hesabın var mı? giriş yap

  • gördüğüm resimlerinde kafasında bi kfc kutusu ve suratında bir maske var, sürüyle albüm çıkartıyor ve bu yaptığı işlerin copy-paste olduğu izlenimini uyandırıyor. bu kadar çok albüm çıkaran bir de bir rus abi vardı, grubunun ismi senmuth'tu galiba. hatta o yılda 50-60 falan albüm çıkarabiliyordu yanlış hatırlamıyorsam. bu kadar albüm çıkarmanın müzikal olarak bir şey ifade etmediğini düşünüyorum, daha bi ince elenmeli sık dokunmalı bence...

    ama herşeyin ötesinde soothsayer gibi, untitled serisi gibi öyle acayip öyle muhteşem besteleri var ve öyle muhteşem çalıyor ki insan bu adamın çaldığı herşeyi hemen dinlemek istiyor. gitar seven, gitarist seven her müzikseverin kıyısından köşesinden bir çalışmasını dinlemesi şart, benim gibi yılda 20 albüm mü olur lan manyak deyip uzak durmayın! en azından 3-4 cd lik best of setleri var onlar mutlaka bir dişlenmeli bence. bu satırları okuyorsa kendisine de bir çift lafım var:arkadaşın sen o kfc kutusun içinden ne görüyorsun, nasıl bir kafa bu? manyak mısın nesin? yanlız imaj işini bi daha düşün derim. bi de yılda sadece bir albüm çıkarsan her albümün best of olur, piyasada adam bırakmazsın, dünya barışı bile çok uzak bir ihtimal olarak gözükmez, dediklerimi bi düşün derim.

    edit: pike tan pike a gezer oldum. senden başka gitaristi dinleyemez, keyif alamaz oldum. her albümünü her şarkını dinlemek için uyumaz oldum, kafamda kfc kutusu gezer oldum. arkadaş sen ne muhteşem bir sanatçısın. olamaz böyle birşey.

  • bakın tekrar ediyorum. ülkenin bir numaralı sorunu budur)!!! link

    "kaçaklar tekneyle gelmeye başladı! mersin erdemli kızkalesi sahiline tekneyle gelen onlarca kaçak şehre böyle giriş yaptı."

    ülke elden gidiyor. iktidar eliyle; foncu sivil toplum örgütü ve gazetecilerin, cılız tepkisiyle muhalefetin eliyle savaşlarla elde ettiğimiz bu topraklar kaybediliyor. ülkenin demografik yapısı değiştirilerek istikrarsızlaştırılıyor ve bu sayede kurtuluş savaşının da intikamı alınmış oluyor.

    yarın bir gün azınlığa düştüğümüzde, asayiş tamamen elimizden gittiğinde anlayacaksınız ama iş işten geçmiş olacak!

    sessiz işgal bu! işgal ediliyoruz. topsuz tüfeksiz.

  • kesin olmayan durumdur. rivayete göre, terhisten sonra sanki asteğmen arkadaşımız subaylığa devam etmişçesine arada geçen süre hesaplanarak rütbe bulunuyor imiş. yani terhisten sonraki 3 sene içerisinde savaş çıkarsa teğmen, 3-9 sene ise üsteğmen, 9-15 sene yüzbaşı gibi. yaklaşık 40 yıl önce terhis olanlar genelkurmay başkanı olarak savaşa katılıyor bu hesaba göre.

  • sende 30 satır yazı yazmışsın. 6 satır daha yazsaydın rahimden dışarı çıkardın. şimdi içerde kaldın. ama iyi oldu

    edit: 36 tane favori alırsam sözlerimi geri alacağım ve ergün abiye biat edeceğim.

  • bulduğunuz yerde öldürün. sonra yatağı öldürdüğünüz yere taşıyın.

    mutfakta öldürürseniz yer yatağı yapın.

  • based on a true story..
    kahramanımız otoyolda makas atarken* bariyerlere çarpar. olay mahallinden geçmekte olan ekip otosundan bir polis iner, yaklaşır:
    - sen mi yaptın bu kazayı?
    - evet abi.
    - ulan bu nasıl kaza? böyle kaza mı yapılır? sana ceza kesmek yetmez, kursa da gönderecem seni.
    - abi yapma etme babam sıçar ağzıma, zaten öğrenciyim vaktim yok...
    - kes lan!
    - abi hiç olmazsa biri olsun, hem kurs, hem ceza.. insaf ama..
    - seç birini o zaman..
    - seçemem ben abi, sen seç.
    - peki, kura çekelim o zaman..
    polis iki parça kağıt koparır, birine "kurs", diğerine "ceza" yazar.
    - çek şunlardan birini..
    kahramanımız olayın yavşamakta olduğunu farkeder..
    - abi, bir tane de benim hakkım olsun, bir kağıda da "af" yazıp koysan..
    - hadi lan!
    - abi yapma etme..
    - peki lan
    polis bir kağıda da "af" yazar.
    - çek bakalım.
    şanslı kahramanımız "af" yazılı kağıdı çeker..
    - bak abi allah da istemiyormuş.
    - allahın adını karıştırma, sittir ol git şimdi..

  • benim bu. üniversite yıllarıma kadar makarna ve menemen dışında pek bir becerim yok idi. kahvaltıda yağda sucuk kavurmaktan başka bir becerisi olmayan iki adamla eve çıkınca birden oktay usta'ya bağladım azizim. sabah kalkıyorum sucuk, akşam eve geliyorum menemen... 15 günün sonunda bakmışım 2 kg vermişim. yok dedim bu böyle olmayacak, bu iki andavalın şu ev menüsünde bir sik geliştireceği yok . gittim marketten yarım kg fasülye aldım. annemden görmüştüm, o bir gece önceden ıslatıyordu. gece yatmadan önce çocuk gibi heyecanlanarak suya koydum onları. okuldan gelmem ile birlikte heyecan ile mutfağa attım kendimi. bir yandan odaya gidip internetten tarifine bakıyorum, diğer yandan mutfağa koşup uyguluyorum. lan 45 dakika oldu, tüp harıl harıl yanıyor fasülye bana mısın demiyor. hala daha taş gibi. aradan bir 45 dakika daha geçti ve sonunda kuru fasülye halini almaya başladı. ilk deneme olmasından dolayı biraz kötü yapmışım ama sonraki denemelerimde muhteşem bir fasulyeci oldum ben. ilerleyen günlerde yanına pilav yapmaya falan da başladım, sonra mercimek çorbası, türlü, patates yemeği derken bir baktım annem gibi olmuşum.(tamamen abartı)

    yalnız dikkatimi çeken birşey oldu. alt tarafı bir fasülye yapacaz 90 dakikada ancak pişiyor. milangazın tanesi olmuş 55 lira. buna ne gaz dayanır, ne bütçe. meğersem bunun da teknolojisi varmış. tabi ne bilelim, aradım valideyi sordum. yav dedi o öyle zor pişer, sana evde kullanmadığımız düdüklü tencereyi yollayım daha kısa sürede pişirirsin. hah dedim anacım elini ayağını öpeyim yolla. düdüklü tencere teknolojisini öğrenene kadar 15 günde bir tüp bitiriyoruz. beşiktaş, milangaz patronu demirören zamanı o dört portekizli yıldızı türkiye'ye getirdi ya; hah işte o benim kuru fasülye yapmaya başladığım günlere tekabül eder.

  • bir futbolcuyu, ülkenin kurtarıcısıymışcasına pohpohlarsan böyle olur işte. şuanda hiçbir eleştiriye tahammül edemeyen bir arda turan var. bunun oyuncuyla alakası yok, milletle alakası var.

    arda turan'ın yedek oturduğu mevkide ivan rakitic oynuyor. rakitic'e de hırvatistan'da siyaset yorumlatırsan, onu şarkı yarışmasına çıkarırsan, ekonomi konusunda fikirlerini sorarsan, oynadığı takımı "rakitic'li barcelona" diye telaffuz edersen, attığı her golde milli bayram ilan edersen o da kendisini nizam-ül mülk zanneder.

    bundan sonra kariyerinde seri bir düşüş yaşayacaktır ne yazık ki arda.

  • gebeliğin 20. haftasından sonra başlayan, ödem, hipertansiyon ve proteinüri ile karakterize klinik tablo.

    minimum kriterler şöyle:

    kb>140/90 (20. haftadan sonra), proteinüri 300 mg/gün veya dipstikte +1 pozitif değer veya spot idrarda 0.3 mikrogramdan fazla protein saptanması.

    akut durumda, hidralazin, labetalol ve nifedipin ilk olarak tercih ediliyor. kronik durumda ise ilk olarak metildopa, clonidine, oxprenolol, labetalol, atenolol sonraki aşamada ise hidralazin, prazosin ve nifedipin kullanılmakta.

    eğer kan basıncı kontrol edilemez ve bulgular kötüleşmeye başlar ise preeklampsinin tek tedavisi doğumdur. doğumla semptomlar dramatik şekilde düzelir. kan basıncı kontrolünde bir diğer husus 120/80 değerinin altındaki bir değere düşmemektir. bu değerin altında rölatif hipotansiyon durumu ortaya çıkar. bu duruma nörolojik belirtiler ve konvülziyon eşlik ederse (bkz: eklampsi) ortaya çıkar ve daha ağır bir tablodur. tek tedavisi doğumdur.

    edit: 400. entryimin güzel bir bilgilendirme yazısı olmasını istedim.