hesabın var mı? giriş yap

  • muhakkak ki başka denize kıyısı illerde de benzer problemler vardır ama istanbul'da artık iyice limitlerinden çıkmış, diğer insanların hafta sonu gezintilerini sabote etmeye başlamış olay. balıkçılığı ya da olta balıkçılığını yasaklayacak değiliz ama bu işin yapılacağı yerlerin artık belirlenmesi şehir için elzem hale gelmiş görünüyor. zira bu hobiye/işe gönül vermiş insanların belli ki şehirde yaşayan diğer insanları önemsediği ve umursadığı yok.

    sahil şeridi olduğu gibi bu arkadaşların işgali altında. yürüyüşe çıksanız ya kafanızın üstünde misina gezecek ya oltanın denize sallanmasını bekleyeceksiniz. banklar ise tamamen bu insanlara ait. olta takımları, kovalar, balıklar için rezerve. olmasa bile balık artıkları ve kokudan zaten kullanmak mümkün değil.

    hani deseniz ki sadece belli yerlerde böyle, oraya değil de başka yere gidelim. ama değil boğaz sahili boydan boya işgal altında. tek bir yürüyüş yolu yok ki balıkçıların istilası altında olmasın da rahat rahat hava alınıp, kafa dinlenilsin. bir de belediyenin çevreciliğe büyük katkısı olan yeni dolgu alanları filan tamamen bu işe bırakılmış gibi.

    bu işin bir şekilde önüne geçilmeli ve avlanma için belli alanlar insanlara gösterilerek yürüyüş yollarının ve boğaz kıyısının herkesin kullanabileceği hale getirilmeli. ha olacak değil ya işte yazıp ümit etmiş olalım.

  • bazı insanlar zannediyor ki, yurtdışına kaçan gençlerin hepsi sadece akp zihniyetinden kaçıyor.

    oysa kaçanların büyük çoğunluğu bir tarafta akp, diğer tarafta "benim köpeğim sabaha kadar havlasa da benim köpeğime tapacaksin, yoksa köpeğimin boklarını evine atarım" zihniyeti olduğu için kaçıyor.

    iki ucu boklu değnek, cahiller tımarhanesi.

  • tüm kitaplarını okumuş, temmuz ayında çıkmış olan kitabı koloni'yi ise yarılamış birisi olarak kendisine laflar hazırladım :

    1) her kitabını leyleklerin uçuşu, kızıl nehirler zannetmeyin. her kitabında katıksız aksiyon arıyorsanız bulamayabilirsiniz. bazı kitapları vardır 60 sayfa birisi gebertilsin de adrenalin olsun diye beklediğiniz de olur.

    2) kitaplarında bir allahın kurbanı adam gibi usturupluca öldürülmez...
    "kurbanın gözleri oyulmuş, midesine 12 farklı tür böcek yerleştirilmişti"
    "katil, kurbanının vücudundaki 1312 adet kesik yarasını adeta bir sanatçı gibi işlemişti"
    "katil, kurbanlarını öldürmeden önce 3 gün çamaşır suyunda bekletiyodu"
    bu böyle gider... birisi de gitsin kafasına iki tane sıksın birisinin dimi. yok. tüm katiller illa bi triplerde olur.

    3) her cinayet illa bi ritüeldir, böyle sapıklığına adam vuran kesen yoktur. cinayet illa bi ayin / ibadet hededir, saçma sapan bişey denyo bir katil için kutsaldır.
    yok çocuklar sesleri kalınlaşmadan önce kutsaldır, çünkü ergenlikle kirlenmemiştir... yok insanın vücudu kutsaldır onu kirleten kandır.vs. yok katil kurbanlarının çükünü keserek onları günahlarından arındırıyodu falan
    böyle benzer bir yığın zırva hikayeyi mistik kılar.

    4) saçma sapan bir konu hakkında ana karaktere dehşetengiz bilgiler verecek birileri hemen dakikalar içerisinde bulunur. 45 yıl önce gerçekleşmiş bir trafik kazası sırasında sokaktan geçen bir adamla ilgili araştırma yaptığınızda bu adamı tanımakla kalmayıp hakkında doktora tezi verecek kadar şey bilen birileri mutlaka bulunur.

    5) 45 yıl mı demiştik? ana kural : hiçbir grange kitabı sadece günümüze bağımlı değildir. olaylar olguların sonuçları şeklinde cereyan eder. misal 1960 yılında genç birisiyken kazıkladığınız bi adamın çocuğu o kadar yıl yemez içmez sizden intikam almaya and içip hayatını buna göre şekillendirir... sonra bi gün aniden öldürülüverirsiniz. gelsin de polis çıksın işin içinden şimdi.

    6) bu adamın kitaplarını travel guide niyetine okuyabilirsiniz. bir gerilim veya polisiye romanı için alışılmadık mekan/yer betimlemeleri dikkat çeker. sayesinde afrika, alpler, bilimum fransa köy kasabasını gezmiş kadar olduk.

    7) eğer roman ana karakteri polisse, bu polis illa ki hayatını saçma sapan seri cinayetleri çözmeye adamıştır. bu herifler yemez, içmez, uyumaz, sıçmaz. birileri seri katil olsun da biz de peşinde harap olalım diye beklerler. zaten bunların berbat bi özel hayatları vardır. karakteri okurken gözünüzün önünde pis sakalıyla ortalıkta leş gibi gezen bir jean reno hemen canlanıverir...

    bu maddeler böyle gider...
    benim favori kitaplarım kızıl nehirler ile leyleklerin uçuşudur. kurtlar imparatorluğu da tabii ki filminden daha güzel olan kitaplar serisinde başlarda.
    taş meclisi biraz uçmuştu, alışkın olduğumuz grangé tarzının dışındaydı, o yüzden bu kitaba hep mesafeli oldum*
    şeytan yemini ilginç ve sürükleyiciydi.
    siyah kan'ı bildiğin beğenmedim.
    koloni'yi ise henüz yarıladım, fena görünmüyor...

    bu arada yanlış anlaşılma olmasın.
    şimdi böyle ukala ukala yazdık grange'nin kitapları şöyledir böyledir. peki bu adamın çok kaliteli romanlar yazdığı gerçeğini değiştirir mi? bence asla. grangé bir polisiye / gerilim romanından beklenebileceklerin fazlasını da size veriyor. dümdüz amerikan filmi aksiyonu bekliyorsanız grangé yerine gidip harlan coben falan okuyun. ancak akıcı bir şekilde biraz genel kültür serpintileriyle insanı sıkmayan bir polisiye gerilim romanı okumak istiyorsanız bence grangé günümüzün en iyilerinden.

  • -alacakların belirli bir yüzdesinden vazgeçmek şartıyla gerçekleşebilir.
    -konkordatoya giden şirket, borçlularına borcun tamamını değil belirli kısmını ödemeyi teklif eder.

    tabi belirli oylamalar, öncesinde iyi niyet ve dürüstlük şarttır. rüzgar iyi yönde eserse, iflas ertelemesine gidilebilir. yalnız olağanüstü hallerde yasal değildir.

  • doğruysa bu parayla ülkeye 35 tane amerikan hastanesi yapılır.

    şimdi gittiğin devlet hastanesini düşün, bir de kapısından içeri giremediğin amerikan hastanesini.

    ha işte, bir düşün bunu. böcekliğini unutma.

  • hep geçerken çok merak etmişimdir. bu insanlar ne yapıyor zamanlarını nasıl geçiriyorlar diye. minik minik yerler, belli az hane olduğu. nasıl geçiyor tüm zamanları? orada nasıl yaşar ben gibi biri? tüm hareketlilik sadece o yolda mı oluyor?

    bir gün gerçekten çekip kenara gidip tanışmak istiyorum. inşallah sonum yakup kadri'nin yaban'ına benzemez.

  • bunu geçenlerde bi arkadaş anlattı.. olayın kahramanlarına çok yakınım. doğruluğu tasdiklidir yani.

    iki ay önce olimpiyat stadı'nda trabzonspor-manisaspor maçı var. umut bulut'un attığı gol öncesi tribünde bi abimiz içine doğmuşçasına gol diye bağırarak ayağa kalkar. 2-3 saniye sonra da gol gelir.. hemen yanıbaşında duran amca merak eder durumu:

    "ula uşağum maçi radyodan mi dinleysun?"

  • kendisine sorduğum her soruya merhaba, günaydın diyerek başlıyorum, teşekkür ederim diyerek bitiriyorum ki yarın makineler gezegeni ele geçirip insanlığa hükmederse lebram bana iyi davranmıştı desin, işkence filan etmesinler.