dersek bu adam elinde 400 dairelik stok sahibi. sadece 3 avukatı bu evlerin kira işleriyle uğraşsın diye çalıştırıyor.

    şimdi daha iyi anlaşılıyor mu?

    ekonomisi stabil ülkelerde neden bu uygulanıyor?

    1) bina sayısı bizdeki gibi kontrolsüz artmasın, rant birilerine kalmasın

    2) emlağa yatırılan para ekonominin içine dönsün, daha fazla likit dönüşümde olsun

    senin ev aldıktan sonra başka bir eve ihtiyacın var mı? reelde yok. bu ihtiyacını karşılamışsın. buradan sonrası başkasını s.kmeye giriyor. hiç kimse emeklilik, garanti bilmem ne diye kafa ütülemesin. başka ülkelerde nasıl oluyor? çünkü orada adam ileriki dönemini düşünerek bireysel yatırım yapıyor. planlama yapıyor. bizde paşalar yattığımız yerden para gelsin diye sistemi su istimal ediyor.

    rant üzerinden ekonomik gelir elde etmek ancak ilkel toplumlarda olur. adam gibi bir ülke olabilmek için bu çok daha önce yapılması gereken doğru bir adımdır.

  • salak salak milliyetçilik kasan iki ülke vatandaşlarının ve siyasetçilerin dışında iki ülke halkının da birbiriyle derdi yok ki. zorla düşmanlık çıkartıyorlar.

    tanım: katıldığım önermedir.

  • fransa'nın tamamını bilmem ama paris öyle bir metro ağı ile donatılmıştır ki özellikle yaşlı ya da hasta değilseniz taksiye binmek aklınızın köşesinden geçmez. her yere metro ile inanılmaz kolay ve hızlı şekilde ulaşabilirsiniz. buna istanbullular için şöyle örnek verebilirim:

    sabah tuzla'daki evinizden çıkıp beylikdüzü'ndeki işinize gidip öğle yemeği'nizi istiklal caddesi'nde yiyip, işe geri dönüp, akşam iş çıkışı kanlıca'da yemek sonrası kahve için bebek'e uğrayıp geç kalmadan tekrar tuzla'daki evinizde olabilirsiniz. bunların üstüne yorulmuş da olmazsınız.

  • haha bu ne saçma olay olm. adam iş yaparken hesap mı verecek, izin mi alacak. hayır sanki para karşılığı çeviriyor. onu geçtim ben onun çevirisi ile izlemek istiyorsam böyle bir hakkım yok yani öyle mi? kafayı yemişsiniz siz. isteyen istediğini çevirir. kim neyi tercih etmek istiyorsa eder. bu kadar basit.

  • gündemi değiştirecek bir tweet'tir.

    tam metni ;

    artık yeter abd uşağı hdp nin 3 kuruşluk oyunu alacağız diye,milyonlarca türk milliyetçi, atatürkçü insanı üzüyorsunuz..çadır mahkemelerini kuran,apo mektubu okutan, osla da kirli pazarlıklar yapan,13 milyon sığınmacıyı göndermeyiz diyenlere oy vermeye mahkum ediyorsunuz insanları..net ve açık olalım pkk terör örgütüdür,apo cezaevinden tabutla çıkacak,sığınmacılar derhal gönderilecek demekten çekinmeyelim!!

  • ''yakın tarihimizden o kadar bihaber büyüdüm ki, geçen seneye kadar adnan menderes'i bir çeşit bulvar zannediyordum. havaalanıymış.''

  • önceliği olmadığındandır.
    cemaat çoğu insanın gözünde akp'den bile tehlikeli ve devletin kurumlarının içine sinsice sızmış illegal bir oluşum. orduyu, adaleti, emniyeti içten içe çürütüp kendi kirli emelleri için kullandığı ve seçimle, darbeyle filan gitme durumu da yok. bu yüzden kendisine yapılanlar çok da umrumuzda değil açıkçası.

    olaya stannis'in bolton'larla savaşırken iki tarafın da zayıflamasını bekleyen petyr baelish gözüyle bakıyorum şahsen.

    kendilerine dün yediğin hurmalar isimli türküyü armağan ediyorum.

  • o isikli yildizlar yok mu hala ıstiklal'e gidince bize maziyi hatirlatan o yildizlar. o yildizlarin ustunde de selocanli turkcell reklami olmali tabii, yilbasindan once alisveris yapilmaya gidilmis. kar yagiyor, kalabalik ama insanlar bir birine carpmiyor. arap turistler vara vara diye cocuk kovalamiyor, sonra tramvay agaclarin arasindan yavasca geliyor, farlari acik. daha sonra yukari dogru cikiyorsun, kizilkayalar var, hemen 2 tane islak atiyim diyorsun sonra dolmusa gecerim ya da akm onunden otobuslere... kizilkayalar'a geldiginde bu adamlar gezi'de bize hamburger vermedi demiyorsun, otobuste bu soforler bizi sopayla kovaladi demiyorsun, biniyorsun kirmizi beyaz korukluye geliyorsun eve, yilbasi programinda huysuz virjin varmis, hadi bakalim...

    edit: cadde patates oldu, ne kasmışım yazarken. püü

  • şüphesiz ki hazır midye tava yeme imkanı bulunamayan şehirlerde en azından nefsi köreltmek adına derman olacak basit yöntem. yaklaşık 1 haftadır midye tava aşı eriyorum ve bu süreçte yaşadığım şehirde bu zımbırtıyı yapan yer bulamadım. ulan dedim madem öyle, ben bunu bir şekilde yapmak zorundayım, yoksa çüküm düşecekti. sağa sola baktım, 3-5 tarif okudum, herbirinden farklı uygulamaları benimsedim.

    neyse efendim, süreç şöyle :

    büyük bir markete gidilir (metro vs. vs.) ve dondurulmuş midye ve içerisinde 20 cm'lik 100 adet ahşap çubuk bulunan ürünler alınır. çünkü buralarda taze midye kolay kolay bulunmuyor. bunlara ek olarak ben bir de sağ üst görülen kızartma yağından da aldım. evet, içerisinde palm yağı var, zararlı, biliyorum ama lezzetli olacağını düşündüm.
    ( 1 kg ayıklanmış midye = 19 tl, çubuklar 2,50 tl, yağ 7 tl) bu arada midyeler de şili menşeili. çok şaşırdım.
    eve gelinir, midyeler suya atılır. çözülmesi yaklaşık 5 dakika sürer, sonra kendileri bir kaba alınır ve içlerine bir limon sıkılıp 10-15 dakikalığına dolaba atılır. çıkarılır ve şişlere dizilir.

    şimdi sıra, kızartmadan önce midyeleri bandırdığımız sosa geldi. bu da çok basit. 200-250 gram una 1 şişe soda ve 1 limon ekliyoruz. karıştırıyoruz. bu da hazır.

    daha sonraki süreçte midyelerimizi önce beyaz una sonra da bu sosa batırıp tavaya atıyoruz.

    pişmiş halleri.

    taratoru da çok basit. ben 6 tl'ye tadım'ın iç cevizlerinden aldım, yarım ekmeğin içini ıslatıp onunla rondoda karıştırdım, biraz da sızma zeytinyağı koydum, harika oldu.

    sonrasında da gömdük, gitti.

    sonuç: 30 şiş çıktı. toplam masraf :

    19 tl midye
    1 tl şişler ( yaklaşık)
    3 tl yağ (yarım litreden biraz az kullandım)
    6 tl ceviz
    1 tl ekmek içi

    = 30 tl. vay lan, düz hesap oldu. şişin tanesi 1 tl'ye gelmiş demek ki. deli kazanıyor demek ki midyeciler.

    afiyet olsun.

  • ulan çok değil, daha birkaç ay önce piçin biri, kızıma tecavüz etti diye suçsuz günahsız gencecik bir çocuğu öldürdü. sonra çocuğun tamamen suçsuz olduğu, kızının başkasından hamile kaldığı, çocuğa iftira attığı ortaya çıktı.

    o olayla alakalı başlığa da , helal olsun, şöyle delikanlı baba, böyle kahraman baba, ellerin dert görmesin, az bile yapmışsın vs. diye embesil embesil yazan gerizekalılar şimdi de bu başlığın altında bitmişler hemen.

    ulan herkesin kendi adaletini sağlayacağı bir sistemin sağlıklı olmadığını adamlar yaklaşık 4000 yıl önce anlamış da suçluyla suçsuzu ayırdedebilmek için bir hukuk sistemi ortaya koymaya çalışmışlar. sene olmuş 2018, siz süper zekalar hala bu barbarlığa alkış tutabiliyorsunuz. çöl maymunları sizi.

    yazık vallahi, çok acıyorum şu ülkenin aklı başında, vicdanlı insanlarına. sizle aynı topraklarda yaşamak zorunda olmak çok büyük dert.

    edit: link

  • william bill bernbach, reklamcılığa yeni bir bakış açısı getiren, efsanevi mad men dizisine ilham kaynağı olan insan.

    13 ağustos 1911'de amerika’da sanatçı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. eğitimini ingiliz dili üzerine aldıktan sonra felsefeye merak sarar. iş hayatına girdikten sonra bir ajansta metin yazarı olarak çalışmaya başlar.

    farklı birçok ajans ile çalıştıktan sonra 1949 yılında arkadaşları ned doyle ve mac dane ile birlikte doyle dane bernbach (ddb) reklam ajansını kurarlar. ddb’de bulunduğu zaman diliminde reklam sektöründe iz bırakacağı, ders niteleğinde reklam kampanyalarını hazırlayacağı dönemdi. bernbach’ın sivrilmesini sağlayan şey farklı olmasıydı. kullandığı dili ve ince esprileri onu ön plana çıkarmıştı. volkswagen kampanyası “think small”, avis “we try harder” ve polaroid gibi markalar için hazırladığı reklamlar arasında alanının en dikkat çekici olanlarıydı. bu çalışmalara göz atmak gerekirse:

    bernbach’ın efsanevi çalışmalarından biri olan “think small” sloganlı volkswagen reklam kampanyası, onun yansıtan en güzel örneklerinden birisidir. en başarılı 100 reklam kampanyası arasında yer alan bu kampanya, volkwagen’i amerika’daki en dikkat çekici otomobil markası yapmıştır.
    https://www.youtube.com/watch?v=uulzmz_sd_e

    pek popüler olmayan avis markası için farklı bakış açısını kullanarak "biz 2 numarayız. bu yüzden daha çok çalışıyoruz” der. “we try harder” sloganıyla marka gündeme oturur.

    ıt’s so simple – bu kadar basit” sloganıyla tüm zamanların vazgeçilmez fotoğraf makinesi polaroidin yaygınlaşmasını sağlayan bu kampanya ilk çalışmalarından birisidir.

    mad men’in senaryosu hazırlanırken ilham kaynağı olan reklamcılık dünyasının bu dahi ismi 1982’de lösemi nedeniyle 71 yaşında vefat etmiştir. mezar taşına “he made difference" yazdırarak farkını belli eden bu reklam sanatçının ilham değerindeki bazı sözlerini paylaşmak gerekirse:

    -bir ürünle ilgili doğru şeyler söylersiniz… kimse sizi dinlemez. bunu öyle bir ifade etmelisiniz ki, insanlar içlerinde hissetsin. çünkü hissetmezlerse hiçbir sonuç alamazsınız.

    -bir sayfaya ağlayan adam resmi koyabilirim, bu sadece ağlayan bir adam resmi olacaktır. ya da onu sayfaya öyle bir yerleştirebilirim ki, ağlamanız gelir. ikisinin arasındaki fark sanattır; iş dünyasının ısrarla reddettiği, elle tutulamayan bir şey.

    -amaç, bir ürünü herkes tarafından bilinir hale getirmek değil, onu talep edilir hale getirmektir. en tanınan bazı markalar bile bunu yapamadığı için yok olmuştur.

    -renksiz bir gerçek kimsenin dikkatini çekmez. heyecanlı bir yalan ise, mutlaka dikkat çekecektir. iyi ve dürüst insanların anlaması gereken budur. aktarmaya çalıştıkları heyecanlı ve özgün değilse, yapılan iş ölü doğar.

    -kışkırtın. ama kışkırtıcılığınız ürününüzden kaynaklansın. eğer reklamda kafasının üzerinde duran bir adamı sadece dikkat çekmek için kullanıyorsanız, yanlış yapıyorsunuz. ama eğer ürününüzün baş aşağı duran adamın cebindekilerin yere düşmesini engellediğini anlatıyorsanız, o zaman doğru olanı yapıyorsunuz demektir.

    kaynak: listelist.