hesabın var mı? giriş yap

  • çocuk abd vatandaşı. geçmiş olsun. daha da gelmez. biri yorum yazmış. "bir gün bir esnafla tartıştım ve camını kırdım. akşam memlekete gitmek için otogardayken göz altına alındım." diye. cam kıran adam otogarda yakalanır, adam öldüren güle oynaya ülkeyi terk eder. ölen öldüğüyle kalır.

  • boyner holding yönetim kurulu başkanı cem boyner'in, berkin elvan'ın ölümü nedeniyle bugün tüm boyner mağazalarında uygulanmasını istediği maddeleri içerir.

    cem boyner'den kurum içi gönderilen e-mail'de şu ifadeler kullanıldı:

    "tüm mağazalarda müzik yayınını durdurun bugün. mağazalardaki müşteri etkinliklerini iptal edin, bugün ve yarın. tüm mağazaların wi-fi şifrelerini iptal edin hemen. vatandaş istediği yerden haberleşme imkanına sahip olsun.

    kritik noktalardaki mağazalarınızın hassas, evi uzak olanlarda olan, fiziki açıdan ilgiye ve desteğe ihtiyacı olabilecek personeli erkenden evine gönderin.

    mağazalarınıza sığınabilecek vatandaşlara yardım için su, ilkyardım malzemesi vs. eksiksiz bulundurun.

    bu güzel halkı allah korusun ama biz de bize düşeni eksiksiz, kimseyi ayırmadan yapacağız.

    sorusu olan, önce sorusunu vicdanına sorsun, gereğini yapsın, sonra isterse şirketine, merkeze sorsun.

    allah utandırmasın..."

    "sorusu olan, önce sorusunu vicdanına sorsun, gereğini yapsın" kısmı duygulandırmıştır.

    linki

    edit: boyner, geçen yıldan bu yana satışlarını %51, karını ise %58 civarında artırmış, halihazırda reklama fazla ihtiyacı olmayan bir mağazalar zinciridir. bilgilerinize;

    satış hasılatı 2012: 935,000,000 tl - satış hasılatı 2013: 1,415,000,000 tl

    kar 2012: 6,870,000 tl - kar 2013: 10,880,000 tl

  • egeye gelmeyin diyen var. lafa bak. o zaman yallah moğolistan'a.

    adama bak ya egeyi parsellemiş sanki.

  • ilk seçimde vız gelir tırıs gidersin bu kafayla sayın imamoğlu. seçmenini halen 50 60 70 80 yaşındaki geçmişini yapılanı hemen unutan seçmenlerden oluştuğunu düşünüyorsun ya çok yanılıyorsun. 40 yaşına kadar olan herkesin gençliğini hayallerini çaldılar. biz bize yapılanı asla unutmayacağız. unutanları da unutmayacağız. oy koltuk sevdası için fırıldak olanları da unutmayacağız..

  • çoğu zaman oldukça fantastiktir. en azından bizimkilerin öyle... efendim böyle '70'li yıllar... bizimkiler aynı iş yerinde çalışıyorlarmış. babam müdür, annem memur... ahahhah.... ulan baba.... neyse.... babam feci kesikmiş anneme... deli gibi hastaymış. annem de -gerçi şimdi de öyledir ama- tam monaco prensesi modunda... kimseye yüz vermiyor. babam annemin dikkatini çekmek için süper bir yöntem bulmuş. şimdi bunu yazınca bendeki tuhaflığın kökenini de anlayacaksınız.

    evet ne diyordum? ha babam annemin dikkatini çekmek için süper bir yöntem bulmuş. arabası olmasına rağmen annemlerin servisine binmeye başlamış. ama bulduğu süper yöntem bu değil tabii... lan bunu yazsam mı acaba? neyse lan yazıyorum. babamın annemin kalbine girmek, onun beyaz atlı prensi olmak için bulduğu yöntem şu hanımlar beyler:

    her gün servisi bir büfenin önünde durdurmak. evet, babam servise biniyor memurlarıyla... ondan sonra her gün ama her gün bir büfenin önünde "sigara alacağım" diyerek servisi durduruyor. inerken de servisin şöförüne "sen beni bekleme usta, ben koşarım... size ışıklarda yetişirim" diyor. şöför "aman efendim... abi olmaz" falan dese de ı-ıh. olmaz diyor babam. sigarasını alıyor ve servisin peşinden koşuyor. 8 ay boyunca her sabah... sebep: annemi atletikliğiyle etkilemek... ahahhaha....

    annem o dönemlerde "müdür müdür palyoço mudur?" diye bunu arkadaşlarıyla tartıştıklarını söylüyor. babama tüm çalışanları uyuz olmuş bu yüzden... sonuç ne peki? sonuç nesi var mı? ben olmuşum işte...

    babam bu hikayeyle ilgili bir de sır verdi bana: yanında sigarası da varmış aslında...

    - o da mı numaraydı baba?

    - numaraydı tabii oğlum... ama iyi koşardım ha...

    - usain bolt gibi mi?

    - kim???

  • büyük toprak parçaları yahut çiftlikler. ilk ortaya çıkışları roma imparatorluğu döneminde olmuştur. büyük toprak sahipleri hem zenginleşmişler hem de yönetimde söz sahibi olmuşlardır. osmanlı'daki tımar sistemine ilham kaynağı olmasının yanısıra ortaçağ avrupasında da feodal toprak ağalarının kökleri buradadır. yalnız roma'da köleci bir düzen varken, avrupa feodalitesinin temel unsuru plebdir (gerçi bu da romalı bir kavramdır). rusya'ya geçince toprak ağası boyar, köylü mujik olur (sistemin adı da pomiestnydir).

    yukarıda bahsettiğim oluşumlar genel olarak köleci yahut köleliğe yakın müesses nizamlardır; osmanlı'daki hariç. tımar sistemi askeri bir düzendir osmanlı'da ve sultana bağlıdır. tımar sahipleri kalıcı değildir ve sultan adına toprağı işlerler. toprak işlerinde çalışanlar yarı zamanlı asker gibidirler. ama çiftçi özgürdür. yani kısmen; bir ağa için çalışmaz, kendisine 'bir çift öküzün sürebileceği kadar' bir arazi verilir (dolayısıyla çiftlik kavramı oluşur. çiftlik kelimesi aslında şimdiki kadar büyük bir alanı çağrıştırmazdı, daha sonradan bu anlam yerleşmiştir) ama çiftçinin tarlasını bırakıp gitmesi yasaktır. devlet ile köylü arasındaki anlaşma bu esasa dayalıdır fakat artan vergiler ve genel asayişsizlik ile beraber çift düzeni bozulur, büyük kaçgun ile birlikte köylü başıboş olur (uzun hikaye, merak eden ilgili başlıkları okuyabilir; hepsi dolu).

    kolonyalizmle birlikte latifundiyalar latin amerika'da da yerleşmeye ve toprak sahipleri güç kazanmaya başlar. ilginçtir ki kuzey amerika'da bir sınıf olarak ortaya çıkmazlar (aslında şimdiki amerika birleşik devletleri'nin güney eyaletlerinde bir sınıf oluştururlar ama konuyu uzatmak istemiyorum). bu tarafta daha çok plantasyonlar vardır. bir şirket büyük toprak parçalarını alır ve insanları çalıştırır. ya köle gibi çalıştırır yahut hakikaten köle alıp çalıştırırlar. bu plantasyonlar bazen latin amerika'ya (orta ve güney amerika - guatemala, honduras, küba, brezilya gibi) da el atmışlardır. tütün, kakao, kahve, şeker kamışı, pamuk gibi ürünleri yetiştirirler ve dünyaya pazarlarlardı. ingiliz imparatorluğunun en şaşaalı dönemleri bu plantasyonları oluşturduğu ve onları korumaya çalıştığı döneme denk gelir. hatta kimi ülkelerde bugün bile kullanılan demiryollarını ingilizler döşemişlerdir. abd'yi abd yapan güçler bu plantasyonlara sahip olan şirketlerdir. sırf bu şirketlerin çıkarlarını korumak adına savaşlar çıkmış (bkz: muz savaşları) ve amerika latin amerika'ya sırf bu yüzden müdahaleci bir politika izlemiştir.

    latin amerika'da ise latifundistas büyük toprak sahiplerinin sınıfıdır. latin amerika ülkelerinde bu büyük çiftliklerin adı değişir. bolivya ve peru'da finca, arjantin ve uruguay'da estancia, brezilya'da fazenda, şili'de fundo olur. en büyük etkileri arjantin'de görülür. latifundiyalar (estancialar) bir anda ekonominin bel kemiği ve ana taşıyıcısı olurlar. amerika, ingiltere, fransa gibi ülkelerin etkisinden (kısmen) uzak kaldığı için ürettikleri bütün katmadeğer ülke içerisinde kalır ve arjantin bir anda dünyanın en zengin ülkeleri arasında kendine yer bulur. ülkede ilk sanayileşen sektör tarım ve hayvancılıktır. hal böyle olunca yönetimde, tıpkı roma'da olduğu gibi, latifundistalar (büyük toprak sahipleri) etkili olmaya başlarlar. arjantin iç savaşı latifundistalar-arası bir güç çekişmesinin adıdır. demokrasiye geçişte en çok diretenler bu sınıf olmuştur (köylü ve işçi ile eşit olmak istememişlerdir). hepsini olmasa da birçok askeri darbeyi desteklemişler, değişim ve dönüşüme muhafazakar bir set çekmişlerdir (buradaki muhafazakarlık dindarlık değil). bugün hala taşrada etkilidirler.

    şimdilik bu kadarı kafi gelsin...

  • olayın başlangıcı olmadığı için olayı bilmiyoruz ama sosyal medyada ilk tekmeyi (videoda) kadın attığı halde bundan hiç bahsetmeyenler direkt adamı idama göndermiş.

    adamın bir bacağında kıyafet sıyrılmış büyük ihtimalle köpek ısırdı veya ısırmaya çalıştı veya adam bunu göstermek için sıyırdı ve olaylar gelişti.

    kadınlar veya adam haklı bilemem ama şu bir gerçek ki sokak köpeklerine artık önlem alınmalı. kaç tane çocuğa, insana saldırdılar son aylarda.

    bu olayı mesela 6-7 köpeğin yaşlı bir adama saldırdığı mobese kayıtlarından izleseydik bambaşka yorum yapacaktık.

    bir tarafı idama yollamadan önce biraz düşünelim, olayı öğrenmeye çalışalım ve empati yapalım.

    edit: olayin biraz daha oncesi geldi. yurume yolunda, kosu yolunda tasmasiz kopek gezdirmek suc mu bilmiyorum. iki taraf da birbirine saldiriyor.

    https://twitter.com/…rim/status/1492630526599045121

  • yine internetin karanlık dehlizlerinde gezerken şöyle bir videoya rastladım.

    sim city 3000'de 6 milyon nüfuslu hiç yol ve arabanın olmadığı, tüm ulaşımın metro ağı ile sağlandığı, görsel suç, çevre kirliliği gibi olayların minimum olduğu, 3 sene üzerinde kafa patlatılarak tasarlanıp görselgörsel hayata geçirilmiş her şeyin muntazam ve planlı olduğu ama son derece distopik bir şehir ortaya çıkmış. eğitim için okul yok sadece kütüphaneler var. park yok, yol yok, araba yok, enerji üretimi ve su yer tasarrufu için komşu şehirlerden temin ediliyor. her şey simetri ve düzen hastalarını tatmin edecek muntazamlıkta. görselgörselgörselgörselgörsel

    magnasanti adını verdikleri bu şehri dolaşmak için videoyu izleybilirsiniz.
    adettendir videonun devamında deprem hortum gibi felaketlerle şehrimize yıkım ve kaos da getiriyoruz.
    videolarda da ayrıca şu fantastik yorumlar mevcut:

    "this guy has seen the future and this video is a warning. "
    bu eleman geleceği gördü ve bu video bizler için bir uyarı

    "sims don’t need to travel long distances, because their workplace is just within walking distance. ın fact they do not even need to leave their own block. wherever they go it’s like going to the same place."
    simslerin uzak yerlere seyahat etmelerine gerek yok çünkü hepsinin işyerleri yürüme mesafesinde. kendi mahallelerinden dışarı çıkmaları anlamsız çünkü her yer birbirinin tıpatıp aynısı

    " simcity managed to hold another serial killer off the market for 3 years, but couldn't keep him off forever."
    simcity bir seri katili 3 sene toplumdan uzak tutmayı başarmış ancak bunu ilelebet sürdüremez.

    "here's our jailhouse where we have precisely zero inmates just like the other 3000 jailhouses in the city. it makes the citizens feel safe until their 50th birthday at which point they will be recycled for organic materials "
    burası şehrimizdeki 3000 hapishaneden bir diğeri. hapishanelerimizde hiç mahkum yok ancak yine de varlıkları vatandaşlarımızı, 50 yaşına gelip de organik malzeme olarak geri kazandırılana değin, güvende hissettiriyor.