hesabın var mı? giriş yap

  • ne yapsın insanlar. ayda en iyi ihtimalle 2.500 lira alırken bir spor ayakkabıya 400-500 lira mı versinler?

  • her okurun kendine mahsus bir dünyası vardır. benim de öyle. şu yazarı çok severim, bu yazarı sevmem, diğer yazarı abartılmış bulurum falan filan. bilindik mesele…

    bir roman ve öykü yazarı olarak sıklıkla raymond carver ismiyle karşılaşırım. raymond carver okudun mu?, raymond carver muhteşem değil mi? eğer öykü yazıyorsan referans noktan carver olmalı, gibi…

    evet, raymond carver okudum, carver’ı severim, gün olur carver’ın sadeliğine imrenirim fakat raymond carver’ı ilk okuduğum andan bugüne, hakkındaki görüşüm bir dirhem değişmedi. amerikalı yazarı kişisel sınıflandırmamı baz alırsak “sanatçı yazar”dan ziyade hep bir “zanaatkâr yazar” olarak gördüm. bir ıkea zanaatkârlığı bu… küçümsediğim için söylemiyorum, ikea ürünleri gibi yalın, basit, bu özellikleriyle takdire şayan, gelin görün ki kalıcı değil. kalıcılıktan kastım, bir okur olarak hoffmann, poe, çehov, kafka, borchert, buzzati, yourcenar, borges, cortazar, jackson, salinger, vonnegut ve daha birçok yazarın kısa öyküleri bende ikinci, üçüncü kez okuma isteği uyandırsa da carver aklımda yer etmiyor, tutunmuyor. salinger'ın öykülerini zevkle okuyup carver'a mesafeli bir sevgi beslemek garip değil mi? bence de öyle ama öyle işte...

    carver seri üretim yapan bir fabrikanın bandında önünden geçen ürünler arasında tuhaf, tekinsiz, soluk bulduğu şeyi hemen tespit ederek çekip çıkaracak gözlere sahip usta işçileri andırıyor bana. evet usta… gerçekten de gündelik hayatta, özellikle amerikan orta sınıfının sakin hayatındaki tekinsizlikleri, eksiklikleri, yalanları, ikiyüzlülükleri en basit tabirle durgun suya düşmüş damlanın yarattığı dalgalanmayı hiç kelime israfına girişmeden, ustalıkla okura yansıtıyor. ve bunu cheever’ın yüzücü’sünde kullandığı metaforik seçenekleri es geçerek, gerçeği gerçekle, belki daha cüretkar, daha emek isteyen bir metotla yapıyor. görsel efekt, ses efekti, fon müziği eklenmemiş ham görüntüyle beyaz perdeye çıkmak misali… işte tam da bu yüzden bırakın okurları, birçok yazarın bir dönem abartıya kaçarak carver’ı yaşayan en iyi yazar olarak mimlemesi doğal. marcel duchamp’ın sergi için diğerleri tuvalleri önünde ter akıtırken pisuvarı ters döndürüp ismini çeşme koyması gibi dâhiyane, özgün ve pratik bir seçim. tek farkı devrimsel olmaması. aynı zamanda yazarın bu nadir bulunur özelliği, postmodern dünyanın çeperinde kısılıp kalmış, kendinden menkul bir eser yaratmakta güçlük çeken yazarlara ve yazar adaylarına ilham, daha doğru tabirle bir dayanak noktası oluyor. dikkat ederseniz, metnin içeriğini değil tekniği, hayal gücünü değil çalışmayı salık verenlerin ağzından düşmez carver. çünkü umut veriyor. bu adam bu denli basit şeyleri basit bir dille anlatıp meşhur olduysa, o halde ben de yapabilirim diyenlere rastlamak mümkün. bu yüzden semih gümüş’ün evinin gizli bir odasında raymond carver için hazırlanmış, atölyesinden öğrencileriyle muhtelif zamanlarda ayinler yapılıp şirke koşulan bir sunak mevcut:p seçkin bir zevkin nesnesi oluyor carver, jazz gibi, video art gibi, performans sanatı gibi… adam röportajlarında derin anlamlar, metaforlar peşinde koşmadığını söylese bile nato kafa nato mermer, orada burada üçüncü kez okuyunca carver öykülerindeki alt metni kavradım’cılar türüyor. gerçi hak vermemek elde değil, o kadar çok övülüyor ki sıradan okur carver okuduğunda "eee bu adamın nesini çok beğeniyorlar?" sorusuna bir cevap arıyor, bulamıyor, okuyor, okuyor, okuyor ve kendince, hayali bir alt metin üretiyor. halbuki carver direkt gösteren bir adam... dikkat et anlatıyor demiyorum, gösteriyor. sen poe'nun çalınan mektup öyküsündeki polisler gibi gözünün önündekileri değil, gözünün göremediği yerleri deşmeye meraklı olduğundan, bahis konusu öykünün sonundaki gibi büyük bir arayıştan sonra aradığın şeyin gözünün önünde çıkmasıyla irkiliyorsun:)

    ayrıca adım kadar eminim, herkes raymond carver okusa bugün onu allayıp pullayanlar kendilerini toplumdan farklı hissetmek için başka bir yazarın üstüne çullanıp carver için “eh yani” diyecek. mesela son yıllarda maurice blanchot - clarice lispector gibi isimleri sıklıkla duyma sebebimiz bu. seçkin okur kitlesi yeni mabut ve mabudeler peşinde:)

    sözün kısası, raymond carver’ın okunması ve bilinmesi gereken, hatta birçok noktada örnek alınması elzem bir yazar olduğunu düşünmekle birlikte, şayet başıma bir iş gelmeyecekse, kişisel dünyamda ve yaratım faaliyetimde önemli bir yer tutmadığını belirtir, uzar giderim.

  • mmuhteşem belgesel serisidir özellikle nasıl çekim yaptıklarına dair ayrıntılar da ayrı bir lezzet katmış.mesela uçan balıkların olduğu bölüm oldukça hoştu.aynı şekilde bitkiler ile ilgili bölümde kullanılan görsel olay durumu da ilginçti.sanırım ntv 50 dakika olarak gösterecekmiş belgeseli,internetten indirdiğimiz sürümler ise 59 dakika,az önce bahsettiğim nasıl çekim yaptıklarına dair görüntüler ise bu son 10 dakikalık bölümde yer almakta.sanmıyorum ancak umarım o bölümlerde yer alır.

    ayrıca ntv'den türkçe altyazısı bulunsa da wild china için de güzellik beklemekteyiz.

  • - noel tatilinde evine gidecek misin?
    - hayır, zaten biz noel kutlamıyoruz (son anda fark ettim ama iş işten geçti bir kere)
    - (gözler kocaman açılarak) noel kutlamıyor musunuz???!!!!
    - eee evet, biz müslüman olduğumuz için kutlanmıyor genelde pek
    - müslümanlar noel kutlamıyor mu?
    - (yuh!) hayır kutlamıyorlar
    - yani noel ağacı süslemiyor musunuz?
    - yani sokaklarda dekorasyon amaçlı görebilirsin ama evlerimizde noel ağacı olmaz, çünkü noel kutlamıyoruz
    - peki noel kartı da göndermiyor musunuz?
    - hayır, noel kutlamadığımız için, kart da göndermiyoruz.
    - peki noel hediyeleri?
    - hayır noel hediyesi de vermiyoruz (yaa sabırr).
    - peki noel şarkıları?
    (bu noktaya geldiğimizde ben karşımdaki kızın hakikatten sağlam bir gerzek olduğunu anladığımdan ne kendimi ne de onu daha fazla yormamaya karar verdim...)
    - evet noel şarkıları var, meydanlarda toplanıp söylüyoruz.
    - arapça mı?
    -.............

  • insanlığın başına ne geldiyse zaten bu kader, kısmet, şükür inançları yüzünden gelmiştir. binlerce yıldır toplumu yönetenlerin istediği de bu; nolursa olsun sesini çıkarma, kısmet de, buna şükür de ve sus. bunlardan kurtulup sesini çıkartan bir toplum olduğu gün her şey daha güzel olacak.

  • on the road, white collar izleyip merak ettim bu kitabı. o gün siparişini verdim. tatile giderken de yanıma aldım. bitmedi, bitiremedim. en son babama bırakıp şehrime geri döndüm.

    babam inatçıdır bana benzemez o sonuna kadar sıkıla sıkılada olsa bitirmiş. o başladığı hiç bir işi yarım bırakmayan bir adam. azcık ona benzesem adam olurdum.

  • kate moss'un rezil ettiği fırsatçılardır. bizim sonradan görme zenginlerin pek umrunda olmayabilir ama yabancı insanlar paranın ne kadar zor kazanıldığının farkındalar. o yüzden kişi kate moss bile olsa böyle uçuk bir rakam görünce itiraz eder tabi. çok iyi yapmış tebrik ediyorum.

  • sizi sizden çok düşünen erkeklerden uzak durun kızlar. uzak durun ki kurusun soyumuz. ne gereğimiz var bu dünyada.

    gece uykunuzda öksürünce kalkıp koşa koşa su getiren erkeklerden uzak durun. avucunuzun içini özleyip öpen erkeklerden aman ha koşarak kaçın. gözlerinizde eriyen erkekleri savuşturun bir an önce. ya da yok yok. severmiş gibi yapın ilgi kotanızı doldurun. bir öyle eyleyin bir böyle eyleyin. ne de olsa siz genlerinizi bir sonraki nesle evi, arabası yüksek maaşı olan bir erkekle aktarmalısınız. ya size bok gibi davranan ya da köleniz olacak bir erkek seçin ki dengesizliğinizin doruklarına ulaşın. olur mu? lütfen ama.

    sizin bu aptal eğilimleriniz yüzünden soy kırılması yaşadı lan dünya. iyi erkekleri birer birer yok ettiniz. sonra gelip buralarda başlıklar bilmem neler "iyi erkekler nerede". öldü kızım öldü. siz öldürdünüz. o kadar az kaldı ki, hemen hemen hepsi uzak durulacak tip oldu artık sizin için.

    post modern öğretiler aklınızı buharlaştırdı lan. hayatınızı dizi film tadında yaşayacaksınız diye bok ettiniz dünyayı. çok garip varlıklar oldunuz vallaha benden demesi.

  • 3 ev arkadaşı oturmaktadır ve bir tanesi üzerindeki elbiseyi ters giydiğini fark eder.

    1: aaa ben ters giymişim bu elbiseyi.
    2: olsun, annem "nazar değmez öyle olunca" derdi.
    1: benim annem "git çıkar onu, işlerin ters gider" derdi.
    3: benim annem "salak" derdi.