hesabın var mı? giriş yap

  • yetmez ibb'nin istanbul'daki yetkisi elinden alınsın. ibb gitsin kendi işini yapsın istanbulu napacak? siz hiç hastalarla ilgilenen doktor, öğrenciyle ilgilenen öğretmen gördünüz mü?

  • çoğunlukla düğme pilli cihazlarda piller ve duylar arasında, kullanıcı tarafından satın alınmadan önce devrenin kurularak pilin tükenmesini önleyen ince bir yalıtkan film bulunur; demek ki aynı filmin bir benzerinden evrendeki madde ve anti madde arasında da var. sanırım bu kimilerine göre -subjektif- bir irade, kimilerine göre -nötr- bir rastlantı, kimilerine göre de henüz bilimin tespit edemediği -objektif- bir etken.

    “there are only two ways to live your life. one is as though nothing is a miracle. the other is as though everything is a miracle.”
    albert einstein

  • her ofiste demirbaş olarak bulunan elemandır. 'bizim ofiste yok' diyorsanız size kötü bir haberim var.

  • cehaletin alamet-i farikası, cahilin yüzündeki arsız tebessüm. bunu farkettiğimden beri, şaşmaz bir kesinlikle tanıdım cahili büyük kalabalıkların arasında bile.

    uzak durmaya çalışsam da, bazen aynı masayı paylaşmak zorunda kaldığım da oldu; çok iyi bildiğini sandığı konuda getirilen eleştiriye, o arsız tebessümle papağan gibi ezberlediği cevapları vererek zafer kazanmış havasına girdiğini gördüm.

    bu bir savunma refleksi. düşman olduğu, daha iyi semtlerde yaşayan, daha eğitimli ve daha fazla para kazanan kişiler. teşhisi doğru yapıyoruz, ama nedenlerini ıskalıyoruz. bu insan profilinden nefret ediyor olması, en temelinde, onlar gibi olmayı düşleyip de olamaması. hiçbir zaman özendiği bu insanlar gibi olamayacağını bilmesi.

    sahip olamadığı arabayı çizen barbarın davranışı ile kendisini beğenmeyen kadının yüzüne kezzap atmak veya öldürmek benzer. hiç kuramayacağı cümleleri kurana duyduğu öfke de, aynı ateşten besleniyor. o yüzden, cahilin en büyük düşmanı cehaleti ve yoksulluğu değil, ulaşamadıkları.

  • evlenmeden önce istisnasız bütün evli tanıdıklarım "evlenme" diyordu. evlendim.

    şimdi bekar bütün tanıdıklarıma "evlenme" diyorum. biliyorum onlar da evlenecekler.

    bu evlenecek olanlar da zamanı gelince başkalarına "evlenme" diyecekler. bunu da biliyorum.

    garip bir döngü var, bu konunun üzerine gidilmesi lazım.

  • modern olimpiyat tarihinin en kötüsü olarak anılmaya hak kazanmıştır. abd, st. louis, missouri'de gerçekleşen olimpiyatlara abd, almanya, kanada, avustralya, avusturya, küba, fransa, birleşik krallık , yunanistan, macaristan, güney afrika ve isviçre'den 651 sporcu katılmıştır.

    dağıtılan 287 madalyanın 242 tanesi abd tarafından alınmıştır. (79 altın, 83 gümüş, 80 bronz) madalya listesi

    uluslararası olimpiyat komitesi'nin 1896'da kurulmasından sonra yapılan ve dördüncü yüzyılda yapılan antik olimpiyatların sona ermesinden sonra yapılan 3. olimpiyat oyunları olması nedeni ile bazı aksaklıklar normal kabul edilebilse de basit planlamalar ile önüne geçilebilecek gülünç olaylara da sahne olmuştur.

    1904 yaz olimpiyatları'nın ilk başta chicago'da yapılması planlanıyordu ancak st. louis'deki the world's fair (dünya fuarı, expo) organizatörleri olimpiyatların fuara katılımı azaltacağı konusunda endişelenince chicago'dan alınarak st. louis'e verildi.

    o dönemler dünya fuarı olimpiyatlardan daha popüler bir etkinlikti ve bu kararla katılımcıların bir kısmının chicago'ya olimpiyatlara gitmek yerine iki organizasyona da katılması amaçlandı.

    yer değişikliği nedeniyle olimpiyatlara sadece 12 ülke sporcu gönderdi. yeterli izleyicinin dikkatini çekemeyen olimpiyatlar, organizasyon ve konumla alakalı aksaklıklar yüzünden tam 5 ay sürdü.

    tüm bu aksaklıklar maraton sırasında yaşananlardan daha gülünç değildi.

    baş organizatör james sullivan olimpiyatların dehidrasyonun vücut üzerindeki etkilerini gözlemlemek için iyi bir fırsat olduğunu düşündü ve olimpiyatlar sırasında su tüketimini yasaklamaya karar verdi.

    bu karar koşucuların missouri'nin tozlu, inişli çıkışlı tepeleri boyunca ve kavurucu 33 derece sıcaklığında 42 kilometreyi geçme umutlarının tükenmesi anlamına geliyordu.

    koşucuların çoğu yorgunluk nedeniyle çekildiği için 32 katılımcıdan sadece 14'ü maratonu tamamlayabildi. daha önce boston maratonu'nu kazanan john jordan kusup yere yığılmadan önce sadece 1.5 kilometre gidebilmişti.

    william garcia, maratonun 30. kilometresinde kırsal yoldaki tozların yemek borusu ve midesine verdiği zarar yüzünden kan kusarken bulundu ve hastaneye giderken yolda neredeyse ölüyordu.

    maratonu tamamlamayı başaranların da başına trajik olaylar geldi. güney afrika'dan olimpiyatlara katılan ilk sporcular olan len taunyane ve jan mashiani sırasıyla dokuzuncu ve on ikinci oldular ancak koşu sırasında taunyane bir sokak köpeği tarafından 2 kilometre kadar kovalandı.

    küba'nın tamamını koşarak geçen felix carvajal maratonun favorisiydi ancak abd'ye geldiğinde tüm parasını new orleans kumarhanelerinde kaybetti. beş parasız kalan carvajal, new orleans ile st. louis arasındaki 600 kilometreyi otostop çekerek ve yürüyerek geçmek zorunda kaldı. tüm kıyafetlerini de kumarda kaybeden ve yarış başlamadan hemen önce ortaya çıkan carvajal tüm yolculuğunu yetersiz beslenerek yaptığı için insanlara yemek için yalvarmak durumundan kaldı.

    yemek arabalarından umduğunu bulamayınca bir meyve bahçesinden elma ve şeftali aşırdı ancak bunları hızlı tüketmesi midesine kramp girmesine ve yarışın ortasında kestirmek zorunda kalmasına neden oldu. carvajal tüm bunlara rağmen şaşırtıcı şekilde maratonu tamamladı ve dördüncü oldu.

    bitiş çizgisini ilk geçen kişi, bir yıl önce boston maratonu'nu kazanan fred lorz oldu ancak yolun kalanını araba ile gitmeden önce sadece 15 kilometre koştuğu ortaya çıktı. sonrasında hile yaptığını itiraf etti.

    yarışın gerçek galibi antrenörünün su yasağını aşmak için bulduğu dahiyane çözüm sayesinde thomas j hicks oldu. antrenörü hicks'e yumurta akı, brendi ve striknin (bildiğiniz zehir) oluşan bir karışım içiriyordu. maratonun son ayağını halüsinasyon görerek tamamladı ve bitiş çizgisini geçtikten hemen sonra yere yığıldı ancak olimpiyat altını kendisinde kaldı.

    1904 yaz olimpiyatları o kadar büyük bir fiyaskoydu ki 1906 atina ara olimpiyatları yapılmak zorunda kalındı. (olimpiyatların 10. yılı şerefine vs. geçiniz bunları...) sonrasında 1908 londra olimpiyatları ise başarıyla tamamlanarak bugünkü rekabetçi olimpiyat oyunlarının temelini oluşturdu.

    kaynak: history daily - wikipedia

  • oldukça basit bir sistem. devlet büyük ilaç otomatları oluşturacak, reçete barkodunu okutunca ilaçlar alttaki hazneye düşecek, bir de kullanım fişi çıkacak, oldu bitti işte. nöbet işi de olmaz 24 saat hizmet verir.

    böylelikle ilacın son kullanıcıya maliyeti de minimize edilmiş olur.

    troll diyip geçmeyin, ciddi ciddi düşündüm, bunun olmaması için eczacılar odasının göstereceği direncin dışında ne engel var? ne gibi bir eksiklik veya sorun olabilir inanın bulamadım. en fazla yaşlılara biraz zor gelir.

  • yabancı gerizekalı değil böyle bir vaade kanıp gelsin. yabancı bilir ki bugün kendisi için değiştirilen kanun yarın tekrar değiştirilip kendisine silah olarak döner. ekonomiden anlamıyorsunuz onu anladık bari biraz konuşmayı da bilseniz.

  • "sağ çıksalar ne olacak" gibi korkunç bir cümlenin geçtiği, ne kadar lanet bir ülkede yaşadığımızın tekrar fark ettiren açıklamalar.

    "karaman’da su patlaması sonucu çöken ocakta mahsur kalan işçilerden mehmet bahar’ın eşi emiş bahar madenin kötü koşullarına ve yetkililerin umarsamazlığına isyan etti.

    isyanın gözyaşlarıyla anlatan emiş bahar, çalışma koşullarının kötülüğünü ve geçim sıkıntılarını belirterek "içeriden sağ çıksalar ne yapacağız? üç aydır bizi yedirdiler, bitirdiler. maaşlarını düzgün vermediler. elimizde yiyecek ekmek koymayıncaya kadar uğraştılar. şimdi de canlarını aldılar. sağ çıksalar ne olacak, çıkmasalar ne olacak? maaşlarını düzenli vermezlerdi. ekmeklerini ellerinden aldılar. servislerini ellerinden aldılar. güneyyurt'u yediler bitirdiler. güneyyurdu bitirdikleri gibi her tarafı bitirdiler"

    bizim halimiz ne olacak? bitirdiler bizi, bitirdiler. bugünü yarına atarlar, yarını öbür güne atarlar. üç aydır maaş yüzü görmeyiz. eller bayram yaptı, biz yapamadık, eller kurban kesti, biz kesemedik. bu darlığın bir bolluğu olurdu ama olmuyor işte, olmuyor. dün öğleden beri içeride sağ adam mı kalır? memuruz deyip gezerler. işçilerin sırtından memurlar... ama bunları süründürmeli. hepsini süründürmeli"

    video

  • su diziye dair en sevdigim sey kadin oyuncularin burunlarinin dogalligi.

    hangi turk dizisinde bu kadinlara rol verilirdi? neden bizim toplumumuzda sadece kucuk ve hokka burun kabul goruyor? kadinlarin instagram sayfasinda bile turkler "karadenizli misin abla?" "burnunu yaptirman icin yardim kampanyasi baslatalim xd" seklinde yorumlar yapmislar. bu kadar kompleksli insanlarin bulundugu bir ulkede buyuyup sekillendigim icin cok uzuluyorum.