hesabın var mı? giriş yap

  • half life sampiyonu oldugu iddia edilen turk bir dayinin bu haritayi oynayisini eger gecmiste hl oynadiysaniz izlemekte fayda var:

    [[2021 link edit: ]] https://www.youtube.com/watch?v=m3zuvldmvlg

    bosa oynamisiz onca yil. adam insan kulagininin duyamayacagi seslerden kimin haritanin neresinde spawn oldugunu falan tahlil ediyor, kafaya sictim. ornegin twitch videosunda

    * 4:40'ta kendisinin "ucan pompali hareketi" adini verdigi bir vurus yapiyor dillere destan.
    * 11:25'te "uzaya cikip vurmak" hareketi var. (14:15'te daha iyisi)

    yilin en basarili twitch videosu. hic ölmeden 57 kill falan aliyor arkadaslariyla oynarken, boyle bi adam olsaniz arkadaslariniz internet cafe çıkışında pıçaklar valla sizi.

  • sol framede gorunmesi bile yuzume bi gulucuk kondururken basligina girip hem filme zaman kaybi diyen hemde puana gore oturup film izleyen insan gercegiyle karsi karsiya kaldim

    cok sevdigim guy ritchienin cok sevdigim filmi

  • bu nesle bende giriyorum ve hatta niyeyse benim dönemimde atari salonlarını polis basardı birde. jetonu hızlı atma, yavaş atma gibi oyunda fazla kredi çıkartma işleri hiçbir işe yaramazken bir gün çocuğun biri, elinde uzun bir plastik şerit ile geldi (şu beyaz eşya kolilerinin etrafına sarılan cinsten) şeriti jeton bölmesine sokup çıkarttıktan sonra hızlıca, bir anda oyun kredileri uçuştu havada. sonrasında o kadar uzun şeriti yanında taşımak istemeyen kimse bunu kısa kısa kesip jeton şeklinde atıp birer birer kredi çıkartmaya başladık. fakat jeton bölmesinde şeritleri gören salon sahibi işe hemen uyandı tabii ve o zaman anladık uzun şeritin önemini zira arkada delil bırakmadan oyunda kredi çıkartıyordu. ne günlerdi. usta olduğum oyunlar street fighter ve hellfire diye bir uzay gemisi oyunuydu. yıllarca rüyamda 'here comes a new challenge' yazısı gördüm street fighter yüzünden.

  • kayserili ve tokatlı sohbet etmektedirler.söz dolaşır tokatlıya gelir;

    -bizim bir tarlamız var, o kadar buyuk ki, arabayla gezelim dedik gundoğumundan gunbatımına kadar tarlayı bir uçtan bir uca bitiremedik.

    kayserilinin cevabı gecikmez tabi;

    -bizimde öyle eski, kötü bir arabamız vardı da sattık.

  • hoca tahtaya soru yazıyor. yazarken öğrencinin biri hangi takımı tuttuğunu sordu hocaya. hoca da bir eli cebinde olarak bize döndü "türkiye'de tutulacak tek bir takım var evladım" dedi. ben de tutamadım amk kendimi. "hocam şu anda da herhalde onu tutuyorsunuz" dedim. demez olaydım.

    "evet oğlum zil çalınca sana da tutturacam" demişti. herkes gülmüştü la bana. kalmıştım o dönem fizikten.

  • sınıfta anıl var. anıl'ın cyborg olduğunu düşünüyoruz. anıl bir anadolu lisesinden bizim okula bizim bilmediğimiz bir puanı yükseltmek için gelmiş. anıl odasının duvarına güneş saati çizmiş.

    sınıfta gülcan var. matematik hocası gülcan'ı seviyor. bu dünyada belki de bir tek gülcan'ı seviyor. hatta gülcan'ın karnesine "unutma unutulanlar unutanları asla unutmaz" yazmış. (bkz: ibrahim erkal)

    hocanın sorduğu bütün sorulara ya anıl parmak kaldırıyor ya gülcan. biz de not tutmak zorunlu olduğu için deftere çizdiğimiz şekillere not süsü vermeye çalışıyoruz. figüranız biz.

    bir gün hoca tahtaya bir soru yazdı. yabancı bir ses "30 derece" dedi.

    hoca sınıfı bakışlarıyla taradıktan sonra sordu "kim dedi onu?"

    alper, anıl ve gülcan'ın sultasını kırmanın verdiği sevinçle "ben" dedi.

    hoca alper'in sırasına doğru ilerledi. hoca yaklaştıkça alper'in suratındaki zafer ifadesi yerini endişeye bıraktı. gelen bir aferinse şimdiye kadar gelmiş olmalıydı...

    hoca kendisinden beklenmedik bir çeviklikle alper'e dalıverdi. hem de ne dalmak... sağlı sollu. duvar tarafında oturan alper'in kafa lambrilerden sekip tekrar tekrar hocanın yumruklarıyla buluştu.

    alper büyük bir şok ve küçük bir beyin sarsıntısı yaşarken hocanın soluk soluğa sesini duyduk:

    "parmak kaldırmadan konuşma!"

  • debe'ye giren entry oldukça komik, fakat cahilce yazılması ve bunun debe'ye sokulması bakımından da trajik.

    defalarca yazdık, anlamayanlar için bir daha yazalım:

    göz doktorları, göz bozukluğunu ''hastalık'' olarak görmüyor... nasıl ki insanların bazısı uzun, bazısı kısa boyluysa, göz doktorları için de bu durum aynı şeyi ifade ediyor. yani onlar için miyopluk (ya da astigmat da olabilir) hastalık veya kusur değil. dolayısıyla ''düzeltilmesi gereken'' bir şey de değil. yani burda çok büyük bir bakış açısı farkı var, evvela bunu anlamanız lazım.

    ikinci bir husus da, söz konusu operasyon birçok insanda çok başarılı da geçse derinlik algısıyla ilgili genel bir sıkıntı zuhur ediyor. bununla ilgili bir anekdotu paylaşmak isterim:

    ameliyatı olduktan sonra ışık ve derinlik algısının kaybolmasıyla (ya da bozulmasıyla) ilgili olarak, bir konferans sırasında milli savunma üniversitesine girmek isteyen öğrencinin,

    -msü ve daha öncesinde harp okulları lazer ameliyatlı kişileri almaya pek sıcak bakmıyordu, bu konuda bir fikir değişikliği var mı?

    sorusuna, hava subayı ilginç bir cevap vermiş:

    -derinlik algısı bizim için çok önemli. örneğin venüs çok güçlü bir gezegendir ve kuvvetli bir ışık saçar gece. lazer ameliyatı olup da uçuş yapan biri, derinlik algısını kaybettiğinden, önündeki uçağı çok küçük bir nokta olarak görüp venüsü daha büyük ve yakın görmesi neticesinde, venüsü takip eden pilotlarımız olabiliyor. komik ama gerçek. bunun çok örneği var. (konferansın ve ilgili sorunun video kaydı için: https://www.youtube.com/…tifeqs2v0&feature=youtu.be)

    subayın paylaştığı şey gerçekten yaşanmış mıdır emin değilim ama böyle bir problemin meydana gelmesi bilinen bir şey. göz doktorları da işlerinden dolayı hassas ve derinlik yaratan göz cihazlarıyla doğal olarak sürekli haşır neşir olduklarından dolayı, gözleri bozuk bile olsa bu ameliyatı olmaya sıcak bakmıyorlar. sırf bu derinlik algısındaki olası kayıplardan/sıkıntılardan kaynaklı. bu, böyle bir işi olmayanlar için hiçbir ehemmiyet arz etmezken, doktorlar veya işte örnekte olduğu gibi pilotlar için büyük bir handikap yaratabilir.

    kısacası ''göz doktorları neden olmuyor bu ameliyatı'' demek, konuya yanlış bakış açısından bakıp, yanlış soru sormaktır... herkesin yaşam standartları, meşgul olduğu mesleği, hayat pratikleri vs farklı. ona göre olur ya da olmazsınız. şimdi zırvalamalarınıza kaldığınız yerden devam edebilirsiniz.

  • hasankeyf yeni yüzüyle misafirlerini mi bekliyor!!??
    ya insan şu haberi yaparken biraz utanır be!
    ne yüzsüz, ne arsız, ne ar damarı çatlamış insanlarsınız...
    güzelim hasankeyfi yok ettiniz bir de yeni yüzü mü diyorsunuz?
    şeytansınız şeytan!

  • zeka geriliği detected. cilveli reprezant, 6-7 kazanıyorlar. nasıl bu kadar kafanızda karikatürize ediyorsunuz? para mevzusundan başlarsak çok para kazansak doktorlar da çok paracı dersiniz, az para kazansak "kim lan bu doktorlar 5 bin liralık adam işte" diyorsunuz. kazancımızdan ne istiyorsunuz anlamıyorum ama isteseniz de istemeseniz de aç kalmayacağız. ayrıca hepi topu bir yıl içinde bir kaç kere reprezantlar ilaç sundu hepsi de erkekti ve verdikleri tek şey ışık kaynağı ve kalemdi. ve özgüveninizin kaynağı da var ayrıca, ve bu ne para ne pul ne de makamdan ileri geliyor. bugün 16 yaşında kalbi duran çocuğu hayata ben döndürdüm. geldiğinde kalbi atmayan kızı ben yaşattım. al sana özgüvenimin kaynağı. ben insan hayatı kurtarıyorum, ben insanların ağrılarını acılarını kesiyorum, ben hayatımı başka insanların hayatına adadım ve bunun da hem madden hem de manen karşılığını görüyorum. benim hastalarım bana, hiç tanımadıkları adama kurbanın olayım, allah razı olsun diyor. bu da bana yetiyor. aklınız almıyor ama biz doktorlar bu dünyanın şanslı seçilmiş kişileriyiz. kusura bakmayın. karşımızda kompleks yapıyorsanız bu sizin sorununuz.

    (bkz: haters gonna hate)

  • ukraynalı kadın ve çocuklar köle olarak, erkekler de madenlerde çalışmak üzere teslim olsunlar maddesi eksik.

  • houston we have a problem

    hep astronotlar mı diyecek, biraz da obezler amerika'da bu cümleyi tekrar etmiş ve houston üniversitesi'nden sağlık ve performans profesoru dr. marc hamilton (phd), bu obezite olayına el atmış. nasıl?

    azıcık hareket oturmaktan evladır diyerek yola çıkmış hamilton. ve vücudumuzun 600 kasından birisi olan soleus kasını incelemiş. dizden topuğa kadar uzanan bu kasla, otururken yapılabilen soleus push up hareketi sayesinde metabolizmanın aktif halde tutulduğunu göstermiş. profesör bu hareketin kalori açıklı diyetler, if gibi oruçlardan daha etkili bir biçimde oksidatif metabolizmayı hızlandırdığını bulmuş. peki oksidatif metabolizma (om) nedir?

    om; oksijenin kan şekeri ve yağ metabolitlerini yakmak için kullanıldığı işlemlerdir. kasın aniden ihtiyacı olan enerji işlemleri için daha çok kullanılır, normalde çok devreye girmez, kısmen işler.

    işte soleus kası da doğru kullanıldığında farklı bir yakıt karışımı kullanarak sadece dakikalarla sınırlı değil, saatlerce oksidatif metabolizmayı yüksek tutabilme kabiliyetindeymiş; bu özelliği yeni keşfedilmiş.

    kas biyopsileri yapılmış, soleus'un minimal düzeyde glikojen depolarını kullandığını, bunun yerine yakıt olarak kanda hazır bulunan glikozu ve yağı çektiğini görmüşler.*

    hamilton diyor ki; “normalde egzersiz esnasında kaslar, daha çok glikojenleri kullanarak yakıtını sağlar. soleus'un ise glikojene dokunmadan bu işi yapması daha az yorulmamıza neden olur. yani bu kasın doğru kullanımı ile oksijen tüketimi artırılır; yorulmadan kandaki yağı ve şekeri yakarsın. bunu da sağlayan en etkin yöntem yürümek ya da koşmak değil; push up hareketidir.”

    soleus push up nasıl yapılır?

    oturmuşsun, kaslar rahatlamış, ayakların yere düz basıyor. ayaklarının önü yine yere basarken topuğu hafifçe yükseltiyorsun ve yere indiriyorsun. kalf kasın kısalırken, soleus motor nöronlar aracılığıyla etkinleştiriliyor. işte videosu.

    yürürken soleus kası minimum enerji harcamamız için tasarlanmışken, otururken aktive edildiğinde maksimum enerji için tasarlanmış.biz yıllarca boşuna kalbe ve beyne aşık olmuşuz; al sana gül gibi kas. tam aşık olunası hareketler bunlar.

    karbonhidrat tükettikten sonra 3 saat içinde 600 kas bir araya gelir ve oksidatif metabolizmanın %15'ine katkıda bulunurken, soleus kasları vücut ağırlığının %1'i kadar bile değilken soleus push up esnasında bu oranın iki-üç katı hatta tüm oksidatif metabolizmayı sırtlanacak güçte. gel de sevme şimdi bu kası.

    debe editi:
    birkaç kişiden aynı soru gelince editlemek istedim. “huzursuz bacak yüzünden ya da stresle bacak sallamalarımız o zaman bizim yararımıza mı?”

    öncelikle çalışmanın detaylarına hakim değilim, yani grafiklerin paylaşıldığı makaleyi incelemedim. ben özet bir makale okudum takip ettiğim yabancı bir siteden. makalenin orijinal hali bu:

    https://www.researchgate.net/…c-t-hamilton-38174492

    ancak haddim olmayarak adamın çalışmasıyla ilgili yorum yapacak olursam;
    sorulardan anladığım kadarıyla huzursuz bacak sendromu (hbs), stresle bacak sallama ile karıştırılıyor. hbs'de daha çok geceleri ağrı, yanma, kramp, kaşıntı gibi şikayetler devreye girer. nörolojik bir rahatsızlıktır. bacak hareket ettirme isteği vardır ancak yatakta ya da gün içinde hocanın tariflediği şekilde push up mı yapıyorsunuz hareketlerinizi bilemiyorum. bu yüzden bu size kilo kaybettirir mi bilemem.
    stresle oturduğunuz yerde ayak sallamaya gelince;
    bu harekette hocanın videoda anlattığı şekilde topuk yere değmiyor stresle ayak sallarken. saniyede çok kez tekrarlanan hareket var ama tam tarifteki gibi değil. hareket onun tariflediği şekilde tamamlanmadığı için onun anlattığı oranlarda om devreye girer mi, yine emin değilim. belki çalışmada anlatmıştır ama ben makalenin tümünü indiremediğim için okuyamadım. ama neticede stresle de ortada yine bir hareket var ve 1>0 olduğuna göre yine bu dezavantajlı alışkanlığın avantajlı görünen taraflarını bulabiliriz.

    diğer bir soru “kaç set yapılmalı? günde kaç kez tekrarlamalıyız?”

    bunu da bilmiyorum arkadaşlar, ben makaleyi aşağıdaki link'ten okudum. orijinalini okumadım.

    https://neurosciencenews.com/…ups-metabolism-21471/