hesabın var mı? giriş yap

  • vakti zamanında (bkz: düşün ki o bunu okuyor) başlığına bir entry girmiştim. o entryden sonra 4-5 tane mesaj geldi. mesajlardan bir tanesinde kadın bir yazar yazdığım şeylere dayanarak kendisinin eski erkek arkadaşı olduğumu iddia etti.

    ilk 2 gün falan dalga geçtiğini zannettim, sonra ciddi ciddi bana ".....'sın işte kıvırma" , "bu başlığa yazacağını biliyordum" , "çok özledim seni, bir kere daha deneyelim" vb gibi abuk subuk mesajlar atmaya başladı. kendimi ispat etmek için ne yaptıysam inandıramadım. fotoğraf gönderdim " başkasının fotolarını atıp beni vazgeçiremezsin" diyerek iyice bokunu çıkarmaya başladı.

    sonra ver numaranı arayacağım diyerek numarasını istedim, arayıp da sesimi duyunca başkasına mı arattın dese de ikna oldu sonunda. bu sefer de 3 gündür konuşuyoruz bir kahve içeriz artık di mi deyince, durduk yere diyaliz merkezi aramamak adına her yerden engelledim.

  • "aramakla bulunmaz; bulanlar ise ancak arayanlardır."

    bu sizin ne aradığınızla bağlantılı bir durum. etrafınızdaki insanlar da buna büyük etken. beyazın içinde mavi aramak gibi bir şey. bulmak zor ama bulunursa da bok etmemek gerekiyor. zor olmasının en büyük sebebi ise yine biziz; duygudurumumuz. ilk önce ne istediğimize tam olarak karar verelim. bu karar süreci yıllarca sürebilir; fakat sabırlı olmamız ve bu süreçte kendimize daha çok yönelmemiz lazım. kendimizle ilgili çözemediğimiz ne varsa çözmeliyiz. aksi takdirde ilişkide ne istediğini bilmeyen, dengesiz biri olarak ortaya çıkıyoruz.

    bir durumu başka bir sebebe bağlamadan önce kendimizi iyice sorgulamamız lazım. nerede ne hata yapıldı? bu hata için ne tür adımlar atıldı? kendimizi ne derece eğitiyoruz? bunların cevabını vermeden ilişkiye başladığınızda düzeltemediğiniz o duygudurumunuz ilişkiyi baltalıyor haberiniz yok.

    ilk önce kendinizi iyi tanıyın, daha sonra ilişkiye adım atmaya çalışın.

  • fi tarihinde kordondayız, çimlere yayılma muhabbetin belini kırma vaziyetindeyiz. gelen geçen kalabalık baya yaz günü idi. bir izmir dilberi yan taraftaki potansiyel ismail yk fanatiği tiplerin yanındaki banka oturur. tabi bu yağız delikanlılar hemen pazar keyfi tadında bir kıyafet yorumuna girişirler. derken o muhteşem laf atma gelir la haso bir yeşillik bulsak da üstüne otursak. şair burada dilberin yeşil ağırlıklı kıyafetine dikkat çekmektedir. derken dilber işitir bu sözü. elini çantasına atar ve bir milyon çıkarır ve gençlere atar. alın bunla salatalık alın o da yeşil üstüne oturursunuz. ayar konusunda ankaralı namık'la yarıştığı tarafımızca tescil edilir. ayakta alkışlanır derken gözden kaybolur.

  • son zamanlarda çıkar için yaptığı iktidar yalakalığı tüm ömrünü silip atar mı ki....? bilemedim...

    ama casinolarda 10 yılda tanımadığım ünlü kalmadı. tüm ünlülerin, şarkıcıların, artistlerin 'herkes bana bakıyor mu acaba' tripleri ya da 'daha çok ilgi istiyorum' kaprisleri varken bu adamın sıfır kompleksi, olağanüstü alçak gönüllülüğü, herkese gülümseyerek yaklaşma çabası, sıradanlığıyla her zaman yeri benim için ayrıydı.
    adam sanki casinoya tatile eğlenceye gelmemiş de ramazanda aş evine bi tabldot doldurmaya gelmiş gibi minnettar ve alçak gönüllü olurdu hep. kesme kristaller içindeki 60 yıllık scotchların beğenilmediği yerde, demli bir çay için defalarca teşekkür ederdi.

    kolları dört bir yanı saran, kendinden olmayanı ekmeğe muhtaç bırakan iktidar seni de kirletti ya ne diyelim...

    kimse kusursuz değil ki bu dünya'da, huzur içinde uyu...

  • --- spoiler ---
    zamanında “bu aşının hazırlıkları tam olarak yapılmadı” fikrimle “aşı şimdilik kalsın ben bünyemi güçlendireyim” diyordum ve herkes suratıma cahil diyordu. şimdi yan etkileri ortaya çıktıkça kimse “sen haklıymışsın” demiyor ama. insanlar böyle işte…
    --- spoiler ---

    demiyorlar, çünkü hâlâ cahilsin... dünya ölçeğinde 13,5 milyar aşı uygulandı ve aşı olanların sayesinde covid salgın grip gibi sıradan bir hastalığa dönüştü, senin gibiler de salgının uzamasına katkıda bulundunuz, topluma, insanlığa yük oldunuz.. bir de utanmadan "sen haklıymışsın” demelerini bekliyorsun... "bünyeni güçlendirmişsin"... supermen olmuşsundur artık... : )

  • kanada'nın hamilton kentinde üniversite öğrencilerinin yaptığı sosyal deneyde öğrencilerden biri müslüman kıyafeti giymiş diğer öğrencinin otobüse binmesini rol icabı engellemeye çalışıyor. bir kaç yerde tekrarlanan deneyde her seferinde insanlar müslüman çocuğu savunuyor, hatta en sonunda birisi tacizci genci yumrukluyor. geçen hafta ottawa'da bir askerin müslüman bir fanatik tarafından öldürülmesinin ardından müslümanlara bakış açısında negatif bir değişim olmadığı gözleniyor. hatırlatalım hamilton öldürülen askerin memleketi ve düşük gelir seviyeli insanlardan oluşuyor. ırkçılık kanada'da bir kez daha barınamıyor.

    haber ve video

  • hayatını kararttığı karahan çantay gurbet ellerde öldü ve cenazesi türkiye'ye getirilemiyor. nuriş gibi itlerle adamı buralardan sürdü, sonra da masum ve vefakar anne rolünü oynadı. her yerinden arabesk akan kadın.

  • temel kavramlara bakarak net karşılaştırma yapacak olursak:

    -kontrast (contrast)
    oled tv’lerde teorik olarak sonsuz kontrast var. yani oled tv’ler bu konuda mükemmel.
    -> kazanan: oled

    - siyah seviyesi (black level)
    aslında kontrast ile direkt alakalı bir madde ama ayrı olarak yazıyorum. oled tv’de her bir piksel kendini aydınlatabildiği için iki komşu pikselden birisi tamamen kapatılabilirken diğeri beyaz olabiliyor. muazzam bir keskinlik sağlanabiliyor. qled ne yazık ki bunu sağlayamıyor.
    -> kazanan: oled

    - gri tekdüzeliği (gray uniformity)
    oled’lerde her bir piksel kendini aydınlattığı için çok net bir şekilde her noktada aynı gri tonu yakalanabiliyor. qled tv’de ise köşelerde siyaha dönük gri oluşuyor.
    -> kazanan: oled

    - parlaklık (brightness)
    qled tv’lerde parlaklığı sağlayan aydınlatma paneli ayrı. çok güçlü aydınlatma sağlayan bu altyapı, oled tv’lere göre çok daha fazla parlaklık sağlıyor.
    -> kazanan: qled

    - renk aralığı (color gamut)
    oled tv’lerde kontrast çok yüksek olduğu için renk paleti çok geniş ancak parlaklık konusunda geride kaldığı için bu alandaki değerlendirmede qled tv’lerde önde çıkıyor.
    -> kazanan: qled

    - izleme açısı (viewing angle)
    oled paneller bu konuda daha başarılı. qled tv’lerde açı genişken renklerde bir miktar bozulma olabiliyor.
    -> kazanan: oled

    - hareket bulanıklığı (motion blur)
    oled tv’lerin tepki süresi en az 10 kat daha iyi. o sebeple bu alanda daha başarılı.
    -> kazanan: oled

    - görüntü tutma (image retention)
    sabit görüntü olması durumunda oled tv’lerde kalıcı bozulmalar gerçekleşebiliyor. (burn-in) bunun önüne geçmek için yazılımlar kullanılıyor ancak oled tv’lerin en önemli problemi bu.
    -> kazanan: qled

    sonuç: teknik olarak oled tv’lerin görüntü kalitesi iç mekanda kullanımda daha iyi olmakla beraber ekran yanığı (burn-in) riski tüm alıcıların en büyük çekincesi. bir de yeni nesil led panellerin çok daha fazla parlaklık sunabilmesi aydınlık ortamda kullanım için tercih sebebi olabilir.

    genel olarak baktığımda, oled tv’deki kontrast ve uniformity gerçekten iyi hissettiriyor. özellikle karanlık çekimlerde çok daha fazla detay görülebiliyor.

    bütçe ayırabilecekseniz oled tv’nin daha iyi tercih olacağını düşünüyorum.

  • remastered sürümünü oynayabilmek amacıyla ps4 satın almış bulunmaktayım.

    küçükken oynadığımız versiyonuyla neredeyse birebir aynı. sadece bazı yenilikler eklenmiş, 1 ve 2.oyunlara relicler eklenmesi çok iyi olmuş. 3.oyunda relic kavramını öğrendiğimde başlarda gıcık olsam da (sürekli 1-2 saniyeyle kaçırırdım.) sonradan ustalaştıkça hepsini goldlamıştım. tabii oyun o kadar kanser edici zorluk düzeyi vardı ki (3.oyun aralarında en kolayı olmasına rağmen) mutlaka istemsizce elim kayıta gidiyordu emulatorla oynadığım dönem. (ps1'de relicleri umursamazdım.)

    ama benim aralarında en sevdiğim ilk oyundu ve sanırım ilk oyun 3'leme arasından en zoru. ancak biraz kolaylaştırılmış gibi geldi n.sane trilogy'de. zaten aynı şekilde yapsalardı çoğu yeni oyuncu oynamazdı büyük ihtimalle. ancak bu hali bile yeni kolaya alışmış oyuncular için çok zor. kolaylaştırılan kısımlar arkadan kayanın geldiği bölümde kutuları da kayanın kırması. bilen bilir ps1 versiyonunda o bölümde elmas yapmak ne kadar zordu. hem kayadan kaçacaksın hem de önüne gelen kutuları kıracaksın. arkadan gelen kaya zaten oyun boyunca insanı strese sokan bir şey bir de kutuları kırmak bölümün zorluğunu 2 kat arttırıyordu.

    oyunun zorluğu gerçekten zor ancak yıllarca ps1'de o kadar saat oynadığım ve artık (her ne kadar ocak'tan beri oynamasam da) ustalaştığımı düşünüyorum. en son oynadığımda düz ilerliyordum artık oyunu ezbere biliyorum.

  • mustafa denizli ve selçuk inan'ın maç sonu hakem açıklamaları sonrası "galatasaray'ın hakemle ilgili eleştiri yapması için, hakemlik bir pozisyonu olması gerekiyor" dedi.

    net cevap bence.