hesabın var mı? giriş yap

  • star tv'deki benzemez kimse sana isimli programda sahnede sarki soylerken birden durup "ay ben olmiycem galiba" diyen insan. uzun suredir bir tv programinda bu kadar gulup eglenmemistim, sen cok yasa seyfi dursunoglu.

  • bir gs'li olarak bu akşam yaptıklarını haklı bulduğum futbolcu. kendini ve takım arkadaşlarını çok temiz savundu. 1 vs 30000 yapacak kadar yürekliymiş, helal olsun.

  • adı uğur olan arkadaşımın arkadaşı biriyle tanıştık. uğur eski kuyumcu ve müteahhit ama alkolden pavyondan 2 apartman ve kuyumcu dükkanını yemiş. şimdi sürünüyor. kafa adamdı allah var.
    birgün uğur beni aradı. ala kafam bozuk geleyim mi sende kalsam olur mu dedi. olur gel abi dedim.
    elinde 2 tane battal boy pazar torbasıyla geldi. yemek falan getirdi zannettim sevindim. meğer içeriz diye 10ar tane bira getirmiş. ben zaten bira sevmem. neyse 1 saat falan oturduk ben 1 tane içtim. o 4 tane devirdi. telefon geldi. 1 saate gelirim dedi gitti.
    1 saat sonra yine battal boy bi torbayla geldi. bu sefer de 10 tane bira almış. dolabı açtı. "e amk sen ne içtin duruyor malzeme ben bitirdin zannettim de aldım!" dedi. dolapta 25 tane bira var. o ara dershaneden arkadaşlar aradı. biz geliyoruz diye. uğur dershaneden arkadaşın arkadaşı. gelin dedim uğur da var.
    meğer uğur o bir saatte bunların yanına gitmiş. gelin alanın keyfi yok adam bi bira içemedi demiş.
    neyse bizim ekip geldi.2 tane 100lük rakı, 20 tane bira. 5 6 çeşit meze de yanlarında.
    caner dedi gurban olduğum tadın yokmuş ondan geldik. (caner neşet ertaş hastası. aynı memleketten olduğu için konuşmasını taklit ederdi)
    sonra derdimin olmadığını anlatmaya çalıştım. ama yok adamlar anlamıyor.
    1 saat oturduk öyle. neyse kapı çaldı. caner açtı kapıyı.
    saz ekibi getirmiş. bir de çiğ köfteci.
    biri çiğ köfte yapar. 2 kişi aşık atışması yapıyor. ben dumur haldeyim. kafam da gitti biraz. sonra bana sen de söyle hadi dedi. adam gitti bilmediğim bir türküye girdi sazla. baktım baktım. izmir'in kavaklarını söylemeye başladım. nedense söylerken efkar sardı beni. 5 aydır eve gitmiyordum. bitirdim ben. sazcı birisi dedi. hoca memleletini özlediysen biz gönderelim seni. öğrencisin sonuçta. sbi yok falan diyorum ama sallayan yok. bizim caner, muhasebeci abi ve adını unuttuğum sazcı kayboldu bi ara ortadan. bu arada ertesi gün dersane tatil, okulda da dersim yok.
    geri geldi canerler. hadi kalkın gidiyoruz. dediler. ben noldu demeye kalmadan bindik arabaya 4 kişi. (totalde 9 kişiydik 5 kişi gelmedi)
    dedim nereye gidiyoruz. ses yok. en son polatlıya geldik. caner dedi. gardaşım izmir'e gidiyoruz. anayla babanın elini öpüp geri gelcez" abi şaka mı yapıyorsunuz diyorum. yok adamlar ciddi. bu arada saat gece 3 falan. abi ne gerek var deli misiniz diyorum. sallayan yok.
    neyse yolda arabayı dönüşümlü kullandılar.saat 9 gibi izmir'e geldik. eve çıktık. caner, x abi ve kantinci. (isim spesifik olay isim vermeyeyim) kapıyı çaldık babam açtı. adam salak oldu. tansiyon hastası zaten. annemi çağırdı. çığlıklar kıyamet gibi. annem hemen kahvaltı hazırlamaya başladı. hepsini çok severdi annemler. caner "gurban olduğum anam yorma kendini. ala sizi özlemiş ondan geldik. zaten yol uzun. bir iki saat oturup gideriz." dedi.
    neyse oturduk kahvaltı yaptık. annem babam ağlıyor. caner de hisli adam onun da gözleri doldu. ben de ağlamaklıyım. hala rüyada mıyım diyorum.
    neyse öğlen 1 gibi çıktık yola. evden 2 koli erzak koydular. gidiyoruz.
    muhasebeci dedi ki. ya hazır buraya kadar geldik bi de istanbul'a mı gitsek? ben yok artık dedim istanbul ne alaka? ama tek anormal benmişim ortamda.
    gittik amk. ordan istanbul'a gittik. çiğ köfte alıp ankaraya döndük. sabah saat 7de vardık. 8de derse gireceğiz. patronu aradı muhasebeci. beyler üçümüz de izinliyiz. dedi. kantinci boynu bükük halde dersaneye gitti.
    meğer olayı caner, muhasebeci ve patron organize etmiş. beni mutlu etmek istemişler.

  • işemeden sıçması çok enteresan onun dışında normal vidyo bence. bu milletin tuvalet adabını bunca yıl istikrarla sürdürmesi mucizeydi zaten.

  • açılın, branşı italyan mutfağı olan eğitimli, 15 yıllık şef geldi makarna konusunda kendi püf noktalarını söylemeye.

    1- makarna sosunda kullanılan yağ, mutlak suretle zeytinyağı olmalıdır.
    2- kişisel önerim, kuru chilli biber, sarımsak ve maydonoz üçlemesini zeytinyağına ilave ederek harika bir natürel makarna elde edebilirsiniz.
    3- makarna yapacaksanız, çeşitlensin de istiyorsanız aynı zamanda; ana soslar ve türeyenleri konusunda mutlaka bilgi sahibi olun.
    4- makarnada sosun rengine takılmayın,damak tadınıza hangi şarap uygunsa sosu hazırlarken makarnaya çektirmeniz lezzet patlaması yaratacaktır. aynı şarabı, makarnayı yerken de tüketebilirsiniz.
    5- makarna mutlaka al'dente (italyanca dişe dokunur sertlikte) haşlanmalı. lakin haşlarken al'dente'den bir tık geride yani daha sert almanızı tavsiye ederim, siz kalan işlemleri ayarlayana dek kendi iç sıcaklığı ile pişmeye devam edecektir çünkü.
    6- haşlama suyunu kesinlikle dökmeyin, sosunu hazırlarken kullanın. makarnanın tüm lezzeti o suyun içindedir.
    7-haşlarken kesinlikle yağ eklemeyin, suya tuz eklemeniz lezzeti artırır lakin yağ sakın ha. kaynamaya başlayan suya tuz ekleyin, hazır kaynamaya koyulan suya tuz eklemeniz suyun kaynama süresini uzatacaktır. iyi karıştırmayı tercih edin yapışmasın diye. yağ eklenen makarna sosunu üzerinde tutmaz ve sosun içerdiği yağı da kusmasına sebebiyet verir.
    8- makarna kesinlikle yıkanmaz, yine aynı sebep tadı inanılmaz zayıflar ve sos tutmamasına sebep olur. bırakın sudan çıktıktan sonra üzerindeki nişastamsı dokusu kalsın.
    9- sebzeli makarna sevenler kök sebzeleri kullanarak orta sertlikte soya sosu ile sebzelerin aromasını bir tık öne çıkarabilirler.
    10- etli makarna sevenler etleri makarnadan bir gün önce makarnaya uygun boyutta doğrayıp, veya bütün pişecekse de marinasyona alarak etin makarna içindeki tadını öne çıkarabilirler.
    11- makarnasında parmesan sevenler size bir kötü haberim var. türkiye'de ithal olarak getiren büyük firmalar dışında kolay kolay "gerçek" parmesan bulamazsınız. yediklerinizin %95'i parmesanın italyan kültüründeki kardeşi olan ve bazı farklılıkları bulunan (bkz: grana padano) peynirdir. ortalama 3 yıl olgunlaşma sürecinden geçerek dağıtıma çıkar. kişisel tavsiyem, latteria grana padano kullanmanız olacaktır. hem fiyat performans ürünü, hem de gerçek bizon sütünden yapılan parmesana yakın damakta bir tat bırakıyor. makarnanın sosunu bağlamakta ve topping dekoru olarak kullanmakta muazzam oluyor.
    12- ev tipi anam babam usulü denilen makarna sevenler, mutlaka salçanın içine kavururken bir miktar toz şeker ilave edin. şeker diğer tüm tatların patlamasını sağlar.
    13- tuz karabiber çok kullanmamaya dikkat edin soslarda. sosları ana malzemelerinin tatlarına güvenerek yapın. makarnayı yerken, öğütülmüş veya değirmende anlık çekeceğiniz deniz tuzu ve tane karabiber kullanın. sosun içine koyulan tuz ve karabiber ile yerken eklediğiniz tuz ve karabiber bambaşka oluyor farkı gerçekten hissediyorsunuz.
    14- deniz mahsulü içeren makarna sevenleri unuttum. kişisel deniz mahsulleri makarna miksim kum midyesi, karides, kalamar, ahtapot, iç midye ve levrekten oluşuyor. bunlara ahtapot mürekkebi ve kremadan oluşan bir sos yapıp, renklendirmek için kırmızı sebzeler ve yeşil tonlar için de taze otlar kullanarak olayı kendi açımdan arşa çıkarıyorum.

    ayrıca son olarak, yıllardır makarna yaparım soslarda kullandığım villa doluca beyaz şarap ucuz ve makarnaya o kadar yakışan bir şarap ki (sos yapmak için) bunu da özel tavsiye olarak eklemeden bitirmek istemedim.

    tüm makarna severleri gözlerinden öperim. diğer püf ve sorularınız için yeşilim açık arkadaşlar. afiyetler olsun.

    edit: imla hatası.

    edit2: yüzlerce mesaj aldım, hepinize güzel cümleleriniz için teşekkür ederim. farklı tatları makarnada kombinlemeyi çok sevdiğimden genelde alışılagelmişin dışında, mutfak kültüründe sign plate dediğimiz kişiye özel tariflerim var. hayatı makarna/peynir/şarap tüketerek bir de kaliteli müzik dinleyerek yaşayan tüm güzel insanlara bilgi, birikimim ve tariflerim açıktır.

  • çaylaklarımızın şikayetlerinin farkındayız ve hak veriyoruz. söz konusu taleplerinin önceliklerimizin arasında yer alan, hedeflerimizle örtüşen geri bildirimler olduğunu ve çözümü için çalıştığımızı bilmenizi isteriz.

    bir süre önce algoritma onayı ile çaylaklık sırasında yıllarca bekleme zulmünün önüne geçmek için önemli bir adım attık. halen geliştirmekte olduğumuz algoritma ile birlikte sizlerin geri bildirimleri üzerinde çalışıyoruz. bunun için mevcut sistemi baştan sona değiştiriyoruz. böylece, çaylak kullanıcılarının onay için uzun süren bekleyişlerinin önüne geçen kolektif ve otomatik bir sistemin kısa zamanda hayata geçmesi için elimizden geleni yapıyoruz. ayrıca, çaylaklarla mesajlaşmayı da açacağız ve çaylaklardan mesaj almak istemeyenlere buna ilişkin bir seçenek de tabii ki sunacağız. aydınlık günler yakın.

  • alice sendromu ya da alice harikalar diyarinda sendromu; depersonalizasyon , vucut imajının idrak edilmesindeki bozukluk, gorsel ve isitsel illuzyonlar ile aciklanabilir.

    yani bu bozuklugu tasiyan kisi etrafini ve kendisini oldugundan farkli algilar, mesela etrafindaki objeleri ya da insanlari oldugundan daha buyuk ya da daha kucuk algilar, normalden farkli akustik sesler duyar, tad alma duyusu bozulur ve zaman kavramini kaybeder yada yanlis algilar.

    bu bozuklugu migren, sara ve uyusturucu kullanimi tetikleyebilir.

  • bence zordur ya. vallahi bak. var benim böyle bi tanıdığım. evlendi sonra bir de aşık olmadığıyla. aşık olduğu ona yar olmamıştı çünkü. sanırım o da "benim sevdiğim beni sevmiyorsa ben de beni sevenle beraber olurum"* diye düşündü.

    mesela hayal kuracaksın. insan kendiyle ilgili hayaller de kuruyor elbet ama 2 kişilik hayaller daha bi tadından yenmiyo. sevdiğin biriyle olursa tabi. ama aşık değilsin işte. ne zevk alıcaksın ki o hayalden? insan kurmaya üşenir.

    mesela bişeyine sinirlendin diyelim ki. seven insan görmezden gelir, kabullenir, geçiştirir falan. sen hem sinir olmuşsun hem de aşık değilsin, napcan? insan sevdiği kişiye daha fazla tolerans gösterir. peki ya sevmediğine?

    ailesiyle oturup kalkman lazım. ben sevmediğim adamın annesine "annem" babasına "babam" gözüyle bakamam heralde. kendi annem-babamla aynı evde yaşadığım halde gün içinde illa ki ararım naptınız ne ettiniz diye, onları aramak istemem ki? ailesini benimseyebilmek için adamı sevip benimsemek lazım önce.

    arkadaşları var bir de. arkadaşlarıyla takılmaktan hoşlanmıyosam sırf onun hatrı için katlanabilirim. ama işte sevmediğim bi insan için hatır gönül falan bana biraz yalan geliyo.

    zaten bir defa geliyoruz bu dünyaya. bu eziyeti çekmeye değmez. ömür boyu yalandan mutluluk sahneleri pozlamanın manası yok. feysbuka boy boy gelin-damat fotoğrafı koyunca mutlu olunmuyo. -muş gibi oluyo.