hesabın var mı? giriş yap

  • bir saheseri de sudur :

    sokakta 3 genc sohbet etmektedir...

    -abi isvicrede 1 erkege 4 kiz dusuyomus...
    -olm kizlar teklif ediyormus orda...
    -lan bizim bi arkadasla kizin babasi kavga etmis "niye benim kizimi skmedin" diye...

    bu esnada sagdan sarisin , acik renk gozlu birisi , elinde sopayla kosarak gelir :

    -bizim de anamiz bacimiz var ulan , ayiptir be!
    -kacin lan isvicre kultur atesesi geliyo
    -ehehe mehehe

  • özel gösterimine katılarak izlediğim hemşerimin filmi.

    ne yalan söyleyeyim beklentilerimi tam karşılamadı. bunun sebebinin kendisinden kaynaklandığını düşünüyorum. çünkü kendisi o kadar güzel işler çıkardı ki sinema filminde kendi çıkardığı çıtasını aşmasını bekledim. özellikle fakir ve zengin videoları gerek kamera gerek hikaye gerek espri olarak çok çok üst seviyeydi. sinema filmi içinse bu videolarını kıstas aldığımdan daha az başarılı bir iş çıkmış geldi gözüme.

    spoiler
    aslında hikaye kurgusu yerinde. bölümlere ayrılmış bir hikaye aktarılıyor izleyiciye ve bunu da röportaj verirken yaptığı için otobiyografik bir belgeselmiş hissi de uyandırıyor. bu sebeple hoşuma gitti.

    ancak filmde rakibi olan koray pek de işin içine girmiyor. bir tek kurşunluyor ancak ondan sonra başka bir görevi yokmuş gibi filmden sessiz sedasız çıkıyor.

    şahin'in oyunculuğu videolarda daha doğaldı sanki. videolarda alışık olduğumuz tiplemesinden öte burada biraz daha aklı başında tiplemesini oynadığından mıdır nedir biraz yapay geldi.

    mehmet ise belli bir standardı var ve hiç sırıtmıyor. yaşı da genç olduğundan ileride başka projelerde de karşımıza çıkacağını umuyorum.

    mahsun ise bildiğimiz mahsun. kotarabilmiş bu işi. fukoyu çektikten sonraki tiplemeleri bizim alışık olduğumuz tipleme. güldürmeyi başardı ancak öyle çok ince siyasi espri filan yoktu. siyasi espriler direkt göze batacak şekilde yapılmış ki izleyici kitlesinden ötürü anlayabilsinler diye yapılmış da olabilir.

    bir eleştiri de adana insanının ulusal medyada lanse ediliş şekline katkı verdiklerinden dolayı yapmak isterim. filmde “al şu parayı uyuşturucu alırsın” diye dayıya para vermesi, zaten ünü pek de iyi olmayan adana'ya zarar veriyor. daha önce adana sayfasında da yazmıştım: adana'nın böyle tanıtılması adana sayfalarının da işine geliyor. etkileşim alıyor çünkü. ama bu şehri görmeyen de sanıyor ki adana'daki herkes böyle cono, müptezel, bağımlı gibi takılıyor.

    yok demiyoruz. adana sütten çıkmış ak kaşık da demiyoruz. var olanı ört bas edin de demiyoruz ancak sürekli böyle lanse edilmesi, kentin bitki örtüsünün bu tiplemelerden oluştuğu algısını yaratıyor.

    spoiler

    yine de memleketimden birisinin ününü adana sınırları dışarısına çıkartarak bir şeyler başarması gurur verici olduğu gibi istanbul dışında yaşayan insanlara da ilham kaynağı olması açısından olumlu karşılıyorum.

  • afyon'da "kudret" adlı yerel gazeteyi çıkarmakta olan cüneyt mollaoğlu, 1950 yılının mayıs ayında bir trene binerek eskişehir'e doğru yola çıkar... cumhuriyet'in ilk yıllarından beri çalışan bir trenin kompartımanında, cüneyt bey'in yanına kütahya garı'nda bir kız çocuğu oturur. cüneyt bey cebinden gazetesini çıkarır, okumaya başlar; kız çocuğunun gözü de gazete sayfalarındadır.. akrabası sinirlenerek dirseğiyle dürter, "evladım ayıptır başkasının gazetesi okunmaz, yapma etme.." ama çocuk gazeteyi okumaya devam eder, üstelik bununla da kalmaz, cüneyt bey'e dönüp "siz bitirdikten sonra gazetenizi ben okuyabilir miyim?" diye de sorar..
    çocuğa refakat eden akrabası çok bozulur bu duruma, kızın kulağına eğilip, "sen ne terbiyesiz bir kızsın, tanımadığın bir adamın gazetesi alınır mı?" der. konuşulanları duyan cüneyt bey gülümseyerek gazetesini çocuğa verir ve ardından "okumayı seviyor musun?" diye sorar. tarlalar arasından akıp giden trende bir sohbet başlar, gazeteci ve kız çocuğu arasında..
    cüneyt bey anlar ki yol arkadaşı, okumayı çok seven, kitaplara ilgi duyan bir çocuktur. sohbet esnasında çocuk ona masallar yazdığını söyler, bu daha da hoşuna gider cüneyt bey'in. "peki," der, "yazdığın masallardan birini bana gönderir misin? eğer uygun görürsem gazetede basarım. ama masalını mutlaka daktiloyla yazıp göndermen gerekir."
    bu sözler çok heyecanlandırır kız çocuğunu, masalının bir gazetede basıldığı düşüncesi günlerce süsler hayallerini.. ama daktilo, ulaşılması zor bir araçtır o günlerde; her yerde bulunmaz, ancak devlet dairelerinde, okullarda vardır. kız çocuğu, "nereden, nasıl daktilo bulacağım?" diye düşünürken bir gün kütahya'da, adliye önünde çalışmakta olan arzuhalcileri görür. arzuhalciler, okuma yazma bilmeyen insanların devlet dairelerindeki işlerine dilekçe yazan, daktiloyla geçinen emekçi insanlardır. küçük kız arzuhalcilerin yanına gider ve "benim bir masalım var, el yazısı, onu size getirsem bana daktiloda yazar mısınız?" diye sorar. "tamam," der arzuhalci, "ama 2 lira alırım."
    2 lira o zaman büyük bir para, hele ki bir çocuk için.. ama kararlıdır kız çocuğu; haftalar boyunca harçlıklarını saklar, almak istediği karamelaları, bisküvileri yemez, içmek istediği gazozları içmez ve o parayı biriktirip yazdığı hikâyeyi arzuhalciye daktilo ettirerek gazeteye gönderir. yayımlanan ilk öyküsü budur.. ki yıllar sonra bu ülkenin çocuk edebiyatının en ünlü, en saygın ismi olacaktır. o kız çocuğunun adı, çok sevilen kitaplarının kapağında "gülten dayıoğlu" yazmaktadır..
    gülten dayıoğlu, "kudret" gazetesinde yayımlanan ilk öyküsünü kaybeder. gazeteye başvurup arşivinden öyküsünü bulmak ister ancak gazete binasının yandığını öğrenir. ne gariptir ki dayıoğlu, gazetede yayımlanan ilk öyküsünde bir baca temizleyicisini anlatmıştır.
    gülten dayıoğlu ailesiyle beraber istanbul'a gelir ve ortaokula başlar. türkçe öğretmeni onun edebiyata olan ilgisini kısa sürede keşfeder. bir gün, türkçe dersindeyken müfettiş gelir sınıfa. öğretmen ders anlatırken müfettiş, gülten dayıoğlu'nun yanına oturur. ders bittiğinde, sınıftaki çocuklar teneffüse çıkarken, öğretmen gülten dayıoğlu'nu müfettişle tanıştırmak için durdurur. "biliyor musunuz müfettiş bey, bu çocuk edebiyatla çok ilgili ve inanıyorum ki ileride çok büyük bir yazar olacak."
    müfettiş, çocuğa bakar ve şöyle söyler: "madem edebiyatı bu kadar seviyor, o zaman bu çocuğu kütüphanede görevlendirelim."
    gülten dayıoğlu o müfettiş sayesinde kütüphanede görevlendirilir ve raflardaki kitapları tek tek okumaya başlar. o gün derse giren müfettiş, reşat nuri güntekin'dir...

    sunay akın

  • henüz 27 yaşında sezon başına min 30 gol atan bir futbolcunun hali hazırda milli takım performansıyla birlikte 400'den fazla gol atmışken, kariyerinin sonunda 500+ gol barajını kesinlikle geçeceğini iddia eden futbol üstadlarını ortaya çıkarmış futbolcudur.

  • bir iddia. iddia sahiplerinin kim olduğu hakkında hiç bir fikrim yok, fakat bu sabah dükkanımı açarken kapımın önünde bulduğum zarfı açınca öğrendim ki lanete uğramışım.

    bu işin sonu nereye varacak?

    edit: öğretmen adamım ben sayın tebliğci pezevenkler, sizin lanet ellerinizle kullandığınız lanet oylar neticesinde oluşan lanet düzende öğretmenlik yapamadığım için içki satıyorum iyi de yapıyorum.

    edit2: destek mesajları için teşekkürler, görseldeki bilgileri değiştirmem, sansürlemem konusunda ciddi uyarılar aldım, gerekeni yapacağım.
    görsel

    edit3: güvenlik kamerası dolu etraf bilsem ki savcılık bu işin üstüne gidecek hemen şimdi gerekli şikayeti yapayım fakat bu başımı belaya sokmaktan başka bir işe yaramayacak, tek başına bu bile başka bir ülkeye iltica etmek için yeterli bir sebep.