hesabın var mı? giriş yap

  • dönercinin valiyi niye umursaması gerektiğini anlayamadığım hadise. tivitteki arkadaşın dediği gibi. vali halka hizmet eder halk valiye değil. bu arada dönercinin maskesi ağzında. vali eldiven niye yok diyor. lokantalarda eldiven takılmaz.

    cahil ve kibrinden uçan bir valinin yediği halt. senin ne görevin ne haddin böyle bir şey yapmak. ayrıca maskeyi burnunun altına takıyorsun. önce düzgün maske takmayı öğren. neresinden tutsan elinde kalıyor.

    edit: dönercinin maskeyi yanlış taktığını göstermek için öyle yapıyormuş, uyaranlara teşekkürler. bu arada validen özür gelmiş, iyi yapmış.

    edit 2 : lokanta genelinde değil, böyle döner, fırın etrafında falan eldiven takmak yok. erime ihtimalinden dolayı.

  • ulan 81 ilde bu kadar üniversite açılmışken, hala baraj altı kalanlar bırakın boğulsun. bomboş açıklama. ülke yanıyor, adamın derdine bak aq.

  • kıbrıs - erenköy

    bu küçük gibi görünen şirin kıbrıs kasabasında 5 köyden oluşmakta idi ve çok sayıda nüfus yaşamıyordu. 6 ağustos 1964 tarihinde yunan albay grivas komutasında rum ve yunan birlikleri buraya bir operasyon başlattılar. zaten kanlı noelden sonra durumun hiç de tekin olmadığının farkındaydı herkes. operasyon öncesinde öğrencilerde kendi aralarında ufak ufak gruplaşmalarda görülüyordu.

    yunanlıların kasabaya girmeye çalıştığının haberi alınınca kadın erkek yüzlerce üniversite öğrencisi örgütlenip deniz yoluyla kıbrıs'a geçtiler. düşman birliği zırhlı ve topçu birlikleriyle geliyordu ve türklerde pompalı tüfekler ve birkaç havan topu bulunmaktaydı hepsi de kaçak yollarla güç bela bulup toprağa gömdükleri silahlardı.

    8 ağustos tarihinde oldukça çetin bir direnişle karşılaştı yunanlılar ve türkiye uyarı uçuşu yaptı bölgede göz dağı vermek için buna rağmen yunanlılar yüklenmeye devam ettiler ve tmt'ye destek veren kendilerinden çok daha az öğrenciler sayesinde püskürtüldü yunanlılar. şanlı bir direniş göstermişlerdi sayıca ve teknikçe düşük imkanlardaki kahramanlar.

    diğer yandan o gün 8 ağustos 1964 tarihinde erenköy üzerinde uyarı uçuşu yapan bir uçağımız düşürülmüştü ve bir pilotumuz son anda paraşütle atlayabilmişti. rum tarafına iniş yapabilmişti ve rumlar tarafından yakalanmıştı. ısrarlı taleplerimize rağmen ancak dört gün sonra teslim edildi türk tarafına işkence edilerek öldürülmüş bir şekilde. ilk kıbrıs şehidimizdi cengiz topel kıbrıs için, erenköy için hayatını kaybeden. o küçük gibi görünen ufak kara parçası vatan için o kadar kıymetlidir işte.

    erenköy ve erenköy direnişi ada da ulusal bilincin uyanmasında manevi bir katkı sağlamanın yanında rum saldırılarına karşı direnmenin kıbrıs tarihinin bugün olduğu gibi şekillenmesinde belirleyici olmuştur. diğer taraftan üniversite öğrencileri sayesinde kıbrıs gençiliğinin kıbrıs türk devletinin ve türk milli bilincinin kurucu işlev üstlenmesine vesile olmuştur. ayrıca türkiye cumhuriyeti devletinin de garantörlükten kaynaklanan haklarını ilk defa uyarı uçuşu ile olsa da göstermesi ve ilk şehidini vermesi bakımından kıbrıs milli mücadelesindeki önemi bir kat daha arttırmaktadır.

    rauf denktaş: "erenköy direnişi kıbrıs türk halkının milli mücadelesindeki yeri çanakkale savaşının türk halkının milli mücadelesindeki yeri ile denktir. erenköy milli bir ruhun şahlanışıdır. erenköy, mücadeleden önce silahsız halkın bu eksikliğini kendi kararlılığı ve cesareti ile tamamlamasıdır. erenköy türkiye’ye olan güvendir. erenköy kadınların anadolu’da olduğu gibi erkeklerin yanından ayrılmamasıdır"

    güncelleme: youtube

  • köpek dişleri olan tek otoburlar biziz bu durumda. gözlerimizin de yine otoburlardaki gibi yanda değil, diğer etoburlardaki gibi yüzün önünde olması falan komple yanlış olmuş o zaman. ilginç.

    ekleme: bu arada fırsat buldukça bahsettiğim bir şey var; biliyorsunuz bizim sindirim sistemimiz otobur canlılar ile beslenmeye daha müsait, bu bağlamda full vegan arkadaşları da yiyebileceğimizi düşünüyorum. bu hem dünyadaki açlık sorununu hem de gereksiz nüfus fazlalığını çözecek bir öneridir.

    okuduğunu anlayamayan ama başlık açabilen editi: köpek dişinle çiğ et ye yazmıyor, madem et yemek doğanda yok, neden köpek dişin var yazıyor.

  • ya kardeşim hem insanlara bu hizmeti sunuyorsunuz, hem de vicdan çektiriyorsunuz. sipariş etmese işten çıkarılacaklar, etse "hava durumu kötü ne hadle sipariş geçersiniz?" diye yadırganacaklar. bu hizmet sadece türkiye'de yok ama hiç sanmıyorum ki sipariş veren insanlara bu kadar vicdan azabı çektirilsin.
    hava kötüyse yolları, motoru kaliteli yap, kuryeye güvenlik ekipmanları sağla. her yağmurda, karda da şu muhabbet dönmesin artık.

    edit: altta bir yazar, konforunuzdan ödün verseniz ölür müsünüz, demiş. olay sadece konfor değil. evde hasta olan insan olur, yemek beceremeyen olur, eve yeni taşınmış, tadilat yapmış o an pişirme mümkün olmayan olur. yemek siparişi sadece koltukta göbek kaşınırken yapılmaz. evet ölümler üzücü ama burda yapılması gereken güvenli yol bulmak. gelip burda hizmeti sunduğunuz insanları suçlayamazsınız.

  • bir çizer gözüyle baktığımda, hiçbir sembol veya logo, tasarım ürünü olarak bu kadar sade ve bu kadar benimsenerek tanınmamıştır.

    bilindiği üzere olimpiyatlar mö 8. yüzyıldan ms 4. yüzyıla kadar yunanistan'ın olympia kentinde düzenlenen antik oyunlarından ilham almıştır. bir tarihçi ve bir eğitimci olan pierre de coubertin bu antik oyunların tarihi anlatılarından çok etkilenmiş olacak ki 1894'de uluslararası olimpiyat komitesi'ni kurar ve 1896'da da atina yani oyunların doğduğu topraklarda ilk modern oyunların yapılmasına öncülük eder.

    işte pierre de coubertin, 1896 yılında çıkılan bu yolda oyunların her dört yılda bir yapılmasına karar alınırken, oyunları simgeleyen bir logo ve ya sembolün olmadığı fark eder. girdiği bu yolu taçlandırmak için çalışmalara başlar.

    düşünceler içerisinde kaybolurken aklından dünyanın dört bir yanından insanlar, farklı dilleri, kültürleri ve renkleriyle yaşadıkları topraklarda, savaşlar, çatışmalar ve anlaşmazlıklarla dolu bir zamanı yaşıyorlardı. işte bu kaosun içinde barışın ve birliğin ne demek olduğunu unutmuş gibiydiler. insanlar, birbirlerini anlamak yerine, farklılıklarını kucaklamak yerine birbirlerine yabancılaşmışlardı dedi.*

    bütün çabalarını ve yukarıda anlattığım şeyi bir kağıt üzerinde oluşturması gerekiyordu. baron, uzun uzun düşündükten sonra aklına ülke bayrakları geldi. dünya üzerindeki her ülkenin bayrağında bulunan renkler, onun için bir ilham kaynağı oldu.

    sonuç 1913 yılında hazırladığı eskizle komitenin karşısına çıktı. hani ülke bayrakları aklına takılmıştı dedik ya onun için bayraklarda en çok kullanılan beş farklı rengi seçti. seçtiği renklerden oluşan daireler, mavi, sarı, siyah, yeşil ve kırmızıydı.... temelde her renk biri bir kıtayı(( afrika , amerika , asya , avrupa ve okyanusya) temsil ediyordu ve her biri farklılıkları ve çeşitliliği simgeliyordu.

    ayrıca mavi ve sarı renkler, umudu ve güneşi temsil ederken; siyah, yeşil ve kırmızı renkler ise toprakları, doğayı ve insanların renklerini yansıtıyordu. yine beyaz zemin ise barışı simgelekteydi.

    son olarak bu daireler ise insanları birbirine bağlayarak dünyanın birliğini ve insanların bir araya gelerek güçlü bir topluluk oluşturabileceğini gösteriyordu. olimpiyat halkaları, birbirini tamamlayan ve destekleyen renklerle, sporcuların ve ülkelerin eşitliğini ve dayanışmasını simgeliyordu.

    tüm bunları anlattıktan sonra gözler doldu ve komite alkışla beraber logoyu onayladı. tarihler 1914'i gösterdiğinde ilk kez pan- mısır oyunları'nda mısır'ın iskenderiye kentinde bayrak göklere çekildi. ancak 1914 yılında çıkan birinci dünya savaşı nedeniyle oluşan sevinç kursaklarda takılı kaldı. daha sonra tarihler 1920'yi gösterdiğinde resmi olarak belçika'nın antwerp kentinde düzenlenen yaz olimpiyatları'nda tüm dünyada görücüye çıktı ve kabul gördü.

    kaynak:1,2