hesabın var mı? giriş yap

  • olm videonun başından sonuna kadar gözüm yere düşen telefondaydı.

    üstüne ha bastılar ha basacaklar diye gerildim lan amk yerinde.

    yeter artık teknoloji :(

  • sözde devlete ayaklandığını iddia edip çoluk çocuğun gittiği okula molotof atan kürtlere haliyle tepki gösteren halka "foşiktir bunlar..." diyenlerin anlamlandıramadığı olaydır.

  • vardır. (bkz: elektrik anahtarı)

    başlık sahibinin editine edit: bilmiyordum demek ayıp değil. sen gündelik hayatta kullanmıyorsun diye kimse kullanmıyor da değil. biz bunu nalburdan böyle alıyoruz, koridorda zamanlayıcılı ışıklar sönünce şu anahtara basar mısın diyoruz kardeş, daha nasıl gündelik olsun? ha ağız alışkanlığı "lambaya/düğmeye basar mısın?" da diyoruz ingilizce'de "turn on the lights" şeklinde kullanıldığı gibi de sen onlarda da pek kullanılmayan switch'in karşılığını sordun diye onu yazdık. kaldı ki başlık, "türkçe'de karşılığı olmaması" diyor. var mıymış, varmış. bunun türkçe'de teknik adı da gündelik adı da budur. ha bu düpedüz karşılık yeterince gündelik gelmiyorsa, sırf "türkçe değil bu" dersin ve teknik kaçar diye yazmadığım adi anahtar, komitatör anahtar ve vaviyene ne derdin merak ediyorum. kendi adını geçtim, gördüğün gibi tekli, çoklu, aç kapa değişken kullanımlıların artık dile yerleşmiş adları bile var. projelere falan yazıyoruz bunu biz yani sen beğenmesen de.

  • başlıkta kundak aradım, bulamadım. demek ki kimse yazmamış, ben yazayım.

    sebebi yetiştirilme şekli. bebekliğini dört bir yanını saracak şekilde kundakta, çocukluğunu "aman çocuğum üşütüp hasta olacaksın şu kazağı ve montu da giydirelim sana" sözlerini işiterek ve çevredeki herkesten soğuk betona oturma, terli terli su içme gibi kibar uyarıları alarak geçiren biri büyüdüğünde soğuk havada tişört giyemez. soğuk havada kazağının altından belin açıkta kalsa cırcır olacak şekilde geçer hayatın.

    abd'de mesela soğuk havada yürü sırtına montu geçirip, sokaklarda kıçında şort ayağında şıpıdık terlikli insanlar görürsün. sen montunun ceplerine ellerini iyice sokuştururken düşünürsün bu adam nasıl üşümüyor diye.

    anadolu insanı kundağı sever. ister ki bebeğinin, çocuğunun açıkta bir yeri kalmasın, üşütüp hasta olmasın. hayatımızın ilk bir kaç yılını ne kadar giyinik geçirdiysek, geri kalanını da aynı oranda giyinik geçiriyoruz.

    insanımızın evladına olan aşırı ilgisi karakterimizi de olumsuz olarak şekillendiriyor. örneğin, sendeleyip düşen bir çocuğa koşup, daha durumunu tespit etmeden ve kendi kendine kalkıp kalkamayacağını bile beklemeden elinden tutup ayağa kaldırıyoruz. tek başına bir halt yapamayacağını düşündüğümüzü ve zor anlarında hep başkalarından yardım beklemesi gerektiği mesajını çocuğun beynine beynine veriyoruz. oysa doğrusu, ciddi bir durum olmadığı belliyse çocuğun kendi kendine ayağa kalkmayı denemesini beklemek. memleketimizde malesef, her düşen çocuk bir yerine zarar gelmemiş olsa dahi ağlar. gel der, sen de gidersin. ağlamak daha kolay, o yüzden kendi çabasıyla ayağa kalkmayı denemez bile çocuk artık. güçlü bir birey olarak yetişmekten uzaklaşır. sadece türkiye'ye özel olmayan kültürel bir sorun sanırım.

    neyse, nereden nereye. anlayış değişse de yeni nesilller marul gibi gezmese bari.

  • bu atm'ler öyle cihazlar ki pin kodunu tersten girince polisi çağırdığı gibi iki ters bi düz girilince de bir dansöz ve saz heyeti çağırıyor.. bunu çok nadir kişi bildiği için aramızda kalsın..

  • eski eşime 35 kere falan şans tanımışımdır. evliliğim bitsin istemedim çünkü. ne kadar sevsem de yanlış insan olduğunu biliyordum ama içimin bu kadar öleceğinden de haberim yoktu...

    birlikte yaşadığımız evde misafir gibiydim. asla sınırlarıma saygı göstermedi. oysa ben ona iyi hissettirmek için elimden geleni yaptım. ancak hep daha fazlasını isteyen insanları mutlu edemiyorsunuz.
    ha benim eşşekliklerim yok mu? var tabii bi dünya. ama hep alttan aldım. kırgın kalamam ki.

    neyse hatırlayıp tekrar yaşamak istemiyorum birçok şeyi... o yüzden es geçeceğim.

    direkt uyandığım en büyük anı anlatayım.

    aracımızla trafik kazası yaptım, doğal olarak ilk önce arayıp eşime haber verdim. bana sorduğu ilk soru "ne kadar hasar var?" oldu. çünkü her şeyden önce varlığımı önemsizleştirmişti. kalbim büyük kırıldı. (bunu hala affedemedim)