hesabın var mı? giriş yap

  • sözlükteki hesabımı kimse bilmiyor. bazen burda yazdıklarımı twitter, facebook sayfamda ''adam iyi yazmış'' diye paylaşasım geliyor.

    sanırım psikolojik sorunlarım var.

  • şu an da genelde bilinçsiz bir şekilde yetiştirilen ve sandığınız gibi o kadar da sağlıklı olmayan yumurtalardır.

    bu konu ve bağlantılı konular ile ilgili tamamen doğru ve tarafsız bilgi vereceğim. zamanınız var ve doğruları öğrenmek istiyorsanız yazıyı okuyabilirsiniz.

    arkadaşlar; gezen tavuk, doğal tavuk gibi kavramlar tamamen ticari kaygılar güdülerek bir pazarlama stratejisi haline geldi. normalde tanesi 20-30 kuruş olan yumurtayı bu sayede 1 liralara kadar satmak mümkün olabiliyor.

    şimdi doğal ve gezen tavuk şudur:

    tavuklar kümeslerinden çıkartılır. hayvanlar sağda solda gördükleri şeyleri yerler. şimdi diyeceksiniz ki zaten öyle benim aldığım yer. tamam da bak bakalım kaç hayvan var 1 kümeste? insanlar ufak bir araziyi kapatıp, çadır kümes kuruyor; içeride 250- 1000 arası hayvan var. peki bunların devlet kontrollü veteriner denetimi var mı? yok. hayvanların aşıları, aşı takvimleri kontrol ediliyor mu? yok. yumurtlayan hayvanların, yumurtalarının üzerine üretim tarihi yazılıyor mu? hayır. zaten yem olarak da normal markette aldığınız yumurtaları doğuran tavuklara verilen yemlerden veriliyor? şimdi bu hayvan gezen tavuk-doğal tavuk mu oldu? yumurtası çok mu lezzetli oluyor. geçiniz. lezzet tamamen kullanılan yeme bağlıdır. kullanılan yem, yumurtanın renginden, içindeki sarının rengine kadar her şeyi değiştirebilir.

    burda köyde yetişenleri ayırıyorum. köyde bir insanın 20-30 tavuğu olur, adam bunları salar ve tavuklar kendi kendine bir şeyler yer. akşamda diğer hayvanlardan korumak için kümeslerine kapatır. arada sırada kendi ektiği mahsüllerden ( mısır - buğday vs) yem atar hayvana. ama dışarıdan rasyonu ( yemi oluşturan ögeler) ortalama 2900 kalori olan hazır yem kullanmaz. ayrıca burda yumurta sayısı çok fazla olmayacağı için ( 100 tavuk ticari kümeslerde ortalama %85 verimlilik ile yumurtlar, bu şekilde yetişenlerde oran %50-60 lardadır) bu arkadaşın elinde yumurta kalmaz. bu da bayat yumurta satışının önüne geçer. bu yüzden bu arkadaşlardan aldığınız yumurta daha lezzetli gelebilir ama lezzet bunlarla alakalı değildir.

    yani eğer bu şekilde bir tanıdığınız varsa, evet burdan doğal yumurta almanız mümkün. fakat gezen tavuk yumurtası- doğal yumurta olarak direk satış yerlerinden aldıklarınız markette gördüğünüz yumurtalar ile aynı, hatta daha kötü ve ne olduğu belli olmayan koşullardan elde ediliyor.
    ( marketteki gezen yumurtalarda, bu entry de ki arkadaşın bahsettiği şekilde, büyük firmalar tarafından üretilip, piyasaya sunulur. benim bahsettiğim bilgilerin tamamı, sağda solda gördüğünüz gezen tavuk, doğal tavuk yumurtası adı altında üretim yapan ve kapasite olarak 250- 2500 arasında olan ve bakanlıklar tarafından denetime tabii olmayan kesimdir.)

    " bir kümes içinde gezen tavuk ile kafeste beslenen tavuk arasında yumurta özellikleri bakımından hiç bir fark yoktur. çünkü, ikisi de aynı yemi yer ve gezmenin yumurta üzerinde olumlu ya da olumsuz hiç bir etkisi bulunmaz. kafeste yetiştirilen tavuklar hareket etmedikleri için enerjilerini daha çok yumurta verimine harcarlar ve gaitaları ızgaradan alta düştüğü için yumurtaları temiz olur. bu konuda bir anımı anlatmak istiyorum. ziyaret ettiğim büyük bir yumurta tavukçuluğu işletmesinin teknik elemanına gaita(gübre) ile bulaşık yumurtaları ne yaptıklarını sorduğumda aldığım cevap, az sayıda çıkan gaita ile bulaşık yumurtaları bazı kişilerin kendilerinden 10 kuruşa satın aldığı ve altında saman bulunan sepetlere koyup pazarda köy yumurtası diye 90 kuruşa sattıkları şeklinde oldu." (1)

    bu kümeslerde ki civciv ve yarkalar ( yarka; 16 haftayı doldurmuş, yumurtlamaya hazır olan tavuğa denir) zaten endüstriyel üreticilerden elde ediliyor. bu civciv ve yarkalar hibrit ırklardır (2). yani genetiği ile oynamadan, doğal seleksiyon ile ana damızlık firmaları tarafından yetiştirilir ve tüm dünyaya satılır. türkiye'de de diğer devletlerin yaptığı gibi, yurtdışından damızlık sürüler getirilir ve buradan çıkan döllü yumurtalardan kuluçkada civciv çıkarılır. bu çıkan civcivler ticari kümeslere satılır ve 16 hafta sonunda gerçek kümeslerine taşınır. burda da yumurtlamaya ve yaklaşık 90 hafta sürecek hayat yolculuklarına devam ederler. gezen tavukçuluk ile uğraşanlarda yine bu ticari firmalardan tercih ettikleri ırkı alırlar ve kümeslerine koyarlar. yani yem ile beraber kullanılan civciv ırklarıda aynı.

    yani kısaca; kullanılan yem de, ırkta aynı. tavuğun gezmesi bir şey değiştirmiyor. sağlık açısından, besin değerleri açısından hiç bir farkı yok. sadece duygusal açıdan, evet hayvanlar dışarıda daha rahat bir ortamda büyüyor diyebiliriz. yumurtaya - stres vs hiç bir şey geçmez arkadaşlar.
    çok teknik detaya girmeden kısa kısa geçerek bu kadar özetleyebildim. konular biraz kopuk oldu

    konu ile alakalı teknik/teknik olmayan sorularınızı öm yoluyla cevaplayabilirim.

    öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler - on
    bir çoğunuz, yumurtanın oluşması için horoz ve tavuğun çiftleşmesi gerekiyor sanıyorsunuz. evet bu şekilde olmuyor. sağlıklı bir tavuk 24,5 saatte bir defa yumurta verir ve horoza ihtiyacı yoktur. horozla çiftleştiğinde kuluçkalık ( döllü yumurta) ortaya çıkar ve ancak bu yumurtalardan civciv çıkabilir. diğerleri marketlerden aldığınız sofralık yumurta olur.
    öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler - off

    (1) : http://www.hazimgokcen.net/…anlis-bilinen-dogrular/
    (2) : https://en.wikipedia.org/…/category:chicken_hybrids

  • liseyi bitirdikten sonra diplomayı almak için okula tekrar gidilir. diplomayı verme işi de tatile çıkan müdür yardımcısı yerine müdüre kalmıştır. öss türkiye derecesi olan bir arkadaş ve ortalama puana sahip bir arkadaş müdürün odasına girerler. müdür hangi üniversiteye girildiğini sorar ve ona göre diploma parası almayacağını söyler.

    m: söyle bakalım evladım nereye girdin?
    a1: istanbul iktisat hocam.
    m: çok güzel oğlum afferim, buyur diploman. peki sen nereye girdin?
    a2: odtü elektrik elektronik hocam.
    m: ankaradaydı di mi odtü?
    a2: evet hocam
    m: istanbul'a puanın yetmedi demek. neyse sağlık olsun seninki de fena değilmiş.

  • açılın ben eczacıyım.

    türkiye'de bir çok ilaç üretim firması var ve bunlarda eczacılar üretim yapıyor. üretim yapmıyorlar tezini hele bir geçin.

    serbest eczanelere gelirsek. eczacı olmadan önce ben de sizin gibi düşünüyordum. evet yaptığımız şey ticaret. yalnız ben ticaretini yaptığı şey hakkında bu kadar bilgi sahibi olan ve bilgi sunan bir meslek görmedim memlekette. altı ay önce araba aldım, kendim internette araştırdım, karar verdim, küçük bi test sürüşü sonrası aldım. arabayı satan firmadan aldığım bilgiler şu: bu düğme radyoyu açar bu düğme klima falan. ulan 65 bin para verip aldığım mal ile ilgili adam bilgi verme aşamasında hepi topu 5 dk ayırdı bana. ben hastama 10 tl'ye ilaç verirken yüz çeşit soruya maruz kalıyorum. keşke dediğiniz gibi olsa ben de raftan ilacı alıp versem, ama öyle değil işte. hamileyim, çocuk emziriyorum, şekerim var, tansiyonum var, kolestrolüm var, araç kullanıyorum, içtikten sonra kabız, ishal oluyorum, iki tane birden atsam bişey olur mu, ilaç kilo yaptı vs. yüz çeşit soru. bakkaldan bisküvi alırken bunları soruyor musun?

    yeri gelmişken bir konuya değinmek istiyorum. bakın kardeşim gözlem yapmak çok ciddi bir iştir ve herkes yapamaz, gözlem yeteneğiniz de yoksa yapmayın yahu başınıza silah mı dayıyorlar? yani eczacılığın icrası sizin anlattığınız gibiyse elbette haklısınız, ama gel gör ki değil işte yanlış gözlem yapmışsınız. tekrar ediyorum, 10 tl'lik ilaç için yarım saat konuştuğum oluyor insanlarla, madem bir boka yaramıyoruz o zaman ne diye yarım saat konuşuyoruz olum biz? siz cidden yanlış gözlem yapıyorsunuz. bu toplumun 50 yaş üstü bireyleri, çocuk sahibi kadınları, kronik hastalığı olan bireyleri ile her gün her saat muhattabız biz, bunu siz görmüyorsunuz diye bu böyle deme hakkını nereden nasıl hangi yetenekleri haiz olarak söylüyorsunuz? gece 10da başı ağrayan böbrek nakli olmuş hasta evde bulduğu ilacı kullanmak için beni arıyorsa ben nasıl gereksiz adam oluyorum? hangi bakkalı aramış bu hasta aldığı bulguru nasıl pilav yapacam diye veya hangi bim kasiyerini arayacak bu hasta? daha kritik durumlarda elbette doktoruna ulaşacak, ama günde beş nakil yapan doktoru baş ağrısı için o saatte rahatsız edebilir mi? keşke memlekette saat gibi çalışan bir sağlık sistemi olsaydı, o doktorun günde bir-iki ameliyat yapacağı yoğunluğu olsaydı. zehir gibi kalifiye elemanlarımız olsaydı da beni aramasaydı, ama yok arıyor işte napıcaz, yüzüne mi kapatayım, ne halin varsa gör mü diyeyim? keşke o ütopik sistem olsa da biz de daha güzel bir şekilde konumlandırılsak sağlık isteminin içinde, ama yok işte napalım, bim kasiyerine mi bırakalım mesleği?

    bir de eczacılığı majistral ilaç (eczacılar yaptığı el yapımı ilaçlar) üzerinden değerlendirenler var. bakın işte gözlem gücünüz kötü olmasa saldırı silahınız majistral ilaç olmazdı. dünyanın en kolay işi majistral ilaç yapmak. iki merhemle bir tozu karıştırıyoruz, ironi değil majistral dediğin bu. oran orantı bilen ve eline aldığı tokmağı dairesel olarak dönderebilen her insan bunu yapabilir. majistral ilaç yapan bir eczacıyım, yaptığım her ilaç bana maddi zarar veriyor. yani yapmayan eczacı bilmediğinden değil zarardan kaçmak için yapmıyor anladın mı?

    mühendisler; hanginiz icat yaptınız? neden aldığım araba ithal mal? ne lan bu cari açık?

    avukatlar, hakimler, savcılar; mesleğinizi bu kadar iyi icra ediyorsunuz da neden insanlar adalet sistemimizin eline düşmektense ölmeyi tercih ediyor?

    doktorlar; ne bu hastanelerin hali?

    öğretmenler; merhaba eğitim sistemimiz nasıl?

    siyasiler; :)