hesabın var mı? giriş yap

  • çorba ya da pudingi pişirirken bir süre hep aynı yöne karıştırıp "alıştırdıktan" (?) sonra aniden ters yöne karıştırıp "şaşırtmak" (!)

  • amaçlarının olmaması.

    büyümeyi bekliyorlar resmen, saçma sapan şeylere ilgi göstermeler falan. geçen bir bebek gördüm mesela sırt üstü yere uzanmış tavana bakıp gülüyor. korktum lan resmen kime gülüyor bu diye. hemen uzaklaştım oradan. kaç aylık insan sonuçta, kendi başının çaresine baksın az.

  • mezapotamya bölgesinde milattan önce 1800’lü yıllarda kil tabletlere sümerce yazılmıştır ve günümüzde yazılmış en eski destan olarak bilinmektedir.

    hikayeye göre gılgamış yüce bir kraldır ve kendisini tanrılardan bile üstün görmektedir. tanrılar, gılgamış’a ders vermek için dünyaya enkidu isimli bir adamı gönderirler. enkidu yabani bir adamdır ve hayvanların arasında yaşar, hayvanlarla konuşabilir. bu sebeple gılgamış’ın enkidu karşısında pek şansı yoktur ancak gılgamış bir plan yapar ve güzel, alımlı bir kadını enkidu’nun yanına gönderir. kadın enkidu’nun yanına gidince elbiselerini çıkarır, enkidu ise bundan etkilenir ve kadınla birlikte olur. enkidu’nun kadınla işi bittikten sonra tekrar hayvanların arasına dönmek ister ancak hayvanlar artık enkidu’yu kabul etmezler ve enkidu’nun hayvanlarla konuşma yeteneği kaybolur. bunun üzerine gılgamış, enkidu ile mücadele etmek üzere karşısına çıkar. enkidu ve gılgamış güç açısından eşit olsalar da mücadelenin galibi gılgamış olur. enkidu yenilgisini kabul eder ve gılgamış ile arkadaş olmayı teklif eder.

    gılgamış ve enkidu arkadaş olarak birçok maceraya birlikte giderler ve zaman ilerledikçe arkadaşlıkları da ilerler. gılgamış, bir gün kutsal sedir ormanı’na gitmeyi ve burada yaşayan muhafız humbaba’yı öldürmeyi planlar. enkidu, sedir ormanı’nın kutsal olduğunu ve ölümlüler tarafından ziyaret edilmemesi gerektiğini söylese de gılgamış’ı durduramaz. gılgamış’ın annesi de bu plana karşı gelmektedir ancak o da engel olamaz, bunun üzerine oğlu gılgamış’a destek olması için güneş tanrısı şamaş’ın yardımını ister.

    gılgamış ve dostu enkidu sedir ormanı’na doğru ilerlerler. dinlenmek için durduklarında gılgamış uykuya dalar ve sürekli kabuslar görür. bu kabuslarını enkidu’ya anlattığında enkidu bunların iyiye işaret olduğunu söyler ve gılgamış’ı cesaretlendirir. sedir ormanı’nda humbaba isimli devle karşılaşan ikili büyük bir mücadeleye girerler ve güneş tanrısı şamaş’ın yardımıyla humbaba yenilir. gılgamış, humbaba’yı aciz bir halde görünce ona acır ve öldürmek yerine canını bağışlamayı düşünür. ancak can çekişirken humbaba, gılgamış ve enkidu’yu lanetler, bunun üzerine gılgamış humbaba’yı öldürür. ardından ikili bir sedir ağacı keserler ve enkidu, bu ağaçtan devasa boyutta tanrılar için bir kapı yapar.

    bir süre sonra gök tanrısı anu’nun kızı ve aşk ve savaş tanrıçası iştar, gılgamış’la birlikte olmak istediğini söyler. gılgamış ise bu teklifi kabul etmez ve iştar’ın daha önceki sevgililerine çok kötü davrandığını söyler. iştar, reddedilmesinin üzerine sinirlenir ve babasından cennetin boğasını dünyaya göndermesini ve intikamını almasını ister. cennetin boğası dünyaya gelince büyük afetleri de peşinde getirir ancak gılgamış ve enkidu, bu kez tanrıların desteği olmadan boğayı yenmeyi başarırlar ve boğanın kalbini söküp, tanrı şamaş’a sunarlar.

    bütün şehir bu galibiyet karşısında kutlama yapar ancak enkidu, boğayı ve humbaba’yı öldürmesi sebebiyle kabuslar görmeye başlar. kabuslarında tanrılar yaptıkları için enkidu’yu cezalandırmaktadır. bunun üzerine enkidu, tanrılar için yaptığı kapıya ve gılgamış’ın gönderdiği kadınla birlikte olarak vahşi doğadan ayırdığı güne lanetler okur. ancak sonrasında tanrı şamaş’ın sözlerini duyar ve ettiği lanetlerden pişmanlık duyar. şamaş, eğer enkidu ölürse gılgamış’ın vasıfsız birisi olacağını da söyler. enkidu hastalanır ve gün geçtikçe hastalığı daha çok ilerler. gılgamış, hastalığı boyunca enkidu’nun yanında kalsa da onu iyileştirmek ve eski haline getirmek için elinden bir şey gelmez. en sonunda enkidu ölür ve ölüler diyarına doğru gider.

    gılgamış, enkidu’nun ölümüyle büyük bir çöküş yaşar ve tanrılara hediyeler sunarak enkidu’nun ölüler diyarına gidişinde yanında yolculuk etmek istediğini söyler. gılgamış, şehrinde yaşayan çiftçilerden rahiplere kadar herkesin enkidu için yas tutmasını ister ve enkidu’nun bir heykelinin dikilmesini emreder. enkidu ölmüş olsa da gılgamış cesedin yanından ayrılmaz ve dostu enkidu’nun gömülmesini kabul etmez. 6 gün sonra ceset çürümeye başlayınca gılgamış mecburen cesedi terk eder ve gömülmesine müsaade eder.

    bunun üzerine gılgamış, enkidu ile aynı kaderi yaşamak istemez ve utnapiştim’in yanına giderek ölümsüzlüğün yöntemini aramaya karar verir. utnapiştim ve eşi, büyük tufan’dan kurtulan tek insanlardır ve bu sebeple tanrılar tarafından ölümsüzlükle kutsanmışlardır. gılgamış’da utnapiştim ile görüşerek tanrıların kendisini ölümsüzlükle nasıl kutsayacaklarını öğrenmek ister. utnapiştim ve eşi, ölümsüzlükle kutsandıkları günden itibaren artık yaşlanmamışlardır ve doğuda bulunan dilmun şehrinde yaşamaktadırlar. gılgamış bu şehre gitmek için dağları, ırmakları, vahşi hayvanları ve denizleri aşar.

    gılgamış uzun yolculuğunun ardından dünyanın sonunda bulunan maşu dağı’nın tepesine çıkar. bu tepeden baktığında güneşin diğer dünyadan doğuşunu görmektedir, ayrıca ileride bir kapı vardır ve bu kapıyı akrebe benzeyen iki canlı korumaktadır. gılgamış bu yaratıklara doğru gelir ve amacını söyler. bu akreplerden birisi erkek, diğeri ise dişidir ve insanların bu kapıdan içeri girmelerinin uygun olmadığını söylerler. gılgamış yine de girmek ister ve akrepler kapıyı açar ve gılgamış içeri girer. kapılar kapanınca etraf karanlık olur ve en ufak bir ışık bile olmaz. ne bir ses, ne bir rüzgar vardır bu diyarda ancak gılgamış doğuya doğru ilerlemeye devam eder. günlerce gılgamış hiçbir ışık görmeden, ses duymadan ve rüzgarı hissetmeden yürür. yakınlaştığında ilk önce bir ırmak sesi duyar, ardından rüzgarı hisseder. daha ilerleyince ışık ortaya çıkar ve gılgamış istediği diyara ulaşmıştır.

    gılgamış burada han işleten bir kadınla karşılaşır. bu kadın gılgamış’ın niyetinin kötü olduğunu düşünür ilk başta ancak konuşmalarının üzerine yardımcı olmaya karar verir ve bir kayıkçı görevlendirir. adı urşanabi olan kayıkçı, gılgamış’a geri kalan yolculuğunda sulak bölgeleri geçmesinde yardımcı olur. bu bölgelerden birisi ölüler suyu olarak adlandırılır ve bu suya en ufak şekilde dokunan kişi hemen ölmektedir.

    gılgamış ve urşanabi yolculuklarında taştan devler görürler ve gılgamış, bu devleri düşman sanarak öldürmek ister. ancak urşanabi bu devlerin zararsız olduğunu söyler ve yolculuklarına devam ederler.

    sonunda ikili dilmun şehrine gelirler. utnapiştim teknede urşanabi dışında başkası olduğunu görünce bu kişinin kim olduğunu sorar. gılgamış kendisini tanıtır, hikayesini anlatır ve geliş amacını söyler. bunun üzerine utnapiştim, ölümden kaçmanın imkansız olduğunu ve ölümü düşünmenin günlük hayattaki eğlenceyi kaçırdığını, insanların yaşadıkları zamana değer vermeleri gerektiğini söyler. bunun üzerine gılgamış, utnapiştim’e nasıl büyük tufan’dan kurtulduklarını ve tanrılar tarafından ölümsüzlükle kutsandıklarını sorar.

    utnapiştim, tanrı enlil tarafından dünyaya gönderilen tufanı anlatmaya başlar. enlil, insanların yaptığı gürültüden dolayı rahatsız olmuştur ve bütün insanları öldürmeye karar verir. insanları yaratan da enlil olduğu için bu planını başka tanrılara söyleme gereği duymaz. başka bir tanrı olan ea ise bu planı öğrenir ve o zamanlar insan olan utnapiştim’i gelecek felaketlere karşı uyarır. dünyanın sular altında kalacağını söyleyen ea, utnapiştim’in bir gemi yapmasını, bütün canlılardan bu gemiye almasını, varlıklarını ve ailesini de bu gemide saklamasını söyler. beklendiği gibi yağmur yağar ve utnapiştim'in teknesinin dışındaki bütün canlılar ölür. tekne nisur dağının tepesinde engele takılır ve ilerleyemez, herkes suların çekilmesini bekler. utnapiştim birinci gün bir kumru gönderir ve kara arar ancak kumru konacak bir yer bulamadığı için geri gelir. aynı şekilde ikinci gün bir kırlangıç gönderir ve kırlangıç da konacak yer bulamayarak geri gelir. üçüncü gün ise bir karga gönderir ve karga geri gelmez, bunun üzerine karganın bir yere konduğunu ve kara bulduğunu anlayıp o yöne doğru gitmeye karar verirler. enlil, bu tufandan kurtulanlar olduğu için öfkelidir, ea ise bu enlil'in öfkesini dindirmek için utnapiştim'in tanrılara hediyeler sunmasını bağışlanmayı dilemesini söyler. diğer tanrılar da fikirlerini sormadan dünyaya tufan gönderdiği için enlil'e öfkelidirler ve aralarında bir tartışma yaşarlar. bu tartışmaların ardından utnapiştim'in hazırladığı sunakları gören tanrılar öfkelerini yatıştırarak ziyafet çekmeye karar verirler. utnapiştim'i ise ölümsüzlükle kutsayarak tanrıların arasına almaya karar verirler ancak bir şartları vardır, utnapiştim diğer tanrılarla aynı yerde yaşamayacak, eşiyle birlikte dilmun şehrinde diğer tanrılardan uzakta yaşayacaktır.

    utnapiştim, tanrıları bir araya getiren bir olay yaşadığını ve bu olaydan tek kurtulan olarak ölümsüzlüğü kazandığını, gılgamış'ın böyle bir olayı nasıl yaşayacağını ve bütün tanrıları bir araya toplayabileceğini sorar. gılgamış'ın bu soruya bir cevabı olmaz ancak yine de utnapiştim, gılgamış'a bir şans verir ve altı gün yedi gece boyunca hiç uyumamasını ister. ancak gılgamış, utnapiştim'in konuşması bittiği anda hemen uykuya dalar ve yedi gün boyunca uyur. yedinci gün uyanınca utnapiştim, gılgamış'a başarısız olduğunu söyler ve şehrine dönmesini, kral olarak görevini yapmasını, tanrıların herkesi krallıkla ödüllendirmediğini ve bu görevi layıkıyla yapması gerektiğini söyler.

    gılgamış bu aşamada elbisesi yırtılmış, saçı ve sakalı dağılmış, oldukça bitkin bir haldedir ve bir krala hiç benzememektedir. utnapiştim, gılgamış'ın kendine düzen vermesini söyler ve nehre giderek yıkanmasını, elbisesini değiştirmesini ister.

    gılgamış geri dönmek üzere geldiği kayığa biner ve biraz gittikten sonra utnapiştim'in eşi, gılgamış'ın bunca yol geldiğini ve aradığı şeyi bulamadığını, en azından buradan dönüşte bir hediyeyi hak ettiğini söyler. bunun üzerine utnapiştim, gılgamış'a merhamet eder ve bir sır verir. denizin dibinde yetişen bir bitki sayesinde insanlar tekrar gençliğine kavuşmaktadır ve ölümsüz olmasa bile oldukça uzun bir hayatı yaşayabilmektedirler. gılgamış, kayıktayken ayaklarına taş bağlar ve denizin dibine dalarak bu bitkiyi koparıp alır. ardından tekrar kayığa döner ve yolculuğuna devam eder. bitkiyi kendi ülkesine dönünce önce bir ihtiyara vermeyi ve onun gençleştiğini görünce de kendisi kullanmayı düşünür. geri dönüş yolunda bir göl bulur ve yıkanmak için bu göle girer, bitkiyi ise elbiselerinin yanında bir yere koyar. ancak bir yılan gelir ve bu bitkiyi yer, ardından yılanın deri değiştirir ve gençleşir. gılgamış ise bitkiyi yılana kaybetmenin ve uzun bir ömrü kaçırmanın üzüntüsüyle birlikte ülkesine geri döner.

    ve zamanı geldiğinde gılgamış'da ölülerin arasına katılır. ülkesindeki insanlar bir daha onun gibi birisinin gelmeyeceğinin üzüntüsüyle büyük yas tutarlar.

  • ikisiyle de vakit geçirdiğim için süper objektif bir karşılaştırma yapacağım. şimdiye kadar hemen hemen her jenerasyon elimden geçti ama asla snesten aldığım zevki alamadım. neyse.

    konsol: yani zevkler renkler falan diyordum ama yan yana bir bakın, ps5 o arapların her yere diktiği çirkin gökdelenlere benziyor. kazulet gibi ve abuk bir tasarım. bence xbox çok daha derli toplu, göze hoş geliyor ve siyah-yeşil uyumu daha hoş. bir de ps5'lerin çoğunda coil whine gibi bir ses geliyor, rahatsız etmedi fazla ama xbox'tan o derece bir ses duymadım ben. tipi de buzdolabı gibi zaten. oyumu series x'e verdim gitti.

    controller: ps5'in controller'ı resmen çağ atlamış gibi. bu taptik zımbırtı yapan firma nintendo switch'in pro controller'ı daha önce yapan firma olduğu için deneyimini bir üste taşımış. switch'te de çok iyiydi ama ps5 ile hissiyatı daha güzel. ergonomi ve tip olarak da iyiye gitmiş. xbox'ınki aşağı yukarı önceki nesil ile aynı ama söylemeden geçemeyeceğim bence ele daha iyi oturuyor. burun farklıyla ps5'e oy verdim burada.

    arayüz: sony arayüzü daha derli toplu yapmış. tepki süreleri daha iyi gibi. ps4 ilk çıktığında bile yavaş gibiydi. burada menü vs. daha mantıklı yerleştirilmiş. yüklemeler gibi bazı şeylerin takibi için biraz daha fazla butonla haşır neşir olmak gerekiyor ama olacak o kadar. xbox için arayüz aynı gibi neredeyse, senelerdir de microsoft türkiye "block" kelimesini engel diye çevirdiği için ana ekranda abuk bir çeviri olarak duruyor. düzeltin şunu artık. ps5 önde.

    oyun kütüphanesi: şu an için bizim her çıkan oyunu anında alabilecek kadar zengin olmadığımızı ve şanslıysak 3-4 ayda anca bir oyun alabileceğimizi düşünürsek ps plus ve game pass kapışması gibi bu. ps'nin exclusive oyunları tabii ki sony'nin temel silahlarından biri ama playstation türkiye'nin faydasız politikaları, saçma sapan bir oyun türkçe olacak olmayacak goygoyları vs. beni soğutuyor. game pass için de indie oyun cenneti diyorlar ama çok sağlam aa oyunlar da var. türkiye şartlarında oyumu xbox'tan yana kullanıyorum. xbox'ın indirimleri falan da daha iyi gibi.

    görüntü: hiçbir fark göremedim valla billa. ikisi de aşağı yukarı aynı görüntü teknolojilerini destekliyor.

    hız: yine net bir fark göremediğim alanlardan biri. ssd olayı iyi olmuş, her şey çok hızlı. boş zamanlarımda atom parçalayıp, aşı geliştirip dünya finansal piyasalarını yönettiğim için en çok bu yaradı işime.

    son ıvır zıvır: ps5 psvr'ı destekliyor, xbox kinect'i ciddiye alsa çok mantıklı bir hareket olurdu. bunun dışında ülkemizde ps şimdiye kadar hep daha fazla talep gördü, dolayısıyla çok oyunculu oyunlarda öndeydi ama ben xbox bu arayı kapatacak diye düşünüyor ve son sözümü söylüyorum;

    tercih yapacak olsam ilk değerlendireceğim xbox series x olurdu.

  • ben böyle iddialı haber başlıklarına bayılıyorum.
    kuantum fiziğinin epigenetiğin konuşulduğu dünyada illüzyonistin sırrı çözülemiyormuş. coca cola'nın formülü de bulunamıyor bunlara göre.

    göllerde ötrofikasyon yapan nano kirleticileri bile tespit edebiliyoruz ama kolanın formülünü öğrenemiyoruz.
    vizyon sığır vizyonu olunca her şey çözümsüzleşiyor elbette.

    gelelim konumuza.
    bu taiwan'lı illüzyonistimizin adı/takma adı “yif magic"

    yaptığı gösteri yeni değil daha önce criss angel tarafından yapılmış sıradan bir illüzyon gösterisi. bu gavurların "yan karakterli illüzyon" dedikleri illüzyonistler arasında saygınlığı olmayan bir şov. herkes neyin ne olduğunun farkında sadece kayıtlı videoyu izileyenler bir illüzyon yaşıyor. aynalar, çift katlı ceketler, figüranlar ayarlanıp doğru açıdan çekim yapıldığında böyle ilginç sayılabilecek görüntüler elde edilebiliyor. bunlarla uğraşmak istemiyorsanız ve hepten illüzyonistlikten çıkacaksanız o zaman yine bu gavurların computer generated effect * dedikleri şaşırtıcı görüntüyü sonradan ekleme yöntemini de deneyebilirsiniz. şuradaki gibi mesela.

    he diyeceksin ki adam illüzyonist elbette bir numarası olacak. sihir yapacak hali yok.
    elbette haklısın kamilciğim lakin ben bunun saygın bir illüzyon gösterisi olmadığından dem vuruyorum zaten. olay ekipman ve figüran kullanarak şaşırtmak ise o zaman en kral illüzyonistler aksiyon filmi yönetmenleridir.

    öte yandan en başında değindiğim üzere adamdan ziyade beni gaza getiren haberin başlığı oldu.
    bu çağda sırrı çözülemeyen tek şey, herhangi bir otorite karşısında sorgulama bilinci kapanan toptan cahilleştirilmiş bir halktır.

    böylesi bir zihin felcinin sırrı kolaylıkla çözülemez.

  • şaka gibi ama değil

    13 mayıs 2014 soma maden ocağı patlaması faciasından sonra işletmelerde iyileştirme yapılması için mecliste çalışmalar yapılmıştı.

    yapılması gereken iyileştirmeler işverene fazladan külfet olduğu için bu parayı devlet bizim vergilerimizle ödeyecek. işverenin cebinden para çıkmayacak.

    yani şu demek oluyor. devlet para ödemezse işveren o iyileştirmeyi yapmaz. kazalar, ölümler devam eder

    chp'nin emekli ikramiyesi için kaynak nerede diye soranlara gelsin. işte devletin kaynaklarını böyle harcamazsanız herşey hallolur.

    kaynak

    benim vergimden bunlara giden her kuruş haram olsun.

  • merhaba arkadaşlar.1991 doğumluyum.ismim mert.2012 mayıs ayından beri lösemi tedavisi görüyorum. maalesef hastalığımın türü ilaç tedavisi ile iyileşilebilecek türden değil.bu sebeple ilik nakli şart. türkiye de ve dünyada uygun verici şimdilik yok. eğer ben ve benim gibi hastaların sizin sayenizde hayat bulmasını isterseniz ilk etapta tek yapmanız gereken türkök merkezlerine gidip sadece 1 tüp kan vermek...eğer olur da ilik kardeşi çıkarsak o zaman 30 dakikalık hafif bir işlemle iliğinizden az bir örnek alınıp çoğaltılarak bana naklediliyor.yaşarken bana hayat vermiş oluyorsunuz...
    çok az bir zamanım kaldı arkadaşlar.

    aşağıdaki linkten bulunduğunuz ildeki kök hücre bağış noktalarını bulabilirsiniz.

    http://www.kanver.org/…eri/kokhucrebagisinoktalari/

    benim bağışımla mı iyileşecek diyenler için ise ufak bir haber(yenilen hastalık benim türümden) :

    http://m.aktifhaber.com/…irden-bulundu-1299395h.htm

    daha fazla bilgi almak isteyenler özelden bana ulaşabilirler.şimdiden çok teşekkür ederim.

    önemli edit: arkadaşlar 5382403553 den whatsapp vs yoluyla sorularınızı cevaplayabilirim.

    uludag sozlukte gordugum bir yazar kardesimizin actigi baslik. yazarligim olmadigindan orada basligi uplayamadim. buradaki kisi ve bilincli insan sayisi fazla oldugu icin elimden gelen pazartesi gidip kan vermek ve sizleri bilgilendirmek. aynen aktariyorum.
    umarim guzel haberler aliriz.

    sozluk ici editi: (bkz: #57172483)

    destek bekledigimiz ayrica link

    https://www.change.org/…etition&utm_medium=copylink

  • kendisini ve oğlunu bulup getirmesi gereken bakanlar kapı kapı dolaşıp murat kurum için oy istiyor. türkiye'de adalet bir tek yazar ismi olarak var.